Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
Konu | : | Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un, hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi taleplerine ilişkin konu hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 12 .06.2024 |
NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Merhabalar tekrardan.
Öncelikle, Bakanlığın sunumu ve Bakanlığın konuşmaları için teşekkürler. Çok derli toplu, çok uzun uzadıya bir sunumdu. En az sunum süresi kadar bizlere de süre verilmesini ben öncelikle ileteyim bir süre sorunu yaşamamak adına.
Şimdi, sadece hasta mahpusları konuşacaktık ancak sunum o kadar kapsamlı olduğu için hem İnsan Hakları Komisyonu hem Cezaevi Alt Komisyonu hem de Bakanın kendisi buradayken geçen aylarda yaşadığımız bir probleme değinmeden geçemeyeceğim. Kasım 2023'te biz Türkiye cezaevlerinden olan İmralı Cezaevinde Sayın Abdullah Öcalan ve diğer mahpusların yaşamış olduğu aile, avukat görüşlerindeki yasaklamalar, dış dünyayla iletişim hâli ve uzun süreli tecritle ilgili bir başvuruda bulunmuştuk. Bu başvurumuza Komisyon üzerinden Ceza Tevkifevleri bir cevap verdi ve verilen bu cevapta tecrit olmadığı, iddia edilen meselelerin dayanaksız olduğu, haklarından eşit şekilde yararlandığı ifade edildi. Ancak şu bir gerçek -başvurumuzda da tarih tarih vermiştik- 25 Mart 2021 tarihinde en son haber alma hâli, bir telefon yani kırk aydır İmralı'dan, Sayın Öcalan ve diğerlerinden ne bir mektup ne bir aile, avukat görüşü ne bir telefon yok, kırk aydır. En son yüz yüze görüşme ailesiyle yapılan 3 Mart 2020 yani dört yıl üç aydır hiçbir yüz yüze görüşme yok. 7 Ağustos 2019 tarihli avukat görüşmesi, dört yıl on aydır yani yaklaşık beş yıldır tek bir avukat görüşmesi yok ve yine tek bir mektup yok. Bu noktada soruyorum size: Tecrit var mı, yok mu? Ceza Tevkifevleri neye dayanarak bunu ifade ediyor? Verilen cevapta diyor ki: "Birleşmiş Milletler Sözleşmesine göre tecritten bahsedebilmek için bir mahkûmun avukatı, yakınları ve diğer mahkûmlarla olan iletişiminin tamamen ortadan kaldırılması gerektiği..." Tarihleri verdim, örnekleri verdim. Burada aile, avukat ve dış dünyayla iletişimi bu denliyken tecridin olmadığı nasıl söylenebilir?
Sayın Bakan Anayasa 90'ıncı maddeye ve uluslararası sözleşmelere uygunlukla ilgili birçok şey ifade etti. Tam da bu olayla ilgili hatırlatmak isterim: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2014, ağırlaşmış müebbet hapis cezasının umut hakkı ihlali olduğuna dair karar önümüzde, Bakanlar komitesinde. Biraz önce hasta mahpuslarla ilgili, 25'inci maddedeki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olduğu için tahliye edilmeyen Abdulkadir Kuday da benzer bir durumdan kaynaklı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili düzenleme yenilenmeli, AİHM kararı nerede? Birleşmiş Milletler 6 Eylül 2022 tarihinde İmralı'yla ilgili dedi ki: "Bu bir 'incommunicado' hâlidir, mutlak iletişimsizlik hâlidir. Derhâl kendisinin istediği aile ve avukatlarıyla görüşmesinin sağlanmasıyla ilgili..." Bakın, karar değil, bir tedbir kararı verdi ama bu tedbir kararı hâlen yerine getirilmedi, nerede Anayasa 90? Yine, CPT'yi denetleyen kurumlar arasında saydınız, uluslararası bir kurum. CPT'nin onlarca raporu var, 2019 Türkiye ziyaretiyle ilgili 5 Ağustos 2022 raporu var ve o raporda diyor ki: "İmralı'daki durum artık bir tecrit, artık bir izolasyon değil, bir 'incommunicado' hâli, bir kayıp hâli, bir mutlak iletişimsizlik hâlidir." Bu hâlin derhâl ortadan kaldırılması tavsiyesinde bulunuyor ve yine diyor ki: "Aile görüşmelerine gerekçe yapılan disiplin cezası, avukatlarla ilgili İnfaz Kanunu'na dayanılarak alınan yasaklama kararları aldatıcı ve gerçeğe aykırıdır." Daha ne desin? Nerede Anayasa 90, nerede uluslararası sözleşmeler diye ifade ediyorum.
