KOMİSYON KONUŞMASI

NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sonunda söyleyeceğim ifadeleri peşinen söylemek istiyorum. Bu düzenleme yaşam hakkına müdahaleden başka bir anlam ifade etmiyor. Üzülerek belirtiyorum ki önümüze getirilen metin mevcut sorunu çözmekten ziyade, daha da içinden çıkılmaz hâle getirecek hükümler içermektedir.

Sevgili Komisyon üyeleri, her ne kadar böyle bir metne imza atmak durumunda kalmışsanız da ben vicdanınızın bir yerlerinde rahatsızlık hissettiğinizden eminim. Hepimiz insanız, hepimizin inançları, değerleri var ve bu yaradılışımız gereği canlıların yaşam haklarına saygının çok daha güçlü olduğunu düşünüyorum.

Gerekçede ileri sürülenlere ve değişiklik maddelerinde yer verilen hükümlerin hepsine tek tek görüş hazırladık, Komisyonumuza bunları detaylarıyla sunacağız.

Arkadaşlar, sayıları milyonlarla ifade edilen sahipsiz hayvanları toplamayı, kısırlaştırmayı ve aslında olmayan barınaklara yerleştirmeyi planlıyorsunuz. Bunu kim, nasıl yapacak? Daha yakın bir zamana kadar çoğu iktidarınıza ait olan belediyelerin durumunu sizden daha iyi bilecek kimse yok. Bunu yapabileceklerine gerçekten inanıyor musunuz? Bunu söylerken sadece siyaset yaptığınızı söylemeyin; bu basit düzenleme kolay değil.

Savunmasız, masum canlıların hayatını doğrudan ilgilendiren bir düzenleme getirmeye çalışıyorsunuz, "ötanazi" olarak metne almışsınız. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu kavram, bireysel bir eylem olarak kendi yaşamına isteyerek son verme talebidir, işlemidir. Oysa, milyonlarca hayvanın bilinçli bir şekilde öldürüleceği bir katliamı bu ifadeyle geçiştiremezsiniz çünkü bu savunmasız, masum canlılar bunu istemiyor, içgüdüleri yaşamak için var. Dünyadaki uygulamaların da nasıl olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz, tekrara gerek yok. Bizlerden hayvanların vahşetle öldürülmesini kabul etmemizi bekliyorsunuz; bilin ki bunu asla kabul etmeyeceğiz. İnanın, oy oranınıza çok da fazla güvenmeyin derim, toplumun ezici çoğunluğu buna karşı. Şu anda taraf olarak görünenler dahi, öldürmeler başlayıp görüntüler ortaya saçılınca şimdi yanınızda olduğunu düşündükleriniz de karşı çıkmaya başlayacaktır; Türk insanı vicdanlı ve merhametlidir.

Kısacası, bu düzenlemeye siyaseten baktığımızda da yanlış yapıyorsunuz. Bu Meclis 2004 tarihinde 5199'u çıkardı. Temelinde hayvan refahını, sağlığını, yaşam hakkını ve en önemlisi de bu konudaki ilkeleri belirlemişti. Peki, niçin bugün bunu konuşuyoruz? Çünkü gerektiği gibi uygulanamadı. "Kim uygulamadı?" tartışmasına girmeyeceğim, suçlama da yapmayacağım. 2019 yılına geliyoruz, Meclis Araştırma Komisyonu mükemmel bir çalışma yapmış; bilim insanları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, sağlık kuruluşları, hayvanseverler yani toplumun tüm kesimlerinin görüşleri alınarak bir rapor ortaya çıkarmış, sorunları tespit etmiş, çözüm önerilerini de getirmiş. Uygulanmış mı? 2021 yılındaki 7332 sayılı Yasa'yla yapılan değişikliklere baktığımızda olmamış, sadece günü kurtarmaya çalışılmış; yasa kapsamında sorumlu gösterilen yerel yönetimler korunmuş, ihmali bulunanlardan hesap sorulmamış, bizzat ilgili bakanlıklar görevini yerine getirmeyenlere dokunmamış, izin vermiş. Açıkçası, mevzuatta yer alan hususların nasıl uygulandığını takip etmemişiz, denetlememişiz, kuralları, gerekli yatırımları uygulamamışız. Şimdi ne yapıyoruz? Kolay yoldan "Popülasyon çok arttı; nasıl olsa belediyeler de muhalefete geçti, yasayla onları zorunlu tutalım, öldürsünler, katletsinler." Daha da vahimi, son derece sınırlı sayıdaki barınaklara, aslında barınaktan ziyade bugünkü fiziki şartlarıyla birer ölüm kampı olan mekânlara kapatmayı zorunlu kılıyorsunuz.

