| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Cumhurbaşkanlığı ç) Kamu Denetçiliği Kurumu d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Diyanet İşleri Başkanlığı h) Türkiye İnsan Hakları Kurumu ı) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 26 .01.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Meclis Başkanımız, Cumhurbaşkanlığının, Sayıştayın ve Kamu Denetçiliğinin çok değerli temsilcileri, değerli kamu çalışları, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay ve Kamu Denetçiliğinin bütçelerini görüşüyoruz. Tabii ki çok değerli konuşmacılar, Sayın Meclis Başkanı yaklaşık otuz beş dakika, diğer konuşmacılar on üç, on iki, on dakika olmak üzere toplam bir saatin üzerinde sunum yaptılar. Şimdi bize bu dört bütçeyle ilgili "On dakikada derdinizi anlatın." deniyor yani iki ayağımızı bir pabuca sokmaktan başka bir şey değil.
Kuşkusuz bunların hepsi çok önemli, bizden önceki konuşmacılar da bunları nokta olarak değerlendirdiler ama özellikle Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanıyla ilgili birkaç düşüncemi de paylaşmak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Ağustos 2014'te seçilmesinden itibaren ülkede farklı ve tehlikeli bir süreç başlamış oldu bana göre. Anayasa ve yasaları askıya almaya hevesli bir yönetim tarzıyla karşı karşıyayız ne yazık ki. Nitekim bir konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan "Kabul etseniz de etmeseniz de Türkiye'de yönetim şekli fiilen değişmiştir." ifadelerini kullanmıştır arkadaşlar. Şimdi, ben halk tarafından seçildim, dolayısıyla artık benim için Anayasa'nın öngördüğü statü geçerli değildir, bunu söylemiştir Cumhurbaşkanı; Anayasa'nın ilgili maddelerini yok sayarak, ihlal ederek "Benim için geçerli değildir." demiştir. Partili başkanlık modelini uygulamaya çalışmaktadır ancak tek değişiklik 102'nci maddedeki seçim tarzıdır, onun dışında kalan bütün maddeler; 101, 103, 104, 105 aynıdır ve Anayasa'nın üstünlüğü maddesi Cumhurbaşkanlığını bağlamaktadır. Dolayısıyla da tüm fiil ve işlemlerinden dolayı mutlaka hesap vermek durumundadır. Bunlarla ilgili birkaç paragrafı açmak istiyorum.
Mesela, Sayın Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014 tarihinde seçimle Cumhurbaşkanı oldu ancak Başbakanlıktan, Milletvekilliğinden ve AKP Genel Başkanlığından 27 Ağustosa kadar istifa etmedi; Erdoğan, AKP kongresine hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan hem de AKP Genel Başkanı olarak iştirak etti arkadaşlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde seçilmiş bir cumhurbaşkanının parti genel başkanlığını terk etmeyerek partisinin kongresine katıldığı görülmemiştir arkadaşlar. Sayın Cumhurbaşkanı böylelikle tarafsızlığını yitirmiştir. Alanlara inip "açılış" adı altında, "temel atma törenleri" adı altında, 7 Haziran seçimlerinden önce 40'a yakın yerde açılış ve temel atma törenlerini bahane ederek miting yapmıştır ve "Anayasa'yı değiştirecek misiniz, başkanlık sistemini getirecek misiniz?" diye resmen ve aleni bir şekilde, istifa ettiği, ayrıldığı partisine oy istemiştir arkadaşlar. Bu da hem 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Yasa'nın 49 ve devamındaki seçim propagandası maddelerini açıkça ihlal etmiştir arkadaşlar. Bu konuyla ilgili AGİT'in bir raporu var, seçimlerle