KOMİSYON KONUŞMASI

ŞEBNEM BURSALI (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanımız, Üyemiz ve değerli arkadaşlarımıza çalışmalarından ve sunumlarından ötürü teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, benim de Okan arkadaşımız gibi burada gazetecilikten gelen milletvekili ve Komisyon üyesi olarak bir farkımız var ve sunumla biraz daha ilintiliyiz. O yüzden, müsaade ederseniz ben biraz kendi tecrübelerimden de birkaç cümle söylemek isterim. Otuz yıl sadece gazetecilik yapmış, muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine kadar bu mesleğin her aşamasında bulunmuş bir arkadaşınız olarak bugün burada bulunuyorum. Öncelikle Deniz Hanım'ın yaptığı sunumdaki medyada kadına yönelik şiddete ilişkin etik ilkelerle ilgili çalışmayı çok değerli buluyorum. Ben de gazetecilik dönemimde, yöneticilik dönemimde ve Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği Başkanlığı da yapmış bir arkadaşınız olarak o dönemde de bu tür çalışmaları özellikle yapmaya çalışmış bir kadın gazeteci... Aslında bu sözü de çok sevmiyorum, nasıl ki "kadın milletvekili" sözünü sevmediğim gibi ama masanın bu tarafına geçince maalesef sahadakinden daha farklı bir farkındalık yaratma gereği duyduğumuz için de bu ifadeyi kullanmak durumunda da hissediyorum. Gazeteciliği cinsiyetsiz bir meslek olarak on beş yıl sahada gazetecilik yapıp daha sonra yöneticilik kısmına geçmiş biri olarak bunun, kadın gazeteci olmanın farkını ve farkındalığını çokça dile getirmek zorunda hissetmiş bir gazeteci olarak söylüyorum. Bugün de siyasette bunu dillendirmeye çalışıyorum açıkçası.

Kendi yaşadığım bir iki örneği müsaadenizle verip daha sonra sorumu sorup müsaade isteyeceğim. Dili çok önemsiyorum, sunumda da bunu belirledik; medyada kullanılan dil gerçekten çok önemli, kıymetli. Bir gün yazı işleri toplantısında arkadaşlarla bir haberi değerlendirirken "çocuk gelin" ifadesini doğru bulmadığımı söyledim genel yayın yönetmeni olarak ve arkadaşlar "Ne diyeceğiz o zaman?" dediler, dedim ki "küçük yaşta zorla evlendirilen kız çocukları" ifadesini kullanacağız. Çünkü her kullanıldığında bir kez daha bu işin nasıl bir iş olduğunu, nasıl kötü bir şey olduğunu bir tokat gibi hatırlatalım bizi okuyan, dinleyen insanlara, dedi ki arkadaşlar hatta "Ama ya Şebnem Hanım, bu çok uzun yani bizim hani haberimiz de fazla." "Ben size 2 sütun daha açarım, sorun değil, siz o ifadeyi kullanacaksınız sürekli." dedim. Çünkü "çocuk" ve "gelin" ifadesi aslında tek başına baktığınızda en masum iki kelime ama yan yana kullandığınız zamanki anlamının ne kadar kötü bir anlam ifade ettiğini ve biz bunu, iki masum ifadeyi böyle kullanarak aslında bu kötü anlamı normalleştirme noktasında istemeyerek ya da bilmeyerek buna hizmet edebileceğimizi hatırlatmak istedim. Yine, aynı şekilde, bir gün yine sporla ilgili, futbolla ilgili "seyircisiz maç" ifadesini doğru bulmadığımı söyledim. Bundan sonra "seyircisiz maç" demeyeceğiz, "çocuk ve kadınların izlediği maç" diyeceğiz çünkü erkeğin gitmediği maçı "seyircisiz maç" ifadesiyle ifade ediyoruz. Bakın, bunu bir kadın olarak ben fark ettim ve bunu söylediğim zaman arkadaşlarım dediler ki "Ya evet, doğru söylüyorsunuz, seyircisiz değil ki aslında o maç." Kadın ve çocuk gidebiliyor ama erkek gitmediği için biz bunu ifade ederken "seyircisiz maç" ifadesini kullanabiliyoruz, o yüzden hiçleştirme... Bakın, yine istemeyerek ya da bilmeyerek biz kadını ve çocuğu hiçleştiriyoruz aslında ve bir noktadan sonra da normalleştirmeye aracılık etmiş gibi oluyoruz. Bu yüzden de bu ifadenin kullanılmaması gerektiği ve "kadınların ve çocukların izlediği maç" şeklinde bunun kullanılmasını arkadaşlarıma söylemiştim ve benim yayın yönetmenliği yaptığım dokuz yıl boyunca yönettiğim televizyon ve gazetelerde hep bu ifadeler kullanıldı. O yüzden, aslında hani bu 2 örneği özellikle vermek istedim çünkü masanın bu tarafında ve karar verici noktasında bir kadın oturduğu zaman bunu fark edebiliyor yani erkek bunu fark etmeyebilir. Bunu kötü niyetle de söylemiyorum. Buna sadece işte algıda seçicilik mi dersiniz, farkındalığın daha farklı ifadesi mi dersiniz... Kadın ne kadar karar verici noktadaysa bu ister medyada olsun ister siyasette olsun ister bürokraside, özel sektörde, nerede olursa olsun, sivil toplumda ben olayın çok daha farklı farkındalıklarla, özellikle kadın lehine... Hani dediğim gibi "kadın-erkek" diye ayırmak yerine aslında bir insanlık sorunu ya da insani bir konu olduğunu düşünen biri olarak söylüyorum. İnşallah, sayıların da artmasını diliyorum.

Bugün biraz daha fazlayız, medyada kadın sayısı fazla belki ama yönetici konumunda istenilen yerde değil, inşallah sayıları da artacak. Dediğim gibi, yapılan çalışmayı çok kıymetli buldum ama belki bunu medyadaki yönetici ve çalışan arkadaşlarımızın daha farkındalığının artması adına, bir akademi kurulması noktasında Sayın Başkanım, belki sizler Radyo ve Televizyon Üst Kurulu olarak öncü ve önder olabilirsiniz. Yani neticede yönetici arkadaşlarla, patronaj konumundakilerle daha fazla birlikte olma imkânınız oluyor. Bu noktada benim böyle bir soru değil ama bir talebim olur. O noktada da milletvekili olarak, siyasetçi olarak bizlerin de ne tür katkısı olacaksa da bu anlamda buna hazır olduğumuzu da söylemek isterim.

Teşekkür ediyorum.