KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (İzmir) - Sayın Başkan, talebi reddettiniz galiba ama gerçekten uygun değil yani burası çalışmaya uygun bir ortam değil. Şu anda birçok milletvekili dışarıda, kenarda oturanlar var. Ben buraya oturayım diye başka milletvekillerimiz nezaketen kalktılar. Bu hoş bir ortam olmuyor gerçekten. Bundan önceki yargı paketinde yine aynı tartışmanın olduğunu hatırlıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam, siz yine demiştiniz ki "Bundan sonraki toplantı için bunu dikkate alırız." Şimdi, eğer daha uygun bir salon varsa, müsaitlik varsa gerçekten oraya geçmek lazım, yoksa da bunu açıklayın bize, en azından başka bir imkân olmadığını bilelim ama olduğunu biliyoruz. Yani daha uygun bir ortamda çalışmak lazım. Bir imkânsızlık mı var, ne var; buna bir cevap verseniz gerçekten daha iyi olacak.

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Plan ve Bütçe Komisyonu salonu boş Başkanım.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Değerli vekillerim, sandalye sayısına arada bir bakarız. Benim bildiğim kadarıyla sandalye sayısında bir farklılık yok yani milletvekillerinin oturduğu sandalye sayısında Plan ve Bütçe Komisyonu salonunda bir fark olmadığını ben biliyorum ama arada bir bakarız yani; olur mu?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkan, pandemide kullanılan salon var.

GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (İzmir) - Burada yarısı arkada oturuyor, şurada önünde masa olmadan oturan milletvekilleri var.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Değerli vekillerim, burası da komisyon salonu, orası da komisyon salonu yani.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Plan ve Bütçe Komisyonunun pandemide kullandığı salon var.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Şu an vekilimize söz verdim.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Vekil bize katılıyor ama yani siz ısrarla konuşturmaya çalışıyorsunuz.

GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (İzmir) - Başkanım, tekrar değerlendirin diye düşünüyoruz bunu çünkü gerçekten milletvekillerimiz orada önlerinde masa olmadan oturuyorlar. Sandalye sayısı dediğiniz gibi aynıysa bile aynı koşullar değil burası yani herkesin gördüğü bir ortamdayız.

Aynı zamanda, bir de şu var: Burada şimdi temsilciler konuşacaklar, Barolar Birliği Başkanımız da burada ama burada kadınlarla ilgili çok önemli bir düzenleme var, kadın örgütlerini buraya çağırmış olmanız gerekirdi, burada birçok derneğin temsilcisinin olması gerekirdi, daha da önemlisi, Adalet Bakanının burada olması gerekirdi. Biz şimdi baştan beri ne konuşuyoruz, bu yargı paketi nerede hazırlandı? Burada, Bakan binlerce açıklama yaptı. Şimdiye kadar "Şöyle hazırlıyoruz, böyle hazırlıyoruz, şu olacak, bu olacak, bu olmayacak." diye açıklamalar yapılıyor. Milletvekilleriyle, Komisyonunuzla kahvaltılar yapılıyor. Şimdi, burada konuşurken her seferinde "Şu hazırlık var, bu hazırlık var." diyen kendisi. Millî Eğitim Bakanı da kendi ağzıyla söylemiş yine. Bu artık bir usul hâline gelmiş yani yerleşik bir usul hâline gelmiş. Nasıl gelmiş anlamak mümkün değil. 2017'de Anayasa'yı değiştirirken biz "Bu şekilde olmaz bu iş." diyorduk. Yani "erkler ayrılığı" denilen bir şey var, "kuvvetler ayrılığı" denilen bir şey var; uygulanmıyor. Karşı çıktınız, üstüne bir de bize dediniz ki o zamanlar "Yasama ile yürütme sert ayrılacak, hiçbir şekilde birbirlerine müdahale etmeyecekler." Şimdi ne oluyor? Hem yürütme yasamaya müdahale edecek hem buraya gönderecek Mecliste milletvekillerinin imzasına açacak, kendisi hazırlayacak ama buraya gelmeye tenezzül etmeyecek. Böyle iş olur mu arkadaşlar ya! Ya, bir Adalet Bakanı gelsin, birazcık bir soru cevaplasın. Burada biz bürokratlara soru soracağız da cevap bekleyeceğiz yani olacak iş değil.