ilgili hazırlamış olduğu raporda aynen şunu söylüyor: "Cumhurbaşkanının, Anayasa uyarınca parti tutmaması ve görevlerini tarafsız şekilde yerine getirme zorunluluğuna rağmen seçim kampanyasında aktif rol oynadığı ifade edildi. Gözlemciler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olağanüstü sayıda kamu etkinliğine katılarak Hükûmetin çalışmalarını övdüğü, iktidar partisi lehine kampanya yaptığı ve programlarını muhalefet temsilcilerini eleştirmek için kullandığı tespitinde bulunuyor." AGİT'in raporudur bu arkadaşlar. Şimdi, bir ülkede bir Cumhurbaşkanı aleni ve açıktan bir siyasi partinin seçim kampanyasını yürütür mü? Türkiye'de yürütülüyor ama savcılar, hâkimler, Yüksek Seçim Kurulu kalkıp da bununla ilgili herhangi bir işlem yapmıyor. Geçtiğimiz şubat ayında Mecliste görüşülen iç güvenlik yasa tasarısında "Yasa ya çıkacak, ya çıkacak, muhalefet boşuna uğraşıyor." diyerek Meclis iradesini baskı altına almaya çalıştı, muhalefet partilerine karşı siyasi kampanya sürdürdü. Merkez Bankası gibi özerk bir kuruma karşı açıklamalar yaptı. Açıklamaları piyasada spekülasyonlara yol açtı. Kurların ve faizlerin oynamasını sağladı. Erdoğan, özerk bir statüye sahip Merkez Bankasına açık ve aleni bir şekilde müdahale ediyor arkadaşlar. Yargıya müdahale ediyor. 17-25 Aralık yolsuzluk davasından sonra, bu davayı soruşturan ne kadar polis varsa, 5 bine yakın polisi ve bu soruşturmayı yapan savcıları, hâkimleri görevlerinden aldı arkadaşlar. MİT tırlarını yazdı diye Gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül'e "Bunun hesabını vereceksiniz." dedi ve ertesi günü Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı arkadaşlar. Bir Cumhurbaşkanı bu kadar iç siyasete girip bu kadar müdahale edebilir mi arkadaşlar? Olağanüstü hâllerde, sıkıyönetimlerde Başkanlık edebildiği Bakanlar Kuruluna Başkanlık etti, üstelik rutin toplanma yerinde değil, saraya Başbakanı ve Bakanlar Kurulunu getirerek Başbakanın görev ve sorumlulukları ile otoritesini sarstı. Laiklik ilkesini çiğnedi. Cumhurbaşkanı olduktan sonra başkanlık sistemi için, Anayasa değişikliği yapabilmek için miting alanlarında elinde Kur'an sallayarak konuştu. Anayasa'daki laiklik ilkesini açık ve net bir şekilde ihlal etti arkadaşlar. Bir Cumhurbaşkanı miting alanına çıkıp, eline Kur'an alıp göstererek bir konuşma yapabilir mi arkadaşlar? Ama mevcut Cumhurbaşkanı yaptı ve biz onun şimdi bütçesini... Ve ona kaynak aktaracağız, ödenek aktaracağız arkadaşlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir cumhurbaşkanı kutsal kitabı alıp da seçim meydanlarında sallamaz arkadaşlar, göstermez. Yine, Suriye'de savaşa destek vermek amaçlı askerî mühimmat gönderip başka ülkelerin iç işlerine karıştı. Adana'da içinde askerî mühimmat bulunan MİT tırlarını yakalayan 4 askerî savcı ve albay tutuklandı arkadaşlar. Neye göre? Cumhurbaşkanının yönlendirmesi ve onun talimatları doğrultusunda. Yine, "Cemaatle, paralelle mücadele edeceğiz." diye... Evet, edilsin, paralelle, cemaatle mücadele edilsin. Düne kadar iç içeydiniz, kucak kucağaydınız. "Ne istediniz de vermedik?" dedikleriniz sonra paralelci oldular, sonra cemaatçi oldular arkadaşlar. Tamam, yapın ama bunları yaparken suçsuz, günahsız insanları yıllarca cezaevlerinde süründürmeye hiç kimsenin hakkı yok arkadaşlar.
