KOMİSYON KONUŞMASI

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun özünde hedeflenmiş olan Millî Eğitim Akademisi hedefinin, amacının asıl olarak yerleştiği maddedeyiz; neden gerekli olduğuna ilişkin konuları konuşmamız gereken yerdeyiz. Şu anda 19'uncu maddedeyiz, mesleki gelişim maddesindeyiz.

Bildiğiniz üzere, öğretmenlerimiz mezun olduktan sonra, Millî Eğitim Bakanlığıyla çalışmaya başladıktan sonra, kamu görevi aldıktan sonra çok uzun yıllar görev yapıyorlar. Doğal olarak, mesleki gelişimlerine ihtiyaç var. İşte, tam da burada Millî Eğitim Akademisine ihtiyaç var. Türkiye'de Millî Eğitim Akademisi ilk kez konuşulmuyor, 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 30 Nisan 1992'de kabul edilmişti. Millî Eğitim Akademisi ilk kez orada kuruluyor, 1992'de kanunla kuruluyor Millî Eğitim Akademisi. Sonra 2005 yılına kadar faal hâle getirilemiyor; 2005 yılında yine Adalet ve Kalkınma Partisi Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bunun faal hâle getirilmesi gerektiğini düşünüyor ve Profesör Doktor Ramazan Kaplan'ı Akademiye Başkan olarak atıyor yani dolayısıyla Millî Eğitim Akademisi 1992'den bu yana otuz iki yıllık bir konu. Tabii, hocamız atanıyor fakat hoca atandıktan sonra üç yıl hiçbir şey yapılamıyor. Yapılamadıktan sonra, 14 Eylül 2011'de Ömer Dinçer'in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde Millî Eğitim Akademisi kapatılıyor. Dikkatinizi çekmek isterim, akademinin binası da Polis Meslek Yüksekokuluna 2011 yılında devrediliyor.

Şimdi, bize Millî Eğitim Akademisinin faziletlerini anlatan değerli arkadaşlarıma bunun otuz iki yıllık bir deneyim olduğunu, otuz iki yıllık bir ihtiyaç olduğunu, bizzat iktidar partisi olarak sizin bunun önemini zamanında fark etmiş olduğunuzu, akademiye başkan atamış olduğunuzu ama sonra kapattığınızı hatırlatmak isterim. Dolayısıyla sürekli zikzaklar içeren bir politika var. Oysa 1 milyondan fazla öğretmenimizin gerçekten de bir Millî Eğitim Akademisine ihtiyacı var; seçme, yerleştirme hariç bir Millî Eğitim Akademisine ihtiyaç var. Peki, biz ne yapıyoruz? Asgari ücretin altında 14.190 lira maaş veriyoruz. Tabii, bunu ilk gün söylemiştim, bu 14.190 lira doğru hesaplanmış bir rakam, şu anda asgari ücretin altında ama iktidar mensupları kazayla bu yeni öğretmenlere 2-3 bin lira fazla veririz diyerekten birkaç gün sonra yapılacak zammı hesaplamışlar. Şimdi, memur zamlarına yapılan zamla asgari ücretin tam kendisine denk getirmişler. Başarılarından dolayı tebrik ediyorum, hiçbir öğretmenimize 2-3 bin lira fazla vermeyeceksiniz, Allah muhafaza yani gerçekten hepinizi tebrik ediyorum(!)

Şimdi, efendim, bu Millî Eğitim Akademisine girecek olan arkadaşlar, sizi yasal bir yönden uyarmak isterim. Bunlar Millî Eğitim Bakanlığı çalışanı olmayacaklar, bunlar kursiyer de olmayacaklar, bunlar öğretmen adayı da olmayacaklar. Bunlar öğretmenler ve siz yasada hiçbir karşılığı olmayan pozisyonlar tanımlıyorsunuz. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinden döneceğine inanıyoruz. Bunlar kursiyer değiller, bunlar çalışan değiller. Siz bunlara çalışan muamelesi yapamazsınız çünkü sigorta yapmıyorsunuz, dolayısıyla personel değiller. Burada bir yığın disiplin hükümleri var.