Milletvekillerimiz de sağ olsunlar açıklama yapıyorlar. Ya, Anayasa maddesi okunuyor, Allah aşkına böyle iş olur mu ya, Anayasa maddesi okunuyor, Anayasa maddesinden cümle çıkararak okuyorsunuz ya. Cümleyi hatırlatıyoruz, diyorsunuz ki "Ne konuşacağımızın bari metnini verin." Ya, metni biz mi yazdık, Anayasa metnini biz mi yazdık Allah aşkına! Anayasa metnini hatırlatıyoruz ya! Anayasa "Aile içi eşitliğe dayanır." diyor, atlayarak okuyorsunuz. Sonra da önümüze gelmişsiniz "Saygı duyun." diyorsunuz yani anlamak mümkün değil bazı şeyleri. Anayasa'ya aykırılıkla ilgili itirazımız var, o yüzden öncelikle görüşülmesini istemiştik. Şimdi, bu, birincisi, kuvvetler ayrılığına aykırı; milletvekillerinin kanun teklifi hazırlayacağına, başka birinin hazırlamayacağına, yürütmenin müdahale etmeyeceğine, bu ilkelere çok bariz bir şekilde aykırılık var. Bu yargı paketleriyle ilgili basın yoluyla iletişim yapılması, bunda çok ciddi sorun var. Yani basına bir haber sızdırılıyor, bir ajansa haber sızdırılıyor, o madde bunun içinde olacak mı, olmayacak mı, aylarca tartışma dönüyor. Ya, böyle kanun yapılır mı? Yani "etki ajanlığı" diye bir şey çıktı. Var mı, yok mu; aylarca tartışılıyor. Şimdi önümüzde teklif yok. Teklif gelene kadar var mı, yok mu; dedikodu üzerinden bir siyaset yapılıyor. Ne yapılıyor, bunun üzerinden toplum acaba ne tepki verecek? Acaba hangi gruplardan ne tepki gelecek? Olumlu mu gelecek, çok takmayacaklar mı; cevap vermeyecekler mi, ilgilenmeyecekler mi? Acaba buna uygun ortam yaratır mıyız? Ortamı yoklayacaksınız, sonra tepki gelirse geri çekip erteleyip tekrar, sonra getirmek üzere hazırlık yapacaksınız. Ya, ortada bir kanun teklifi olmadan, bir hazırlık süreci olmadan böyle şeyler tartışılıyor. Yani bu, kanun yapım usulüne falan aykırı. Milletvekili olarak buraya seçilmişiz gelmişiz yani bir Komisyonda kendimizi ifade etme konusunda, burada düzgün bir ortamda çalışma konusunda zorluk çekiyoruz, bunlara itiraz ediyoruz.

Aynı şekilde, torba yasa şeklinde hazırlanmış olması Anayasa'ya aykırıdır. Burada "20 farklı kanunu değiştirdik." diye kendiniz anlatıyorsunuz. Ya, 20 farklı kanunun 20'si farklı konuda, torba yasa usulüyle burada yargı sistemini düzelteceğinizi söylüyorsunuz; Anayasa'ya aykırı. Burada kayyum maddesi, TMSF'yle ilgili olan madde Anayasa'ya aykırı. Kamulaştırmayla ilgili madde Anayasa'ya aykırı. Orman konusundaki madde Anayasa'ya aykırı ama hepsinden beteri hepsini bir torbaya koymuşsunuz, bunu önümüze getirmişsiniz. Teklifte -yanlış saymadıysam- 36 kere "Anayasa Mahkemesi" ifadesi geçiyor ve siz tali komisyonları çalıştırmıyorsunuz. Anayasa Komisyonu tali komisyon bile değil. Yani Anayasa Komisyonunun oturup "Şu Anayasa Mahkemesi kararı nedir, ne yapmak lazım acaba?" diye... Teknik olarak da söylüyorum. Yani bu, illa ideolojik olarak ayrıldığımız meselelerle ilgili değil ki, teknik olarak da bir sorun var burada. Yani, daha önce, mesela hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını burada tartıştık. Ya, bunun bir teknik yanı da var değil mi? Her zaman böyle çok ideolojik ayrışmalar üzerinden değil... Yargı işlemiyor, bunu kabul edelim. Yani, işlemeyen şeyler üzerinden o teknik tartışmayı da Anayasa'ya uygun yapacağımız ortamı birbirimize sağlamak zorundayız. Anayasa Komisyonuna gönderilmeliydi, Komisyon toplanmalıydı, olmuyor, tali komisyonlardan KEFEK'e gönderildi, Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderildi. KEFEK nasıl toplandı arkadaşlar -hepiniz takip etmişsinizdir- bir gündeme yazılmadı KEFEK'te, gündeme yazılmadı, KEFEK başka bir gündemle toplandı, ondan sonra gündeme ekletildi; ondan sonra kadının soyadı orada tartışıldı. Ya, bu doğru bir usul değil yani ona göre bir hazırlık yapılır. Evet, biz basından takip ettiğimiz için, biz kadın örgütleriyle konuştuğumuz için, biz ne yapabileceğinizi tahmin ettiğimiz için biliyoruz onun oraya gelebileceğini veya biliyoruz oraya hazırlıklı geleceğimizi ama bu iş böyle yapılmaz, bir ciddiyetle yapılması lazım.