Size göre, hem de yine tekrar ifade edeyim, 2024 Avrupa Konseyi Türkiye Raporu'nda İmralı'da Sayın Öcalan'la ilgili, tecritle ilgili bir işkence olduğu ve işkencenin sonlanması tavsiyesinde bulunuldu. Soruyorum size: Bu kadar yıllık süreçte kaç tane aile, kaç tane avukat görüşmesi yapıldığından haberdar mısınız? Adalet Bakanlığı olarak cezaevi size bağlı, bir disiplin cezasına itiraz etmediğini söylüyorsunuz ama kararlar avukatlara tebliğ edilmiyor, avukatlardan saklanıyor, buna dayanılarak verilen bu karar nereye sağlanır? Defalarca sorduk, 2 kere deprem gerçekleşti orada, sağlık süreciyle ilgili sorduk. Bu noktada, hem cezaevleri boyutuyla hem de Türkiye'deki demokratikleşme, Kürt sorunu, içerisinde bulunduğumuz tüm krizlerle alakalı olarak olacaksa, bir cezaevleriyle ilgili bahsedilecekse bence Türkiye'deki en insanlığa aykırı, en büyük sorumluluğun dercedilmesi gereken yer İmralı Cezaevi ve oradaki hukuksuzluk sürdüğü sürece bizler ne hasta mahpuslar ne diğer meselelerde bir çözüm katedebilecek miyiz şüpheliyim. Bu noktada hem Bakanlığın hem de Ceza ve Tevkifevlerinin bu cevabına sahip çıkıyor musunuz? Bu cevapla ilgili haberdar mısınız? Bu kadar uluslararası kurum raporlarına ve Türkiye'deki hukuka rağmen bu tecritte neden ısrar ediliyor sormak gerekir?
Bu toplantının asıl meselesi hasta mahpuslar, sağlık hakkı meselesi. Bir sunum gerçekleşti, şu an burada sadece vekiller değil, farklı sivil toplum kuruluşlarından temsilciler var; İnsan Hakları Derneğinden Nuray Çevirmen; Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ve Tutuklu Aileleri Federasyonundan Avukat Fırat Taşkın; Çağdaş Hukukçular Derneğinden Avukat Tünay Cengiz; Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezinden Avukat Merve Keskin burada. Bilhassa, hasta mahpuslarla ilgili değerlendirme, rapor ve çalışma yapan kurumlar bunlar. Zaman olması hâlinde ben bu kurumlara da bir söz hakkı verilmesi ve bir soru-cevap yapılması gerektiğini hem Başkana hem de size iletmiş olayım.
Şimdi, birçok mesele var hasta mahpuslarla ilgili. Doluluk oranıyla ilgili metrekarelerden bahsettiniz. Evet, tek tip üzerinden bir metrekare çalışması yaptınız ama tam da sağlık meselesi üzerinden tek başına tutulma hâlinin tecrit, izolasyon ve sağlığa olumsuz birçok etkisi olduğu açık. Yine, hücre tipi meseleleri dışında birçok cezaevi gezdik Komisyonla. Maalesef ki birçok cezaevinde doluluk oranı çok fazla, bahsedilen 4 metrekarenin de çok daha aşağısında. Mesela, Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Hapishanesi, Balıkesir Burhaniye T Tipinde, birçok cezaevinde bu sorun devam ediyor. Temiz su, sıcak suya erişim, gün ışığından yararlanma, hücrelerin yeterince ısıtılmaması meselesiyle ilgili onlarca başvurumuz var ancak bu konularda bir ilerleme katetmediğimiz açık.
