Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Cumhurbaşkanlığı ç) Kamu Denetçiliği Kurumu d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Diyanet İşleri Başkanlığı h) Türkiye İnsan Hakları Kurumu ı) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 26 .01.2016 |
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başbakan yardımcılarım, çok değerli arkadaşlar, sayın bürokratlar, çok muhterem Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanım ve...
BAŞKAN - Affedersiniz, Sayın Erdoğmuş, sözünüzü bir kere daha kesiyorum ama değerli arkadaşlar, istirham ediyorum, mutlaka, eminim hepiniz çok yoruldunuz, müzakere etmek mecburiyeti de hasıl olabilir, müzakere edecek arkadaşları dışarıya davet edelim. Çünkü hakikaten buradaki uğultudan hem stenograf arkadaşlar sıkıntı çekiyor hem biz sıkıntı çekiyoruz. Sükûnete riayet edelim lütfen.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Süremi lütfen baştan başlatır mısınız?
BAŞKAN - Efendim, tabii ki, yirmi iki saniyenizi baştan başlatıyorum.
Buyurunuz efendim.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Çok muhterem Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanım ve onunla birlikte zevat, muhterem hocalarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başbakan Yardımcımız reformlarla ilgili hedefleri ortaya koydular. Her birisi gerçekten insana ferahlık veren ve "İnşallah biz de demokrasisini geliştirmiş, olgunlaştırmış, ileri seviyelere taşımış böyle bir ülkede bundan sonra kısmen biz de ama asıl gelecek nesil bu şekilde hayatını sürdürür." diye temennilerde bulunmak istiyorum. Ancak, izniniz olursa, tabii ki bu hedefler için vasıtalar ve uygun atmosfer lazım. Eğer uygun bir atmosfer yoksa ve bununla ilgili de uygun vasıtalar yoksa zaten uzak olan hedefler biraz daha bizden uzaklaşmış olacak. Ben de âcizane, hedefler üzerinden değil de şimdiyi konuşmak istiyorum Sayın Başbakan Yardımcım.
Gerçekten, şu anda içinde bulunduğumuz atmosfer ümit kırıcıdır ve toplumsal bölünmüşlük alarm vermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımızın tabii ki kurum olarak üzerinde tartışılması gereken, konuşulması gereken uzun bir zaman içerisinde onun statüsüyle ilgili fikir alışverişinde bulunmamız gereken çok önemli meseleleri var. Ancak, bugünkü Hükûmeti şu açıdan şanslı görüyoruz biz: Bugün Diyanet İşleri Başkanlığında yönetim kadrosunda bulunan, Diyanet İşleri Başkanımız başta olmak üzere, onunla birlikte çalışan hocalarımız bir fırsat verildiği takdirde toplumun ahlaki inşasıyla ilgili öncü bir rol üstlenebilirler. Şu andaki kırılmaların, şu andaki krizlerin, şu andaki toplumsal bölünmüşlüklerin, inançtaki yozlaşmaların, adaletsizliklerin temelinde, şahsım olarak, ahlaki bir eksikliğin, bir boşluğun, hatta -bağışlayın- bir çürümüşlüğün yattığını söylüyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl öncü bir rol üstlenebilir? Mesela Diyanet İşleri Başkanlığının görevleri arasında inanç, ibadet ve ahlak alanı sayılmaktadır. Peki, ahlaki alanla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığına veya şu andaki o hizmeti yürüten yönetici kadroya nasıl birtakım imkânlar sunabiliriz? Bir kısa örnek vereyim: Mesela cemevleriyle ilgili zaman zaman -arkadaşımız da değindiler- toplantılar yapılıyor, çalışmalar yürütülüyor, birçok çalıştaylar sürdürülüyor ama sonuç itibarıyla elde avuçta ne var, ona baktığınız zaman krizden, pürüzden, sorundan başka bir şey çıkmıyor.
Şimdi, mesela camideki hizmetlerle ilgili nasıl ki cemaatin, toplumun ahlaki olarak aydınlatılması bir temel görevse neden Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak, şayet kendileri de bu şekilde arzu ediyorlarsa, cemevleri niçin birer ahlaki ve bu şekilde kendi inançlarını bunun üzerinden yürüterek birer inanç merkezleri olmasın? Buna kiliseleri de dâhil edebiliriz.