Yine, kadının soyadı konusuna geleceğim; bu önemli bir mesele. Yani burada bir düzenleme yapılıyor, başlığına kadının soyadı yazıyorsunuz, kadınla erkek arasında Anayasa'ya açıkça aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz. Yıllardır bir kronolojisi var zaten bu işin, Yargıtay kararı var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var, Anayasa Mahkemesi kararları var, hem bireysel başvuru kararı var hem iptal kararı var, Meclise verilen bir süre var, süre boyunca yapılmayan bir iş var. Yani işin geçmişi çok eskiye dayanıyor ama bugüne geldiğimizde de yani bu kadar açık bir düzenlemeye "Aykırılık." diyorsunuz, aykırılık getiriyorsunuz. Sonra o düzenlemenin Anayasa'daki eşitlik kısmını okumuyorsunuz, getiriyorsunuz "kadının soyadı" itiraz edince de "Niye kadına vurgu yapıyorsunuz, erkeklerle kadınlar eşit değil miydi?" Ya, eşlerin soyadı diyelim, aile soyadı diyelim. Eşler birinin soyadını nasıl alacak, bunu düzenleyelim. Kimse kimsenin soyadını almasın, yani dayatma olmasın en azından; bunları düzenleyelim ama siz ayırımcı düzenlemeyi getireceksiniz, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, kadınların talebine rağmen, kadınların itirazına, hatta erkeklerin itirazına rağmen, hukuka rağmen getireceksiniz. Sonra da diyeceksiniz ki: "Kadınlar buna niye itiraz ediyor canım, başka dertleri yok muymuş?" Başka dertleri var kadınların, çocukların da var. "Kötü etkilenecek." diyorsunuz, çocukların kötü etkileneceğine dair bir tane bilimsel çalışma var mı ya burada, ben bunu sormak istiyorum. Ne var yani, nasıl bir kötü etkilenme durumu var? Öyleyse, mesela, boşanmadan da çocuklar kötü etkileniyor değil mi? Boşanmada da soyadı tekrar değişiyor. O zaman, boşanma sonucunda meseleyi... Annesiyle babasının soyadı farklı olacak, kötü etkilendi, boşanmayı mı yasaklayacağız? Ya, kanun böyle yapılır mı? Anayasa denen bir şey var yani.

Şimdi, burada ülkeleri falan tartışıyoruz, birçok ülkeye baktık, uygulamalara baktık. Hani bir aile bütünlüğü meselesi var, zaten "Aile bütünlüğü böyle sağlanır -veya- aile böyle korunur." diyorsanız, önce aile içi şiddeti konuşmamız lazım. Önce çocuk istismarını konuşmamız lazım. Önce kadına şiddeti konuşmamız lazım. İstanbul Sözleşmesi kalktı, ne gibi bir fayda elde ettiniz; bunu biraz açıklamanız lazım. 6284 sayılı Kanun'la ilgili bir sürü şey söyleniyor, geri adım atılacak mı? Burada atılacaktı, ertelendi. Bir sonrakinde atılacak mı? Ya, bir beyan vermeniz gerekiyor, bir çalışma, bir şiddete dair veri vermeniz gerekiyor; buna dair bir şey yok ortada.

Dün KEFEK'te duyduğumuz kadarıyla, verilen veriler, milyonlarca insan, milyonlarca kadın uygulamayı indirmiş ve bundan gurur duyuluyor. Yani Türkiye'de milyonlarca kadın telefonunda şiddete karşı uygulama indirdi diye gurur duyuluyor iktidar tarafından, inanılmaz bir şey yani ve ailenin korunmasını burada bize soyadıyla anlatıyorsunuz.

