Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2660) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 07 .11.2024 |
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Milletvekili arkadaşlarıma da bu yasa teklifinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın Başkanım, ben Adalet Komisyonu Cumhuriyet Halk Partisi Grup Sözcüsüyüm. Bizler, 27'nci Dönemden itibaren dokuzuncu yargı paketi dâhil ve şu anda görülmekte olan yargı paketi dâhil, altı yıllık bir süreçte birçok yargı reformu yasa teklifini görüştük. Bu görüştüğümüz yasa tekliflerinin birçoğu torba yasayla ilgili tekliflerdi, içlerinde birden fazla yasal düzenleme vardı. Örneğin, iki hafta önce Adalet Komisyonuna getirilen Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nde 22 madde vardı. 22 maddenin 5-6 maddesi Noterlik Kanunu'ydu, başka kanunlarla ilgili düzenlemeler vardı. Orada etki ajanlığı, casuslukla ilgili maddeler vardı, bir torba yasaydı.
Şimdi, bakıyoruz, yasama faaliyeti açısından noterlerle ilgili 2 maddenin şu anda görüştüğümüz 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu'nun içerisinde olduğunu görüyoruz. Yani bakıyoruz, Adalet Komisyonun içerisinde görüşülmesi gereken 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'yla ilgili ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu'yla ilgili birçok maddenin burada olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede, torba yasaya bu eleştirilerimizi devamlı yapıyoruz ancak bu yasama faaliyetinin nitelikli yasama açısından burada etki analizinin yapılmadığını da görüyoruz.
Şimdi, ben sormak istiyorum: 6136 sayılı ateşli silahlarla ilgili 7'nci maddeden 12'nci maddeye kadar olan düzenlemeyle ilgili olarak burada Adalet Bakanlığından gelen hangi genel müdürümüz var? Yani burada bu konuda bize bilgi verebilecek, ateşli silahlarla ilgili, şiddete yönelik düzenlemelerle ilgili bir açıklama yapacak genel müdürümüz var mı?
İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI BÜLENT TURAN - Var Sayın Vekilim. Ne zaman derseniz. Maddelerde yaparız diye planlamıştık ama.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Ama şu var: Yani bu konuda Komisyon üyelerinin ve milletvekillerinin bilgilenmesi gerekiyor.
Şimdi, Adalet Komisyonunda Bakan Yardımcısı Niyazi Bey vardı -Kanunlar Kararlarda- bir de genel müdür vardı, o açıklamalarda bulunuyordu.
Örneğin, Noterlik Kanunu'ndaki düzenlemelerle ilgili burada Noterler Birliğinin temsilcisi var mı? Buradaki kim yani? O bakımdan, gelen arkadaşların da tanıtılması bizim açımızdan da yararlı olacak Sayın Başkanım.
Örneğin, Türkiye Barolar Birliğiyle ilgili yani burada avukatlar....
BAŞKAN SÜLEYMAN SOYLU - Maddelere geçmeden önce yapalım.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Avukatlık Kanunu'yla ilgili düzenleme yok ama bu gelen 46 maddelik düzenlemeler güvenlikçi yasal düzenlemeler. Yani bekçilerden başlayarak birçok düzenleme var insan haklarına ilişkin, İnsan Hakları Eylem Planı'na aykırı gelebilecek birçok düzenleme var. Bu çerçevede de Türkiye Barolar Birliğinden de temsilci bulunması gerekiyor. Yani STK'lerin, üniversite temsilcilerinin bu çerçevede görüşlerini almamız gerekiyor.
Üzülerek söylemek istiyorum ki Sayın Başkan, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte getirilen Anayasa’nın 88'inci maddesiyle milletvekillerinin kanun yapma yetkisi açıkça bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde bir kenara itilmiş durumda. Bakıyoruz, Adalet Komisyonu da aynı şekilde, diğer Plan ve Bütçe Komisyonu da aynı şekilde. Bizim imzacı milletvekili arkadaşlarımız yanlış anlamasınlar, Beştepe'de yapılan, kurullarda hazırlanan birçok teklif komisyonlara geliyor, komisyonlarda cümlesi değiştirilmiyor, virgülü değiştirilmiyor, Genel Kurula gidiyor ve Genel Kuruldan da çıkıyor. Yani bunu yaşıyoruz biz, Adalet Komisyonunda da yaşıyoruz, Plan ve Bütçede de yaşıyoruz. Burada da yani Anayasa’nın 88'inci maddesi açıkça ihlal ediliyor. Anayasa’nın 88'inci maddesindeki milletvekillerinin kanun yapma yetkisi açıkça ihlal ediliyor.