Şimdi, Sayın Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanım burada, cemevi temsilcilerini, Alevi dedelerini, azizleri, azizeleri bu ahlaki sorunla ilgili, bir toplumu var eden, bir toplumun temelini inşa eden bu ahlaki aciliyet için niçin bir araya gelmez? Bu konuda bir araya gelebilirler, uzlaşabilirler, eminim ki hiçbir sorun da siyasilere kalmaz. Eğer siyasi olarak cemevlerine müdahale edersek emin olunuz ki yapılacak her müdahale sorunu daha fazla kördüğüme çevirebilir.
Sayın Başkanım, Muhterem Hocam; malumunuz, mezhepler üzerinden İslam âlemi, Orta Doğu şu anda kan kaybediyor. Şii ve Sünni iki ana akım mezhebin tarih içerisindeki seyrine bakarsak -bağışlayın, huzurlarınızda bunları söylüyorum- bunların aslında iki rakip birer parti, iki rakip birer akım olmadıklarını göreceğiz. Hatta şunu diyebiliriz: Şia ve ehlisünnet bir uçucunun iki ayrı kanatlarını teşkil eder. Nasıl ki bir uçucu tek kanatla uçamıyorsa aynen o şekilde, İslam'ı, İslamiyet'i bu iki mezhepten bir tanesinden tecrit edersek veya edilirse o zaman bu alanda mesafe almamız da mümkün değil. Türkiye içerisinde aynen bu şekilde Alevi vatandaşlarımızla ilgili bu yaklaşımla niçin bir birliktelik olmasın?
Şu anda bölgemizde hepimizin muzdarip olduğu ve karşı karşıya bulunduğumuz, basından da takip ettiğiniz gibi, çok rahat bir şekilde Türkiye'de birilerinin çıkıp da kan banyosundan bahsedebileceği kadar normalleşmiş, şu anda akan bir kan var. Bu kan bizim canımızdan akıyor. Taraflar, suçu ne olursa olsun... Bağışlayın, kabul edelim ki bir taraf yüzde 100 haksız olsun ve bir taraf da yüzde 100 haklı olsun. Ben burada bir HDP milletvekili olarak Hükûmete diyorum ki: Siz yüzde 100 haklısınız, biz de yüzde 100 haksızız ama "insaf" diye bir şey var, Arapça bir tabirdir bu. Bunun manası bir suçu ikiye bölmektir, ikiye ayırmaktır, yüzde 50 bir tarafa, yüzde 50 bir tarafa o şekilde nispet etmektir.
Şimdi, yüzde 100 haksız olan bir partinin kendi adıma -bağışlasın arkadaşlar- mensubu olarak sizden şunu istirham ediyorum ve bunu Diyanet İşleri Başkanlığından bir mensubu olarak, bir hakkımın olduğunu var sayarak istiyorum: Bakınız Sayın Hocam, bölgede cenazeler var. Yaralılarla ilgili ben sizden bir şey istemiyorum. Bölgede cenazeler var, sokak hayvanları tarafından parçalanmış cesetler var. Peki, bu defin hakkı, bu cenaze, malumunuz, sizler bize ders verirken farzıkifayeyle ilgili örnek veriyorsunuz ve diyorsunuz ki: Bir cenazenin tekfini, namazı, defni farzıkifayedir. Eğer o yerine getirilmezse bütün toplum vebal altındadır. Şu anda defnedilmeyen, yani bir farzıkifayenin ifa edilmediği bir Müslüman coğrafyada, bir İslam toplumunda yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğmuş, on dakika süreniz doldu.
Size sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Uzatmıyorum.
Çözüm olarak Sayın Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanıma ve Sayın Diyanet İşleri Başkan Yardımcıma şunu somut bir şekilde öneriyorum: Biz cenazelerin, cesetlerin siyasete alet edilmesini istemiyoruz kim olursa olsun, kim yaparsa yapsın. Müftülerimiz var. Müftülerimiz lütfen onların aileleriyle görüşsünler ve bu farzıkifaye vecibesini, görevini lütfen bir an önce ifa etsinler, bütün toplum belki de bu sayede bu vebalden kurtulur diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.