Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Cumhurbaşkanlığı ç) Kamu Denetçiliği Kurumu d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Diyanet İşleri Başkanlığı h) Türkiye İnsan Hakları Kurumu ı) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 26 .01.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, sayın bakanlar; ben çok uzun konuşmayacağım gecenin bu vaktinde mümkün mertebe.
Şöyle, öncelikle basın özgürlüğünden bahsetmek istiyorum, ben Genel Kurulda da bir konuşmada bahsettim. Şimdi, ben, akşam televizyonları şöyle gezerim. Yani, Hükûmet yanlısı olan televizyonlara baktığımda sıkılıyorum çünkü her akşam yalnızca sizin yaptığınız şeylerin ne kadar şahane olduğunu, Hükûmetimizin ne kadar muhteşem olduğunu, Sayın Cumhurbaşkanının ne kadar şahane işler yaptığını onaylamaktan başka bir şey söylemiyorlar. Ve medya grubuna bakıyorum -hani "havuz medyası" denilenler veya "Hükûmet yanlısı medyası" diyelim- birini okursanız hepsi zaten aynı şeyi söylüyor. 30 köşe yazarı birden aynı köşe yazısını yazıyor. Bir tanesini okuyun, hepsi aynısı. Bir fikir yok, bir eleştiri yok; yalnızca onaylama ve "Çok yaşayın, şahanesiniz, devam edin." diyen anlayışlar.
Ben şöyle düşünüyorum: Buna siz karşı çıkmalısınız yani bu durumu siz değiştirmelisiniz çünkü eleştirilmekten değil, eleştirilmemekten korkmalısınız. Bir insana siz her gün "Ne kadar şahanesiniz, ne kadar muhteşemsiniz." derseniz, yaptığı hataları da göstermezseniz o insan hata yapmaya devam eder. Yani, eleştirileceksiniz ki ya ben bir hata yapıyorsam düzelteyim diye. Ama, eleştirilmezseniz... Mesela, Suriye politikası, şimdi çöktü Suriye politikamız. Yani, üç yıl önceki iddialara baktığımızda, şu anda geldiğimiz noktada Suriye'de hiçbir etkimiz yok çünkü eleştirilmediniz ve eleştiri yapanları da yaftaladınız "İşte bunlar Türkiye'nin geleceğinin önüne set koyuyorlar." filan diye. Hatta pek çoğu işinden oldu, devre dışı kaldı, o basın kuruluşlarına ilanlar verilmedi, güçsüzleştirildi, işsizleştirildi ve şu anda tek sesliliğe doğru giden bir medyamız var. Bu ancak üçüncü dünya ülkelerinde oluyor. Bakın, bir ülkedeki demokrasinin kalitesi medyanın çok sesliliğinden geçer ve medyanın özgürlüğünden geçer, özgürlük endeksinden geçer. Hani, hep "grafikler" diyorsunuz ya, "İhracatımız şöyle oluyor, enflasyonumuz böyle düşüyor..." Şu anda basın özgürlüğü ibresi hep baş aşağı gidiyor, dünyada sıralamaya baktığımızda hep baş aşağı gidiyoruz, son derece alt sıralardayız, hak ettiğimiz yerin çok altındayız. Bu konuda ivedi olarak bir şey yapılması lazım, sizin bir işaret vermeniz lazım. "Biz en aykırı düşüncelere bile açığız, öncelikle medya özgür olsun." diye sizin demeniz lazım çünkü dünyadaki, ligdeki görüntümüz bununla sınırlanıyor. Bakın "Biz 150 milyar dolar ihracat değil, 200 milyar dolar yapıyoruz"la değil -Çin 2 trilyon dolar ihracat yapıyor, onunla kıyaslanmıyor- İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde insan hakları, ifade özgürlüğüyle değerlendirileceğiz. Yoksa, Hindistan, Çin, Suudi Arabistan da ihracat yapıyor, petrol satıyor yani bunlarla değerlendirilmeyeceğiz. Demokrasimizin kalitesi ifade özgürlüğünün kalitesi, basın özgürlüğünün kalitesiyle değerlendirilecek. Ancak, ne hikmetse, Hükûmet bununla ilgili hiçbir şey yapmıyor, hatta her gün geriye gidiyoruz.
