| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) Maliye Bakanlığı b) Gelir İdaresi Başkanlığı c) Kamu İhale Kurumu, d) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı e) Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 17 .02.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli yöneticileri, basınımızın çok değerli emekçileri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyorum.
İlk bir buçuk aylık dönemini geride bıraktığımız 2016 Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı'nın Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinin sonuna geldik. Ne yazık ki, diğer yıllarda olduğu gibi bu yılda, önümüzde geniş bir zaman olmasına rağmen, bütçe görüşmeleri Komisyonda kısa bir süreye sığdırıldı ve gece yarılarına kadar sürdürülen çalışma takvimiyle milletvekillerine ve burada çalışan, görev yapan değerli kamu görevlilerine mobbing uygulandı. Oysa, biliyorsunuz, bütçe, isminde kanun yazıyor olmasına rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde herhangi bir kanun gibi görüşülmemesi gerekiyor; bütçe tasarılarının hazırlanması, Mecliste görüşülmesi ve kanunlaşması açısından özellik arz eden bir kanun olması gerekiyor. Ama biraz önce AKP Rize Milletvekili Hikmet Ayar, soy adındaki Ayar gibi bize burada konuşma sürelerimizle ilgili hafiften bir ayar vermeye çalıştı. Konu bütçe yasası olunca, böylesine sıkıştırılmış bir takvim uygulanmasının temel nedeninin, Meclisin yasama ve denetim görevini tam olarak yerine getirmesini engellemek olduğu gün gibi ortada duruyor.
AKP sürekli Meclisten bir şeyler kaçırmaya, milletvekillerinin görevlerini tam olarak yapmalarını engellemeye çalışmaktadır. Yine, her zaman olduğu gibi, genel olarak 2016 yılı bütçe tasarısı ağırlıklı olarak burada görüşüldü ve 2014 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın yeterince konuşulmadığını düşünüyoruz.
Bu ülkede devletin topladığı ve harcadığı her bir kuruşun hesabını vermek hükûmetlerin, bunun hesabını sormak da biz milletvekillerinin asli görevlerinden biridir. Bu görevi yapmazsak vicdansızlık yapmış oluruz ve adaletsiz davranmış oluruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kesin hesap komisyonu kurulmasına ilişkin teklifinin iktidar partisi tarafından da ciddi olarak ele alınıp kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün iktidar olabilirsiniz ama yarın muhalefet olacağınızı da aklınızdan hiç çıkarmayınız. Bu, bizim bu ülkenin insanlarına karşı vicdani bir sorumluluğumuzdur. Biz burada yoksul insanlardan toplanan vergilerin, kamu kaynaklarının birileri tarafından yolsuzluklarla, yasa dışı iş ve işlemlerle iç edilmesine, bir yerlere aktarılmasına niçin ve neden göz yumalım değerli arkadaşlar?
Bütçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinin elindeki en önemli denetim araçlarından biridir ama, ne yazık ki, bu araç gerektiği gibi kullanılamamakta ve bu aracın kullanılması iktidar tarafından hukuk dışı yollarla engellenmektedir. Sayıştay, iktidar tarafından bilinçli ve sistemli olarak işlevsiz, görev yapamaz hâle getirilmiştir. Sayıştay çalışanlarının büyük emek vererek hazırladıkları raporlar, tespit ettikleri usulsüzlük ve hukuksuzluklar, yeteri denetim yapılmadan ya da büyük bölümü makaslanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmektedir. Türkiye'de Sayıştay denetimi iktidar tarafından kalbinden hançerlenmiştir ve öldürülmüştür. Hem Sayıştay hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi denetim yapmamakta, yapamamakta, denetim yapıyormuş gibi gözükerek halkı aldatmaktadır. Bu, büyük bir vicdansızlıktır.
Bütçe kanunu tasarısının görüşülmeye başlandığı ilk gün yaptığım konuşmada, AKP iktidarının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bütçe yasasını, Maliye Bakanı eliyle nasıl yeniden yapılandığını, yaptırıldığını ayrıntılarıyla anlatmıştım. Bu yıl da aynısı yapılacak, bundan adımız gibi eminiz. Bu Meclisten çıkan bir kanunun temel taşları, hatta bütçe kanunu gibi özel bir kanun Maliye Bakanı tarafından yeniden yazılabiliyorsa, yeniden düzenlenebiliyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun yapmıyor, kanun yapıyormuş gibi davranıyor dememiz bana göre çok daha doğrudur.
