KOMİSYON KONUŞMASI

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekillerimiz, Komisyon üyeleri, Bakanlığın değerli bürokratları ve bizi takip eden kıymetli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin en yakıcı sorunlarından bir tanesi olan bir sorunla ilgili çok sayıda milletvekili çok değerli eleştirilerde ve önerilerde bulundu. Öğretmenlik Meslek Kanunu aracılığıyla aslında, biz, Türkiye gibi ülkelerin içine düştüğü geri kalmışlık, demokratik rejimden uzaklaşma, katma değer yaratamama, kalkınma hamlesi gerçekleştirememe, insan kaynaklarına yeterince yatırım yapamama, temel beceri ve yetenek setlerinde ülkenin çocuklarını gerekli donanımlarla teçhiz edememe ve en genel anlamda da demokratik bir kalkınma rotasına oturamama sorununu tartışıyoruz. Aslında Öğretmenlik Meslek Kanunu bize Türkiye gibi gerçekten çok önemli tarihsel birikimi olan bir ülkenin vasatizmin içinden nasıl çıkarılabileceğini bir tartışma imkânı sunuyor. Bunun yolunun bilim, evrensel değerler ve demokratik katılım olduğunu gösteriyor fakat biz Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun hazırlanma sürecinde, bir taraftan paydaşların yeterince bu sürece dâhil edilmemesi, diğer taraftan da Bakanlığın kendi içinde yıllara sâri, yıllara yayılan çelişkili ve birbirini yanlışlayıp bir yapboz politikasına dönen politikalarını da aynı anda deneyimliyoruz, gözlemliyoruz. Bu, aslında Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak sadece bizleri değil, bu ülkenin kalkınmasını, demokratikleşmesini ve muasır medeniyette yüz yıl önce büyük bir hamleyle ileri atıldığı bu mücadelesini daha iyi bir noktaya taşımasını isteyen tüm vatanseverleri, demokratları düşündüren, düşünmeye sevk eden bir mesele.

Şimdi, Nazım Maviş Milletvekilimiz ve AK PARTİ sözcüsü, aynı zamanda kanun teklifinin de sunucusu sayın milletvekili yaptığı ilk genel gerekçe sunuşunda, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve kalkınma arasında nasıl bir ilişki kurmamız gerektiğine ilişkin çok ders kitaplarından alınmış fakat Türkiye Cumhuriyeti'nin millî eğitim politikalarına yansıtılamamış birtakım noktalara değindi. Müsaade ederseniz bunlar üzerinden biraz ilerlemek, kitabın genel, yasanın, kanunun genel gerekçelerinin, kitabi sözcüklerle örülmüş genel gerekçelerinin Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yıllık millî eğitim politikalarıyla nasıl çeliştiğini ve Türkiye'yi maalesef onlarca yıl yerinde saymaya, bazı noktalarda da çok daha gerilere götürmeye bir araç hâline geldiğini tartışmak isterim.

Şimdi, öncelikle şunu bir tespit edelim: Türkiye nasıl bir ülke? Türkiye ne tür bir potansiyeli olan bir ülke? Türkiye Kurtuluş Savaşı'nın en hararetli yıllarında bile -1921 yılında- cephede top atılırken, vatanseverler kurtuluş mücadelesi verirken, ülkenin yarı müstemleke bir ülke hâline gelmesini sona erdirmeye çalışırken 1921 yılında Maarif Kongresi'ni Büyük Liderimiz, Cumhuriyetimizin kurucusu ve milletimizin Başöğretmeni Atatürk'ün öncülüğünde kurmuş bir ülke. Bu Maarif Kongresi'ni başlatmış ve bu Maarif Kongresi'nden ilham alması gereken Millî Eğitim Bakanlığının, bugün 9'uncu Bakanı olan ve son yirmi iki yılda 20'ye yakın kez eğitim ve sınav sistemini değiştirmiş bir Bakanlığın bu örneklerden ilham almamış olmasının, devlette ve uygarlıkta devamlılığı, sürekliliği gözetmemiş olmasının bunun bir sonucunu tartışıyoruz aslında. Neden bunu tartışıyoruz? Çünkü öğretmenlik gerçekten bir ülkenin demokrasiye, kalkınmaya, çoğulculuğa, kadın-erkek eşitliğine, refaha yürüyüşündeki en önemli kaldıracın, eğitim kaldıracının kurucu aktörü. Öğretmenlik öyle bir meslek ki bu meslek kanununda maalesef mesleki tanımı, mesleki içeriği eksik bırakılmış bir meslek. Meslekte disiplinle ilgili, atama, yükseltilme ve terfilerle ilgili, hatta düşük ücretle çalıştırılma koşullarıyla ilgili, asgari ücretin bile altında çalıştırılma koşullarıyla ilgili detaylar var fakat mesleğin kendisinin bir tanımı yok.

