KOMİSYON KONUŞMASI

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli vekiller, değerli katılımcılar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, bu yargı paketindeki kadının soyadıyla ilişkili olan değişikliğin Anayasa'ya aykırılık temelindeki değerlendirmesi için söz aldım ama Anayasa'ya aykırılıkta kalamayacağımız bir tarihsel, toplumsal ve gündelik bağlamla karşı karşıyayız. Çok uzatıp elbette bunların hepsini değerlendirmeyeceğim ama bu nedir? Yani tarihsel, toplumsal olarak nedir biz konuşmaktan alıkoyan? Zaten çokça özetlendi, bunlara girmeyeceğim, Anayasa'ya uyulmadığı, AİHM kararlarına uyulmadığı, AYM kararlarına uyulmadığı bir yerde sürekli paket paket önümüze gelerek Anayasa'yı değiştiren düzenlemeler zaten başından Anayasa'ya aykırılığı konuşacağımız bir ortam sağlamıyor bize.

Bunun dışında gece yarısına kadar bir yandan Genel Kurulda bir Öğretmenler Kanunu... O "gündelik bağlam" dediğim, bu konuyu sağlıklı biçimde ele almamızı engelleyen gündelik bağlam nedir? Gece yarısı dün ve önceki gün saat üç buçuk, bir buçuk gibi saatlerde ancak evimize doğru yola çıkabiliyoruz. Bir yandan Bütçe Komisyonunda çok önemli bir konu var, bir yandan bu Öğretmenlik Kanunu vahim bir şey, o devam ediyor Genel Kurulda, burada bu var, dün KEFEK toplantısı vardı. Bütün bunların bir haftaya yığılmasının kendisi bizim bunları etkili bir biçimde değerlendirme yeteneğinizi sakatlamak üzere kurgulanmış; gerçekten böyle, bunu görmezden gelerek başlayamayız, hangi birine nasıl yetişeceğimizi bilemiyoruz; bunu söylemek istedim.

İkincisi, naçizane bir öneri yapacağım, ben asli üye değilim, zaman zaman gelebileceğim ama burada asli ya da katılımcı birçok vekil kadın arkadaşımız var, erkek üyelerin değerli katkıları gerçekten çok kıymetli, dayanışmaları çok kıymetli ama burada da biraz sözü onlara verelim, çok uzun uzun her şey tükettiğimizde bu açıdan da bir sıkıntı gündeme gelebiliyor. Bu da biraz cinsiyetçilik temelinde düşünülmesi gereken şeylerden biri.

Şimdi, kadınların kendi soyadlarını ancak eşlerininkiyle birlikte kullanmasını geri getiren ve hem cinsiyetçi olan hem de bütün kazanımlarımızı elimizden alan bu düzenlemenin aile birliği üzerine temellendirilmesi kısmıyla ilişkili konuşmak istiyorum. Anayasa'nın eşitlik maddesine aykırı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde ayrımcılık yasağına aykırı bir düzenleme, o çok açık ama bu aykırılıkların bir de aile birliği gibi bir noktada temellendirilmesi çok sorunlu. Bir kere, soyadı ve aile birliği arasındaki ilişkisizliği vurgulayan başka arkadaşlarımız da oldu. Soyadı Kanunu dediğiniz, Türkiye'de doksan yıllık tarihi olan bir şey; aile birliğiyle, soyla sopla ilişkili bir durum olmadığını sadece buradan bile bakarak söyleyebiliriz. Farklı ülkelerde çok farklı uygulamalar var, tam da tersi, gelenek ve kültür nedeniyle kadının, erkeğin soyadını almasını yasaklayan uygulamalar var. Yani bu, bize hiçbir nesnel, objektif bir kriter sunmuyor. Aile birliği, hele bir de AKP'nin anladığı bağlamda bir aile birliği son derece sıkıntılı; ben bunu vurgulamak istiyorum. Aile birliği, aile üyelerini güvende hissettirerek olur, çocuklarını koruyarak olur, çocuklarını gerekiyorsa anne-babalardan koruyarak olur. Toplumu bir geniş aile olarak düşündüğümüzde, okullarda, yurtlardaki çocukları koruyarak da o aile duygusu pekiştirilir. Bugün bakıyorsunuz, hemen her gün aile içinde istismar kurbanı olan çocuklar; babalarına cezasızlık, takipsizlik. Bir istismar sonucunda velayeti anne de olduğu hâlde annenin ve çocuğun isteği hilafına babalarına teslim edilen, korumasız çocuklar. Bunun dışında, 10 yaşında, 11 yaşında evlendirilen ve çok küçük yaşta hamile kalan, ölen çocuklar, kadınlar yani çocuklar derken kız çocukları. Bunun dışında her gün, her gün, her gün kadın cinayetlerine kurban giden kadınlar. Bütün bunlar aileye bir tehdit oluşturmuyor, en kıymetli şeyimizi elimizden alıyorsunuz. Katıldığımız uluslararası toplantılarda, komisyon toplantılarında gerçekten bizi utanç içinde bırakıyorsunuz. Ben Avrupa Konseyinin çeşitli komitelerine gidiyorum -Ayrımcılık Yasağı Komitesi, eşitlik komiteleri- oralarda ülkeler her toplantıda "İstanbul Sözleşmesi nasıl yaygınlaştırılır, nasıl güçlendirilir, nasıl dünyanın bir kazanımına dönüştürülür?" diye konuşuyor. Daha geçen ay böyle biri Riga'da, biri Tiran'da iki toplantıya katıldım; orada başımızı kaldıramıyoruz, gerçekten. Bizi böyle bir utançla baş başa bıraktınız. Bunlar, aile -kadınlar başta olmak üzere- şiddetten korunarak yapılır. Kadın örgütleri size her gün söylüyor: "Önce uygula, yasaları uygula, uygulamadan yapma." AİHM kararlarına, AYM kararlarına uyulmamasının sayısız örneği var: Demirtaş örneği var, Kavala örneği var, barış imzacıları örneği var. Yani Osman Kavala'yı elinizde olan en üst sınırdan cezalandırdınız; bir iş insanını, bir kültür-sanat insanı elinizde imkân olsa müebbet değil demek ki idamla yargılayacaktınız, idam etmiş olacaktınız. Bunları düşünmek zorundasınız.

Tekrar kadın mevzusuna dönmek istiyorum. Bu, genel bir mesele değil, bunların tümü Anayasa'ya... Anayasa'yı zaten askıya alan bir ortamda aykırılık konuşmak kendisini baştan sakatlayan bir şey. Kadın örgütleri buna izin vermeyecek. Siz bununla toplumu konsolide edecek dönemi artık çoktan geçtiniz, edemeyeceksiniz; bunu aklınızda tutun. Bir avuç marjinal kadın değil bu soyadına karşı çıkan çünkü o kadınlar her gün sokakta, her gün dayanışma içinde mücadele veriyorlar. Biz, bunu bütün kadınlarla birlikte anlayacağımız zeminleri de yaratırız ve gerçekten bu sizin sonunuz olur. Hani o anlamda belki hayırlı olur ama yine de bu işi hafife almayın derim.

Saygılar sunuyorum hepinize.