Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 133 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2258) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 11 .07.2024 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben, bu konuşmada sadece Anayasa'ya aykırılıkla ilgili bölümü ifade edeceğim, sonrasında geneli üzerine düşüncelerimizi paylaşacağız.
Şimdi, açıkçası, Anayasa'ya aykırılık meselesi konuşulurken hani Anayasa'ya hangi yönden aykırı? Böyle teknik, hukuki bilgiler, Anayasa'nın ruhu, Anayasa'nın temel ilkeleri, Anayasa'nın gerekçesi gibi kavramlarla öğrendik biz bunu. Hani demin Sera Kadıgil Vekilimiz anlattı. Yani açıkçası ben Anayasa'ya aykırılığı ifade ederken ne kadar nahif olabilirim, ne kadar hukuk dili kullanabilirim, nasıl eleştirebilirim diye düşünüyorum beş dakikadır. Neresinden tutayım; Anayasa'ya aykırılık bilmeden, istemeden, hani yasa koyucu olarak bizler -söz de öyleyiz ya- ama iktidar partisi önümüze koyuyor bir yasa teklifi ve biz ne dersek diyelim, Anayasa'yı, AİHS'yi, AİHM kararlarını, uluslararası hukuku, içtihatları ne anlatırsak anlatalım bizim önümüze gelen teklif geçiriliyor. Burada taammüden -hukuk diliyle söylemiş olayım- bilerek ve isteyerek iktidar "Ben bu Anayasa'yı tanımıyorum, bu Anayasa beni bağlamıyor." diyor. Bu Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya göre kurulmuş olan ve hukuk fakültelerinde hepimizin bildiği Anayasa'yı denetleyecek Anayasa'ya uygunluk denetimi yapacak tek merci olarak öğretildi bize. Hani yasa koyucu, bizler -yasama organının üyeleriyiz- bir yasa yapımında... Ben çok iyi hatırlıyorum, Mehmet Turhan, sonra Anayasa Mahkemesi üyesi de oldu kendisi, iyi bir anayasacıydı, şöyle tarif ediyordu: "Anayasa Mahkemesi -tırnak içinde söylüyorum- bir devrim." "Düşünsenize, Parlamentoyu halk seçiyor, milletvekilleri seçiliyor, milletvekilleri Parlamentoya gidiyor, iktidar çoğunluktan oluşur. O iktidar istediği yasayı normalde yapabilir hani o halkın verdiği yetkiyle ama hayır, yapamaz çünkü Anayasa Mahkemesi var." diyordu. Çünkü Anayasa Mahkemesi o aykırılığı denetler, uygunluğu sağlar çünkü bağlı olunan bir anayasa vardır. Hani ben en sade hâliyle ifade ediyorum, hukuk tekniğini anlatabilirim tabii, burada hukukçu ağırlıkta arkadaşlar var. Fakat burada böyle, teklif sahibi milletvekillerini esas alarak söylüyorum ve tabii ki iktidar partisinin yani onların suçu ve sorumluluğu yok, onu söyleyeyim. Hani onlar böyle, oturdular, akıllarına geldi, "Aman şu kadınlar niye kendi soyadlarını kullanıyorlar? Eyvah! Türkiye batıyor, kadınlar özgürleşiyor. İşte, kadınlar artık evliliği takmaz, çocukların soyu bozulacak -bunları hani düşünsel olarak öylesine ortaya atıyorum- biz şunu bir değiştirelim." demediler, böyle bir düşünceyle gelmedi. Birileri, bir akıl, bir zihniyet, bir erk, bir mekanizma ve tabii ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin çıktılarını biliyoruz; ihtiyaçlar belirleniyor. Kim söylüyor? Önce Cumhurbaşkanı ilan ediyor "Şu yasa olmalı." sonra orada bir görev dağılımı yapılıyor, ilgili milletvekili arkadaşlar onu hazırlıyorlar uzmanlarla birlikte, bir çıktı geliyor önümüze. Aslında onların da suçu yok yani ben eminim kişisel olarak farklı düşünüyor olabilirler, hepsi aynı düşüncede olmayabilir çünkü... Yani ne istiyorsunuz bizden ya, gerçekten kadınlardan ne istiyor bu iktidar? Her gün bir yasada bir yama var, önümüze geliyor, kadınlarla ilgili geriye götüren, hak yiyen kararlara aykırı bir düzenleme önümüze geliyor. Burada bilerek ve isteyerek Anayasa suçu var bence, Anayasa suçu işleniyor. Ceza Kanunu'nun -Dilan Vekil, bakar mısın kaçıncı maddesi- Anayasa'yı ortadan kaldırma suçu yani ben tarif ediyorum, madde ezberimde değil, birazdan söyleyeceğim. Bu teklif "Anayasa'yı kaldırıyorum, ben Anayasa'yı tanımıyorum, onu ihlal etmek de bir tarafa, ben Anayasa'ya karşı suç işliyorum çünkü Anayasa'yı takmıyorum." Diyor, demin ifade edildi farklı şekilde.
