KOMİSYON KONUŞMASI

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, kıymetli milletvekilleri, kıymetli bürokratlar ve basından gelen sevgili katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de 2025 yılı bütçesinin Bakanlığa ve Türkiye'ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Ben, ilk başta, sigortalı olarak çalışma hayatına başlamadan önce çocuk sahibi olan kadınların bu sürelerinin emekliliklerine dâhil edilebilmesi için bir çalışma yapılmasının gerekliliğinden bahsetmek istiyorum. Bu konuda da çok talep gelmekte. Mevcut yasalara göre, Türkiye'de doğum borçlanmasından yararlanabilmek için doğumun sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başlamasından sonra gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Yani sigorta öncesinde doğum yapmış kadınlar için bu süreyi borçlanma yoluyla emeklilik hesabına dâhil etmek yasal olarak mümkün değildir. Bu da annelerin büyük bir bölümünü mağdur etmektedir. Kadınlarımızın annelik gibi kutsal bir sorumluluğu üstlenirken iş gücüne katılamadıkları dönemleri emeklilik primine saydıramamaları, sosyal adalet ve eşitlik ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bu çalışmaya erkeklerin askerlik borçlanmasına dair uygulama referans olabilir diye düşünüyorum. Erkekler askerlik borçlanması yaparken sigorta başlangıcı şartı aranmaksızın askerlik sürelerini borçlanabilmektedirlar. Askerliğin erkeklerin çalışma hayatından ayrı kalmalarına neden olması ve bu sürede sigortalı olarak çalışmanın mümkün olmaması bu düzenlemenin temelini oluşturmaktadır. Ancak sormak istiyorum: Askerlik, erkeklerin çalışma hayatından zorunlu olarak ayrılmalarına sebep oluyor da doğum süreci kadınları çalışma hayatından ayırmıyor mu ve kadınların çalışma hayatından ayrı kaldıkları doğum süreçlerinin erkeklerin askerlik süreçlerinden farklı olduğunu kim söyleyebilir? Kadınlarımız da benzer şekilde sigorta başlangıcından önce çocuk sahibi olmuşlarsa dahi doğum borçlanması yapabilmeleri için gereken düzenlemelerin hayata geçirilmesi yerinde olacaktır. Bu düzenleme, kadınların emeklilik haklarını iyileştirmeye, ailevi ve ekonomik sorumluluklarını daha dengeli şekilde yerine getirmelerine katkı sağlayacaktır. Anayasa'mızın 10'uncu maddesi kadın ve erkeklerle eşit haklar sağlanmasını güvence altına almaktadır. Devletin bu eşitliği sağlayacak düzenlemeleri yapma yükümlülüğü göz önüne alındığında, Bakanlığımızdan bu konuda çözüm odaklı bir düzenleme beklediğimizi belirtmek istiyorum.

Türkiye'de ayrıca sigortasız tarım işçiliği önemli bir sosyal ve ekonomik sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Benim seçim bölgem olan Adana'da da bu problem devamlı dile gelmektedir. Tarım sektöründe çalışan kadınların büyük bir kısmı sigortasız olarak, çoğunlukla düşük ücretlerle ve zor çalışma koşulları altında istihdam edilmektedir. Bu durum, kadın tarım işçilerinin sosyal güvenceden yoksun kalmasına, emeklilik haklarından mahrum olmasına ve iş güvencesinin olmamasına neden olmaktadır. Sigortasız olarak çalışan kadın tarım işçileri sosyal güvenlikten yoksun oldukları için yaşlılıklarında emeklilik maaşı alamaz ve hastalık durumlarında sağlık hizmetlerinden yararlanmakta zorluk çekmektedirler. Ayrıca, güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle düşük gelirli bir yaşam sürdürürler ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak da onlar için zor olur. Bu durum da tarımda çalışan kadınların hayat kalitesini düşürürken aynı zamanda çocuklarının da eğitim ve sağlık imkânlarından yeterince yararlanamamalarına yol açar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleşirken de yoksulluk döngüsü, özellikle bu sektörde çalışanlar için daha da ağır bir şekilde devam ediyor.

Bunun için çözüm önerileri olarak da öncelikle kayıt dışılığı azaltacak düzenlemeler yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tarım sektöründe çalışan kadınların sigortalı olmalarını teşvik etmek için kayıt dışı istihdamı azaltmaya yönelik etkin denetimlerin artırılması gerekmektedir. SGK ve Çalışma Bakanlığının tarımda denetimleri sıkılaştırarak sigortasız çalıştırmanın önüne geçmesi önemlidir. Mevsimlik işçiler için sosyal güvenlik programları geliştirilmelidir. Kadınların sigortalı olarak çalışması kolaylaştırılabilir böyle bir program olduğunda. Daha esnek prim ödeme koşulları ve devlet katkılarıyla kadınların sigorta primlerini ödemeleri de sağlanabilir. Kadın tarım işçilerine yönelik sosyal güvenlik hakları ve sigortanın önemi hakkında eğitim kampanyaları düzenlenebilir. Bu sayede kadınlar kendi haklarının bilincine vararak sigortasız çalışmayı da reddedebilirler.