Dolayısıyla bu önemli işleri konuşuyoruz hep beraber. Sonuçta Bakan ne yapıyor? Bakın, gece saat şu an itibarıyla 00.34; bugüne kadar Sayın Bakan 29 tane "tweet" attı, 29 tane birbirine benzeyen "tweet". Geçmeyen kanuna geçmiş gibi davul çalan "tweet"ler atıyor. İktidar partisi mensuplarına söylüyorum: Bu, Meclisin hür iradesine ipotek koymak değil midir? Bir Bakana yakışır mı? 29 "tweet" atmış, bakın lütfen "tweet"lere, geçmiş gibi atılıyor. Bu ne getiriyormuş efendim, bu ne oluyormuş? Ya, belki burada tartışacağız, belki biz sizi ikna edeceğiz ya, belki bir madde ekleyeceğiz, bir madde çıkaracağız yani Allah'tan umut kesilmez, belki ikna olursunuz bir şeylere, belki ikna olursunuz bu öğretmenlerin dertlerine, feryatlarına. Bakan oturduğu yerden 29 tane "tweet" atmış. Bu kadar gayriciddi insanları bakan yapmamalısınız. İki gündür burada hepinize saygı duyuyorum, Sayın Başkan, sizlere saygı duyuyorum. Öyle ya da böyle birbirimizi ikna etmeye çalışıyoruz ve 1 milyon 154 bin öğretmenin kaderini etkileyecek olan ve 1 milyon atanmayan öğretmenin kaderini etkileyecek olan ve dolayısıyla en az 6-7 milyonluk aileleri ve 20 milyon öğrenciyi etkileyecek olan bu kanunu "Şurada geleyim, beş dakika dinleyeyim." demiyor, durmadan "tweet" atıyor. Nazım Bey...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Buyurun.

YÜCEL ARZEN HACIOĞULLARI (İstanbul) - Canlı yayın başlatıyorsunuz.

RUKİYE TOY (Sivas) - Siz buradan yayın yapıyorsunuz.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ben tabii ki canlı yayın yapacağım.

RUKİYE TOY (Sivas) - Hayır, hayır, sürekli...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Yapacağız, tabii, halkımız buradaki tartışmaları bilecek; konuşan bir Türkiye istiyoruz.

RUKİYE TOY (Sivas) - Algı oluşturuyorsunuz, Bakan Bey de atabilir tabii ki.

UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Buraya gelsin oluştursun.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Tabii ki buraya gelsin efendim, Bakan buraya gelecek, dinleyecek.

RUKİYE TOY (Sivas) - Algı yaratıyorsunuz, Bakan Bey de atıyor "tweet."

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Belki canlı yayından izliyordur Bakan.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Şimdi, bakın, sayın iktidar mensupları, sayın vekiller; yani şunları yapmayın... Bakın, partinize yararı yok, ülkeye yararı yok. Burada Meclisin bir iradesi var.

MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Geçmeden geçmiş gibi gösteriyor.

RUKİYE TOY (Sivas) - Siz de o algıyı oluşturuyorsunuz.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Yani Rukiye Hanım, Sayın Vekilim, rica ediyorum, istirham ediyorum.

RUKİYE TOY (Sivas) - Pardon, buyurun.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Sayın Vekilim, toparlayalım lütfen.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Bu çatının altında milletvekilleriyiz, Meclisin bir iradesi var, buraya saldırdılar ya, 15 Temmuzda saldırdılar. Sadece iktidarı devirmek için saldıranlara hep beraber karşı durduk değil mi? Meclis iradesini yok sayıyor Bakan ya, olmuş bitmiş gibi davranıyor. Allah aşkına, bazı konularda ortak olalım.

Ben şimdi size Nazım Bey, somut bir öneride daha bulunmak istiyorum bu konuyla ilgili, çok somut; değerlendirmenizi rica ediyorum. Bütün bu akademiye alacağımız öğrenciler Türkiye'nin dört bir yanından gelecekler değil mi? Siz 30 yerde bunlara eğitim vermek istiyorsunuz. Allah'a şükür, sadece bu arkadaşlarımız asgari ücret alacaklar. Biraz önce Ankara Milletvekilimiz Umut Akdoğan ev kiralarını söyledi. Siz bu öğretmenleri eğitmek için eğitim fakültelerinden destek alacaksınız, başka bir şansınız yok. Dolayısıyla ben diyorum ki eğitim fakülteleri ile Millî Eğitim Bakanlığımız bir protokol imzalasın -YÖK'e de sesleniyorum- bu protokol çerçevesinde, bu akademide bu öğretmenlere ne kazandırmak istiyorsanız, öğretmenleri Millî Eğitim bünyesine alacağınıza -eğitim fakültesi öğretim üyelerini- bırakın, bu öğretmenler, aday öğretmen pozisyonunda olanlar kendi illerindeki eğitim fakültelerinde o öğretmenlerle, öğretim üyeleriyle eğitim alsınlar. Bir yıl mı alacaklar, üç dönem mi alacaklar, dört dönem mi alacaklar? Böylelikle eşlerinden, çocuklarından ayrılmazlar, annelerinden, babalarından ayrılmazlar, yeni bir ev açmazlar. Çok makul bir öneride bulunduğumuzu düşünüyorum. Öğretim üyelerini başka illere taşımak zorunda kalmazsınız, kamusal görevlerinden çekilmelerine neden olmazsınız. Mevcut eğitim fakültelerimizle ek protokol yapın. Ne vermek istiyorsanız o öğretim üyelerimiz, o öğrenci gruplarına, öğretmen gruplarına orada eğitimlerini versinler. Lütfen, bu önerilerimizi dikkate alın, bu önergeleri dikkate alın.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.