| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Nurettin Alan, Karaman Milletvekili Selman Oğuzhan Eser ve 39 Milletvekilinin Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2616) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 23 .10.2024 |
CUMHUR UZUN (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlar, etki ajanlığını üç ay önce ortaya attınız ve toplumun büyük bir kesiminden ve bizden bununla ilgili tepkiler üzerine taslaktan geri çektiniz fakat aynı etki ajanlığını bu kez ne olduysa tekrar yeni bir torba içinde bu görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle birlikte huzurumuza koydunuz. Aslında, buna yönelen toplumsal tepki üzerine o dönem AKP Grup Başkan Vekili Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu “Başından itibaren yoktu.” diyerek böyle bir hazırlığın varlığını toptan reddetti. Daha sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi kaynaklarından da bunun geri çekildiği, şimdilik gündem olmayacağı ifade edildi. Bu konunun toplumda yaratmış olduğu etki üzerine geri çekilmesinin sebebi neydi? Şimdi tekrar getirmenizin sebebi nedir? Bunun bir kere topluma anlatılması ve açıklanması lazım. Yasama faaliyeti yapıyoruz, yasama faaliyeti yaparken bu yasama faaliyetini neden yaptığımızı, hangi ihtiyacı karşılamak üzere yaptığımızı burada yasama faaliyeti yapan herkesin bilmeye hakkı var. SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Soruyu dinlemiyor bizim Sayın Alan. O bakımdan, soru önemli bir sorun ama çözemediler galiba bir sorunu. Yani çok önemli bir soru sordu Vekilim. NURETTİN ALAN (İstanbul) - Çok özür diliyorum. SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Aynı soruyu tekrar eder misiniz? CUMHUR UZUN (Muğla) - Sayın Alan, ben tekrarlayacağım ama bütün arkadaşlarımızın, yasama faaliyeti içinde bulunan arkadaşlarımızın, bu Komisyondan bu geçerken, bu Komisyonda görev yapan arkadaşlarımızın, toplumda daha önce tartışılan, çekilen, geri gelen, “Yoktu.” denilen, etki ajanlığı, adını nasıl koyarsanız koyun ama yaygın adıyla artık “etki ajanlığı” olarak konulan bu maddeye niçin ihtiyaç vardır? Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan, hatta geniş düzenlenmiş olan ki olması gerektiği gibi geniş düzenlenmiş bulunan 14 maddedeki casusluk suçuyla ilgili düzenlemelerin, her biri ayrı maddeler hâlindeki düzenlemelerin hangisi neye yetmemiştir de o yüzden bu yasanın ihdasına ihtiyaç duyulmuştur? Bunu bilmeye hakkımız var. Yarın öbür gün biz bu kanunun çıkışına “hayır” dediğimizi ifade edebiliriz, biz buna karşı çıktık diyebiliriz ancak “Bu kanun neden yapıldı?” sorusunu bir Komisyon üyesi olarak açıklayamamak bizim için herhâlde kabul edilebilir bir şey olmaz. O nedenle, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu, Türk Ceza Kanunu’nun içinde 14 madde hâlinde Yedinci Bölümde düzenlenmiş olan “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümü neyi karşılamadı, o nedenle de 339’uncu madde tahtında var olan düzenlemenin yetersizliği şu noktada karşımıza çıktı da bu düzenlemeyi yapmak ihtiyacındayız? Biz bunu bilme ihtiyacı hâlindeyiz. Şimdi, böyle, bunun açıklanmadığı ve bunun gerekçelendirilmediği hâllerde bizim merakımız elbette devam ediyor. Burada “Devletin güvenliği