Hepinizin bildiği gibi, bütçelerin önemli bir kaynak transferi işlevi bulunmaktadır. Bütçe politikalarıyla kesimler arasında kaynak transferleri yapmak mümkündür. Bu özelliği sayesinde, bütçeyi, gelir dağılımındaki adaletsizliği azaltacak şekilde de kullanabiliriz, yani, zenginden toplayıp fakire dağıtabiliriz. Ama bu bir planlamayla, bir programla yapılır; Maliye Bakanı ya da emir aldığı makamlar buna tek başına karar veremez, ve vermemelidir.
Bütçeyi, gelir dağılımındaki adaletsizliği artıracak şekilde de kullanabilirsiniz, yani, fakirden toplayıp zenginlerin hortumlarına da pompalayabilirsiniz. Eğer Türkiye'nin bütçesi bir plan ve program hedefine göre değil de, Maliye Bakanının ya da emir aldığı mercilerin gönlüne göre şekillendiriliyorsa olan budur. Yani, yoksul insanlardan toplanan vergilerle oluşmuş kamu kaynakları, üç beş hortumcunun havuzunu doldurmakta demektir.
Gelir dağılımından söz edince, TÜİK'in hesapladığı gelir dağılımı istatistiklerini önümüze sürüp gelir dağılımının son yıllarda nasıl düzeldiğini anlatacağınızı biliyorum. TÜİK'in gelir dağılımı ile ilgili istatistiklerinin en ufak bir inandırıcılığı olmadığını da hepimiz aşağı yukarı görüyoruz ve izliyoruz.
Bu istatistikleri niçin inandırıcı bulmadığımızı kısa bir anlatımla açıklamak istiyorum: TÜİK'in en son yaptığı 2014 yılı gelir dağılımı araştırmasına göre Türkiye'deki ailelerin -teknik deyimiyle hane halkının- kullanılabilir toplam geliri 684 milyar lira. Oysa aynı TÜİK, 2014 yılında Türkiye'nin millî gelirini 1 trilyon 747 milyar lira olarak hesaplıyor. Yani, hane halkı geliri Türkiye'deki millî gelirin yüzde 39'u kadar bir büyüklük oluşturuyor. Oysa hane halkı gelirinin millî gelirin en az yüzde 60-70'i düzeyinde olması gerekir. TÜİK, gelir dağılımını, Türkiye'deki hane halkı gelirinin neredeyse yarısı kadar bir gelirin dağılımına bakarak hesaplıyor. Diğer yarısını kimin aldığı belli değil. Dolayısıyla, böyle bir çalışmaya güvenerek, dünyanın, gelirin en adaletsiz dağıtıldığı birkaç ülkesinden biri olan Türkiye'de gelir dağılımının düzelmekte olduğu masalına inanmamızı hiç kimse beklememeli.
Türkiye'deki gelir dağılımındaki adaletsizliğin ne ölçüde arttığını gösteren önemli kanıtlardan biri dolaylı vergi yüküdür. Gelir ve servet üzerinden etkin bir şekilde vergi almayı başaramayan ya da politika olarak bunu tercih etmeyen AKP hükûmetleri, çareyi dolaylı vergileri artırmakta buldu.
2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 66'sı dolaylı vergiydi. 2015 yılında verginin yüzde 68,5'i dolaylı vergilerden oluşuyor arkadaşlar. 2002 öncesi Türkiye ekonomisinde derin bir kriz yaşanıyordu, kısa sürede kamu gelirlerinin artırılması gerekiyordu ve IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların da baskısıyla hükûmetler dolaylı vergilere yüklenmişti. AKP de iktidarda olduğu sürece aynı politikayı yürüttü ve sürdürmeye devam ediyor, yani, vergilendirmede "Vur abalıya." politikasını sürdürmeye devam ediyor. AKP iktidarı döneminde ücretlilerin vergi yükünde en ufak bir indirim yapılmadan, hatta gelir vergisi dilimleriyle oynanarak, yani gelir vergisi tarifesindeki dilimler enflasyonun altında artırılarak ücretlilerin vergi yükü artırılırken şirketlerin, bankaların vergi yükünü indirmesi bir tesadüf değildir.
