| Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
| Konu | : | Balinacılığın Düzenlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Sözleşmeye Ait Protokole Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı(1/593) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 11 .02.2016 |
ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Bu ülkemizin dünyanın coğrafi olarak en güzel ülkelerinden biri olduğu açık yani bulunduğu konum itibarıyla özellikle deniz ve iklim koşulları açısından oldukça güzel ülkelerden bir tanesi ama maalesef hem genel, toplumsal olarak gerekse de özellikle bu meseleyi yürütmesi gereken tarihsel süreç içerisindeki -sadece bu dönemle ilgili söylemiyorum- iktidarların bu noktadaki bilinçsiz yaklaşımı, eğitim noktasındaki geri duruştan dolayı önemli oranda tahribatlar da yaşanmış. Bunların büyük bir bölümü geriye dönüşü olmayan biçimde yaşanmış. Hem tarihsel yerleri yani diyelim ki tarihî şeyleri tahrip edilmiş hem de doğal güzellikleri ve yaşamımızı tekrar idame edebileceğimiz, sürdürülmesi gereken, tekrar tekrar yenilenmesi gereken alanların da tahrip edildiği görülüyor.
Şimdi, burada şöyle şeyler açıklanıyor, hani belli su arıtma tesislerinin yapılması ya da çöple ilgili belli düzenlemelerin yapılması bunlar doğru yani diyelim ki bazı alanlarda olumlu şeyler olmuyor değil, bunları elbette görüyoruz. Ama, genel olarak bizim ülkemizde ekoloji alanında tahribat daha büyük boyutlarda devam ediyor yani kâr, ekonomi meselesinin ön plana çıkarılması üzerine bütün alanlara bakıldığında büyük bir tahribatın olduğu görülüyor. Mesela, bir yandan çöple ilgili bir sorun çözülürken binlerce barajla bütün belki onlarca yerin, ilin ekolojisi tahrip ediliyor, böyle bir gerçeklik var. Bir yandan işte diyelim herhangi bir yerde bir tarihî esere sahip çıkılırken diğer tarafta bir barajla işte Hasankeyf gibi, diğer yerlerimizdeki gibi ya da diyelim buna benzer vadilerin birçoğu tahrip edilerek oradaki doğal zenginlikler de tahrip ediliyor. Yine, yeşil alanlar, işte üç beş ağaç kesiliyor, orada şu yapılıyor, bu yapılıyor biçiminde nefes alanlarımız önemli oranda daraltılmış durumda. Trafik, diğer meselelerde durum düzeltilmediği için hava kirliliği önemli oranda ülkeyi tehdit eder pozisyona dönüşmüş durumda. Su rezervleri yine aynı şekilde kâr uğruna tahrip ediliyor ve doğal şeyleri de dağıtılarak yok ediliyor. Bu pozisyonda bir gidiş var. Eğer biz, özellikle diyelim bu Çevre Komisyonu da dâhil olmak üzere, nükleer santrallerden diğer meselelere kadar, termik santrallerden diğer meselelere kadar eğer bu noktalarda doğru bir duruş sergilemezsek, alınan önlemlerle, tahribat hesaplandığında tahribatın çok daha yüksek olduğu açık. Yani, biz eğer buradaki bu açığı kapatmaz, belli sorunların çözümünde daha büyük yaraları ortaya çıkaran durumu engellemezsek, bizim çevreyle ilgili yapacağımız çalışmalar sadece işin bir yanını oluşturuyor.
Balina açısından da böyle yani diyelim, bunların elbette korunması üzerine biz taraf olmamız gerekiyor. Dünya üzerinde Birleşmiş Milletler ya da diğerleri imza atmasa dahi, biz dünya üzerinde nerede hangi canlı varsa ve yaşamı tehlikedeyse, doğal dönüşümün dışında bir tahribat varsa bunlara müdahale etmemiz gerekiyor, bizim bir şeyler yapmamız lazım. Ama, aynı durumu -demin arkadaşlar da söyledi- kendi ülkemiz de dâhil olmak üzere buralarda başlayarak eğer yürütürsek şey olur. Mesela, bazı ülkelerin iddialarında en azından kendi ülkelerinde yaptıklarıyla ilgili olumlu bir duruş var yani orada bir duruş sergiliyor, diğer tarafa da bir şey söyleyebiliyor. Biz, şimdi, dışarıya yönelik herhangi bir şey söylediğimizde, diyelim ki insanlar bize yönelik yaptıkları eleştirilerde sesimizi çıkaramayacak hâle gelmiş oluyoruz. Bu yüzden, bence asıl mesele, önce ülkemizdeki bütün bu tahribatlar da dâhil olmak üzere, bunlara taraf olurken ülkemizdeki tahribatlarda da sadece küçük şeyleri ön plana çıkararak değil, asıl tahribatların görülerek bunların engellenmesi üzerine çalışmalar yürütmemiz gerekiyor.