Bu çerçevede, nitelikli yasama açısından torba yasayla ilgili arkadaşlar birçok itirazlarda bulundular. Bu itirazları yeniden tekrarlamama gerek yok ama burada nitelikli, etkin bir yasama yapacaksak Adalet Komisyonuna gidecek olan Noterlik Kanunu düzenlemesinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlemesinin, 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu'yla ilgili düzenlenmenin burada, İçişleri Komisyonunda yeri yok arkadaşlar çünkü bu komisyonlar, teknik komisyonlar, bu komisyonlar yasama faaliyeti açısından Genel Kurula gidecek yasal düzenlemelerde etkin düzeltmeler ya da katkılar sunabilecek komisyonlar. Bu çerçevede, alt besleme desteklerle beraber etkin bir yasama faaliyetini gerçekleştirmemizin sağlanabilmesi için bu düzenlemelerin tamamen bir kenara itilmesi gerekiyor.
Bu çerçevede, gördüğüm kadarıyla, 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu iki amaçtan birini kenara itiyor. Yani ya Meclise "özgürlüklerin genişletilmesi" denilen anayasal hak ve özgürlüklerin genişletilmesiyle ilgili düzenlemeler getirilecek ya da güvenlik politikaları nedeniyle istisnaların çok olduğu, özgürlüklerin daraltıldığı düzenlemeler getirilecek. 27'nci Dönemden bugüne kadar gördüğümüz kadarıyla hem Adalet Komisyonunda hem de diğer komisyonlarda güvenlikçi düzenlemeler etkin bir şekilde getirilmeye başlandı. "Dezenformasyon yasası" denen sansür yasasından başlamak üzere TCK 220, örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt üyesi gibi ceza alınması maddesi ile birlikte etki ajanlığı, casusluk ve yargı paketleriyle beraber güvenlikçi politikalarla korku ikliminin yaratıldığı, artık anayasal hak ve özgürlüklerin ortaya konulduğu Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun maddesi olan 34'üncü maddenin uygulanmasını engelleyen, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun barışçıl bir şekilde uygulanmasını engelleyen birçok sınırlama getirildi. Düşünebiliyor musunuz, İstanbul'un göbeğinde 1 milyon nüfusu olan bir ilçenin Belediye Başkanının tutuklanmasıyla birlikte kayyum atanıyor. O belediyeye Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili giremiyor. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkan Yardımcısı olan milletvekili giremiyor ve biz diyoruz ki: Anayasa'nın 34'üncü maddesinde barışçıl bir şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı var. Belediyeye giremeyen bir partinin grup başkan vekili ve milletvekilleri varsa demek ki bu hak sadece, bu, kitapta kalıyor arkadaşlar, düşünebiliyor musunuz, dün Meclis grubunda da söyledim. Cumhuriyet Halk Partisinin ilçe başkanı, il başkanı, milletvekilleri polis barikatından bir ilçe belediyesinin binasına giremiyor. Yani güvenlikçi politikalarla özgürlükleri bir kenara iterek getirilen bu tür çalışmalar Türkiye'deki vatandaşların korku iklimi çerçevesinde, muhalif olarak eleştirisel düzeyde özgürlükleri ortaya koyabilme düşüncesinin önünde engel teşkil ediyor.
Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanımızın Yargı Reformu Strateji Belgesi 2019'da yayınlandı. 2019'dan sonra paketler hâlinde birçok komisyonda özgürlüklerin genişletilmesi konusunda birçok maddenin getirildiği iddia edildi. Bununla birlikte Sayın Cumhurbaşkanının ve Adalet Bakanlığının İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. Bu eylem planında amaçlar ve hedefler vardı. İnsan Hakları Eylem Planı'nın en önemli amacı daha güçlü insan hakları koruma sisteminin getirilmesiydi. Bakıyoruz getirilen düzenlemede, 1700 sayılı bu torba yasada bekçilerle ilgili düzenlemede, bekçilerin üst arama yetkisinin Anayasa Mahkemesinin iptali çerçevesinde yeniden düzenlemesinde Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri ortaya konulmuyor. Yine, insan haklarını, birey hak ve özgürlüklerini engelleyici bir şekilde bekçilere verilen yetkilerde kabahat fiillerini önleme yetkisi... Önleme, nasıl bir önleme yetkisi verilecek? Yani "Görev saatleri içinde görevlendirdikleri bölgede tespit ettikleri kabahat fiillerini önlemek..." nasıl olacak? Sonra "konut, iş yeri ve araçların güvenliğini temin edecek tedbirler almak..." bekçilere verilen görevlerden biri; bu tedbirler ne olacak, yine belirsiz. Yani önlemler ne olacak, yine belirsiz. Anayasa madde 2'ye aykırı. Yani kanunların oluşturulmasında en büyük etken hukuki belirlilik yetkisidir; muğlak olmayacak, belirsiz olmayacak, net olacak. Kanunlar yazıldığı zaman suç ve işlenecek fiillerin net olarak yazılması gerekiyor. Bu madde bile, bu torba yasanın 41'inci maddesinde bekçilere yönelik yapılan görev ve yetkileri bile İnsan Hakları Eylem Planı'nın 1'inci amacına aykırı, daha güçlü bir insan hakları koruma sistemine aykırı. Yani burada İnsan Hakları Eylem Planı'nın 5'inci amacına aykırı, kişi özgürlüğünün ve güvenliğinin güçlendirilmesine aykırı; altıncı amacına aykırı, kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınmasına aykırı yani böyle şey söz konusu olamaz. Bakıyoruz bu torba yasadaki birçok maddede Anayasa'ya aykırılığı ortaya koyan maddeler var.
Şimdi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisten geçen yasalarla ilgili Anayasa Mahkemesine gidiyoruz, Anayasa Mahkemesine gittiğimiz zaman kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde yönetmelikle düzenlenmesi gereken birçok maddeyi iptal ettiriyoruz. Sonra, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu gerekçelere aykırı olarak yine düzenlemeler geliyor, yine buradan çıkıyor, yine Anayasa Mahkemesine gidiyoruz. Anayasa’nın 104'üncü maddesi Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ilgili. İnsan hak ve özgürlükleriyle ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde düzenlemelerin yapılmaması konusunda da birçok maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesine gittik. Biz Anayasa Mahkemesine gidiyoruz, iptal ediliyor, yine geliyor, yine gerekçelere uygun düzenlemeler yapılmıyor, yine Anayasa Mahkemesine gidiliyor. Bu çerçevede, örnek vermek istiyorum: Memurların, kamu görevlilerinin özlük haklarının düzenlenmesinin yönetmelikle olmayacağı konusunda yapılan düzenlemelere karşı yine Anayasa Mahkemesine gidiyoruz. Bu döngü olmamalı, yasamada, nitelikli yasamada bu döngü olmamalı. Bu çerçevede, Meclisin 1'inci partisinin bu konuda mutlaka bir çalışmasının olması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu torba yasada iki madde var ki çok önemli maddeler. Bu maddelerden 1'inci madde kaymakamların üniversitelerin hangi bölümlerinden geleceğine ilişkin madde. Bu çerçevede, arkadaşların itirazlarını aynı şekilde söylemek istiyorum. Bunun dışında, burada en önemli maddelerden biri 3'üncü madde. Değerli arkadaşlar, bu 3'üncü maddede açıkça 1700 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinde değişiklik öngörülmüş ancak müfettişin yetkileri tanımlanıyor yani bu müfettişlerin yetkileri şu anda hâkimlerde yok, savcılarda yok. Burada "muhafaza altına almak yetkisi" ne demek? Mahkeme kararı olmadan muhafaza altına almak yetkisi ne demek? Böyle bir şey olabilir mi? Kasa, depo, ambar, oda, dolap benzeri yerleri ve eşyaları mühürleyerek muhafaza altına alma yetkisi veriliyor. Biraz önce Evrim Vekilim söyledi, CMK'nin 137'nci maddesi açık, cumhuriyet savcısı el koyma yetkisini mahkemenin onayından geçmeden yapamaz yani siz CMK'den daha fazla yetkiyi bir idari organa, bir mülkiye müfettişine veriyorsunuz, mülkiye müfettişi yargının önüne geçiyor. Anayasa’nın açıkça yargı yetkisini ortaya koyan 9'uncu maddesine aykırı. 9'uncu maddeye göre yargı yetkisi Türk milleti adına mahkemeler tarafından kullanılır. Bu mülkiye müfettişine bu yetkileri verme durumu Anayasa’nın 9'uncu maddesine aykırı.