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - 309.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - 309'uncu maddesi... Ben iddia etmiyorum, inanıyorum, yarın öbür gün bir seçim olursa, yeni bir iktidar gelirse, bu yargı sistemi değişirse -yargı mensupları maalesef iktidarlara göre el değiştiriyor ülkemizde, olmaması gerekiyor- bir savcı kalkıp "Ya, siz iktidarınız döneminde şu, şu, şu değişiklikleri bilerek ve isteyerek yaptınız, Anayasa'yı mülga suçunu işlediniz." diyecek. Siz çıkıp iktidar olarak Kenan Evren dönemini yargılamak için paket çıkarmadınız mı? Hani o göstermelik bir uygulamaydı, kimseyi yargılamadınız, yataktan getirmediler bile Kenan Evren'i ama Kobani kumpas davasında Anayasa'ya aykırı bir şekilde, Cumhurbaşkanının öncülük ettiği, iktidarın peşinden gittiği Anayasa suçu işlendi ve arkadaşlarımıza ceza verildi. Bunun bir farkı yok, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesinin verdiği karara yerel mahkemenin uymaması o mahkemenin Anayasa suçu işlemesidir. Anayasa'ya kafa tutuyor ama bunu kendisi tutmuyor, siz tutturuyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Böyle yapacaksınız, Anayasa'ya aykırı ama benim dediğimi yapacaksınız, karşı hamlemi yapar işi bitiririm." Bugün Demirtaş'a kırk iki yıl, Figen Yüksekdağ'a otuz iki yıl, Osman Kavala'ya müebbet verilmesi yine aynı kapsamda ve tahliye edilmemeleri Anayasa suçudur.
Gelelim önümüzdeki düzenlemeye. Anayasa Mahkemesi 2015'te... Neşe Aslanbay evlilik öncesi soyadını tek başına kullanmak için başvurmuş, yerel mahkeme bunu reddetmiş. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bunu tabii ki zaten tanımlıyor, Avrupa İnsan Hakları bunu kabul ediyor. Şimdi ne diyor? "CEDAW'a, AİHS'e aykırıdır." diyor ve ayrıca Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'yle çeliştiğini söylüyor; Neşe Aslanbay'ın evlilik öncesi soyadını kullanma talebini reddeden mahkemeye bu yanıtı veriyor. Ya, 3 sözleşme sayıyorum, Anayasa'yı geçtim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve artı Anayasa 90 diyorum; 4 ayrı bağlayıcı sözleşmeye ve ilkeye aykırılık kararı veriliyor ya, şimdi bu önümüzde duruyor. Yine, aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Mayıs 2013'te Bahar Leventoğlu'nu haklı buluyor, ayrımcılık yasağını ihlal ettiğine karar veriyor Türkiye'nin. Şimdi, AİHM daha önce Ünal Tekeli ve Gülizar Tuncer davalarında da özel hayatın ve ayrımcılık yasağının ihlali kararını veriyor; bu kararlar böyle bir tane değil, ben birkaçını sayıyorum. Şimdi, aynı şekilde şunu da söylüyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi... Aynı gerekçeler AYM için de var, Anayasa Mahkemesi için de var, tabii ki kendi kafalarına göre karar vermiyorlar, önlerindeki sözleşmeye ve anayasal ilkelere göre karar veriyorlar yani neticede "Bu kararları tanımıyoruz." gibi bir lüksünüz yok. Bireylerin özel ve aile yaşamında diğer insanlarla sosyal, kültürel ya da diğer türden ilişkiler kurması için soyadının önemli olduğunu, onları dış dünyaya tanıtma fonksiyonunu üstlendiğini vurguluyor. Aynı şekilde, Anayasa Mahkemesi, evlenirken, evlilik süresince ve evlilik sonlandığında kadına ve erkeğe eşit hakların sağlanması için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünüz var demiş; bunu da kararında hatırlatmış yani.
