KOMİSYON KONUŞMASI

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, öncelikle, kanun tasarısının hazırlanma sürecinin -maalesef, zaten Türkiye'deki bütün kanunların aslında hazırlanma sürecindeki- eksiklik taşıdığını ifade etmek isterim.

Yöntem sorunu var çünkü 9'uncu maddenin (n) bendinde "İnsan haklarının korunması, ayrımcılıkla mücadele kapsamında faaliyet yürüten kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları ve üniversitelerle iş birliği yapmak" ifadesi yer almasına rağmen üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısının hazırlık sürecinde insan hakları örgütleri, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuyla dahi istişare edilmiş değil. Gelmeden önce de ben İnsan Hakları Derneğini, Mor Çatı'yı, MAZLUMDER'i, Türkiye İnsan Hakları Vakfını aradım ve hiçbirisi böyle bir şeyden haberdar değil. Şimdi, bu şekilde kanun hazırlamak, zaten başında "Bu ayrımcılığa karşı çıkacağız." diyen bir kanunun ruhunu zedeler. En baştan bunu ifade etmek isterim. En azından, bundan sonra mutlaka görüşülüp fikir alınması gerektiği kanaatindeyim.

Ayrımcılık tanımlarında ben de Candan Hanım'a katılıyorum, kesinlikle cinsel kimlik, cinsel yönelimin eklenmesi gerekiyor, görmezden gelerek yok olmuyor kimse ve çok ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bunu çok açık bir şekilde ifade etmemek yine aynı ruha aykırı olacaktır ve bir başka ayrımcılık olacaktır.

7'nci maddenin (a) bendinde -bu, kadın istihdamında eşitlik- burada çok ucu açık bir madde görüyorum ben. İş Kanunu'nda dahi "İşin gereği ve uzmanlık gerektiren işlerde işin bir kısmı alt işverene devredilebilir." maddesi, hani işin gereği olduğundan, iş öyle gerektirdiğinden vesaire gibi nedenlerle devredilebilir olarak yorumlanabiliyor. O yüzden, bu çok tehlikeli. Gerçekten işin gereği ve uzmanlık gerektiren işler bir arada değerlendirilmeli. Ancak, birtakım yeni teknolojik uzmanlık alanlarında doğacak gereksinim dolayısıyla eklenmiş bir maddedir bu. Madde 7 gibi bir maddenin olması, kanunun geri kalan her maddesini işlevsiz hâle getirme tehlikesi taşıyor.

(b) bendi ise, Kamu Denetçiliğinden gelen arkadaşımızın ifade ettiği gibi, kesinlikle kaldırılması gereken bir madde çünkü bu da, belli bir cinsiyetin istihdamını zorunlu kılan hâller tarifi de İş Kanunu'nun gerisine düşüyor. Ancak, mesela, İş Kanunu'nda kadın çalışanların sadece gece postalarında çalıştırılma koşulları hakkında yönetmelik 4'üncü madde var, bir de madenler tek alan kadınların çalışmasının kısıtlandığı, maden ocakları, kablo döşemesi, kanalizasyon, tünel inşaatıdır. Bunun dışında hiçbir alan yok. Eğer biz burada bu maddeye yer verirsek o zaman, aslında, yeni bir ayrımcılığı, İş Kanunu'nda da olmayan bir ayrımcılığı yaratmış oluyoruz.

Eğitimde cinsiyetçilik konusu var. 9'uncu maddede "yalnızca Millî Eğitim müfredatında bulunan insan hakları ve ayrımcılık yasağıyla ilgili bölümlerin hazırlanmasına katkıda bulunmak" diyor. Bununla sınırlı kalmayıp tüm eğitim müfredatının eşitlik ve insan hakları bakış açısıyla tekrar gözden geçirilmesi ve ayrımcı maddelerin ayıklanması için çalışılması gerekir. Böyle bir kurum olacaksa eğer, gerçekten böyle bir işlevi de yerine getirmesi lazım.

Bir de kendi deneyimlerimden de örnek vererek... Mesela, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezini kurduğumuz zaman biz hem eğitimci olduk hem eğitim alan olduk. Yani, hiçbir zaman bir kurumda eğitim veren insanların ya da o kurumun yöneticisi veya sözcüsü olan insanların her şeyden azade ve her şeyi bildiğini düşünmemek gerekir. Yani, bu 11 kişi hiçbir şekilde öyle her şeyi bilen insanlar olmayacaktır. Burada kesinlikle meslek içi eğitimden geçmesi gerekir o 11 kişinin ve hakikaten bu işe kabul edilmeden önce, bu yetkiyi almadan önce bir sertifika alması gerekir. Bu eğitimlerin de güncellenmesi gerekir çünkü İstanbul Sözleşmesi, örneğin, 2011'den önce yoktu ama 2011'den önce eğitim almış olan birisi buna vâkıf olmayabilir.