Şimdi, Türkiye gibi bir ülkenin, Orta Doğu'nun radikal ve geri kalmış rejimleri ile Orta Asya'nın otoriter ve oligarşilerin teslim aldığı baskıcı rejimleriyle aynı lige düşmemek için çırpınan bir ülkenin gerçekten bakması gereken en önemli meslek gruplarından bir tanesi özlük hakları itibarıyla, mesleki formasyonları itibarıyla. Kanun, meslek kanunu fakat bizim bu meseleyi -değerli milletvekilleri de dile getirdi- ele alma biçimimiz yüz yıl önce bu meseleyi ele alan cumhuriyetimizin bile gerisinde. 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla gerçek bir planlama için, eğitimde planlama için yol açan, yurttaşların eşit ve evrensel kurallara göre, dönemin ilkelerine ve prensiplerine, müfredatına göre eğitim almasına imkân tanıyan, özellikle kız çocuklarını öne çıkaran bir geleneğin bile gerisinde. Bu gelenek ki ziraat araştırma enstitüleri, sanat okulları, gezici köy kursları, köy enstitüleri, kız olgunlaşma enstitüleri kurmuş bir gelenek ve bunu kurarken de fedakâr öğretmenlerin, onların sadece ideallerinin, idealizminin değil, aynı zamanda onların özlük haklarının da kaldıkları lojmanların da aldıkları maaşların da ve her şeyden önemlisi toplumdaki saygınlıklarının da yüceltilmesi adına hamle yapmış bir gelenek. Şimdi, Hasan Âli Yücel'den, İsmail Hakkı Tonguç'tan ilham almış bir Bakanlığın bu Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu ele alma biçimini üzülerek hayal kırıklığı içerisinde izlediğimi, izlediğimizi ifade etmek isterim.

Şimdi, dünyada Endüstri 4.0 tartışılıyor, yeşil dönüşüm, enerji dönüşümü tartışılıyor, yapay zekâ devrimleri tartışılıyor, matematik ve temel bilimlerde yetkinlikler tartışılıyor; büyük bir kopuşun, teknolojik kopuşun gelişmiş ülkeler ile diğerleri arasında büyük bir fark yaratacağı tartışılıyor fakat biz yirmi iki yıllık Millî Eğitim Bakanlığı tecrübesi sonunda -yaklaşık çeyrek yüzyıl demek bu yani gerçekten büyük bir süre- yapboza dönmüş, yerinde sayan, kırsal kalkınmasını, kentsel kalkınmasını geride bırakan ve ekonomiyle, kalkınmayla eğitim arasındaki artık bağı koparmış, eğitimle istihdam arasındaki bağı kaybetmiş bir millî eğitimi, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'ni tartışıyoruz.

Şimdi, gerçekten, eğitim, çok büyük bir kaldıraç ve bir kalkınma kaldıracı, bir istihdam kaldıracı. Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığının izlediği politikalar, bize, bu mesleğin artık bir kaldıraç olmaktan çıktığını, bir eziyet, sürgün, politizasyon ve cezalandırma aracına dönüşme potasına, eşiğine geldiğini gösteriyor. Bunu nereden biliyoruz? Bunu özellikle AK PARTİ'nin, Millî Eğitim Akademisini, bir tür parti komiserleri yetiştirme, onların partili doktrinlerini ifade etme, gençlere buna göre bir formasyon verme, eğitim ve kültür alanında partinin bir siyasi komiserlik akademisi hâline dönüşme tehlikesini memleketimizin önüne koymasından anlıyoruz. Bunu nereden anlıyoruz? Gerçekten, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nin uğraşması gereken öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili hiçbir iyileştirme yapılmamasından anlıyoruz. Ücretli öğretmen ayıbının devam etmesinden ve bu konuda sessiz kalınmasından anlıyoruz. Çok sayıda özel okul öğretmeninin, Türkiye'de özelleştirmeler sonucu sayıları toplam öğrenci nüfusunun yaklaşık yüzde 15'ini bulan, aileleri, öğretmenleri ve öğrencileri mağdur eden özel okul ayıbının devam ettirilmesinden ve özel okullarda çalışan öğretmenlerin bütün isyanlarına, bütün kulak kabartma taleplerine rağmen maaşlarında düzeltme, bir taban aylığı uygulamasının bu Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nde geçirilmemesinden anlıyoruz.