Sayın Bakan, reform diyorsak bu konuda reform yapalım yani basını özgürleştirmek yolunda neler düşünüyorsunuz? Her 2 bakanımıza da soruyorum. Bu konuda ivedi olarak... Şu anda gazeteci bulamayacaksınız geriye kalan çünkü şu anda üniversitelerin gazetecilik bölümlerinde okuyan öğrencilerin gelecekte gazeteci olabileceklerine dair bir umutları yok. Yani, eleştiri yapabilecekleri, köşe yazısı yapabilecekleri "Ben gazeteci olacağım ve saygı göreceğim." noktasında bir umutları yok. Bunun önünü ivedi olarak açmamız gerekiyor.
Diğer bir konu ifade özgürlüğü meselesi. Şimdi, devletler sorunlarını çözemedikleri zaman, kangren olduğu zaman ve eğer ki eleştirilmiyorlarsa da gelen her türlü itiraza "terörist" derler, "hain" derler, "öteki" derler, yargılarlar, kendi medyaları onlara "hain" diye manşetler atar ve bu şekilde yaftalanır ve böyle gideriz. İfade özgürlüğü konusunda, bakın, en aykırı düşüncelerin dahi ifade edilebilmesinin önünü açmanız gerekiyor ama Sayın Cumhurbaşkanı maalesef bu yönde hain ilan etme konusunda son zamanlarda bayağı bir mahir.
Memleketin 2 binin üzerinde akademisyeni bir bildiriye imza attı, dediler ki: "Bu kan dursun, insanlar ölmesin." Hatta ve hatta başka bir örnek de, bir televizyon programında bir kadın çıktı -bir öğretmen- ve dedi ki: "Çocuklar ölmesin." Buna dahi soruşturma açıldı, bu noktaya geldik.
Bunlar gerçekten Batı'da... Bakın dünyaya, şimdi, dünya artık globalleşiyor ve hepimiz dışarı gidip geliyoruz. Yurt dışında karikatür hâlinde Türkiye. Yani, böyle bir şey, bir Batı dünyasında en aykırı düşünceler dahi söylenir ve hiç kimse hiç kimseyi "hain" diye yaftalamaz. Ama, burada "Çocuklar ölmesin." diyen bir öğretmen dahi bir soruşturmayla karşı karşıya kalabiliyor.
Bakın, Anayasa'yı tartışacağız, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda olacağız. En aykırı düşünceler dahi oraya akabilmeli, toplumsal talepler oraya akabilmeli. Bunun mekanizması da ifade özgürlüğünden geçiyor.
