KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, öncelikle hoş geldiniz.

Şimdi, benim dikkat ettiğim bir şey var. Benim yaklaşık 6'ncı bütçem bu, bütün bütçe sunumlarında genelde sunumu yapanlar şöyle başlıyor: "Efendim, bu sene de en büyük payı Millî Eğitime ayırdık." Siz de aynı şekilde sunum yaptınız. Daha önceki senelere de baktım, hemen hemen aynı kelimeler var. Siz de bu seneki bütçe sunumunuzda "Yüzde 14,8'lik payla, 1,4 trilyonluk rakamla en büyük ödenek payını Millî Eğitime ayırdık." dediniz. Şimdi, o zaman ben şunu sormak istiyorum: Madem biz en büyük payı Millî Eğitime ayırıyorsak, eğitime ayırıyorsak neden bugün okullarımız pislik içerisinde? Eğer biz hemen her sene en büyük payı Millî Eğitime, eğitime ayırıyorsak neden okullarımızda güvenlik personeli yok; neden okullarımızda şu anda öğretmenler şiddete maruz kalmak zorunda kalıyor? Neden biz aç bir şekilde okula giden öğrencilerimize bir tas sıcak yemek veremiyoruz? Neden biz taşımalı eğitimdeki problemleri hâlen daha çözemiyoruz madem en fazla payı biz Millî Eğitime veriyorsak? 2025 bütçesinde Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan pay yüzde 14,8. Bakıyorsunuz, 2015 yılında bu pay yüzde 17,2'ymiş; 2016'da yüzde 17,6'ymış yani baktığımız zaman, yıllar içerisinde Millî Eğitimin payının, eğitime ayrılan payın azaldığını görmekteyiz. Ha, bu rakamların da 1 trilyon 452 milyarlık rakamın da yüzde 75'inin zaten sigorta primleri ve personel giderleri olduğunu görmekteyiz. Yatırıma ne kadar ayrılmış? 100 milyar liradan 142 milyar liraya çıkarmışsınız yaptırım payını, bunun 66 milyarı zaten deprem bölgesinde. Benim anladığım şeyi söyleyeyim -biraz evvel diğer milletvekilleri de bahsetti- bugün bir tek deprem bölgesinde değil Manisa'da olduğu gibi Türkiye'nin birçok yerinde birçok okul depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkıldı ve yerlerine yenileri yapılmadı ve öğrencilerimiz ikili öğretim yapmak zorundalar ve ısrarla sürdürdüğünüz yaz saati uygulaması nedeniyle sabahın kör saatlerinde okula gitmek zorundalar, gece geç saatlerde okuldan eve dönmek zorundalar, hatta Manisa'da sırf bu yüzden ders saatlerini otuz dakikaya düşürdünüz. Yani ben bu rakamlara baktığım zaman millî eğitimdeki bu sorunların, problemlerin devam edeceğini görmekteyim.

Başka ne var bütçede? Deprem harcamalarının azaldığını görüyoruz. Deprem harcaması 2023 yılında 960 milyar lira; 2024'te 1 trilyon lira olmuş, 2025 yılında ise 584 milyar lira olacak. Peki, şunu sormak lazım: Deprem bölgesinde, o 11 ilde depremin yaraları tamamıyla sarıldı mı, altyapı tamamıyla giderildi mi, depremzedelere verilecek olan binalar teslim edildi mi? Hatiplerimiz söyledi, Malatya'da hâlen ancak yüzde 10'u teslim edilebilmiş. Peki, neden deprem harcamalarında azalma var?