"Cinsiyet eşitliği" sözünün eğitim programlarının esaslarının belirlenmesine eklenmesi lazım. Kadınlara yönelik tacize, cinsel ve fiziki şiddete karşı eğitim programlarının isimleriyle yer bulması gerekiyor.

Cezaevlerinin denetimi bölümü var. Buraya da "sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin denetimine açık olmasını temin etmek" ifadesinin eklenmesi lazım. Hele ki bizim çok muzdarip olduğumuz bugünlerde, cezaevlerinin denetimiyle ilgili yaptığımız bütün başvuruların Adalet Bakanlığı tarafından reddedildiği bir dönemde böyle şeylerle karşılaşmamak için gerçekten daha net ifadelerin kullanılması lazım.

Kurulun yapısına kadın kotasının getirilmesi lazım çünkü burada nasıl seçilecek, kimlerden oluşacak konusunda ciddi bir endişe yaratabilir. "En az yarısının kadın üyelerden oluşması" maddesi eklenmeli ve yani 11 üyenin en az 6'sının aslında kadın üye olmasının güvence altına alınması lazım.

Son olarak, yapısı ve Hükûmetin etkisine gelince; evet, bu gerçekten kabul edilebilir bir şey değil yani 8 üyenin Bakanlar Kurulu, 3 üyenin ise Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi. Yani, aynı maddede "Üyelerin çoğulcu bir şekilde seçimine önem gösterilir." ibaresi yer alsa da doğrudan Hükûmet tarafından atanan üyelerin oluşturduğu bir kurulun bağımsız bir misyon taşıması asla mümkün değil. Bu, aynı zamanda, hakikaten kurumun itibarını uluslararası alanda düşürecektir.

Ben hiç şunlara takılmıyorum: "AB'nin şu ülkesinde böyle oluyor, bu ülkesinde böyle oluyor." Onlar o evrensel ilkeleri uygulamıyorlarsa bizim uygulamamız lazım. Yani, önemli olan, gerçekten bizim o ilkelere nasıl baktığımız. Ayrıca, Türkiye cezasızlıkla malul ve denetimsizlikle malul bir ülke. Bu kadar denetimsizlik ve cezasızlık varken yani sadece atanmış insanlar tarafından oluşan bir şeyin de ben sağlıklı olacağını düşünmüyorum.

Bir öneri -bunları ayrıca daha detaylı da yazabiliriz- dağılım konusunda: Meclis İnsan Hakları Komisyonu tarafından gösterilecek 1 üye, kadın hakları, kadın-erkek eşitliği konusunda çalışan kurumlardan ve feminist kurumlardan üyeler, Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin göstereceği birer üye, Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarınca kendi kurumları içinden belirlenecek birer üye, Türk Tabipler Birliği, Türkiye Barolar Birliği, TMMOB tarafından belirlenecek birer üye, işçi ve kamu sendikalarından üyeler, insan hakları ve ayrımcılık konusunda uzmanlığa ve yayınlara sahip üniversite öğretim elemanları arasından belirlenecek üyeler ve eşitlik danışma kurulu tarafından insan hakları ve ayrımcılık konusunda faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşu üyeleri arasından belirlenecek 3 üye, gerçekten biz insan hakları ve eşitlik konusunda bir şey yapmak istiyorsak, olabilecek bir şeydir, yoksa Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanının atayacağı bir şey... Hele Cumhurbaşkanı atıyor diye bir de diğerlerinden daha ayrıcalıklı, daha iyi diye nitelemek, gerçekten benim demokrasi anlayışımın, eşitlik anlayışımın alabildiği bir şey değil.

Bir de "eşitlik danışma kurulu" kurulmasını öneriyorum. Bu da "istişare komisyonu" biçiminde geçiyor madde 22'de ama bu eşitlik danışma kurulu daha nitelikli bir şey olabilir. Orada da ilgili sendika, meslek örgütü, vakıf temsilcilerinden oluşan bir danışma kurulu da aynı zamanda bir tür denetimi daha fazla sağlayacaktır.

Teşekkürler.