aleyhine suç işleyen cezalandırılmasın.” diyen hiç kimse yoktur; bundan emin olun ama niyetin devletin güvenliği olmadığı bizce çok açık. Eğer devletin güvenliği olmuş olsaydı, bu, bütün yönleriyle çok açık şekilde buradaki maddeler de uymayan neydi ya da siz uymadığını sanıyorsanız biz bunu anlatır, buranın buna cevaz verdiğini açıkça ortaya koyarak bu konuyu halledebilirdik. Zaten devletin güvenliği değil “devletin siyasal yararları aleyhine” diye bir tanımlama var içinde. Yani devletin güvenliğinden bahsetmiyoruz, tekrar söylüyorum, biz açıklanmadığı için öbür maddeler bunu karşılamaya yetiyor olarak anlıyoruz. Devletin siyasal yararları aleyhine... Fakat bugün gerçekçi olmak gerekirse Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte artık devletin değil iktidarın ve bütün yasama, yargı ve yürütme tek elde birleştiği için -bizim tanımlamamızla- tek adam rejiminin iktidarın siyasal çıkarlarına denk gelmediği için böyle bir düzenlemeye gidildiğini düşünüyoruz. Hâl böyle olduğunda, iktidarın görüşleri doğrultusunda olmayan ve bunu dile getiren, iktidarın görüşlerinin aleyhinde düşünceleri dile getiren herkesin “Devletin güvenliği ve siyasal çıkarları aleyhine suç işledi.” denilerek cezalandırılmasına imkân sağlanmak için düzenlemeler yapılmakta olduğunu görüyoruz. Devletin güvenliğini tehlikeye atmak bu ülkede olup biten hukuksuzlukları, yolsuzlukları, katliamları, insan hakları ihlallerini, hayvan katliamlarını dile getirmek; özgür ve bağımsız bir şekilde gazetecilik yapmak, sosyal medyada iktidarın kötü uygulamalarını eleştirmek, sivil toplum kuruluşlarında mücadele etmek suretiyle olamaz. Ama bakın, şöyle olur: Devletin güvenliğini tehlikeye atmak -yapılanlardan yola çıkarak söylüyorum- kozmik odaya terör örgütü sokmak devletin güvenliğinin aleyhine bir işlemdir. Elde bulgu, bilgi yokken bir başka ülkenin bize saldıracağına ilişkin şayialar yaymak ve bunun üzerinden vergi salmak devletin bir güvenliği meselesidir. Milyarlarca dolar ödediğimiz silahları kendi hatalarımız yüzünden alamamak ya da kullanamamak devletin güvenliğini tehlikeye atmaktır. Tank Palet Fabrikasını başkalarına kiraya vermek, ülkemizin ihtiyacı için yapılmış bir yeri başkalarına kullandırmak devletin güvenliğini tehlikeye atmaktır. Bakın, ülkede işlenen bir cinayetin, Kaşıkçı cinayetinin dosyasının failini ülkeye teslim etmek bir güvenlik meselesidir. Ülkede bombalar patlarken bunları önlemek yerine bunların üzerinden siyasi çıkar devşirmek bir güvenlik problemidir. Sizin bu yaptığınız devletin değil, siyasal iktidarınızın devamı için hukuku sopa olarak kullanmanın bir başka versiyonu olacaktır, bu amaçlanmaktadır; yaratılan korku düzeninin iklimine katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Bu maddeyle, belki yapamadığınız tutuklamaları, susturmak isteyip de susturamadıklarınızı, bazı insanları susturmak için yasal dayanak oluşturmak amaçlandığı anlaşılmaktadır. Soyut suçlar üzerinden, toplumun tümünü potansiyel suçlu olarak ilan etmek ve sindirmek isteminizin bir ürünü olduğunu fark ediyoruz. Değerli arkadaşlar, neresinden bakarsanız bakın, hukukun temel ilkelerine ve Anayasa’ya aykırı bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Bu teklif ne yasa yapma tekniğine ne