Tarımsal desteklemeler, çok söyledik, gene söylüyoruz... İşte, tarımsal desteklemeler 135 milyar lira, gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı binde 2; daha önceki yıllarda binde 6'ydı bu, binde 2'ye kadar düştü ama bu sene esasında tarımsal destekleme üzerinde biraz daha fazla durmak lazım Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım çünkü artık çiftçi üretemez hâle gelmiş durumda. Bu sene domates, biber, kavun, karpuz, aklınıza gelen bütün göveri, bütün ürünler tarlada kaldı ve size özetle şunu söyleyeyim: Bu çiftçimizin, üreticimizin bu borçlarını ödeme şansı artık yok, göreceksiniz önümüzdeki süreçte. Şu anda traktörler satılmaya başlandı, tarlalar satılmaya başlandı, üretemeyecek insanlar ve önümüzdeki süreçte daha büyük bir gıda enflasyonuyla karşı karşıya gelebiliriz yani bu sene, geçtiğimiz sene salça fiyatlarını aşağı indirmek için, gıda enflasyonuyla mücadele etmek için salça ihracatına yasak getirdiniz ama önümüzdeki sene salça ithal etmek durumunda kalabiliriz çünkü üreticilerimiz hakikaten küstü, üretimden ayrılma noktasına gelmiş durumda.

Sağlık harcamalarına bakıyoruz. Kamu kaynaklarından sağlığa harcanan tutar bu sene için "2 trilyon 435 milyar lira." diye sunumunuzda bahsetmiştiniz, yüzde 16,5'i bütçenin. Oysa 2024 sunumunda bu rakam 1 trilyon 650 milyar liraydı ve başlangıç bütçesine göre ayrılan pay yüzde 19,5'ti; azalmış yani sağlık bütçesine ayrılan pay azalmış.

Sayın Merkez Bankası Başkanımız -kamuoyuna düştü, basına düştü- asgari ücrette yüzde 25 artış olması gerektiğinden bahsetmiş. Kamuoyunda şu anda yüzde 25 rakamı dolaşmakta, IMF de aynısından bahsediyor, "Aman asgari ücrete fazla zam yapmayın." diyor, şöyle bir akıl vermiş: "Bunun yerine sosyal yardımları artırın." demiş. Peki, bütçedeki sosyal yardım harcamalarına bakıyoruz, 650 milyar lira ve 2025'te bütçedeki payı yüzde 4,4. 2024'e bakıyoruz, vallahi IMF daha insaflıymış yani artması gerekirken 2024'te 497 milyarmış, bütçedeki payı yüzde 4,5. Yani bırakın artmayı azalmış, hemen hemen aynı.

Şimdi, bu bütçede gerçekten tuhaf şeyler var. Benim işin içinden çıkamadığım tuhaf şeyler var; matematiğim kuvvetlidir, istatistik mezunuyum ama hakikaten işin içinden çıkamadım, bakalım, beraber çıkabilir miyiz? Şimdi, brüt personel giderlerinin bütçeye oranı yüzde 26,5; geçen sene yüzde 26,9'du. Bu rakam 2016 yılında yüzde 29,7'ydi yani brüt personel giderlerinin bütçedeki payı zaman içerisinde 2016'dan bugüne kadar düşmüş. Peki, memur sayısına bakıyoruz ve hatta kamu personeli sayısına bakıyoruz, 2016 yılından bugüne kadar yüzde 46 artmış. Şimdi, kamu personeli sayısı yüzde 46 artıyor ancak kamu personeline ayrılan tutar azalıyor. Yani şeytan bunun neresinde? Yani bakın, benzer durum emeklilerimiz için de geçerli. Emekli sayısında 2016 yılından bugüne kadar yüzde 40'ın üzerinde artış var ama bakıyorsunuz, emekli maaşlarının millî gelirden aldığı pay her geçen yıl düşüyor. EYT'ye rağmen -o büyük felaket olarak gösterilen bugünler- maliyenin yapısını bozduğu iddia edilen EYT'ye rağmen rakamlar daha düzelmiş ve burada SGK'den yapılan transferler bakıldığı zaman millî gelire oranı azalmış, önceki yıllarla kıyasladığımızda azalmış. Rakamlar belli, SGK'nin rakamları var.