Aynı zamanda, 3'üncü maddedeki düzenlemenin üçüncü fıkrasının (b) bendi müfettişlere kamu kurumları dışındaki diğer kurum ve kuruluşlar ile kamuya yararlı dernekler, gerçek ve tüzel kişilerden de gerekli yardım, bilgi, evrak, kayıt ve belgeleri isteme yetkisini getiriyor. Bu nedir? Açıkça Anayasa’nın 20'nci maddesinde açıklanan kişisel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin güvenliği ilkesine, hukuki belirlilik ilkesine aykırı bu; Anayasa'ya açıkça aykırı. Biraz önce söylediğim gibi, Sayın Cumhurbaşkanının açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı içerisinde bulunan, 6'ncı amaç olan kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması maddesine aykırı. Bu 9 hedefi olan yargı reformu strateji belgeleri ya da insan hakları eylem planları, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan bu planlar sadece kitapta mı kalacak, yazıda mı kalacak? Yasal düzenlemelerde yok. Bu maddenin de 3'üncü maddenin de Anayasa'ya aykırılığı açıkça belli; bu çerçevede, çekilmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Bir de, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'la ilgili 7'nci maddeden 12'nci maddeye kadar bir madde silsilesi var. Sayın Turan, bizim bir kanun düzenlemesi yapmamız için illa şiddetin o aylarda yükselmesi, kadına yönelik şiddetin, çocuğa yönelik şiddetin yükselmesi ve silahlı eylemlerin çoğalması mı gerekiyor? Gelinen noktada, şiddetin geldiği noktada, yirmi iki yıllık AKP iktidarında bu ateşli silahlar konusunda hiçbir etki analizi yapılmadı mı yani 2024 senesine mi kaldı? Yani bu çerçevede, 7 ila 12 arasında getirilen maddelerde, cezanın iki yıldan dört yıla çıkarılması, bir yıldan üç yıla çıkarılması konusunda cezanın artırılması bu işe çözüm getirebilecek mi?
Bakınız, seri muhakeme usulü kaldırılıyor. Şimdi, burada, diyelim ki bir vatandaşın üzerinde ruhsatsız silahın bulunması durumunda nereye gidiyor? Savcıya gidiyor. Savcılık ne yapıyor seri muhakeme düzenlemesine göre? Bir yılı 1/2 yıla indiriyor, altı ay para cezasına çeviriyor, gönderiyor asliye ceza mahkemesine, onaylıyor, geçiyor. Şimdi ne yapacağız? Seri sistem kaldırılacak, ne yapacağız? Doğrudan doğruya iddianameyle nereye göndereceğiz? Asliye ceza mahkemesine göndereceğiz. Asliye ceza mahkemesine gönderdiğimiz zaman da siz defalarca diyorsunuz ki yargının hızlanması, yargının alternatif olarak ara buluculuktan tutun uzlaşmacılığa kadar, birçok etkin yargı sürelerinin kısaltılması konusunda birçok yasa maddesi getirdiniz. Ne zaman bitecek bu vatandaşa verilecek ceza? Yargı yoğunlaşmayacak mı, mahkemelerin yoğunluğu artmayacak mı? Artacak. Yani buna çare bulunmamış, bu konuda etki analizi oluşturulmamış. Bunun için ben şunu demek istiyorum Sayın Başkanım: Bu 7-12 konusunda Adalet Komisyonuna göndermediniz, Adalet Komisyonuna gönderilmeyen önemli maddelerdi bunlar. Bir alt komisyonun kurulması gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda bir alt komisyonun kurulup bu çerçevede genel müdürlerden, Adalet Bakanlığında bulunan genel müdürlerden de etki analizleri alıp nasıl, ne yapabiliriz, cezaların artırılması acaba çözüm olacak mı ya da seri muhakeme usulünü kaldırmak çözüm olacak mı, bunun tartışılmasına girmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bunun dışında 31’inci madde var, son söyleyeceğim nokta. 