Sayın Başkan, sizler de çok iyi biliyorsunuz, üniversitelerde, kamu üniversiteleri ile özel üniversiteler arasında bir ücret baremi, bir ücret denkliği gözetilmesi uygulaması her ne kadar yasal olarak telkin edilse de bir çıta olarak konulmuş durumda. Maalesef, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi, özel okul öğretmenlerinin böyle bir ücret denkliği noktasında eşit muameleye tutulmasını kayda dahi almıyor; buradan görüyoruz bu sıkıntıyı.

Şimdi, yirmi beş yıllık eğitim planlaması eksikliği Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi aracılığıyla bize şunu gösteriyor: Eğitim, sadece kalkınma kaldıracı olmaktan çıkmamıştır; aynı zamanda, YÖK'ün bir öğretmen yetiştirme ve yetkinlik geliştirme kurumu olarak tanımlanmış anayasal görevi yetersizdir. Bu yetersizliği nereden biliyoruz? Çünkü Millî Eğitim Akademisinin kuruluşunun arkasındaki mantık, yükseköğrenimin, YÖK'ün ve üniversite sisteminin âciz olduğunun, acziyet içinde olduğunun aslında ön kabulü üzerine dayanmaktadır. Dolayısıyla Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi bize üç şeyi söylüyor: Bunlardan birincisi, Türkiye'de, gerçekten, öğretmenlikle birlikte bir kalkınma reformunun başlatılabileceğini söylüyor, bir yükseköğrenim reformunun başlatılması gerektiğini söylüyor ve aynı zamanda da öğretmenlik meslek reformunun yani Millî Eğitim Bakanlığı reformunun da bunun bir üçüncü ayağı olduğunu söylüyor. Fakat bunu söylerken karşı karşıya kaldığımız tablo nedir? Karşı karşıya kaldığımız tablo, Hükûmetin bu üç alanda da yirmi beş yılda atması gereken hiçbir adımı atamayıp bunu sadece bir kitabi temenni olarak saymasıdır.

Bakın, Türkiye, kişi başına gelirde son elli yılda yerinde sayan, ihracatta kilogram değeri düşük olan, yüksek ve orta yüksek teknoloji imalat ve ihracatı içerisindeki payı düşen, Tayvan'ın, Kore'nin, Polonya'nın, İspanya'nın, Romanya'nın ve Macaristan'ın çok gerisinde kalan, yüksek teknolojiyi yakalayamadığı gibi düşük teknolojilerde de Mısır, Bangladeş, Tayland, Endonezya ve Fas'la yarışan bir ülke olmaktan kurtarılacaksa gerçekten Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nin tüm branşlarıyla, meslek liseleri de dâhil olmak üzere bütün paydaşlarıyla, "Muhalefet bunu söyledi." demeksizin özlük haklarını da güvence altına alarak yeniden ele alınması gerekir; paydaşlarla birlikte, özellikle sendikalarla ve tüm sivil toplum bileşenleriyle birlikte muhalefet partilerinin önerileri çerçevesinde ele alınması gerekir. Aksi takdirde, biz, sadece bir bozuk personel rejimini ve mutsuz öğretmenler ordusunu üretmeye devam etmeyeceğiz; aynı zamanda, okul öncesi eğitim alan çocukların öğretmen açığını, meslek okullarında istihdam edilemeyen öğrencilerin, çocukların mesleki geleceklerini tehlike altına atmış olacağız. Dolayısıyla bu çerçevede, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nin, KPSS sınavına giren 570 bin öğretmenin huzurunda hem statülerinin, mesleki itibarının hem özlük haklarının, bu mesleği bir daha asla yapmak istememe noktasına sürüklenmemeleri için geri çekilmesini ve geniş bir zaman çerçevesinde ele alınmasını doğru buluyoruz, bunu ifade etmek isterim.