Şunu söylemek lazım: Evet, Türkiye'de yeni mekânlara ihtiyaç vardır, kamunun yeni binalara ihtiyacı vardır. Bunlar hem sıfırdan yapılarak olabilir hem de kiralanarak yapılabilir. Yapılıyor zaten, kamuya ait birçok bina kiralanıyor. Cumhurbaşkanı için farz edelim ki yeni bir binaya ihtiyaç var, farz edin ki var. Peki arkadaşlar, sayın milletvekilleri, sayın konuklar, değerli gazeteciler; mademki yeni bir binaya ihtiyaç var, imarsız bir yere veya sit alanının olduğu yere veyahut da Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün vasiyetinin olduğu yere gidip, koca orman arazisini yok edip de oraya bir kaçak saray yapmak doğru mudur arkadaşlar? Bir ülkenin Başbakanı böyle mi yapmalı? Ankara'nın her tarafında o kadar arazi, o kadar alan varken, gidip imara uygun bina yapmak mümkünken, gidip Atatürk Orman Çiftliğine bir kaçak saray yapmanın kime ne faydası var arkadaşlar? Ve nihai olarak 1/10.000'lik plan idare mahkemesi tarafından iptal edildi arkadaşlar, açık ve net. Şu anda kaçak saray resmen ruhsatsızdır ve kaçaktır arkadaşlar. 1/10.000 planı bölge idare mahkemesi tarafından iptal edilmiştir arkadaşlar. Bu kadar görkemli, bu kadar ihtişamlı, bu kadar israfın olduğu, bu kadar kibrin olduğu bir yer ne yazık ki kaçak durumuna düşmüştür ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanı kaçak bir binada ikâmet etmektedir arkadaşlar. Bu bize yakışmıyor. Ama sadece bunlar yeterli değil, Sayın Cumhurbaşkanı kaçak binada... İzmir'in Urla ilçesi Zeytineli köyünde... Bakın arkadaşlar, Türkiye haritasını göz önüne getirin; Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz... Bu ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekili, bürokratlar, herkesin bir yazlık edinme hakkı vardır, mülkiyet hakkı vardır. Sayın Başbakanın da -dönemin Başbakanının- bugünün Cumhurbaşkanının Türkiye'nin herhangi bir yerinde, bir deniz kıyısında imara uygun bir yazlık edinmesinden daha doğal ne olabilir ama İzmir'in Urla ilçesinin Zeytineli'nde, sit alanı olduğu yerde, geliyor, kaçak villa yapılıyor arkadaşlar ve mahkeme durdurma kararı veriyor arkadaşlar. Şimdi, bir ülkenin Başbakanına, Cumhurbaşkanına -saray kaçak, yazlık villa kaçak- bunlar yakışan tutum ve davranış biçimleri değildir arkadaşlar. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı bu tip şeylere tenezzül etmemeli ve bu tip yasa dışı uygulamaları kabul etmemelidir. Olabilir mi ki Cumhurbaşkanı, kaçak sarayla ilgili mahkeme karar verdiğinde söylediği cümle şu: "Kimin gücü yetiyorsa gelsin yıksın." Vatandaş evlenen kızına, oğluna bir göz oda yapıyor, ertesi gün mühürleniyor, yıkılıyor ama Sayın Cumhurbaşkanı yapmış olduğu şey için diyor ki: "Kimin gücü yetiyorsa gelsin yıksın." Böyle bir tarzı, böyle bir ifade biçimini, böyle bir konuşmayı kabul etmek mümkün müdür arkadaşlar? Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanının öncelikle yasalara ve kanunlara en fazla uyması gereken, en fazla dikkat etmesi gereken bir kimse olduğunun altını çizmek gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili İbrahim Mustafa Turhan geçti)
BAŞKAN - Sayın Çam, on dakika süreniz doldu, sözlerinizi tamamlamanız için iki dakika ilave süre veriyorum.
Buyurun efendim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Olmaz, bir on dakika daha.
Şimdi, bakın, Ahmet Necdet Sezer, 16 Mayıs 2000 tarihinde başlayıp 28 Ağustos 2007 tarihinde sona eren sekiz yıllık görev süresi içerisinde 197 milyon lira harcamış arkadaşlar. Ondan sonra gelen Sayın Abdullah Gül, 28 Ağustos 2007'de başlayıp 28 Ağustos 2014 tarihinde bitiyor, yedi yıllık görev süresi içerisinde 745 milyon lira harcıyor arkadaşlar. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 milyar 948 milyon lira. Örtülü ödenek dâhil olmak üzere harcadığı para bu arkadaşlar. İnsan elini vicdanına koyar, bu kadar büyük israf, bu kadar büyük harcama, bu kadar büyük giderler, bu kadar şeyi nasıl kabul edebiliriz arkadaşlar? Bu yetim hakkı değil midir, kul hakkı değil midir, kamu çalışanlarının hakkı değil midir, işçilerin, emekçilerin, köylünün, esnafın hakkı değil midir arkadaşlar? Bunu kabul etmek mümkün değildir. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanının bu harcamalarına şiddetle karşıyız ve kendisinin de bütün bu harcamalarda daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyoruz.
Sayın Başkan -Meclis Başkanlığıyla ilgili- önce, kaliteli bir yasama istiyoruz. Benden önceki arkadaşlar da söyledi, Meclis çalışmaya başladığından beri hiçbir komisyon çalışmadı, her şeyiyle bu Komisyon çalışıyor. Dolayısıyla, kaliteli bir yasama istiyoruz. Özellikle, diğer komisyonların çalıştırılması, torba kanunlarından vazgeçilmesi... Sayın Bülent Arınç giderken söyledi, "Bakanlar Kurulundan alınan karar gereği de budur. Artık torba kanunlar gelmeyecek." dedi. Ama, ne yazık ki sürekli gelen torba kanunlardır. Sizin de bu konudaki hassasiyetlerinizi göstermenizi istiyorum.