Kadın tarım işçilerini sigortalı olarak çalıştıran işletmelere özel teşvikler verilebilir, işverenlerin kadınları sigortalı olarak istihdam etmesi teşvik edilebilir ve kadın tarım işçilerinin kooperatifleştirilmesi, güçlerini birleştirerek daha iyi çalışma koşulları elde etmelerine ve sosyal güvenceye kavuşmalarına yardımcı olabilir.

Bildiğiniz üzere, ziraat odalarımıza kayıtlı her çiftçi 5510 sayılı Kanun gereği tarım BAĞ-KUR'lu olmak zorundadır ancak gelir seviyesi düşük olan çiftçilerimiz, bilhassa bunlar kadınlar, tarım BAĞ-KUR primlerini ödeyememekte ve bu nedenle muafiyet belgesi alarak sistemden çıkmaktadır. Tarımda kadınlarımız iş gücünün önemli bir kısmını oluşturmasına rağmen büyük bir kısmı sosyal güvenceden yoksundur. Ziraat Odalarına kayıtlı 933.723 kadın çiftçimizin yalnızca yaklaşık yüzde 12'si tarım BAĞ-KUR'u ödeyerek sosyal güvenlik sistemine kayıtlıdır.

Bir diğer konu da İŞKUR'la ilgili, ben de dikkat çekmek istiyorum. Özellikle Türkiye İş Kurumuna yönelik önemli bir eleştiri ve öneri sunmak istiyorum. İŞKUR, devletimizin iş gücü piyasasında belirleyici bir rol üstlenmekte ancak maalesef bu kritik misyonunu yerine getirebilmesi için gerekli altyapı ve kaynaklardan da yoksun olduğunu görüyoruz. Teknik altyapısının yetersizliği, personel eksiklikleri, müdürlerin siyasi saiklerle taraflı hareket etmesi ve hizmetlerin sınırlı etkinliği bu kurumu etkin bir istihdam aracına dönüştürmekte zorluklar yaratmaktadır. İŞKUR'un genç işsizliğiyle mücadelede kadınların ve engelli bireylerin iş gücüne katılımını sağlama noktasında daha fazla somut adım atması gerekmektedir, bunu bölgesel olarak da revize edebilir, düzenleyebilir; Adana'nın da bu konuda desteğe ihtiyacı vardır. Günümüzün dinamik iş gücü piyasasında sadece işsizliği önlemek değil, istihdam yaratmaya yönelik politikalar da büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, İŞKUR'un uluslararası kuruluşlarla iş birliklerini güçlendirerek ulusal ve yerel iş gücü dinamiklerini daha etkili bir şekilde yönetmesi de gerekmektedir. Bu bağlamda, kurumun yönetim bilgi sistemini geliştirmek ve etkin bir şekilde kılmak, kamu-özel sektör iş birliklerini arttırmak yalnızca istihdam değil, aynı zamanda ekonomik büyüme için de hayati bir öneme sahiptir.

Son olarak da asgari ücretle ilgili konuşmak istiyorum. Asgari ücret, bildiğiniz gibi, yalnızca iş gücünün karşılığı olan bir rakam olarak belirlenme olarak görülmemelidir, toplumun en geniş kesiminin yaşam standardını doğrudan şekillendiren, bir anlamda toplumsal adaletin de en somut ifadesidir. Asgari ücret, çalışanımızın emeğinin karşılığı olduğu kadar devletin onun emeğini nasıl değerlendirdiğinin ve topluma nasıl bir refah düzeyi sunduğunun da bir göstergesidir. Enflasyonun reel ücretleri gerileten etkisini ortadan kaldıracak bir asgari ücret uygulamasının hayata geçirilmesi kesinlikle kaçınılmazdır. Devletin kaşıkla verdiğini, kepçeyle almayacağı, emeğin verimliliği ile reel ücretlerin belirlenmesi arasındaki ilişkinin doğru kurulacağı bir sistemin geliştirilmesi şarttır, çalışanların emeğinin karşılığını sürdürülebilir bir biçimde alabildiği bir sistemin temelleri atılmalıdır. Asgari ücretin sadece nominal olarak artırılması vatandaşlarımızın yaşam kalitesini iyileştirmede tabii ki yetersiz kalmaktadır. Artan hayat pahalılığı, maaşlardaki artışlardan çok daha hızlı bir şekilde vatandaşlarımızın alım gücünü erozyona uğratmaktadır. Bu noktada, asgari ücretin belirlenmesinde sadece tek bir parametreye odaklanmak eksik bir yaklaşım olacaktır. Önemli olan asgari ücretin alım gücünü arttırmaktır, aksi taktirde asgari ücreti ne kadar artırırsanız artırın enflasyon oranı yüzde 50'ye yakınken bunun bir anlamı pek olmayacaktır, üstelik vatandaşlarımızın hissettiği hayat pahalılığı TÜİK'in verilerine kıyasla çok daha ağır ve yıpratıcıdır. Maalesef Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu kötü durum, asgari ücret için hangi rakamı konuşsak çalışan için düşük, işveren içinse yüksek kalmaktadır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da İYİ Parti olarak net asgari ücret beklentimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz ve 2024 yılı için yıl sonu TÜFE tahmini en son yüzde 44 olarak revize edildi, 2024'te yıllık ortalama tüketici fiyat artışı en az yüzde 58,5 olacak bu durumda, biz de diyoruz ki minimum, en azından temmuza kadar, 28 bin TL'nin altında herhangi bir asgari ücret kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)