31’inci maddeyi de çok sıkıntılı madde olarak görüyorum. Değerli arkadaşlar, Dernekler Kanunu, burada dernek kayıtlarının tutulması var, bu işlemlerin elektronik ortama geçirilmesi ve yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarına ait dernek ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlara idari, mali, teknik destek verilmesi hususunda İçişleri Bakanlığına yetki veriliyor. Değerli arkadaşlar, bakın, İçişleri Bakanlığı yürütme, yetkiyi veriyorsunuz, yetkiyi verdikten sonra bu yetkinin denetimi nasıl olacak? Zaten Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin en büyük sorunu denge denetlemenin olmaması. Kurumların içi boşaltıldı, Sayıştay yok, Devlet Denetleme Kurulu yok, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama etkinliği kalmadı, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı bir kenara itildi, artık yasama ve yargı yürütmeye bağlandı. Yürütmenin başında kim var? Tek kişi var. Bakanlar, Anayasa’nın 101’inci maddesine göre Sayın Cumhurbaşkanına karşı sorumlu. Bu çerçevede bakıyoruz, denetleme yok, denge yok. Burada bir düzenleme yapılmış, deniliyor ki: “Yurt içinde ve yurt dışında yapılacak derneklerde söz konusu kayıt yetkisine ilişkin düzenlemelerde idari, mali, teknik destek sağlanması yetkisi İçişleri Bakanlığına veriliyor.” Bu idari, mali, teknik destek ne demek arkadaşlar? Kimlere yapılacak? Yönetmeliklerle belirlenemez, kanunla belirlenir. Bu kuruluşlar hangi tür kuruluşlar, hangi dernekler? Bunlara teknik, mali destek sağlamayla ilgili muğlak, belirsiz ifadelerle kanun yapılmaz, hukuki belirlilik ilkesine aykırı bir madde bu. Bu derneklerin belirlenmesi, bunlara ne tür ve ne kadar destek verilmesi, miktar ve süresi, kanun metninde yer almıyor. Yani siyasi amaçların ötesinde, Türkiye, bir FETÖ terör örgütünü yaşadı arkadaşlar, aynı şeyi yaşamak istemiyor. Tarikatlar ve farklı örgütlenmeler, farklı siyasi yapılanmalar karşısında bu kapsama sokulabilecek endişesi tüm Türkiye'deki vatandaşlarımızda var. Bu nedenle, bu ibarenin mutlaka kanun metinden çıkarılması gerektiği düşüncesindeyim.
Sayın Başkanım, Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerin yaşandığı ya da anayasal hak ve özgürlüklerinin kullanıldığı bir Türkiye özlemi var vatandaşta. Korku iklimi istemiyor vatandaş. Yani sokağa çıktığı zaman, barışçı bir eylem yapmaya kalktığı zaman, cop ya da gaz yemek istemiyor. Belediye başkanı, belediye başkanı seçildikten sonra kayyum olarak başkalarının atanmasını istemiyor. İnsan Hakları Mahkemesinin, Avrupa Konseyinin Venedik Prensipleri terörle ilgili geniş tanımlı bir yapılanmanın Türkiye demokrasisine aykırı olacağını görüyor. Sayın Başkanıma her zaman sormak istiyordum, burada gördüm, burada soruyorum: “İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 555 terörist var.” dediniz, nerede bu teröristler? Yok. Demek ki kişilerin genel anlamda, kanun dışında, etkin bir şekilde, subjektif açıklamalarla Türkiye yönetilemez. Yani subjektif açıklamalarla, terör anlatımlarıyla, geniş anlamda terör açıklamalarıyla Türkiye yönetilemez. Türkiye'nin demokrasi ve hukuk devletinin inşasına ihtiyacı var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açık ve net söylüyor kararlarında, diyor ki: “Terör tanımı geniş tutulamaz.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu birçok kararda “terör” kelimesinin geniş anlamda kullanılmamasını ve anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılmasında engelleyici unsur olmamasını belirtiyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de demokratik haklar kullanılsın, anayasal hak ve özgürlükler kullanılsın, hukuk devletinin gerektirdiği birçok çalışma yapılsın ve bu sistemin gerektirdiği güçler ayrılığının kenara itildiği bir sistemle yönetilmesi bir kenara itilsin diyorum. Türkiye'nin demokrasi ve özgürlüklerin yaşandığı, gelecekte hukuk devletinin inşa edileceği günler yakında diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.