de Anayasa’mıza uygunluk taşımamaktadır. Hukuk güvenliği ve belirlilik ilkeleri alenen ihlal edilmektedir hem de bir Adalet Komisyonunda. Hukuk kurallarının kesin ve net olması zorunluluğu orta zekâdaki bir kişi tarafından okunup anlaşılması ve ona uygun davranış sergilenmesi için ortaya konulmaktadır. Eğer biz hukukçuların bile anlamakta zorlandığı ve bunu açıklama ihtiyacını bizzat yasa teklifini hazırlayan arkadaşlarımızın bize aktarmalarını istemek kadar bir zorunluluk hissediyor isek bu yasa teklifini okuyan herhangi bir yurttaşımızın kendi davranışlarını bu yasa teklifinde çizilen sınırlar tahtında yönetmesini nasıl bekleyebiliriz? Bizim amacımız, koymuş olduğumuz yasaya toplumun uyum göstermesi değil mi? Eğer anlayamadıysa nasıl uyum gösterecek? Biz, bu yasa düzenlemesinden nasıl bir menfaat bekleyeceğiz? Buna, siyasetçi olarak değil, bir hukukçu olarak itiraz etmezsek başta bizi bu anlamda yetiştiren hocalarımıza büyük haksızlık etmiş oluruz, kaldı ki devamında ülkemize bir hukukçu olarak yapmamız gereken katkıları da eksik bırakarak yurttaş olarak eksiklik yapmış oluruz. Sadece kanunla düzenleme yapmak yeterli değil. Birçok yasa düzenlemesi Anayasa Mahkemesinden dönüyor ve karşımıza bu konularla ilgili yeni yeni düzenleme yapma mecburiyetleri geliyor. O yüzden, yapacağımız yasaların Anayasa’ya uygunluğunu burada enine boyuna tartıp ondan sonra Anayasa’mıza uygun yasalar çıkarıp Anayasa Mahkemesinden -sadece gidilse bile- uygunluğuna ilişkin onay kararlarının geldiğini görmeyi arzu ediyoruz. Kanunlar yapılırken niteliksel gerekliliklerini karşılayan ve mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleriyle hukuki belirlilik sağlayan ve öngörülebilirliği olan kanunlar yapmak zorundayız. Bu yasa teklifinde son derece muğlak, ucu açık ve suçun ne olduğundan, kimin suçlu olacağına kadar her şeyin belirsiz olduğu bir kanunu yapmayalım, geri çekelim. Bu, bu unsurları barındırmadığımız takdirde ne insani ne vicdani ne de hukuki bir düzenleme olacaktır. Hiçbir açıklık yok. Hiçbir netlik yok. Dolayısıyla yurttaşın davranışını buna göre belirlemesine de imkân yok. İktidarın her gün değişen siyasal yararlarının yandaş medya dâhil takip etmekte zorlandığı günlerden geçiyoruz; bakın, dün neydi, bugün ne, evvelsi gün neydi? Hepimiz içindeyiz, bu Meclis çatısında olup bitiyorlar ve ne, nasıl değişebiliyor, ne kadar hızlı değişebiliyor? Değişen konjonktüre göre değerlendirilen, değerlendirmeye olanak veren yasalar yapıldığında bunlara ilişkin o günün değerlerine göre farklı, yarının değerlerine göre farklı sonuçlara varılır ki hukuk bu belirsizliği ya da bu değerlendirmeleri asla kabul etmez. Bu maddede bizce kesin olan tek şey var, o da suçluları kovuşturacak savcının kim olduğu? Bakın, suçları kovuşturmakla ilgili savcılar ödevli ama burada bu savcının adı da belli. Bu suçu kovuşturmakla ödevli savcı Fahrettin Altun’dur. Verdiğiniz bina, ayırdığınız ödenek, aldığı yetkiler yetmemiş olacak ki işi muhalif avcılığından başka bir şey olmayan bu kişi başında olduğu kurumun yaptığı siyasal casusluk için yeni dayanaklar hazırlıyor. Burada yapılan, kimse kusura bakmasın, “etki ajanlığı” adı altında, aynı zamanda yetki ajanlığıdır ve o yetki mahkemelerde değil, maalesef, bu