KOMİSYON KONUŞMASI

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de hem Komisyon Başkanımızı ve Komisyon üyelerimizle birlikte tüm milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle kanunun yapım aşamasında emek veren arkadaşlarımıza, bürokratlarımıza, milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

Elbette ki kanun yapma tekniği açısından nasıl mahzurlu bir alanda bu kanun tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. O nedenle, Anayasa'ya aykırılık yönünden Anayasa'mızın 88'inci maddesi ve Anayasa'mızın 2'nci maddesine açık aykırılıkların bu kanun teklifinde de olduğunu hep birlikte görüyoruz. Ancak Adalet Komisyonunun büyük bir çoğunluğunun hukukçu olması sebebiyle özellikle Anayasa'mızın 153'üncü maddesine bir sefer daha dikkat çekmek üzere söz almış bulunuyorum.

Anayasa'mızın 153'üncü maddesi son derece açık ve net. Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarının tamamını bağladığı, bunun için ayrıca bir izahata ve vuzuha kavuşturmaya gerek duyulacak bir düzenleme olmadığı hepimizin malumu. Böyle olmasına rağmen bugün huzura getirilen teklifin büyük bir çoğunluğu Anayasa Mahkemesinin iptali sonrasında yapılan düzenlemeleri ihtiva etmekte. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi bir yol çizmiş ve bizi bir kalıba sokmuş, artık o kalıbın dışında bir hareket içerisinde bulunmak ve bir yasa teklifinde bulunuyor olmak bir nevi Anayasa Mahkemesinin kararına takla attırmaktan ibarettir. Bugün gördüğümüz üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir kısım düzenlemeler de "mış" gibi yaparak bu düzenleme teklifiyle şu anda Parlamentoda Adalet Komisyonumuzun önüne gelmiş durumda.

Arkadaşlar, gelin, bunlardan vazgeçelim çünkü hepimizin sonunda dayanabildiği tek liman var, o da adalet limanı, hukuk devleti ilkeleri. Hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde Anayasa'mız bize neyi emrediyorsa bunu harfiyen uygulamak, yerine getirmek başta Parlamentonun görevini Parlamentonun saygınlığına hepimizin çok dikkat etmesi gerekiyor çünkü kanun teklif etme usulüne dair... Ben buradaki kanun teklifi altında imzası bulunan arkadaşlarımızı tenzih ederek ifade etmek istiyorum. Bu kanun teklifi görüşmeleri uzunca süredir dışarıda gerçekleştiriliyor ve basının da en fazla takip ettiği, kamuoyunun da en fazla takip ettiği kanun tekliflerinden biri çünkü Anayasa Mahkemesinin iptali sonrasında bu düzenlemelerin hangi mutfaklarda pişirildiğine dair somut emareler var. Bunları biz tabii ki burada, Komisyonda söylüyoruz; teklif sahibi arkadaşlarımızın imzasıyla birlikte, muhtemeldir ki belirli bir olgunlaşmadan sonra... Buraya emek verdikleri de ortada çünkü sunumda da bunları görüyoruz. O yüzden onların emeklerini yok saymak bize yakışmaz ancak buraya gelirken çok fazla usuli hatalar gerçekleşti. İşte bunlardan biri, 5/5/2024 tarihinde "Sayın Bakanın açıklaması vardı. Bu kanun teklifi içerisinde olanlardan ziyade beklentiler, Bakanın ve iktidar ortaklarının söylemleri sonucunda kamuoyunda oluşan algılar, toplumsal beklentiler nelerdi? Onları da kısaca burada ifade etmek lazım. Sayın Bakan 5/5/2024'te Ankara'da yaptığı bir basın toplantısında- "Türkiye'deki yabancı istihbarat faaliyetlerini önleyecek yeni casusluk yasalarının yanı sıra ceza infaz sistemi ve mükerrer suçlarla ilgili düzenlemelerin de bulunduğunu belirtti." diye kamuoyuna yansıdı bu bilgiler. Devamında yine iktidarın ortaklarından -özellikle bugün de rahatsız olduğu sosyal medyada paylaşıldı- Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Feti Yıldız'ın da bir açıklaması olmuştu, kendi hesabından 11/5/2024 tarihinde "Mükerrer -tekrar eden- suçlar için de koşullu salıverme getiriliyor." demişti. Bakınız, bu konular son derece hassas konular. Özellikle ceza infaz kurumunda hükümlü olan, tutuklu bulunan vatandaşlar ve onların ailelerini çok ciddi anlamda bir beklentiye sokar.