Şimdi, diğer yandan, bir kültür meselesi var değil mi yani? İşte Türk kültürüne uygunluk, sosyoloji, gelenekler, bunlarla açıklanıyor. Ya, ben şunu merak ettim: Acaba hangi kaynaktan geliyor bu soyadı meselesi? Çünkü biliyorsunuz, Osmanlı'da öyle bir şey yok. Türkiye'de soyadı zaten cumhuriyetten sonra gelmiş bir şey. Yani bu "gelenek" denen şey nerede oluşmuş, nasıl oluşmuş? Yani İslam'dan mı kaynaklanmış yoksa Türk cumhuriyetlerinden mi kaynaklanmış? Çok ilginç. Türkiye Cumhuriyeti devleti haricinde hiçbir Türk devletinde böyle bir soyadı dayatması kanununa rastlamadık. Varsa söyleyin lütfen kaçırdıysak. Ha, şeye de baktık yani İslam devletlerine de baktık, laik olmayan cumhuriyetlere, devletlere baktık, burada da yok böyle bir şey; ya, bu nereden çıkıyor? Bir şey uyduruyorsunuz, getiriyorsunuz, sonra da "Geleneğimiz budur." diyorsunuz. Çok ilginç yani gerçekten.

Bir insanın -yaşına gelene kadar- kendini dünyaya tanıtması var, yaptığı işler var, kariyeri var veya hiçbir şey olmasın ya, kendi tercihi var, isteği var. Diyorsunuz ki: "Bundan sonra size bunu dayatıyoruz, kendinizi böyle ifade edeceksiniz." Bunları anlamak mümkün değil.

Diğer yandan, şimdi, bunlar sadece içerik meselesi değil, şu yüzden söylüyorum: Bu, Anayasa'ya uygunlukla ilgili de bir şey çünkü Anayasa Mahkemesi kararı hem bir şey söylüyor, diğer yandan bize Anayasa ve İç Tüzük bir kanun yapım tekniği anlatıyor, "Nitelikli kanun yap." diyor, "Hukuk devleti denen bir şey var." diyor, "Hukuk güvenliği denen bir şey var." diyor; bizim bunlara uygun hareket etmemiz gerekiyor. Diğer yandan, bir yargı paketi hazırlanacaksa yani bir torba yasa gibi böyle farklı konularla ilgili değil ama bir yargı paketi hazırlanacaksa toplumun bazı beklentileri var ve o beklentiler konusunda da hem iktidar partisinin milletvekillerinin hem aynı zamanda Bakanlığın ne düşündüğüne dair de biraz şeffaf açıklamalara ihtiyaç var. Yani cezaevlerindeki sorunlar -biraz önce vekilim dile getirdi- infaz koruma memurlarının talepleri var, mesela onlar ne istiyorlar ve şimdiye kadar neden yapılmadı veya yapılması hâlinde nasıl bir sakınca öngörülüyor? Bundan sonraki yargı paketleri olacak, söylüyorsunuz da, bir strateji belgesi var ama biz şimdiye kadar iktidar ağzından bir tane "Şu bir sorundur." cümlesini duymuyoruz. Yani bir sorun yoksa niye yargı paketi hazırlıyorsunuz? Bundan sonraki yargı paketinde "etki ajanlığı" denilen o ucube kanun gelecek mi mesela, biz bunu yine basından mı takip edeceğiz milletvekilleri olarak; bunları açıklamanız lazım.

Avukatların sorunlarına dair hiçbir şey görmüyoruz. Deprem bölgelerinde konteynerlerde çalışan avukatlar var, bunun gibi birçok şey, Adalet Bakanlığı personelinin şikâyetleri var, bunlarla ilgili nedir yani bize biraz bilgi verilmesi lazım. Adli yardımda yaşanan sorunlar var, bu teklifle de çözülmeyen sorunlar var. Zaten burada temsilciler daha iyi dile getireceklerdir. Bütün bu "kapsamlı" diyeyim, söylediklerim kapsamında diyorsunuz ki Başkan: "Teşekkür ederiz, istişarede hayır vardır." Ama yani bu bir istişare yöntemi değil, uygun olmayan bir ortamda ve her şey basının önünde tartışıldıktan sonra -artık buna "kulis" de demek mümkün değil- dedikoduya dönüştükten sonra ve Anayasa'ya aykırılıklar, burada Anayasa maddeleri atlanarak açıklandıktan sonra, buna sağlıklı bir istişare demek mümkün değil Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.