Bu geri çekme bizim için ne anlama gelecek? Bakınız, alelacele getirilen tüm uygulamalar ya Anayasa Mahkemesinden ya da bir süre sonra kamuoyundan gelen baskılar nedeniyle değiştiriliyor, revize ediliyor. Daha kötüsü, Hükûmetin kendi içindeki tutarsız politikaları nedeniyle bir bakanın yaptığı bir doğruyu geliyor bir başka bakan bozuyor; yanlışlar düzeltilmiyor, yanlışlar katlanıyor. Yanlışların katlandığını nereden görüyoruz? Yanlışların katlandığını, proje okulları gibi aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin seçkin, liyakatli öğretmenlerinin eğitim verdiği ve Türkiye'nin yüz akı olan, memleketin beyin göçüne zorlanan cerrahlarını, mimarlarını, mühendislerini, şehir plancılarını yetiştiren okullarına bile politik kararlarla, siyasi kararlarla öğretmen atamalarının yapılmasından görüyoruz. Bakın, 70 bin küsur atama yapılıyor proje okullarına. Bu proje okullarına yapılan atamalar, aslında, AK PARTİ'nin, Hükûmetin ve bakanlıkların bir eğitim modeli inşa edemediğini, bir öğretmenlik meslek modeli inşa edemediğini fakat cumhuriyetimizin başarılı modellerini yıkmak için bütün yaratıcılığını gösterdiğini bize delilleriyle ortaya koyuyor.

Şimdi, Türkiye, deprem geçiren ve sosyal rehabilitasyon ihtiyacı içerisinde olan milyonlarca çocuğumuza, maalesef, gerekli psikolojik danışmanlık, PDR danışmanlığı, psikolog desteği veremeyen bir ülke. Bu öğretmenlerimiz atanma bekliyor, bu öğretmenlerimiz nitelikli okullarından mezun olup deprem bölgelerinde görev almak istiyor.

Madde bağımlılığı, bu ülkenin en önemli sorunlarından bir tanesi. Türkiye'nin limanları, havaalanları, sınırları uyuşturucu kaçakçılarının, maalesef, geçiş alanına döndü. Gerçekten, madde bağımlılığıyla mücadele edecek en önemli, en önde gelen meslek gruplarının başında, okul aile birlikleriyle birlikte, yerel yönetimlerle birlikte, merkezî hükûmetle birlikte gelen ilk meslek grubu öğretmenler çünkü bir öğretmen, çocuğun gözlerinden hem ailesindeki sorunu hem psikolojik durumunu hem de madde kullanıp kullanmadığını anlayabilecek yetkinlikte. Maalesef, siz, bu yasa teklifiyle, atama sözü verdiğiniz, atamadığınız öğretmenlere haksızlık ettiğiniz gibi, bu evlatlarımıza da gelecek kuşaklarımıza da hak ettikleri bir yasal düzenlemenin altyapısını veremiyorsunuz.

Şimdi, yoksulluk, Türkiye'de gerçekten çok derinleşti, özellikle okul öncesi eğitim veren okullarda verilen yemek bugün bizim Komisyonumuzda defalarca dile getirildi; aslında, bu, Türkiye'nin bir ayıbıdır, "Türkiye Yüzyılı kuruyoruz." diyenlerin bir ayıbıdır, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kuruyoruz." diyenlerin bir ayıbıdır. Bakın, biz, bugün beslenemeyen, barınamayan öğrencilerden, öğretmenlerden bahsediyoruz. Öğretmenler, kiralarla ve hayat pahalılığıyla baş edemedikleri için büyük kentlerden, metropollerden akın akın göç ediyorlar; yurt dışına gitmenin yollarını arıyorlar. 19.700 köy okulunu kapattı Adalet ve Kalkınma Partisi.