Yine, Anayasa Mahkemesi başka bir hususu da vurguluyor, diyor ki: "Özel hayatın korunması ve muadili olan Anayasa'nın 17'nci maddesiyle düzenlenen kişi, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir." Aslanbay kararında, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kişinin soyadını özel hayat kapsamında değerlendirerek evli kadının kocasının soyadını kullanma zorunluluğunu özel hayata müdahale olarak kabul etmiş ve birçok karara da tabii ki işaret ediyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kadının evlendikten sonra yalnızca evlilik öncesi soyadını kullanmasına ulusal mercilerce yani Türkiye'deki mekanizmalar ve mercilerce izin verilmemesini sözleşmenin 8'inci maddesine bağlantılı olarak 14'üncü maddeye -ki 14'üncü madde de çok önemli bir maddedir- ayırımcılık yasağı anlamında aykırı olduğu sonucuna varıyor. Madde 14 ya, Türkiye 14'üncü maddeden ihlal yiyor, basit bir şey değil. 18'inci maddeden de ihlal yiyor. Yani sözleşmenin can alıcı... Hani 3'ü biliriz mesela, 3'üncü madde, işkence yasağı; 2'nci madde, insan yaşamı. Türkiye, bunlardan da ihlal aldı, 2'ydi galiba, öyle hatırlıyorum. Şimdi, madde 14, ayrımcılık yasağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde birçok dava takip eden bir hukukçu olarak söyleyebilirim ki ispat açısından en zor alınan kararlardandır yani kadına yönelik ayrımcılık... Ve ilk kararı da büyük bir onurla söylemek isterim ki Nahide Opuz davasında ben aldım. "Türkiye'de kadına yönelik ayrımcılık vardır." dediler. O davayı ben on yıl takip ettim, çok büyük bir emek verdim ve İstanbul Sözleşmesi o dava üzerine inşa edildi ve siz, iktidarınız -siz derken Başkan, sizin şahsınızı kastetmiyorum tabii ki iktidarı kastediyorum- İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırdınız ya. Yani aynı zamanda benim emeğim de gitmiş oldu ama gitmez, hiçbir emek boşa gitmez; biz kadınlar o sözleşmeyi bu ülkede yürürlüğe koyacağız, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Nasıl mücadele edip Nahide Opuz'un hayatını kurtardık ama annesini eşi katletti, annesini kurtaramadık. Bu hukuk düzeni kadınların yaşam hakkını korumuyor. İşte, soyadı da onunla bağlantılı.
Şimdi, evli kadının kocasının soyadını kullanması zorunluluğu nereden geliyor? 4721 sayılı Medeni Kanun'un 187'nci maddesinden kaynaklanıyor. Fakat aynı konuda uluslararası sözleşmeler farklı hükümler içeriyor ve Anayasa 90'ı demin anlattım. Anayasa 90'ı söyleye söyleye Türkiye'de 85 milyon yurttaş, bebekler, çocuklar falan hariç herhâlde herkes biliyor. "Anayasa 90" deyince Türkiye'nin ulusalüstü sözleşmelere bağlılığını... Muhalefet bunu başarmıştır, ezberlettik galiba.