Şimdi, burada şöyle bir durum var. Şunu diyorsunuz yani siz özellikle diyorsunuz ki: "16 milyona çıktı emekli, isterse 20 milyona çıksın, benim millî gelirden emekliye ayıracağım pay bellidir. Ben bundan daha fazlası vermem." Aynı şekilde, kendi memurlarınız, personeliniz için de yaklaşımınız üç aşağı beş yukarı aynı, hakikaten tuhaf. Yani şimdi, bakıyoruz, eğitim harcamaları artmamış, sağlık harcamaları artmıyor; deprem harcamaları azalıyor, personel harcamaları azalıyor, yatırımlar azalıyor. Bir şeyin artması lazım. Burada artan bir şey var; faiz. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, sizinle beraber daha önce aynı komisyonlarda bulunduk. Genelde, milletvekilleri yani yeni dönem milletvekilleri bütçe konuşmalarında şöyle der: "Bu bütçede işçiye yer yok, bu bütçede çiftçiye yer yok, bu bütçede memura yer yok. Bu bütçe faiz bütçesi." Ya, vallahi, hakikaten de bu bütçe faiz bütçesi. Yani 1 trilyon 950 milyar lira faiz harcamamız olacak, bütçeye oranı yüzde 13. Bu bir rekor, en azından son on yıl içerisinde böyle bir rakam yok. Gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı yüzde 3,2. Yani biz daha önceki AKP, Adalet ve Kalkınma Partisi bütçelerine haksızlık etmişiz, haksızlık etmişiz hakikaten bu rakamlara baktığımız zaman. Yani 2016'da yüzde 1,9'muş, 2017'de yüzde 1,8'miş gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, bugün yüzde 3,2. Bugün her 100 liralık vergi gelirinin 17 lirası faize gitmekte. Vergi gelirleri ki toplam gelirlerin yüzde 85'inden daha fazlası, bunun 17 lirası faize gitmekte. Hani nasıl geldik biz buraya? Hani diyordunuz ya, diyorlardı ya -siz dememişsinizdir büyük ihtimalle- "Faiz sebep, enflasyon sonuç." diye yola çıktık. Geldiğimiz noktada faiz ödemelerinde rekorlar kırıyoruz.

Gelirlere bakarsak, harcamalardan bahsettik, dediğim gibi, önemli bir kısmı vergi gelirlerinden oluşmakta ve bunların yüzde 67'si dolaylı vergilerden oluşmakta, yüzde 67'si, değişen bir şey yok baktığınız zaman. Gene vergiler, dolaylı vergiler, bunun yüzde 13,4'ü vergilerin içerisinde KDV, yüzde 19'u ÖTV. Adaletsizlik hâlen daha devam ediyor. Peki, dolaysız vergilere bakalım, yüzde 19'u gelir vergisi -ki bunun da önemli bir kısmı ücretlilerden, kaynağından kesilen vergi- yüzde 14,6'sıysa kurumlar vergisi; yüzde 19 gelir vergisi, yüzde 14,6'sı da kurumlar vergisi. 2022 yılında bunun tam tersi vardı; yüzde 13,4 gelir vergisi, yüzde 19,4 kurumlar vergisi. Şimdi birdenbire yapı değişmiş.

Şimdi, ben burada bir soru sormak istiyorum size: Biz kanuni düzenlemeler yaptık. Mesela ne yaptık? "Asgari kurumlar vergisi" diye bir kavram getirdik ve dedik ki: Bundan sonra kimse yüzde 10'dan aşağıya kurumlar vergisi vermeyecek. Ve işte, vergi oranlarını arttırdık, 20'den 25'e, 25'ten 30'a çıkardık. Hatta dedik ki: Her ne kadar vergi almasak da alamasak da kamu-özel iş birliği projesi yapan şirketlerin de yüzde 30'a çıkardık. Şimdi, bunları çıkardığımız hâlde nasıl oluyor da kurumlar vergisinin oranı, vergi gelirleri içerisindeki oranı nasıl düşüyor? Mesela, geçen sene "2024 bütçesinde 1 trilyon 314 milyar liralık kurumlar vergisi toplanacak." demişiz; 1 trilyon 116 milyar lira gerçekleme olmuş yani yüzde 85. Diğer, bütün vergi çeşitlerinde bütçeden daha fazla gerçekleşme var, bir tek kurumlar vergisinde gerçekleşme oranı düşük. Neden biz kurumlar vergisi tahsilatı yapamıyoruz?