Kırsal kalkınma... Türkiye'yi tarımda tamamen dışa bağımlı bir hâle getirdi. Köy lojmanları, köy okulları artık metruk; Türkiye'nin köyleri Afgan çoban arıyor tarım yapsın diye ve "Kendimi şehre nasıl atarım?" diye işsiz güçsüz motokurye olarak istihdam edilmeyi bekleyen, kayıt dışı ekonomiye ya da bağımlılık ekonomisine savrulan gençlere bir derman olamıyor; oysa böyle değildi. Bakın, 1930'larda biz sadece beyin göçünü durdurmakla, bugün uğraştığımız beyin göçünü Türkiye'ye doğru yönlendirmekle kalmamıştık, aynı zamanda köy okulları, köy enstitüleri açarak ülkenin tarımsal kalkınmasını ve kendine yeterliliğini belli bir noktaya getirmiştik. Bugün Türkiye, tarımsal üretimini gerçekleştiremeyen, dijital devrimlerini, dönüşümlerini sağlayamayan, eğitimini planlayamayan bir ülke konumundan çıkacaksa, OSB'lerine çırak arayan, kalfa arayan fakat OSB'lerde çalışırken hayatını kaybetmeden, iş güvenliği içerisinde, sosyal hakları tanınmış bir şekilde, mesleki ve teknik yetkinliklerle donatılmış bir biçimde kendini güvenle geleceğe taşıyabilecekse Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu farklı bir şekilde tasarlamak ve hayal etmek zorunda. Bunu yapamadığımız zaman ne oluyor? Bunu yapamadığımız zaman belediyelerimiz, İSMEK gibi meslek edindirme kurslarıyla gençlerimize organize sanayi bölgelerinde ya da farklı firmalarda... İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere tüm büyükşehir belediyelerimizde mesleki kurslar açıyor, onları bir geleceğe kavuşturacak öğretmenleri yetiştiriyor. Tabii ki belediyelerin imkânları, kapasitesi ve kadroları kamunun kapasitesiyle kıyaslanamaz fakat bir model arıyorsanız İstanbul Büyükşehir Belediyesi modeli gibi başarılı belediyelerimizin modellerine bakabilirsiniz. Bakın, kreş açıyor büyükşehir belediyelerimiz Türkiye'nin bütün kentlerinde, kreş öncesi eğitim veriyor ve burada sıcak yemek veriyor çocuklarımıza. Halk Süt veriyoruz, Halk Süt üretiyor. Her türlü Sayıştay soruşturmasına rağmen çocuklarımızın içebileceği sütü sağlamak, onların önüne koymak için bir model oluşturuyor. Kent lokantalarında çalışan ustalar, aşçıbaşıları belediyelerimizin okullarında yetişiyor.

Şimdi, biz hem sosyal kalkınmayı hem sosyal refahı hem dijital kalkınmayı sağlamak istiyorsak değerli milletvekilleri, FATİH Projesi gibi batık, milyarlarca doları har vurup harman savurmuş projelere, şimdiki Öğretmenlik Meslek Kanunu gibi alelacele hazırlanmış projelere değil, gerçekten milletin gerçek ihtiyaçlarına hitap edecek projelere eğilmek zorundayız. Bu memleketin yoksul evlatları eğitim yoluyla kendi ailelerinden daha iyi duruma gelmek için umut besleyebilmek istiyorlar. Bu, taban maaş kriterine tabi tutularak beslenebilecek bir umut değil; bu, beyin göçü sırasına girerek beslenebilecek bir umut değil; bu, kız çocuklarının eğitime katılımının düşürülmesine göz yumarak büyütülebilecek bir umut değil. Öğretmenlerimizin gerçekten sayıca, imkân olarak özlük hakları itibarıyla desteklenmesi gerekiyor. Biz, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun ve Millî Eğitim Akademisinin bu içerikte sunulmasının milletimizin kalkınma hamlesine hizmet etmeyeceğini düşünüyoruz. Cumhuriyetin 100'üncü yılını kutladık; "Türkiye Yüzyılı" diyoruz ama bu yüzyıl -Türkiye Yüzyılı- bu planlamayla, bu çelişkiler setiyle, demetiyle maalesef olamaz; olan şudur: Türkiye dış borcunu ödeyemeyen, dünyanın en yüksek hayat pahalılığıyla yaşayan; sınırları kontrolsüz, uyuşturucu, insan ve silah kaçakçısı şebekelerin eline düşmüş; öğretmenleri, hemşireleri, doktorları, mühendisleri yurt dışına kaçan bir ülkedir; bunu çevirmenin yolu ve kaldıracı, doğrudur, öğretmenliktir, eğitimdir ama bu meslek kanunu teklifi değildir.

Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına yakışan, Başöğretmen Atatürk'ün cumhuriyetimizin idealleri ve hedefleri için çizdiği rotaya yakışan bir kanun teklifi için daha geniş bir zaman ve daha geniş katılımla bir tasarının gündeme getirilmesini yeniden teklif ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Hocam, bir şey söyleyebilir miyim, sadece akademik CV'nizi gördüğüm için?

Cumhuriyet tarihinde yüz yılda 65 Millî Eğitim Bakanı değişmiş. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün döneminde on beş yılda 17 Millî Eğitim Bakanı değişmiş. En uzun kalan Bakan, Hasan Âli Yücel, o da sekiz yıl kalmış; sonra Hüseyin Çelik, AK PARTİ döneminde, sonra da Ziya Selçuk; bir not olarak ileteyim.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Tabii. Çok güzel.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Hani, cumhuriyet tarihinde bakanların görevde kalış süresi ortalama bir buçuk yıl. İsmet İnönü bir gün Bakanlık yapmış yani on beş yılda 17 bakan.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Şimdi... Tabii, tabii...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Yani bütün bunları söylerken bunu bir not olarak düşeyim yoksa cevap anlamında demedim, kitabi bilgiyi söyledim sadece. Rakama baktım, rakam bu.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Yok yok, çok güzel.

Bakın, şimdi, kitabi ve ansiklopedik bu hatırlatma için...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Tartışmamız bu değildi ama bunu ayrıca tartışalım yani.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Sayın Vekil, bakın, bu hatırlatma çok önemli. Cumhuriyet kurulduğunda kendi eczacısı olmayan, okuryazarlığı...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Bunu ayrıca tartışalım.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Müsaade edin de cevap vereyim.

OTURUM BAŞKANI FİLİZ KILIÇ - Şimdi, Sayın Vekilim, daha çok konuşacak vekilimiz var.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Hayır ama ben şimdi konuşuyorum. Lütfen sözümü bölmeyin.

OTURUM BAŞKANI FİLİZ KILIÇ - Ama söz yok, sadece bir sataşma yaptı.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Ama sözümü bölmeyin, bana cevap hakkı vereceksiniz, ben bunu açmak zorundayım.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - On beş yılda 17 bakan değişmiş yani.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Şimdi, bakın, cumhuriyet 1923'te kuruldu, Maarif Kongresi 1921 yılında yapıldı; cumhuriyetin ilk on beş yılında yapılan, atılan hamleler Türkiye'nin kalkınma, üniversite, millî eğitim, kırsal kalkınma...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Üniversite yapımız... Eğitim felsefesini John Dewey oturttu.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Bakın ama lütfen...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Yani bunları bilgi olarak söylüyorum.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Ama bakın, müsaade edin.

Biliyorsunuz, çok güzel biliyorsunuz. John Dewey gelmiyor bugün Türkiye'ye. Bugün Türkiye'nin John Dewey'leri, hekimleri...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - John Dewey aynı zamanda Rusya'nın Marksist eğitimini de yapılandıran, felsefesini yapılandıran kişidir.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Bakın, soru-cevapla ben devam ederim, benim için sorun değil.

Bakın, sorun milletvekili sayısı değil, sorun cumhuriyetin on beş yılda yaptığı eğitim, bakan sayısı değil; sorun cumhuriyetimizin on beş yılda gerçekleştirdiği eğitim...

NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Siz, bakan sayısını gündeme getirdiğiniz için söylüyorlar, bakan sayısı üzerine eleştiri yönelttiğiniz için.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Arkadaşlar, bir dinleyelim.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Hayır ama sadece bakan değil bakın, dikiş tutmayan bir Millî Eğitim Bakanlığı politikasından bahsediyoruz.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Ama ben cumhuriyetin başından itibaren rakam veriyorum.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Hayır, bakın, dikiş tutmayan bir Millî Eğitim politikasından bahsediyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi 2002'de iktidara geldiğinden beri hiçbir eğitim parametresinde, hiçbir göstergede Türkiye'yi daha ileri taşıyabilecek bir performans sergilememiştir. Bunu Bakanlığın bürokratları da biliyor, PISA skorları da biliyor, UNESCO'nun hazırladığı raporlar da biliyor; demin Türkiye'nin kişi başına gelir, ihracatın kilogram/dolar değeri, yüksek ve orta teknoloji ihracatının payı tartışmalarında gerçekleşen şeyler de biliyor; üniversitelere atanan rektörlerin nasıl atandığı ve üniversitelerin nasıl lig düştüğü gerçeği de ortaya koyuyor. Nereden tutarsanız tutun "Adalet ve Kalkınma Partisinin en başarısız olduğu üç alan sayın." derseniz birincisi eğitimdir, ikincisi adalettir, üçüncüsü kalkınmadır.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Ama bu benim söylediğim konuyla ilgili bir şey değil.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'nın yüz yıl önce bir yarı sömürge hâline geldiği gibi bugün bir bağımlı ekonomi hâline gelmiştir, bir göçmen kampı hâline gelmiştir; öğretmenlerin mutsuz olduğu, Meclisin kapısında yumruklandığı, itildiği bir ülke hâline gelmiştir.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Bunları söylediniz Sayın Vekil, ben bunlara bir şey demedim.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - İkili diyaloglara girmeyelim.

Fethi Bey...

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Bitireyim Sayın Bakan.

Öğrencilere, öğretmenlere, velilere sorun lütfen; hiçbir anket, hiçbir araştırma, Adalet ve Kalkınma Partisinin eğitim politikalarının en başarısız bakanlık politikalarından biri olduğu gerçeğini gizleyemez.

Bakın, doğru düzgün yapılan şeylerden bir tanesi mesleki eğitimle ilgili Sayın Başkanın döneminde başlatılan şeydir. "Meslek lisesi, memleket meselesi." sözünü Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyetçiliğinde, kalkınmacılığında, Süleyman Demirel'den rahmetli Necmettin Erbakan'a kadar uzanan çizgisinde görürsünüz. Bugün meslek liselerinin yerini ÇEDES almıştır. Takkeli, külahlı, çocukları merdiven altı...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Nerede yani?

UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Ben size söyleyeyim...

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Tarikatlarda tacize zorlayan ve bu tarikatlarda "Bir defa, bu defadan bir şey denmez." denilen bir noktayı göstermiştir.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Ben size bir bilgi notu aktardım, konuyu buraya getirdiniz... Bunu ayrıca tartışırız.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ama savaş sırasında olan bakanların...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Savaş sırasını...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Ya, Suat Bey, şu karşılıklı şeyleri bırakalım.

Fethi Vekilim, siz konuşmanızı tamamlayın.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Bitiriyorum; tamam, bitiriyorum.

Bakan sayısı değil, bakanlık performansı açısından ortaya koyduğumuzda Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yıllık, yaklaşık çeyrek yüzyıllık eğitim politikaları, istihdam ve kalkınma ile eğitim arasındaki bağın kopmasına neden olmuştur. Bakın, bu yasa tasarısının Millî Eğitim Akademisi de dâhil olmak üzere bütün göstergelerde işaret ettiği gibi, PISA'dan okuryazarlık, temel beceri, buralarda...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Tamam da benim konumla ilgili değil yani... Bir soruya bir cevap verdim.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Buna işaret ediyor.

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Bunu ayrıca tartışalım.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Hasan Âli Yücel ve Tonguç'un mirası...

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Biliyorsunuz, Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden, vefatından sonra Millî Eğitim Bakanı oluyor.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Hiç önemli değil; bu, cumhuriyetçi geleneğin devamının bir işaretidir.

VELİ AĞBABA (Malatya) - İsmet Paşa yapıyor.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Sonuçta sizin sevmediğiniz 2 milletvekili...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Sayın Vekilim, çok teşekkür ediyoruz.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Siz kaçırdınız, son cümleyi size söyleyeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Yok, ben kaçırmadım, kalbim ve ruhum burada.

FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Tamam, tartışmayı kaçırdınız.

Bu yasa, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi, genel gerekçede sunulan kalkınma, öğretmenlerin statüsü, özlük hakları ve hak ettikleri yer açısından, meslek kanunu açısından gerekli içeriğe ve paydaşların katılımına, partilerin görüşlerine açık hâle getirilebilecek bir şekilde geri çekilmelidir. Zaten bir kısmını Anayasa Mahkemesi iptal etti, tekrar edecektir. Bunun üzerinde düşünülmesini heyetin görüşümüz olarak takdirine sunuyorum.