Sayın Bakanın bütçe sunuş konuşmasında yer verdiği iki grafik var, bunlardan bir tanesi 102'nci sayfada, bir tanesiyse 103'üncü sayfada olmak üzere. Biri, Türkiye'nin kurum kazançları, yani, şirketlerin ve bankaların kârları üzerinden alınan vergi oranında OECD ülkeleri arasında 28'inci sırada olduğunu gösteriyor, diğeri de -yine, 102'nci sayfada- ortalama ücretler üzerindeki vergi yükü açısından Türkiye'nin OECD ülkeleri arasında 8'inci sırada olduğuna işaret ediyor. Yani, Türkiye, kârın vergilendirilmesine gelince OECD'nin en düşük vergi oranını uygulayan 6'ncı ülkesi olurken, ücretlerin vergilendirilmesine gelince en yüksek vergiyi uygulayan 8'inci ülke konumunda bulunuyor. Bu örnek AKP'nin kaynak dağılımında tercihini sermayeden yana kullandığını, emeği vergiyle, sigorta primiyle ezdiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Biliyoruz ki dolaylı vergiler, gelirle, servetle ilişkisi olmayan insanların para harcadıkça ya da herhangi bir iş,işlem yaptıkça ödedikleri vergidir. Türkiye'nin en zengin insanı ile en yoksul insanının, bir kilo ekmek alırken, bir yudum su içerken, aynı ilacı kullanırken eşit olarak ödediği bir vergidir. Yoksuldan da zenginden de aynı miktarda vergiyi alıp, bunları, Maliye Bakanının yeniden dağıttığı bütçe ödenekleri yoluyla yandaşın havuzuna doldurarak gelir dağılımında adaleti sağlayamazsınız.
Değerli milletvekilleri, tarihe not düşmek açısından, 2016 yılı başında Türkiye ekonomisinin nasıl olduğuyla ilgili birkaç noktayı da vurgulayarak sözlerimi bitirmek istiyorum.
2016 yılı başında Türkiye ekonomisi büyüyemiyor. Türkiye'nin son dört yıldaki yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 3'e kadar indi.
Millî gelir azalıyor, Türkiye'nin millî geliri azalıyor değerli arkadaşlar. 2013 yılında 823 milyar dolar olan millî gelir, 2015 yılında 722 milyar dolara indi. Son iki yılda Türkiye 101 milyar dolar yoksullaştı. Millî gelir 2015 yılında 2008 yılındaki 742 milyar dolarlık seviyesinin bile altına indi. Türkiye, son üç yılda sekiz yıl geriye gitti.
Türkiye'nin kişi başına düşen geliri de son 3 yıl içerisinde azalıyor. 2013 yılında 10.882 dolar olan kişi başına düşen gelir 2015 yılında 9.286 dolara düştü. Kişi başına düşen gelir de 2008 yılındaki 10.444 doların altında. Kişi başına gelir son üç yılda sekiz yıl geriye gitti.
Kamunun, iç ve dış borçlarından oluşan borç stoku AKP iktidarından önceki seksen yılın sonunda 242,7 milyar lira olarak gerçekleşmişti. Devlet son on üç yılda 435 milyar lira yeni borç biriktirdi. Devletin borcu, 2015 yılı sonu itibarıyla, 677,6 milyar liraya kadar tırmandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın.
MUSA ÇAM (İzmir) - Türkiye, ABD, İngiltere, Brezilya'dan sonra dünyada en fazla cari işlemler açığı veren 4'üncü ülke hâline geldi. Devlet, vatandaşı dolaylı yoldan vergilendiriyor. Bütçeye gelir yazılan her 100 dolarlık verginin 68,5 dolarını KDV, ÖTV gibi adaletsiz dolaylı vergiler oluşturuyor.
AKP'nin iktidarda olduğu son on üç yılda Türkiye tarihinin işsizlik rekoru kırıldı. İşsizlik oranı 2009 yılında yüzde 13'ü geçti. Türkiye'de 2015'te işsizlik oranı yüzde 10,5'le iki haneli olarak kalmaya devam ediyor. Türkiye, işsizlik oranında Yunanistan, İspanya, Mısır, Portekiz, İtalya ve Slovakya gibi ülkelerden sonra dünyada 7'nci sırada bulunmaktadır.