Cezaevlerinde hasta mahpusları konuşacaksak ring meselesini konuşmalıyız Sayın Bakanım. Cezaevlerinde zaten revir, kampüs cezaevleri, semt poliklinikleri çoğaltması planlaması var ancak cezaevindeki bir mahpusun cezaevi dışına sevki süreci içerisinde kullanılan ring araçları hem temiz değil hem hijyen sorunu var hem de bu tek kişilik nakil sorunları meselesinde hasta mahpusların fiziken dayanması, hastalık gerekçesiyle dayanması mümkün değil. Bu ring araçlarında klima çalışmaması ya da çalıştırılmaması hijyen kurallarına aykırı ve ring aracındayken bile kelepçelenme başvuruları geliyor bize. Bu ring araçlarının düzeltilmesi gerekiyor. Yine, cezaevlerinden hastanelere sevk meselesinde, birçok kere söylendi hatta dün ombudsmanlıkla ilgili tartışmalarda karma komisyonda da ifade ettik, ağız içi arama, kelepçeli muayene, hasta-doktor mahremiyetine uymama hâli. Eminim buradaki birçok milletvekillerimize de geliyor, ağız içi arama dayatması ve mahpuslara ayakkabı meselesini Bakanlık, Ceza ve Tevkifevleri "Bizim dışımızda, Jandarmanın yaptığı bir uygulama." olarak açıklıyor, sorumluluklarının olmadığını söylüyor ancak bir mahpusun cezaevinden hastaneye giden süreçte hem sorumluluk sizin dâhilinizde hem de varsa böyle bir sorun bilhassa sizin ilgilenmeniz gerektiğini biz düşünüyoruz.
Yine, sevk taleplerinde gecikmeler, ring araçlarındaki sorunları söyledik ve kelepçeli muayene meselesi. Bakın, birçok mahpus sırf "insanlık onuruna aykırı" diye ağız içi aramaya maruz kalmamak için, kelepçeli muayeneye dayatmasına maruz kalmamak için tedavi olmaktan vazgeçiyor. Bu onun kişisel rızasına tabi kalabilecek olarak değerlendirilecek bir mesele değil, uygun, objektif insani koşulların sağlandığı sürece herkes tedavi olmayı ister. Bu noktada birçok kere söylendi, bir kez daha söylüyoruz, örneğin 61 yaşında, yirmi dokuz yıldır cezaevinde olan Cemil İvrendi Kırşehir S Tipi Cezaevinde birçok sevk olmasına rağmen ağız içi aramayı insanlık onuruna aykırı saydığı için tedavi olma hakkından menedilmiş oluyor. Yine, Kürkçüler 1 No.lu Cezaevinde, Kürkçüler F Tipi Cezaevinde 30'a yakın hasta mahpus var, yine, ağız içi aramadan dolayı, bu dayatmadan erişilemediği için hasta tedavi hakkına erişilemiyor.
İaşe meselesini konuştu diğer vekillerimiz, ben ifade edeyim, sadece iaşe bedelinin maddi rakamı değil temizliği de büyük mesele. Diyarbakır'a gitmiştik, orada da çokça ifade edildi. Kırık tırnak hatta Diyarbakır Kadın T Tipi Cezaevinde yemeğin içerisinde bir mermi bulunmuştu Sayın Bakan; çok çarpıcı ve çok sarsıcı bir mesele. Bu merminin oradaki ana yol olmasından kaynaklı olarak başkaları tarafından sıkıldığı söylendi ancak bu büyük bir mesele.