Sayın Bakan, eğitim reformundan bahsettiniz. Bakın, demokrasi... Şimdi, eğitim reformu dediğimiz yalnızca eğitime ne kadar para harcadığımız değil, içeriği çok önemli. Eğer ki demokratik bir ülke olacaksak eğitimden başlayacağız. Eğitimde ayrımcılık meselesini, demokrasi meselesini, çoğulcu bir yapı olduğumuzu, çok kültürlü, çok kimlikli olduğumuzu, cinsiyet eşitlikçi bir anlayışı, bütün bunları eğitimde anlatacağız çocuklarımıza. Bu kuşaklar maalesef bence kayıp kuşaklar. Sizin kuşağınız, benim kuşağım, şu anda yetişen kuşak hiçbirimiz eşitliği tesis edemedik memlekette, demokrasiyi tesis edemedik, kurumsallaştıramadık. Bari geleceğimizi kurtaralım. Bu yönde adımlar atılması lazım. Reformlardan sorumlusunuz. Eğitimde yalnızca kaç para harcıyoruz, kaç tablet veriyoruz değil, içerik anlamında demokrasi kültürünü çocuklarımıza anlatabilecek iklimi yaratmamız gerek. Çok dilli eğitimden korkmamız gerekiyor mesela. Ya, ana dil temelli çok dilli eğitim. Bakın, her gelen bakana söyleyeceğim bunu. Ben on beş yıl boyunca Ermeni okullarında yöneticilik yaptım, o okulda da okudum. Kendi ana dilimle başladım eğitime, sonra ulusal dille eğitim aldım, Evrensel dili çok daha rahat öğrendim. Ana dil temelli çok dilli eğitim ulusal dili öğrenmemde engel değil. Daha pedagojik hem de daha kolay bir şekilde evrensel dilleri de öğrenebiliyorsunuz. Bütün dünyada örnekleri var. Bu bir öcü değildir Türkiye için. Türkiye pek çok konuyu öcü gördü ama sonra geldik baktık "Ya, bunda bir sakınca yokmuş." denilebildi. Bu konuda da adımlar atalım, cesur adımlar atalım. Bu barışın bir vesilesidir. Toplumsal barışın ve bütün kesimlerin buralı hissetme anlamında "Evet, benim devletim bu konuda tedbirleri aldı." demesi için bir vesiledir. Bu konuda da adımlar atılması önemlidir.
Gelir Vergisi Kanunu'nda bir reformunuz var. Bakın, gelir vergisi çok düşük alıyoruz. 93 milyar lira sanıyorum bu yılki hedef, bunun da yüzde 70'i emekçiden alınıyor. Geriye kalıyor 20-30 milyar lira topu topu. Türkiye'de çok büyük noktada gelirler elde ediliyor, rantlar elde ediliyor ama bunlar vergilendirilmiyor. Özellikle rant vergisi konusunda, sanıyorum Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda engel olmuştu, geçen dönem Sayın Davutoğlu'nun niyeti vardı. Ancak, müteahhitlere şu anda dokunmamak anlamında sanıyorum, rant vergilerine girilmedi. Özellikle rantların vergilendirilmesi konusunda adım atmanızı talep ediyorum. Ve gerçekten, gelir vergisinde çok kazanandan -bu klişedir- çok vergi almanın önünü açmamız gerekiyor, dolaylı vergileri düşürmemiz gerekiyor. Bu konuda gelir vergisi reformunu da ne zaman gündeme getireceksiniz ve bu rantlar vergilendirilecek mi Sayın Bakan, bunu merak ediyorum.
Şimdi son, çok kısa süre kaldı. Diyanet İşleri Başkanlığına ben de geleceğim doğal olarak. Şimdi, ben Hristiyanım. Binlerce yıldır bu topraklarda Hristiyanlık da yaşıyor. Bir zamanlar çoktuk, şu anda az kaldık yani yüzde 40 küsurlardan şu anda binde 1'e düşmüş durumdayız. Musevilerin de sayıları çok daha az. Hani hep Sayın Demirel'in bir lafı vardır "Yüzde 99'u Müslüman, yüzde 99'u Müslüman." Bu hep bir teranedir, söylenir. Ama binde 1. Yüzde 99 da değil, 99,9. Öyle söylenir ama öyle değildir, içinde pek çok renk vardır. Müslümanlığın da pek çok mezhebi var ve aynı zamanda Aleviler var, işte Hristiyanlar var ve Museviler var. Diyanet İşleri Başkanlığı...
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Müslüman değil mi onlar?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Herkes kendini nasıl tanımlıyorsa odur bence, ben böyle bakarım.
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Ermenilerin de Müslüman olanları var.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet, var tabii ki.
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - O zaman 99'dan, oradan nasıl bir hesap yapabiliyorsunuz?
