KOMİSYON KONUŞMASI

SEVİLAY ÇELENK ÖZEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Değerli Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli milletvekilleri, değerli basın emekçileri, değerli katılımcılar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben ulusal bütçenin toplumsal cinsiyet duyarlı bir yaklaşımla ele alınması gerekliliği üzerinde konuşmak istiyorum. Toplumsal cinsiyet duyarlı bütçeleme yaklaşımı, kamu harcamalarının ve gelirlerin kadınlar ve erkekler üzerindeki etkileri de dikkate alarak eşitlik temelinde bir dağılım sağlamayı amaçlar, bu nedenle de çok önemlidir. Bu bakımdan da bütçe hakkı, bugün, Türkiye kadın toplumunun çocuğu, genci, yaşlısıyla karşı karşıya olduğu ve giderek vahimleşen şiddet ve vahşet tablosu hiç yokmuş gibi konuşulamaz. Kadınların kazanımlarına yönelik sistematik müdahale ve saldırı dikkate alınmaksızın bir bütçeleme yapılamaz. Geçtiğimiz bütçe yılında yüzlerce kadın ve çocuk vahşi biçimde katledildi. Bunun ekonomiyle, bütçe öncelikleriyle, bu hayatları koruma ve kollamaya kaynak ayrılmamasıyla ve kadın istihdamıyla bir ilişkisi olmadığı söylenemez. Örneğin, sadece bir tek kuruma bakarak bunu görebiliriz. Bu durumun İletişim Başkanlığının 2023 yılında başlangıç ödeneğine tam olarak denk bir ek bütçeyle, 3 milyar 236 milyon 977 bin TL çıkan bütçesiyle bir ilişkisi var mesela. Çünkü Sayıştay raporlarından önemli ölçüde örtülü bir şekilde ve şeffaflıktan uzak biçimde yürütüldüğü anlaşılan faaliyetleri ve harcamalarıyla bu kurum iktidarın propaganda aygıtı gibi işlev görüyor. Tümüyle, iktidar perspektifine ve çıkarlarına odaklanan ve muhalif, bağımsız medyanın baskılanmasının aracı hâline gelen İletişim Başkanlığı 2 katına çıkmış bütçesine rağmen, tıpkı RTÜK ve TRT gibi, bu eril, militarist, şiddet ve vahşet yüklü medya ortamını ve zihniyet örüntülerini dönüştürmekle ilişkili sorumluluğunu yerine getirmiyor. Kamu kaynaklarıyla finanse edilen bu kurumlar iktidar borazanı gibi işletilirken her gün ama her gün kadınlar ölüyor. Bu kurumlar kaynaklarının bir kısmını, nefret söylemini kışkırtarak AKP aile ideolojisini pekiştirmeye harcamak yerine -ki bu toplum bugüne kadar bundan hiçbir hayır görmedi- cinsiyet eşitlikçi, şiddet karşıtı, seküler bir dünya tasavvurunu güçlendirmeye harcasa her şey çok farklı olabilirdi ama harcamıyor ve iletişim ve medya alanındaki bu en önemli kurumlar sonuç olarak kadın kırımında suç ortaklığını tercih ediyor. Karşı karşıya olduğumuz bütçe de aynı suç ortaklığından muaf değildir. Bu anlamda, ahlaki sorumluluklarını unutmuş bir bütçeyle karşı karşıyayız. Kadın hareketi, kadın örgütleri ve bir bütün olarak kadın mücadelesi kriminalize edilerek cinsiyetçi, kadın karşıtı politikaların zemini genişletilmeye çalışılıyor. Kürt kadın hareketi, Kürt kadın siyasetçiler bu kriminalize etmeye, baskıya çok ağır bir biçimde maruz kalıyor. Kadınları güçlendirmeye yönelik destek bir yana, son on yılda onlarca kadın ve çocuk derneği hukuksuz bir biçimde kapatılmış, özgür basında kadın lehine oluşturulan gazete ya da ajanslar dâhil bütün birikimlere ağır bir darbe vurulmuş, kadın gazeteciler tutuklanmıştır. Kimsenin dikkat yöneltmediği bir konu, bütün bu baskının da muazzam bir bütçe maliyetinin ve bir bütçesinin olduğudur. Bu görünmezleştirilen bütçe kadınların hayatından gitmektedir. Kanun hükmündeki kararnamelerle kadın akademisyenler görevlerinden uzaklaştırılmış, üniversitelerde toplumsal cinsiyet veya kadın çalışmaları birimleri tasfiye edilmiştir. Müthiş bir etik, müthiş bir ahlaki seviye gerilemesiyle baş başa kalınmasında bu bütçe önceliklerinin önemli bir payı vardır. Ne demek istiyorum? Yakınlarda Türkçe'ye de tercüme edilen Hanno Sauer'in "Ahlak İyinin ve Kötünün İcadı" başlıklı kitabı köleliğin kaldırılmasından kadınların oy hakkına ve cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimler çerçevesinde korunması gereken haklara kadar kazanılmış hakları asla gerisine düşmemek gereken bir ahlaki seviye olarak tanımlıyor ki çok haklı bir tespittir. Diğer bir deyişle, cinsiyet eşitliği çerçevesindeki hakların ahlaki niteliğine dikkat çekiyor. Eşitlik, bu anlamda öyle kişiden kişiye, toplumdan topluma farklılaşan bir ahlak değil, evrensel etik değerler zemininde savunulması, sahiplenilmesi gereken bir etik, bir ahlak değeri olarak anlaşılmalıdır. Türkiye kadın toplumu, Türkiye kadın nüfusu bu anlamda özellikle son on yıldır AKP iktidarının artık toplumun diğer kesimlerinin desteğini hiçbir şekilde umursamadığı, kendi tabanını kutuplaşma temelinde konsolide ettiği dönemden itibaren etik dışı bir şekilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Özen, lütfen tamamlayalım.

SEVİLAY ÇELENK ÖZEN (Diyarbakır) - ...sistematik bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Ev içi emeğin ve çocuk bakımının yasal karşılığının tanınması ve edinilmiş mallara katılma rejimi ile eşit paylaşım ilkesinin getirilmesi gibi kazanımlarımız, evlilik süresince kadınların yoksullaşmasının önüne geçmenin mekanizmalarını oluşturma mücadelemiz tehdit altındadır. Bugün, düz anlamıyla bugün ve şu anda Genel Kurulda dokuzuncu yargı paketi kapsamında nafakadan başlayarak bütün kazanımlarımız hedeftedir ve tehdit altındadır. Kadın yoksulluğu tırmanıyor, kadın yoksulluğu yalnızca gelir eksikliği anlamına gelmiyor, aynı zamanda sosyal güvenceye erişim, çocuk bakım hizmetleri gibi temel ihtiyaçlara ulaşmama sorunu da kapsıyor. Yaşlı kadın nüfusu yoksulluk riskiyle karşı karşıya. Bu durum sosyal güvenlik harcamalarının ve emekli maaşlarının kadın yoksulluğunu azaltmak için kritik bir araç olduğunu gösteriyor. Bütçe teklifi bunu muhakkak gözetmelidir.

Son olarak, Türkiye'deki bütçe planlamasının toplumsal cinsiyet perspektifini içermesi elzemdir ve bu hepimizin sorumluluğudur.

Teşekkür ederim.