Sayın Başkan, dediniz ki: "Burada 5 bine yakın insan çalışıyor." Buradaki çalışan insanlar da insan. Şimdi, burada çalışanlar örgütlenmek istediler, sendika hakkına kavuşmak istediler. Anayasa'nın 51'inci maddesi: "Çalışanlar kendi özgür iradeleriyle istedikleri sendikaya girip üye olabilirler." der. Uzun bir süre bastırıldı, uzun bir süre engellendi, nihai olarak Anayasa Mahkemesine gittiler ve Anayasa Mahkemesi onların burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam...
MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Çam, son olarak tekrar süre veriyorum, lütfen...
MUSA ÇAM (İzmir) - ...sendikalı olacaklarıyla ilgili kararını verdi. Ama, şimdi Mecliste kimi idare amirlerinin, kimi yöneticilerin burada çalışanlara baskı yaparak, bazı sendikaları işaret ederek "İlle buraya gidip üye olacaksın." diye birtakım baskılar uyguladıklarını görüyoruz ve buna şahidiz, bir sendikacı olarak buna tanığım ben. Bırakın, koyun sandığı, 4 bin kişi gelsin hangi sendikayı istiyorsa kendi özgür iradeleriyle, referandumla kendi sendikalarını seçsinler; hiçbir başkan, başkan yardımcısı, idare amiri, milletvekili, kimse baskı yapmasın, kendi sendikalarını özgürce seçebilsinler.
Sayın Başkan, burada 4/C'liler var, 4/B'liler var. Geçen Meclis Başkanlığı dönemlerinde de konuştuk, özellikle 4/C'lilerle ilgili ciddi sıkıntılar var. Bunların kadroya alınacaklarıyla ilgili geçmiş Meclis başkanları söz verdiler, burada söz verdiler. Ama, hâlâ 4/C'lilerle ilgili problemler ve sorunlar var.
Yine, burada bizlere hizmet eden ocakçı, çaycı, garson, aşçı, lokanta, şoför ve diğer kadrolarda bulunan birçok arkadaşımız var. Aynı işi yapan insanlar 3.500 lira alırken diğeri 2.100 lira alıyor, 2.200 lira alıyor; aynı işi yapıyorlar, buradalar. Burada kavas olarak görev yapıyor, çaycı olarak yapıyor, hizmetli olarak görev yapıyor. Dolayısıyla, aralarında çok büyük uçurum var. Bu uçurumların mutlaka düzeltilmesi ve bu arkadaşların özlük haklarının alınması, verilmesi ve kıdem tazminatlarının düzenlenmesi, kıdem tazminatı almayanların kıdem tazminatı alacak şekilde dönüştürülmesi gerekiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasa yapıcı bir yer, burada kıdem tazminatsız insan çalıştırıyor ve bunların haklarını vermiyor; bunların mutlaka düzeltilmesi lazım.
Yine, burada görev yapan, sizin de korumalarınız olan arkadaşlar var, polis arkadaşlar var burada. Bunların ek ücretleri vardı arkadaşlar, ek ücretleri kesildi Sayın Başkan, iaşeleri kesildi, yemek paraları kesildi ve buradaki kalış süreleri on yıl yapılmasına rağmen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen sözlerinizi bağlayın, lütfen efendim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum, son cümlelerim.
Bunların on yıla kadar burada görev yapmaları mümkünken şimdi kesildi, geçen Meclis başkanı tarafından kaldırıldı, şimdi hepsi birtakım yerlere tayin ediliyor. E, bunların da burada kurulmuş düzenleri var, okula giden çocukları var, aileleri var; bunların yeni baştan gözden geçirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Benden önce bir arkadaşımız söyledi. Özellikle Meclis TV'nin TRT'yle anlaşarak, Sayın Başkan, yediye kadar... Ya, biz muhalefet partileri Türkiye'nin önüne takoz koyuyorsak, taş koyuyorsak vatandaşlar bunu görsün. Yediden sonra Mecliste ne oluyor, ne bitiyor, ne konuşuluyor, vatandaşın lehinde, aleyhinde neler oluyor, neler bitiyor, bunların hepsini açık ve aleni bir şekilde görsünler; yediden sonra, 19.00'dan sonra kesiliyor. Lütfen, sizden rica ediyoruz ve TRT'nin Meclis açık olduğu sürece yayın yapmasını ve burada olup bitenlerden vatandaşın haber alma özgürlüğü kapsamında bilgi sahibi olmasını diliyorum ve teşekkür ediyorum.