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - AKP'liler hariç.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - AKP'liler hariç tabii, onlar Anayasa 90'ı biliyor ama uygulamıyorlar; değil mi Cahit Bey? "Uygulamıyoruz, bize ne ya, bizler kabul etmiyoruz." diyorlar. Şimdi, bu hüküm Anayasa'ya aykırı olduğundan... Hiç tartışma yok zaten Anayasa'ya kastediyorsunuz, bunu ifade edeyim.
Yine, galiba Barolar Birliği Başkanımız da söyledi, Yargıtay Genel Kurulunun da bir kararı var, onu da çıkardım. Önümüzde Yargıtay Genel Kurulunun 30 Eylül 2015 tarihli bir kararı var. Ne diyor? Nüfus müdürlüğü temsilcisinin temyiz itirazlarını reddetmiş Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca, kadınların evlenmeden önceki soyadlarını kullanma hakkını bir insanlık hakkı olarak tanımlamış ve aksi durumun AİHS'e aykırılık olduğunu tespit etmiştir; teşkil edeceğini söylemiş zaten Yargıtay Ceza Genel Kurulu. Ya, hadi Can Atalay -sevgili Can Atalay'a da selam olsun buradan- resmen cebren orada tutuluyor Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hukuk dışı bir şekilde. Orada Yargıtayı dinlediniz kendinizce, burada Yargıtay Ceza Genel Kurulunu da dinlemiyorsunuz, Anayasa Mahkemesini de dinlemiyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de dinlemiyorsunuz. Peki, siz kimsiniz ya? Bu ülkede her şeyi yapabilecek bir erk misiniz? Darbe yapıyorsunuz, karşı darbedir bu; Anayasa'yı ortadan kaldırıyorsunuz ve biz burada sakin sakin Anayasa'ya aykırılığı anlatıyoruz. Hakikaten ileride bugünleri hatırladığımızda ne hissedeceğiz bilmiyorum. Yani nasıl ifade edeyim? 4 kurul söylüyorum; Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi, Birleşmiş Milletler CEDAW, oradan da zaten gelir Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ama siz önümüze koymuşsunuz, diyorsunuz ki: "Kadınlar kendi soyadını kullanamaz. Evlilikten önceki soyadını tek başına kullanamaz." Benim evlenmeden önceki soyadım Danış, evlendikten sonra eşimin soyadı Beştaş; ben avukatlık yaparken mahkemelerde gerçekten Beştaş'ı yazmıyorlardı, fiilen bir alışkanlık vardı. Ha, ben "Meral Danış" olarak biliniyorum yani niye soyadımı değiştireyim ya? Yani kim benim soyadımı değiştirebilir? Evlenmiş olabilirim ama benim soyadım bana ait, benim varlığıma ait; gerçi o da benim değil de hani babadan geliyor ama sonuçta çocukluktan itibaren -babamızı seçemiyoruz- doğumla ailemiz oluyor ama neticede bence şu hak da var ki uluslararası anlamda var: Kendisine yeni bir soyadı için dava açıyor ve öyle tanınmak istiyor. Yani bu soy merakı nedir bilmiyorum. Ne soyu ya? Soyumuz belli, sopumuz belli. Benim soyadım... Şimdi, benim 2 erkek evladım var, bana hiçbir zaman şu soruyu sormadılar: "Senin soyadın niye Danış Beştaş, babamınki niye Beştaş?" Tam tersine, şeyi söylüyorlar: "Annemin 2 soyadı var çünkü önceden bunu kullanıyordu." Ve bundan -tırnak içinde- bir utanç ve üzüntü duymuyorlar. Sizinkiler duyuyor mu bilmiyorum. Eşlerinizin sizin soyadınızı -erkeklere atfen söylüyorum- kullanmasına niye bu kadar meraklısınız ya? Anladık, erkek egemen bir toplum, eril bir sistem, Türkiye'de erkeklik kültürü daha fazla yaygınlaştırılmaya ve etkinleştirilmeye çalışılıyor. AKP iktidarıyla