Şimdi Anayasa Mahkemesinin iptalinde çok somut, biraz önce ifade ettiğim "takla attırma" diye tabir ettiğimiz, kadının evlilikle birlikte soy ismini kullanmasına ilişkin düzenleme ve barolar... Özellikle sabahleyin Barolar Birliğinin temsilcileri büyük bir çoğunlukla buradaydı. Geçmiş dönemde burada Baro Başkanlığı yapmış olan arkadaşlarımız var. Sibel Hanım Barolar Birliği yönetiminde bulundu, bizler Baro Başkanlığı yaptık. Baro Başkanlığı yaptığımız dönemde iktidar partisinin aynı zamanda il başkanlığını yapmış bir isim olarak söylüyorum: Bugün geldiğimiz noktada, işin üzerinden yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen anlayışta bir farklılığın olmadığını görüyoruz, üzülerek ifade ediyorum. Baroları bölmenin son derece yanlış olduğunu ifade etmiştik ancak o kadar ısrar etmiş olmamıza rağmen barolar bölündü ama şu anda da adaletli bir taksim yapılmıyor Sayın Başkanım. Niçin adaletli bir taksim yapılmıyor? 2013 yılında saatlerce uğraştık burada -Sayın Sezgin de buradaydı- baroları ikna etmiştik, nispi temsile geçilecekti barolarda ancak o günün şartlarında bunu gerçekleştiremedik, sonrasında barolar bölündü. Şimdi hiç olmazsa "1 kişiye 9 pul, 9 kişiye 1 pul" anlayışından ari bir şekilde adaletli bir taksimat yapılsın. Yapıldı bu taksimat, barolar bölündü. Hiç olmazsa oradaki sayıya göre bir bütçelendirme yapılması lazım. İnsanları sadece maddi çıkar beklentisi noktasında ikinci barolara sevk etmek hem Anayasa'nın iptal gerekçesinde koyduğu şartlara uygun hareket etmemeyi gösteriyor hem de bunda ısrarcı olmanın kimseye bir faydasının olmadığını. Biraz daha adil bir düzenleme yapılabilir. Bu takdirde hem biz Genel Kurulda hem de kanunun yasalaşması noktasında arzu edilen değişiklikler gerçekleşirse destek olabiliriz ama bunlar yapılmadan "ben yaptım oldu" zihniyetiyle sadece Anayasa Mahkemesinin iptaline bir kılıf bulunarak bugün bir nevi aynı şekilde yine Parlamentodan geçirmek kendimize saygısızlık olur, onu özellikle ifade etmek istiyorum. Öyle oldu, böyle oldu; bu sistemde geçmişte de hatalar vardı, geçmişte de usuli olarak Meclisin yasama fonksiyonları belki hakkıyla tam işlemiyordu ama bugün geldiğimiz nokta itibarıyla Meclis tamamen bir şekliyle "el kaldır, indir" noktasına getirilmiş ve bu kanunlara ruhunu veren iradenin Meclisin dışında gerçekleşen bir çalışma sonucu gerçekleştiğini görüyoruz. O yüzden, hem kadının evlilik hâlinde kızlık soy ismini kullanma hakkına ilişkin düzenleme hem de barolara ilişkin düzenleme bu teklif metninde Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesini tam manasıyla karşılanmamakta ve yine "Biz yaparız ve sayısal çoğunluğumuzla bu işi çıkarırız." noktasına gelmektedir.

Değerli Başkanım, o yüzden, yaklaşık 20 kanunda değişiklik yapılıyor burada. Bir nevi, torba yasa Plan ve Bütçede görüşülmüyor, Adalet Komisyonunda bir torba yasa şeklinde görüşüyoruz ve adaleti torbaya sıkıştırmış ve ağzını da sımsıkı bağlamış gibi bir pozisyon. Ama her şeye rağmen bu kanun teklifinin Adalet Komisyonunda görüşülmüş olması son derece kıymetli ve değerli. Buradaki düzenlemelerin bir kısmı uygulamadan kaynaklı sıkıntıları gidermek amaçlı olarak -Bakanlığın talebi olabilir, icranın içerisinde bulunanların talebi olabilir- bu yönüyle son derece kıymetli ama sadece bu ihtiyaç olanları bunlarla sınırlamak şu an itibarıyla toplumsal beklentilere tam karşılık vermiyor.