Arkadaşlar, sayın vekillerim; bu yasayı okumadan önce kaç tane barınak gezdiğinizi lütfen bir kere düşünün. Bir insan olarak soruyorum: Gerçekten bu, içinize sinecek mi? Vicdanınız ne diyecek? Aileniz, dostlarınız ve en önemlisi de çocuklarınız sizden hesap sormayacak mı? Son yirmi yılda ne oldu da bu noktaya geldik? Rehabilitasyon merkezi kurmak istediniz de bu yasa engelledi mi? Hayır. Kısırlaştırma yapmak istediniz de bu yasa mı "Yapmayın." dedi size? Hayır. Gerekçedeki yasanın sınırlandırması neyi ifade ediyor? Önümüzdeki taslakta sadece "Öldürme yoktu, şimdi onu koymak istiyorum." diyorsunuz. Sizce de öyle değil mi? Sakın Batı'dan örnek vermeye kalkmayın, hatalarınız, yapamadıklarınız çıkar ortaya. Bu cümlelerinize o örnek gösterdiğiniz ülkede ne kadar uyutma yapıldığını vermiyorsunuz, kuralların nasıl kesin çizgiler içerdiğini görmezden geliyorsunuz.

Bu iş o kadar basit değil; siz taraf olduğumuz uluslararası metinleri bile yok sayıyorsunuz. Avrupa Birliği mevzuatları başta olmak üzere, o metinlerdeki temel ilke yaşama hakkının korunmasıdır. Peki, şu anda görüştüğümüz düzenlemede bu var mı? Elbette ki zerresi yok. Kuduz başta olmak üzere zoonoz hastalıklara vurgu yapılmış. Ne yani büyükbaş hayvanlarda brusella var diye inekleri öldürüyor muyuz? Yüzde 40'tan fazla zoonoz hastalığını brusella oluşturmaktadır.

Metindeki en tuhaf gerekçe hayvanların karıştığı trafik kazalarına yer verilmesi. İmzası bulunan arkadaşlara sormak istiyorum: İçişleri Bakanlığının verilerindeki vakaların kaçı kedi, köpekle ilgili? Ne yapacağız; kirpileri, tilkileri, kurtları, sansarları, koyunları, inekleri de mi uyutacağız? Puslu havayı seven kurtlar için sürek avlarını mı düzenleyeceğiz? O sürüleri ve kuzuları köpeklerin koruduğunu hepimiz bilmiyor muyuz?

5199 sayılı Kanun hayvanlara yönelik bakımevi kurma ve kısırlaştırma görevlerini belediyelere verdi, nüfusu 25 binin üzerinde olan bütün belediyeler de sorumlu tutuldu; bu tesisler yapılmadı. 7332'yle tanınan dört yıllık süreyi bu düzenlemeye de koymuşsunuz, şimdi ise 2028 yılına ötelemişsiniz. Yirmi yılda yapılamayanları, sayıları milyonlarla ifade edilen hayvanları hangi bakımevlerine toplayabileceksiniz? Kim yapacak? Yeterli personeliniz var mı? Daha da önemlisi, görevlendirilecek kişilerin bilgisi, deneyimi buna izin verecek mi, yeterli eğitimden geçirilmişler mi? Bunu hiçbiriniz bilmiyorsunuz, metinde de yok zaten, onlar da düşünmemişler anlaşılan; yasayı çıkarırken bilenlere danışsaydınız. Bu sayıdaki hayvanı toplayabilmek için hayvan başına 3 metrekare -ki bu çok yetersiz alan- düşündüğünüzde 12 milyon metrekarelik bir alana ihtiyacınız olduğunu öğrenecekdiniz. Size ne olacağını söyleyeyim: Belediyelerin bir kısmı sahipsiz hayvanları öldürürken kalanlar, kendi sınırlarındaki belediyelere, dağa, taşa, ıssıza bırakarak kontrolsüz üremeye daha fazla neden olacaklar veya hiç sorumluluk almayacak kısa yoldan öldürecekler, öldürülmelerini seyredecek misiniz?