cinsiyetçilik hakikaten doruğa çıkarıldı; zaten vardı, bu sizin suçunuz değil bu arada, sizden önce de bu bütün iktidarlar tarafından yürütüldü, yürütüldü, size devredildi ama siz de bunu çok büyük bir iştahla sahiplendiniz. Bu cinsiyetçiliği devam ettirme konusunda bir ilerleme içindesiniz, sizi tebrik ediyorum gerçekten. Yani o yüz yıllık arka planı çok daha ileri götürerek cinsiyetçilikte "level" atlıyorsunuz. Biz "Uluslararası anlamda Türkiye'de kadına yönelik ayrımcılık vardır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu kararında ifade etmiştir, ihlal kararı vermiştir." dediğimizde büyük bir mutluluk duymuyoruz, gidip toplantılarda bunu ifade ettiğimizde göğsümüzü germiyoruz, sizin dediğiniz gibi Türkiye'yi, ülkemizi şikayet etmek için de söylemiyoruz. Biz mücadeleyi her yerde yapıyoruz, uluslararası alanda da yapıyoruz. Kendi ülkemizde özgürce kendi kimliğimizle, cinsiyet kimliğimizle, kültür kimliğimizle, inanç kimliğimizle, her kimliğimizle barışık bir şekilde yaşamak istiyoruz ve bunun Anayasa'da yer bulmasını istiyoruz ama siz bu kadar büyük mücadeleler vermiş bizlere... Muhalefet adına söylüyorum, partimiz adına; biz, kadın eşitliği ve özgürlüğü anlamında bugün dünyada gittiğimiz uluslararası toplantılarda "devrim yapan bir parti" olarak biliniriz. Büyük bir onurla bizi karşılıyorlar ve destekliyorlar. Türkiye'de kadın-erkek eşit temsilini getiren tek partiyiz, eş başkanlığı yürüten tek partiyiz. Bizim kurullarımızda, sistemimizde kadın eşitliği ve özgürlüğü ilk sırada yer alır ve gelip DEM PARTİ milletvekillerine -arkadaşlarımla beraber buradayız- bize... Soyadı meselesine "çağ dışı" diyeceğim, karşılamıyor; yani "Bizi yüzlerce yıl geriye götürüyor." diyeceğim, karşılamıyor. Yani beğenmediğimiz, istemediğimiz, değiştirilmesini savunduğumuz bir Anayasa'yı savunmak zorunda bırakıyorsunuz ya. Yazıklar olsun gerçekten, ben utanıyorum yani bu Anayasa'yı savunuyorum şu anda, bu kadar geri bir Anayasa'yı savunmak zorunda kalıyorum. Benim canım yanıyor açık söyleyeyim yani şu anda mevcut Anayasa'yı savunmak. Ama siz bundan da o kadar geridesiniz ki bizi ha bire geriye geriye doğru götürüyorsunuz. Şu anda çok şey var söyleyeceğim ama Anayasa'ya aykırılık olduğu için önümde çok da not var, başka kararlar var, bu kararları özetlemiş olayım. Kesinlikle "Bu getirdiğiniz teklif Anayasa'ya aykırıdır." demek çok hafif kalır, çok nahif kalır. Siz Anayasa'yı iktidar çoğunluğuna, parmak gücünüze dayanarak açıkça, alenen ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Anayasa suçu işliyorsunuz, bunu kabul etmiyoruz.
Soyadımız da ismimiz gibi bize aittir. Biz kadınlar, şu anda Türkiye'de, hemen hemen bütün kadın kurumları ayakta, herkes bu değişikliği bekliyor. Büyük mücadelelerle kazandığımız hakkımızı tekrar elimizden almaya çalışıyorsunuz. Yani ben iktidar partisi içindeki kadın milletvekili arkadaşlarıma da seslenmek istiyorum: Lütfen, karşı çıkın bu düzenlemeye. Erkeklere pabuç bırakmayın, erkeklerin bizi yönetmesine izin vermeyin. Sizler de bizler de milletvekiliyiz ve bu Parlamentonun üyesiyiz, halkın oyuyla geldik. Bu yasa teklifi her yönüyle Anayasa'ya aykırıdır, derhâl geri çekilmesini istiyoruz.
Teşekkürler Başkan.