BAŞKAN - Karşılıklı şeye girmeyin Sayın Gizligider.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hesap değil bakın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, ek süre veriyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - İnançlısı var, inançsızı var. Batı sonuç olarak bunu şöyle çözmüş: İnanç vergisi adında bir şey oluşturulmuş, kurumlar yani dinler kendilerini örgütlemişler ve isteyen istediği inanç kurumuna o vergisinin bir bölümünü, yüzde 1'ini, yüzde 3'ünü, yüzde 5'ini bağışlıyor ve bu şekilde o kurumlar finanse ediliyorlar, bu şekilde çözen devletler var. Bizde ise ne yapıyoruz? Mesela, ben de vergi veriyorum, Museviler de vergi veriyor, herkes vergi veriyor ancak bizim doksan küsur yıldır haklarımız gasbediliyor. Yani, Ermenilerin şurada 2 bin küsur kilisesinden kaldı 34 tane, 40 tane papazımız var, bizim bir patrikhanemiz var, dinî bir örgütlenmemiz var. Açıkça söyleyeyim, biz yardım da talep etmiyoruz ama şunu biliyoruz: Biz vergi veriyoruz ve bizim vergilerimizle Sünni İslam camileri finanse ediliyor, bu doğru değil. Herkes vergi verirken, bir reform yapılacaksa -yeni anayasa için söylüyorum- "Ben vergimin yüzde 3'ünün -atıyorum- camiye gitmesini istiyorum." diyebilir kendi mahallesinde. O yerel demokrasi diyoruz ya, öyle bir şey olacak diye umut ediyoruz veya "Ben kiliseye gitmesini istiyorum.", "Ben havraya gitmesini istiyorum." diyebilir. Böyle bir reform yapalım. Sebebi şu çünkü: Şu anda genel bütçe rakı vergisi, şarap vergisiyle, at yarışı vergisiyle, faizle finanse ediliyor. Ya, bunlar benim bildiğim, İslam'da haram. Ya, haramla finanse edilen bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. Genel devlet anlayışında haram veya helal diye bir şey olmaz, vergi vergidir çünkü devlet böyle bakmaz, nötr bakar ama herkes kendi istediği şekilde bu kurumları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen tamamlayınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Aynı şekilde, devletin bir dinî kurumu olacaksa bu bir koordinasyon kurumu olmalıdır yani ihtiyacı olan cemaatlere destek veren bir koordinasyon kurumu olmalıdır ve bütün inançların temsilcileri bu kurumda yer almalıdır. O zaman da bir Diyanet İşleri Başkanı çıkıp "İşte bu kırmızı çizgimizdir, bu değildir, şöyle olur, böyle olmaz." diye ahkâm kesmez çünkü bir inancın temsilcisi diğer inançlar hakkında ahkâm kesemez. O Diyanet İşleri Başkanının da taraflı olmaması gerekiyor. Bir eşitlik çerçevesinde bir koordinasyon kurumu olsun ve bütün inançlara eşit çerçevede baksın ve ihtiyacı varsa hepsine belli kaynaklar aktarılsın ama eşitlik çerçevesinde bu olsun. Böyle bir adımı mutlaka atmamız gerekiyor. Bakın, çünkü siz "Eşitlik kurumunu oluşturacağız." diyorsunuz ve eşitlik kurumunun adına "ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurumu" dediniz sanıyorum değil mi? İnsan hakları kurumunu eşitlik kurumu yapacağız. Ne diyecek acaba eşitlik kurumu Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili? Yarın öbür gün bir rapor çıkacak, eğer ki tarafsız bir eşitlik kurumu olacaksa "Bak, burada haksızlık yapıyordunuz." diyecek size. Eminim ki, eğer ki objektif bir eşitlik kurumu oluşursa "Burada ayrımcılık yapıyorsunuz." diyecek, hemen raporunuzu çıkaracak. Bu reformu ivedi olarak yapmamız gerektiğini sanıyorum.
Teşekkür ederim.