Şimdi, iktidarınızın veyahut da Maliye Bakanınızın enflasyonla mücadelesini anlamak için, bir Nasrettin Hoca fıkrası var, hem biraz neşelenelim. Nasrettin Hocanın bir tane çok sevdiği bir atı varmış ama zaman içerisinde saman fiyatları çok artmış ve ona da fazla gelmeye başlamış, demiş ki: "Ben bu verdiğim samanı yarı yarıya indireyim, bakayım ne olacak?" Yarı yarıya indirmiş, ilk bir hafta bir sıkıntı yok, atta problem yok. Demiş "Bir yarı daha indireyim." İkinci hafta bir yarı daha indirmiş, at gene ayakta, sıkıntı yok. Üçüncü hafta bir yarı daha indirmiş. Dördüncü hafta "Tamamen vermeyeyim." demiş. Hiç vermemeye başlamış; üç gün, dört gün sonra ahırın kapısını açmış, bir bakmış hayvan yerde yatıyor. "Tüh be, tam da açlığa alışmıştı, eceli gelmiş." demiş. Şimdi, öyle bir politika var ki ne yazık ki, yani ödünüz kopuyor, ödü kopuyor "Aman asgari ücretli biraz fazla alır, aman memur biraz fazla alır, aman emekli biraz daha fazla alır. Bunlar fazla parayı alırlar, gider deli deli harcarlar, ondan sonra enflasyon da artar." Yani özetle bu. Yani elinizden gelse "Hiç vermeyelim, hiç talep olmasın, enflasyonla mücadele edelim." Ama şöyle bir şey var: Vergi gelirlerine bakıyoruz, yüzde 43'lük bir artış öngörüyoruz, yüzde 43 ve biraz evvel bahsettim, bu vergi gelirlerinin de yüzde 65'i dolaylı vergi, önemli bir ağırlığı da ÖTV ile KDV yani harcamalardan alınan vergi. Şimdi, bir taraftan diyorsunuz ki: "Harcamaları kısalım." Bir taraftan da diyorsunuz ki: "ÖTV ve KDV'de yüzde 43'lük bir artış olsun. Yani yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 17,5; bu sene sonu en iyimser rakamla yüzde 45'lerde olacak. Buna göre bakarsanız BAĞ-KUR, SGK emeklisine yüzde 16 zam yapacaksınız, memur ve memur emeklisine yüzde 11,7; yüzde 12 civarında zam olacak, asgari ücrette yüzde 25'lik bir zam olacak. Yani harcama olmadan siz nasıl bu rakamları tutturacaksınız, ÖTV ve KDV rakamlarını tutturacaksınız, ben onu merak ediyorum.

Bir de başka boyutu var tabii bu işin. Ocak-Eylül 2024 arasında, bu süre içerisinde karşılıksız çek sayısı 2023'ün aynı dönemine göre yüzde 85 oranında artmış, 197 bin rakamına ulaşmış; bu çok ciddi bir artış. Peki, bu karşılıksız çeklerin parasal tutarı ise tam yüzde 245 artmış; bu da çok ciddi bir rakam. İflas sayıları artıyor, konkordato sayıları artıyor, başvuruları artıyor. Hatta bugün elli yıllık bir kumaş firması, sektöründe lider konumunda köklü bir firma arkasında 500 milyon liralık bir borçla iflas etmiş durumda. İflaslar artıyor.

Yapılan bir araştırma vardı, geçen sene bütçe görüşmelerinde de söylemiştim ben; yapılan araştırmalara göre, Türkiye'deki şirketlerin yüzde 13'ü zombi yani artık kendi kendini idare edemeyecek durumda, düşük faizli kredilerle ayakta duruyor ve faizlerin artması durumunda bu firmaların batacağı söylenmişti. Şimdi görüyoruz, özellikle tekstil sektöründe yavaş yavaş iflaslar gelmeye başladı. Sanayi durma noktasına gelmiş durumda, bunu herkes söyledi ve ciddi bir iflas dalgasıyla karşı karşıyayız.