yasalaştığı takdirde Fahrettin Altun’da olacaktır; bunu yaşayıp hepimiz görmek mecburiyetinde kalırız. Bu mecburiyette kalmayalım, buna müsaade etmeyelim. Dezenformasyon yasasıyla yapılmak istenen şey yapılamadığı ya da sınırlarının yetmediği değerlendiriliyor olmalı ki bu sınırın genişletilmesinin peşinde, bu yasa teklifi buna hizmet edecektir. Bununla yapılmak istenen şey o kadar gün yüzüne çıktı ki bu etkileşim sonucu çıkan durum artık mızrağın çuvala sığmadığının açık bir göstergesi oldu. Sizin yapmanız gereken mızrağı küçültmek, çuvalı büyütmek olmamalı. O nedenle, zaten tartışmalı olan dezenformasyon yasasıyla ilgili aksaklıkları gidermek yerine, onun sınırlarını genişletecek şekilde etki ajanlığı gibi bir kurum ihdas ederek mızrağı büyüttüğünüz bu çuvalın içine sığdırmaya çalışıyorsunuz. Anayasa’ya aykırı, hukukun ilkelerine aykırı, içtihatlara aykırı bir kanun teklifiyle karşılaştığımızı bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu maddenin Komisyondan geçmemesi en büyük dileğimiz. Anayasa Mahkemesinden dönecek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ve uluslararası arenada ülkemizin adına yeni bir kara sayfa oluşturacak, bakın, altını çizerek söylüyorum, yeni bir kara sayfa oluşturacak. Bu tekliften yol yakınken dönmemizi ve maddenin tekliften çıkarılmasını önemle sizlerden talep ediyorum. Bir şey daha belirtmek istiyorum. Sayın Ünver benden önceki konuşmacı olması hasebiyle biraz önce değindi. Bu suçun ihdas edildiğini, yasalaştığını kabul edelim. Savcılık bununla ilgili bir duyum aldığını, ihbar aldığını ve bir makul şüpheye ulaştığını iddia ederek bir soruşturma açtı, inceledi ve soruşturmanın içinde de “Makul şüphelerim var, kovuşturmaya geçmek yani iddianame düzenlemek istiyorum.” dedi. Karşınızda Yedinci Bölüme ilişkin Ceza Kanunu’muzda oldukça ağır ceza yaptırımlarının düzenlendiği -ki olması gerektiği- devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarıyla ilgili hiçbir maddesinde Adalet Bakanının iznine ihtiyaç duyulmadığı hâlde, sadece bu yeni ihdas edilecek maddeyle ilgili Adalet Bakanının iznine ihtiyaç duyulacak. Bir ülke, kendi Ceza Kanunu’nda, kendisine karşı bu ülkede yapılabilecek en ağır suçların düzenlendiği Yedinci Bölümde, casusluk bölümünde bu suçun işlendiğine dair kovuşturmaya geçecek kadar bir durum tespit edecek, sonra da Adalet Bakanlığına soracak. Niye 326’da sormuyoruz, niye 327’de, 328’de sormuyoruz? Olur mu? Burada başka bir şey var, burada bu soruşturmanın içine Adalet Bakanının iznini yani siyasi bir aktörün, hatta siyasi atanmış bir aktörün iznini alma ihtiyacı var. Neden, niye ihtiyaç duyuyorsunuz? Türk Ceza Kanunu’nun hemen hemen bütün maddelerinde güvendiğiniz cumhuriyet savcısına neden iddianame düzenlerken bu noktada Adalet Bakanı izni ihtiyacı hissediyorsunuz? Tam da anlattıklarımız sebebiyle çünkü bu, devletin güvenliği aleyhine bir suç ihdası değil, bu, iktidarın ve devriiktidarın devamına yönelik oluşabilecek haklı eleştirilerin önünü almak için yapılan bir düzenleme. Bunun içinde kovuşturma aşamasına geçerken süzgece ihtiyacınız var, bizim aleyhimize mi, lehimize mi? Olmaz, hukukta bu olmaz. İktidarlar değişir, hukuk baki, hukuk herkes için mutlaka bir gün gerekli. Saygılar sunuyorum.