KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Evet, hocalarımıza çok teşekkür ediyorum, sağ olun değerli hocalarım.

Zaman zaman siyasette tansiyonlar yükselir, zaman zaman tansiyonlar düşer, bunlar siyasetin doğasında var, bunlar, olması gerekenler. Demokrasi zaten böyle bir şey, demokrasi, farklı düşüncelere saygı gösterebilmek.

13 Şubat tarihinde, benim de doğduğum o topraklarda, İliç'te maden sahasında ne yazık ki arzu etmediğimiz bir olay gerçekleşti. 9 evladımızı, 9 canımızı can Erzincan'da kaybettik. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu olayın araştırılması için uzun yıllar sonra ilk defa bir parti farkı gözetmeden böylesine bir olayı üstlendi. Bir komisyon kuruldu, bizler de Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bu olayları detaylı bir şekilde araştırıp, detaylı bir şekilde inceleyip sebebiyetleri, sorunları, problemleri nedir, daha sonra da çözüm yolları nedir; bunlara detaylı bir şekilde bakmamız lazım ama bu felaketin sebeplerini, sorumlularını ortaya çıkarmamız ve böylesine bir felaketin tekrar olmaması için alınması gereken tedbirler nedir bunların üzerinde durmamız lazım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak farklı siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, iyi niyetle, çok önemli ölçüler içerisinde, insani hassasiyetleri de yerine getirerek görevimizi de ifade etmeye çalışıyoruz. Bunlar üzerine de gerçekten bakıyoruz veda planlıyoruz. 18 Nisan tarihinde çalışmalara başladık, bu önemli ve değerli. Bugüne kadar Komisyonumuz 75 arkadaşımızı dinledi, 8 bin sayfanın üzerinde de bir doküman hazırlandı. Bakanlıklar geldi, sizler gibi çok değerli akademisyen hocalarımız geldi, olay yerine gittik, benzer madenleri gördük, altın madeni işleten şirketlerin de yöneticilerini dinledik. Bu arada, faciadan sonra 2 tane de bilirkişi raporu açıklandı. "Liç projeleri hatalı yapılmış, liç yığını fazla yükleme yapılmış." diye o bilirkişi raporlarında da bunlar mevcut ama buraya gelen hiçbir bakanlık -üzülerek ifade ediyorum ki- sorumluluğu üstlenmedi. "Bizim şunu şöyle yapmamız gerekir, bunu böyle yapmamız lazım, burada şunları eksik bıraktık." gibi, bakanlıklardan böyle bir kelime duymadık. Burada -sevgili mücadele arkadaşım Deniz Yavuzyılmaz'ın deyimiyle- 3 bakanlıkta da "Ben görmedim, ben duymadım ve ben gerçekten bilmiyorum." şeklinde savunmalar yapıldı ve bakanlıklar sorumluluktan kaçtı, sorumluluğu her Bakanlık gerçekten birbirinin üzerine âdeta itergözüktü. Komisyona verilen bilgilere bakıyorum, gerek yetkililer gerekse kanunlarımız, denetimlerin iyi yapılmadığı ve kaynakların da yeteri kadar kullanılmadığı gibi konularla karşı karşıyayız. Peki, soruyorum, akademisyen hocalarımızdan da ricam şu: Bilimsel, entelektüel verileriniz çok önemli ama biz sizlerden İliç'e gelip İliç'te böylesine bir olay neden oldu, bunların altında yatan gerçekler nedir? Böyle bir olayda 9 canımızın kaybedilmesinden hiçbir akademisyen hocamızın... Yani genel bilgiler önemli, değerli, çok teşekkür ediyoruz ama sonuçta burası bir okul değil, burası bir sınıf değil, yanlış anlamayın hocalarım ben de öğretmenim, benim de sınıfta çok talebelerim oldu, çok öğrencilerim oldu; ama bizim burada biraz daha somuta inmemiz lazım. Yani İliç'te bu 9 hemşehrimizi, 9 yurttaşımızı niye kaybettik? Bunlar üzerinde de birazcık konuşmamız lazım.