2002 yılında Türkiye'de 2 milyon 464 bin kişinin işsiz olduğu tahmin ediliyordu. 2015 yılında işsiz sayısı 3 milyon 147 bine kadar çıktı.
Türkiye'de ailelerin bankalara olan toplam tüketici kredi borçları AKP döneminde 57 kat arttı; 6,6 milyar liradan 384 milyar liraya kadar tırmandı. Vatandaşların TOKİ'ye, finansman şirketlerine ve varlık yönetim şirketlerine olan borçlarıyla birlikte toplam borcu 424 milyar lirayı buldu değerli arkadaşlar.
Bankalara olan tüketici kredisi ve kredi kartı borcunu ödeyemediği için icraya verilmiş vatandaş sayısı 847 bin kişiydi. 2015 yılı sonunda ise 2 milyon 624 bin kişiyi buldu değerli arkadaşlar.
Karşılıksız çıkan çeklerin tutarı 2002 yılında 2,2 milyar lira iken 12 kat artarak 2015 yılında 27,3 milyar liraya yükseldi.
2002 yılında 816 milyon lira olan protestolu senetlerin toplam tutarı 10 kattan fazla artarak 2015 yılında 10,1 milyar liraya çıktı değerli arkadaşlar.
Türkiye'nin en büyük ekonomik krizini izleyen 2002 yılında icra müdürlüklerindeki toplam dosya sayısı 8,6 milyon adetti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - 2014 yılında dosya sayısı 23,8 milyona çıktı.
BAŞKAN - Sayın Çam...
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen...
MUSA ÇAM (İzmir) - Topluyorum.
On altı yılda borcunu ödemeyi taahhüt ettiği hâlde ödemeyen 758 bin vatandaş üç ay hapis cezasına çarptırıldı.
Türkiye'de en zengin yüzde 5'lik kesim gelirin yüzde 19,6'sını alırken, en yoksul yüzde 5'lik kesimin aldığı pay da yüzde 1'de kalıyor.
Türkiye 39,1 olan Gini katsayısıyla OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı en bozuk ülke konumunda bulunuyor.
Son olarak, TÜİK'in yaptığı yoksulluk araştırmalarına göre Türkiye'de 16 milyon 501 bin kişi yoksulluk riski altında yaşıyor. Bu, Türkiye'de her 100 vatandaştan 22'sinin yoksul olduğunu gösteriyor. TÜİK'in araştırmasına göre Türkiye'deki vatandaşların yüzde 46'sı iki günde 1 tavuk, balık ya da et yiyemiyor değerli arkadaşlar. İşte, geldiğimiz, 2015-2016 yılındaki bütçe ve rakamlar bunu gösteriyor.
Sayın Bakan, özellikle Bakanlığınızda çalışan kamu çalışanlarıyla ilgili birkaç sorun ve problem de vardı. Özellikle sendikalarla...
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen...
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum.
Özellikle kamuda çalışan görevlilerimizin sendikalar arasındaki tercihlerinde yöneticilerin bir sendikaya yönlendirmesiyle ilgili ciddi baskıları ve tehditleri görüyorum. Türkiye'de demokrasi var. Sandık konulur, kim hangi sendikaya özgürce gidip üye olabiliyorsa bizim tercihimiz o olmalıdır ama yukarıdan, bakanlıktan, müsteşardan, daire başkanından en alta varıncaya kadar, şefe varıncaya kadar çalışanlara ille bu sendikaya üye olacaksınız diye baskı yapılıyorsa ve oradan oraya sürülüyorsa, bunları çok doğru bulmuyoruz arkadaşlar. İnsanlar özgürce kendi sendikalarını seçmeliler ve sendikal hak ve özgürlükleriyle ilgili burada faaliyetlerini yürütmelidir. Onlarla ilgili birkaç sorum olacak, soru bölümünde gerçekleştireceğim.
2016 yılı bütçesinin her şeye rağmen ülkemize, vatandaşlarımıza, yurttaşlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Size de yeni görevinizde tekrar başarılar diliyoruz.