Nedir bu toplumsal beklentiler? Biraz önce ifade ettim, hem Sayın Bakanın hem de iktidar ortağı Milliyetçi Hareket Partisinin önemli bir ismi Sayın Feti Yıldız'ın kamuoyuyla paylaşması sonucunda toplumun bir kısım beklentileri var. Ben burada Parlamentonun çok saygın hukukçu milletvekillerine de seslenmek istiyorum: Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde vatandaşın taleplerine toplumun ihtiyaçları ölçüsünde kanun yapmak gibi bir zorunluluk içerisindeyiz. Ülkenin acil çözüm bekleyen sorunlarını çözüme kavuşturmak, yasal düzenlemeler yapmak bu Parlamentonun görevi. O nedenle, çok ciddi anlamda toplumsal beklenti içerisinde olan mükerrirlere özgü koşullu salıverilme, denetimli serbestlik ve yine koşullu salıverilmede bir kısım düzenlemeler...

Yine, burada Adalet Bakanlığımızın çok değerli temsilcileri de var, her hukukçunun bildiği gibi, suçun işlendiği tarih baz alınması gerekirken İnfaz Yasası'nda, 31 Temmuz Covid infaz düzenlemesinde elini hızlı tutan mahkemelerin vermiş olduğu kararlar kesinleşmiş ve oradan kesinleşmiş olan mahkûmiyetlerdekiler yararlandı ama mahkemelerin düzgün işlememesinden kaynaklı olarak sürüncemede kalan dosyalarda hak kaybına uğrandı ve bu, Anayasa'nın eşitlik ilkesine de aykırıydı. Dolayısıyla burada da mutlaka bir düzenlemenin yapılmasını vatandaşımız bizden bekliyor. O yüzden, bu Komisyonda bunları dile getirmek durumundayız.

Yine, KHK'lilerle alakalı düzenleme... Bugün ülkenin kanayan yarası hâline gelmiş olan KHK mağduriyetlerinin de behemehâl burada bir yasal düzenlemeyle sonuçlandırılması gerekiyor. Toplumsal uzlaşı için, ülkemizin huzur ve refahı için mutlak surette, sorunlu alanların tamamına neşter vurmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev alanı içerisinde. Dolayısıyla burada kanunu teklif eden iktidar ortağı milletvekillerimize de Parlamentonun diğer saygın üyelerine de bu konuda mutlak surette bir düzenlemenin ihtiyaç olduğunu yine hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkanım, sizin de malumunuz, yine, çek mağdurlarıyla alakalı 2012-13 yılları arasında "ekonomik suça ekonomik ceza" kapsamı çerçevesinde, Batı ülkelerinde de uygulandığı gibi, asla bir mağduriyet yaşatmadan 3167 sayılı Yasa'da, Çek Kanunu'nda bir düzenleme yapılmıştı. Bugün de özellikle Covid'i gerekçe gösteren ve ekonomik darlığa düşen çek mağdurlarının bir isyanı, feveranı var ve bizden beklentileri var. Bu beklentilere de bizim, ülkeyi yönetenler olarak ve iktidarıyla muhalefetiyle Parlamentoda görev yapan milletvekilleri olarak çözüm bulmamız lazım.

Yine, disiplin affı, adli mahkûmların bir kısmının beklentileri; diyorlar ki: "Adil yargılanmadık bari adil affedilelim. Hiç olmazsa infaz düzenlemelerinde adil davranın." Geçmişte yapılan infaz düzenlemelerinde adil davranılmadı, bundan sonraki süreç içerisinde hiç olmazsa bunları gerçekleştirelim.

Yine, Sayın Adalet Bakanına bizzat kendim el yazısıyla yazdım, şufa hakkıyla alakalı; şufa hakkının kullanılmasıyla alakalı son derece büyük mağduriyetler yaşanılıyor. Özellikle enflasyonist ortamlarda şufa hakkını kötüye kullananların haddi hesabı yok, çok büyük mağduriyetler var. Zaten tapuda gerçek değeri üzerinden gösterilmeyen, ona alışmış bir toplum, bir de bu tür enflasyonist ortamlarda şufa bedelinin depo edilmek suretiyle bekletilmesi çok büyük haksızlıklara sebep oluyor. Bu yönde de Bakanlığın bir nevi olumlu adım atılacağı noktasında bir dönüşü olmuş olmasına rağmen bu kanun teklifi içerisinde yer almadı ve üzülerek ifade ediyorum ki belki ekime kadar bir daha bir düzenlemenin gelmeyeceği de ortada.