Burada sendikaları dinledik, sendikalar önemli. Kimse "Maden çıkarılmasın, heba edilsin." demedi, sendikalarımız da dâhil olmak üzere. Ancak, bu madenin, çevreye zarar vermeden, insan hayatına önem vererek, millî menfaatlerimize uygun ölçüler içerisinde mutlaka çıkarılması gerektiği konusunda sendikaların da görüşleri oldu. Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de, İsviçre'de, Danimarka'da neden buna benzer kazalar olmuyor da Türkiye'mizde buna benzer kazaları konuşuyoruz diye bu soruları da biz kendi kendimize soruyoruz. Acaba bu kazaların olmasında... Neyimiz eksik? Denetim mi eksik, yönetim mi eksik, donanım mı eksik, acaba bilgimiz mi eksik? Bu soruların cevaplarını arıyoruz.

Değerli hocalarım, sizlerden ricamız, bundan sonraki değerli hocalarımız, bu sonuçların hayata geçmesi için... Geçen hafta burada dinlediğimiz ÖZ MADEN-İŞ SENDİKASI Genel Başkanı Sayın Fahrettin Kütükçü şöyle bir laf etti: "Madencilerin kanunları kanla yazılır." dedi. Biz bu kanunları kanla yazmayalım, kimsenin burnu kanamadan, alınması gereken tedbirleri mutlaka alalım. Bu doğrultular içerisinde güzel bir şey söylediniz Sayın Hocam: "Bilgi birikimimizi revize etmeliyiz." dediniz, bu benim için değerliydi. "Algıya değil bilgiye önem vermeliyiz." dediniz, bu da kıymetliydi. "Maden sahasına çocuk girmesin." dediniz, bu çok önemli bir olaydı, acaba bu çocuk girmemesini patlamayla ilgili mi söylediniz, yoksa siyanürle ilgili başka bulgularınız var, onlarla ilgili mi söylediniz? Bunu da bir açarsanız çok memnun olurum. Bir de şeyi söylediniz, elektronik patlama yapılmasının yararlı olduğunu söylediniz. "Maliyetleri yüksek olduğu için elektronik patlama yapılmıyor." diye bahsettiniz, onlarla ilgili de hocam.

Bir de Sayın Başkanımızdan, Sayın Bakanımızdan da önemle rica ediyorum: 9 canımız, onlar -kolay bir şey değil, orada çok çektik, çok çalışmalar oldu- düşünün ki sabahleyin gidip de çoluğunun çocuğunun rızkını kazanmaya çalışan o 9 evladımız maalesef, bugün hak dünyadalar. -Onların da annelerini, babalarını, Komisyonumuz lütfederse, gelmek isteyenler olursa, onları da lütfederseniz buraya çağırıp dinlersek vicdani olarak da son derece mutlu oluruz. Bunu ben çok değerli buluyorum, Komisyonumuzun da takdirine sunuyorum. Bu noktada arkadaşlarımızın hazırlamış olduğu bir önergeyi de size takdim etmek istiyorum ama takdir yüce heyetimizin. Sonuçta, onların annelerini, babalarını, yakınlarını inşallah bir dinlemiş oluruz.

Bir de orada bir aktivist ve gerçekten çevreye duyarlı olan Sayın Sedat Cezayirlioğlu var. Lütfen o da Komisyonda dinlenirse bundan dolayı da çok mutlu olurum.

Komisyonunuza çok teşekkür ediyorum. Komisyon üyesi arkadaşlarıma da ben şunu ifade etmek istiyorum: Bu Parlamentoda -mekânları cennet olsun- Sayın Erbakan Hocamla, Sayın Bülent Ecevit'le, Sayın Özal'la, Sayın Demirel'le çalışan bir arkadaşınızım; demokraside farklı görüşler olacak, o farklı görüşlere hepimiz saygı, sevgi ve tahammül gösterirsek Parlamentonun çalışma düzenini de bu şekilde planlamış oluruz.

İki rejimden Allah'ım bizi korusun: Biri komünizm, bir tanesi de faşizm. Demokrasi çok önemli bir şey, demokrasinin kıymetini inşallah hep birlikte bilelim ve bunu hep beraber değerlendirelim. Evet, iki rejim de doğru bir rejim değildir, iki rejim de problemli bir rejimdir. Türkiye'yi bu noktaya getiren, bu toplantıları bize yaptıran demokrasidir. Hepimiz demokrasiye en iyi şekilde sahip çıkmakla mükellefiz.

Hocalarımı saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz, şeref verdiniz efendim.