Kırsalda yaşanan üreme soruna göz ardı edildi arkadaşlar, herhangi bir çözüm sunulmadı. 18 binden fazla köyümüz var; köyde tarım, hayvancılıkla uğraşan milyonlarca vatandaşımızın bağını, bahçesini, ekinini, sürüsünü korumak için beslediği 10 binlerce köpeği bulunmaktadır; bundan haberiniz var mı, dikkate aldınız mı bu yasa hazırlanırken?

Merdiven altı hayvan üretimi, internetten satışlar ve yurda kaçak giren hayvanların sokulması engellenmeyen, bunlar olurken hiçbir denetleme yapmayanlardan hesap sormayacak mıyız? Bugün büyük bir can pazarına neden olan sorunu yaratanlara dokunmayacak mıyız? Elinize sağlık, ne güzel yaptınız mı diyeceğiz? Bir de üzerine para kazandınız, vergi ödemedinîz, ülkemin ekonomisine de katkı sağlamadınız mı diyeceksiniz?

Bir başka hesap yapılmadan hükme bağlanan husus, uyutmanın maliyeti, ne kadar olacak? Ve bugün, ekonomik şartları zor durumda bulunan vatandaşlara yardımları ilk sıraya alan, vatandaşlara bir nebze derman olmaya çalışması gereken belediyeler, bu işin altından nasıl kalkacaklar? Bir hayvan için uyutma maliyeti yaklaşık 4 bin TL olduğu ifade ediliyor; milyonlarla çarpın, tablo çıksın ortaya. Peki, kısırlaştırma bir hayvan için 500 TL ki, veterinerlerin büyük çoğunluğu bu işlemi ücretsiz yapacaklarını taahhüt ediyorlar. Bu maliyeti kim yüklenecek?

Genetik kodlarımıza, inançlarımıza aykırı, kültürümüze ters, değerlerimizden uzak, çılgınlık değil de nedir bu? Ne için, kim adına yapılıyor? Biri açıklarsa çok sevinirim.

Sokak hayvanları sahipsiz değildir. Onları yaratan bir Rab vardır. Unutmayın ki cehennemde köpekler olmayacak.

Son söz olarak, bu teklif, katliamın vesikasıdır. Doğal hayata ve yaşama hakkına açık bir saldırıdır. Tüm gücümüzle kanunlaşmasına karşı çıkacağız. Saygıdeğer vekil arkadaşlarıma sesleniyorum: Şayet bu teklifi onaylarsanız, Allah'ın yarattığını öldürdüğünüzde hiçbir zaman yüce Meclise bir daha "yüce" diyemeyeceksiniz. Alırsanız canı, yaşarsınız tufanı; bunu sakın unutmayın. Burada, Genel Kurulda, sokaklarda, dağlarda, ormanlarda, hayatın olduğu her noktada bu vahşetin karşısında olacağımızı tarihe not düşüyorum.

Yaradanın verdiği canı yaradandan başkası alamaz diyorum. Nasıl bir düzenleme yapmaya çalıştınız, bir kez daha düşünmeye davet ediyor, vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum.

Çocuklarımız hepimizin göz bebeği, hepimiz onların acılarını, ailelerinin acılarını yüreklerimizde yaşıyoruz. Bırakın çocuklarımızın ölmesini, yaralanmasını görmek, düşünmek bile bizi yok eder. Bizim amacımız çocuklarımızın da zarar görmeyeceği, bilimin, ilmin, vicdanın oluşturduğu bir yasa teklifi onaylamak. Oturalım, hayvanlar da çocuklar da siyasetüstüdür, hep beraber karar verelim. Bunu yaparken de vicdanımızı unutmayalım diyor, sizleri selamlıyorum.