Sayın Başkanım, yine, uzlaşmadan kaynaklı mağduriyetler ve adliye çalışanları... Şimdi, Anayasa Mahkemesi yüksek yargı mensuplarının özlük haklarına ilişkin iptali gerçekleştirdi, ona dair bir düzenleme yapıyoruz. Belki şimdi Komisyonda veya Genel Kurulda birinci sınıfa ayrılmış olan hâkim ve savcılar için de belki düzenlenebilir ama gelin, adliye çalışanlarını birbirinden ayırmayalım; adliye çalışanlarının her biri bizim için değerli. Keşke sadece maaşlarıyla kalabilseler, vicdanlarıyla, mevzuatlarıyla ve Anayasa'yla uyumlu bir şekilde hareket edebilseler; bana göre bir hukukçu olarak en yüksek maaşı almayı hak eden kesimler, en fazlasını alsınlar ama bunu yaparken adaletli yapalım. Onların yanında çalışan infaz koruma memurlarını, zabıt kâtiplerini unutmayalım, yeni mesleğe başlamış olanları unutmayalım. Sadece bunu Yargıtay üyelerine hasretmek ve birinci sınıfa ayrılacak olanlara veya ayrılmış olanlara yönelik bu düzenlemeyi yapmış olmak eşitlik ilkesine de aykırı, adalete de aykırı.

Bunu ifade ettikten sonra, özellikle şunu söyleyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum: Değerli Başkanım, artık milletin "yargıda reform" sözünden bıktığını görüyoruz ve bugün geldiğimiz nokta itibarıyla dokuzuncusunu gerçekleştirmiş olduğumuz bu işlemin bir karşılığının olmadığını görüyoruz. Yirmi iki yılda 9 kez yargı reformu hazırlanır ise bu, ülkede gerçek anlamda adalette ve hukuk sisteminde bir sorun olduğunu gösterir. Bugün yapılan bu düzenlemelerin büyük bir çoğunluğunun temel ihtiyaçtan kaynaklandığını, uygulamadan kaynaklı sorunlar olduğunu görüyoruz; bu konuda bir itirazımız yok. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir kısım hükümleri yeniden düzenlemeyle yeniden bir kanun teklifi verildiğinin de farkındayız ama rica ediyorum, buradan bir sefer daha kayda geçmesi açısından söylüyorum: Anayasa Mahkemesi iptal etti ve önümüze tekrar bir düzenleme yapma zorunluluğu gelmişse bunu hakkıyla yapalım, takla attırarak "mış" gibi yapmayalım. Hem kadının soy ismini kullanması konusunda hem barolarla alakalı bu teklif eksik bir teklif. Gelin, şu an itibarıyla Komisyondaki değerli üyelerimizin vereceği önergelerle bunu usulüne uygun, hak ve nesafete uygun bir hâle dönüştürelim ve burada hem kadınlarımız memnun ve mutlu olsun hem de hepimizin, sonunda ihtiyaç duyduğu savunma makamının vicdanı rahatlasın.

Arkadaşlar, bir sefer daha ifade ediyorum, üzülerek paylaşıyorum ki geçtiğimiz günlerde -Emin Ekmen Bey de burada- Anayasa Mahkemesini bir ziyaretimizde bir arkadaşımızın, yüksek bir yargıcın kullandığı cümleyi burada tutanaklara geçirmek istiyorum. "Eninde sonunda gördük ki hak ve özgürlükleri savunmak, hukuk devletini savunmak kala kala bir tek barolara kaldı. Baroların dışında hukuk devletini savunan başka bir kimse göremedik, özellikle son dönemde." sözü son derece önemli. O yüzden, barolara bir haksızlık yapılmıştır geçmişte, ilave barolar açılmak suretiyle onların birliğine, bütünlüğüne tasallut edilmiştir; son derece hatalı bir karardır ama bu hatada daha fazla ısrar etmeyelim. Olan oldu, her türlü baskıya, her türlü zorlamaya rağmen bildiğim kadar sadece Ankara ve İstanbul'da çiftli baro gerçekleşti ama şu an itibarıyla, hiç olmazsa var olanlara adaletli bir şekilde taksimat yapalım diyorum.

Bu düşüncelerimizi de burada, Komisyonda bir sefer daha ifade etme imkânı bulduk. Vakit çok geç olmadan, bu yasa Genel Kurula inmeden Adalet Komisyonunda özellikle ifade ettiğimiz bu iki hususta mutlak surette bir düzenlemenin yapılmasının gerekli olduğu inancıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkanım, size çok teşekkür ediyorum.