Beni üzen, beni düşündüren başka konu da bireysel iflaslar. Yılbaşından bugüne batık kredi kartı borçları yüzde 192 oranında artmış, yurttaşlarımız çok ciddi bir borç sarmalında, özellikle kredi kartı borçlarında çok ciddi artış var, ödeyememeye başladılar ve bu da büyük bir problem olarak karşımıza gelecek. Hâl böyleyken yani sanayi durma noktasına gelmişken, iflaslar varken, kredi kartı borçları varken, karşılıksız çek sayıları artmışken nasıl yüzde 4 büyüme öngörüyorsunuz? Yani bu da kolay olmayacak. Yani, kötü, alarm vermekte, hatta bugün de IMF 2025 yılıyla ilgili öngörüsünde büyüme oranını yüzde 2,7’ye indirmiş. Peki, siz -diğer hatiplerimiz de söyledi- yüzde 4 üzerinden bu bütçeyi hazırlamıştınız. Dolayısıyla tüm bu rakamları üst üste getirdiğimiz zaman, birleştirdiğimiz zaman bu manzarayla böyle bir büyüme yakalamak zor gözüküyor, bu gelirleri toplamak imkânsız gözüküyor. Dolayısıyla yani bu bütçe açığı çok büyük bir rakam gibi geliyor, 1 trilyon 931 milyar lira, ki gerçekten büyük, bu rakamlarla yıl sonunu getirmek de imkânsız gibi gözüküyor.

Başka bir şeye bakarsak borçlanmaya bakmamız lazım; hazinenin borç stoku 8,6 trilyonu geçti, 8 trilyon 649 milyar lira. Yılbaşından bu yana 1 trilyon 926 milyar liralık bir artış var ve bu artış da 795 milyar liralık kur farkından kaynaklanmakta. Borç stokunun yapısına baktığımız zaman yüzde 59'u döviz cinsinden borçlanma yani neredeyse yüzde 60'ı; iç borcumuzun yüzde 18,6'sında, dış borcumuz tamamında döviz cinsinden artış var, borçlanılmış. Hâl böyleyken yani dövizin de mutedil gittiğini düşündüğümüz zaman 795 milyarlık kur farkı bana da ciddi bir rakam olarak geldi. Dövizin olması gerektiği yerin altında olduğu söyleniyor yani daha da fazla olması gerektiği söyleniyor, şu anki 34 rakamlarının yurt dışından gelen sıcak paradan kaynaklandığı, normalde olması gerekenin daha yüksek olduğundan bahsediliyor. Peki, yarın öbür gün olası bir döviz atağıyla karşı karşıya kalırsak çok ciddi bir kur farkıyla karşı karşıya geleceğiz. Faiz yükü hakikaten de ciddi şekilde artmakta. Geçen konuşmacıların hepsi şundan bahsetti, siz de bahsettiniz: “Evet, borcumuz artıyor, borç stokumuz artıyor ancak kriterler arasında Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımız zaman daha iyi durumdayız.” Evet, rakamlar bize bunu söylüyor ama şöyle bir fark var: Yani Amerika Birleşik Devletleri'nin borcu gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 122’si ama kendi para cinsiyle borçlanıyor ve borçlanma oranı da yüzde 4,2; Almanya ona keza yani borç oranı gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 62’si ama kendi para birimiyle borçlanıyor ve 2,2'yle borçlanıyor; Fransa da yüzde 3’le borçlanıyor ve bunlar uzun vadeli borçlanıyor. Bizim yapımıza baktığımız zaman, ne yazık ki kendi para birimimizle borçlanmıyoruz ve biz yüzde 45’le borçlanıyoruz, bunun da vadesinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Bakırlıoğlu, lütfen toparlayalım.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Toparlıyorum.

Ben, borcu borçla ödediğimizi görüyorum yani borç ödemek için, faiz ödemek için borç almak durumundayız; ya, bu bize çok yabancı bir şey değil yani bizim çiftçiler de onu yapıyor, şu anki insanlar da onu yapıyor. Ne yapıyor? Borcunu ödemek için, bir kredi kartını ödemek için gidiyor başka bir kredi kartından para çekiyor, onu ödüyor. Mesela, ben yaptım, daha bugün yaptım, Ziraat Bankasına borcumu ödemek için başka bir bankadan, özel bankadan para çektim, Ziraat Bankasına olan borcumu kapattım; biz bu şekilde idare ediyoruz ve iflasın eşiğine geldik, ben benzer durumu ne yazık ki bütçemizde de görüyorum, gelecek için kaygılanıyorum.

Her şeye rağmen bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.