Sayın Meral Danış ifade etti biraz önce, kendisi çıkmak zorunda kaldı, bir silsile anlattınız bize; hasta mahpusun revire gitmesi, hastaneye sevk edilmesi, rapor alınması, bu raporun Adli Tıp Kurumundan onaylanması, Adli Tıp Kurumu onaylaması yetmez, bir de savcılığın 'toplum güvenliği için tehlikeli' değerlendirmesinden sonra bir silsile anlattınız. Ancak bu silsile içerisinde ne Adli Tıp Kurumu zorunluluğu bu hasta mahpuslara olabilecek bir çözüm... Verilen raporlar çoğu zaman devlet hastaneleri, üniversite hastaneleri, tam teşekküllü hastanelerde verilen raporlarla uyuşmuyor. Devlet hastanesinin "Kalamaz." dediğine Adli Tıp Kurumu "Kalabilir." diyor ya da Adli Tıp Kurumunun "Kalamaz." dediklerine savcılık önüne bir engel çıkarıyor. Öncelikle "toplum güvenliği için tehlikeli" kavramını bir şekilde aşmamız gerekiyor. Cumhuriyet başsavcılığı neye göre bu "toplum için tehlikeli" meselesi veriyor? Çoğu zaman suç tipine göre, çoğu zaman herhangi bir değerlendirme yapmadığı meselesi üzerinden. Bir de hastalık konuşacaksak, sağlık konuşacaksak, bu bir siyasetüstü meseleyse, bu bir ideolojik mesele değilse, bu bir vicdani, ahlak meselesiyse suç ayrımını ortadan kaldırmamız gerekir. Tabii ki toplumu koruma bu noktada değerlendirilir ama hasta bir insanı, zaten kendisi için bile bir tehlike oluşturmayacak bir insanı "toplum için tehlikeli" addetmek üzerindeki, engel üzerindeki durum ortadan kaldırılmalı. Bakın, biraz önce fotoğrafını da burada tuttum, Batman Beşiri T Tipi Kapalı Cezaevinde 81 yaşındaki Abdulalim Kaya'nın şu an Metris Cezaevine götürüldüğü ifade edildi, "cezaevinde kalamaz" raporu verilmişti, üç ay ertelenmişti, sonrasındaki erteleme sonrası "cezaevinde kalabilir" raporu verildi ve şu an kendisi hasta, yatalak, 81 yaşında, aynı zamanda yaşlı; babamız, dedemiz yaşında olan insanlar cezaevinde tutuluyor. Metris R Tipi Cezaevindeki Ergin Aktaş'ın "cezaevinde kalamaz" raporu var, her iki elleri bileklerinden itibaren kullanılamaz durumda, aynı zamanda tüberküloz ve KOAH, zatürre hastası; 6 kere Adli Tıp Kurumuna gitmiş bu kişi, 6 kere "kalamaz" raporu almış ancak savcılık tarafından tehdit oluşturduğu gerekçesiyle bırakılmıyor.
Yine, yüzde 98 engelli Serdal Yıldırım...
BAŞKAN DERYA YANIK - Sayın Vekilim, müdahale etmemek için gerçekten bekliyorum ama on dakikayı aşan bir süre oldu, artık toparlayalım. Diğer arkadaşlarımıza da...
NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Toparlayacağım Başkanım.
Bu konuda Adli Tıp Kurumu zorunlu merci olmaktan çıkarılmalı, savcılığın vermiş olduğu bu "tehlikeli" kavramı üzerinde ya bunda bir değişiklik yapılmalı ya da objektif bir kriter getirilmeli.
Yine, ölüm sınırındaki tahliyeler... Maalesef ki cezaevinde her sene hem şaibeli intihar hem de şüpheli ölümler var hem de "cezaevinde kalamaz" raporuna rağmen... Bakın, Şakir Turan Erzincan Cezaevindeydi, "cezaevinde kalabilir" raporu verdi Adli Tıp Kurumu, yaklaşık yirmi gün sonra cezaevinde hayatını kaybetti. Bu noktadaki meselelerde yine, Cumhurbaşkanlığının af meselesini konuştuk -sürem az olduğu için hızlanıyorum- bu af meselesinde de eşit, ayrımcısız bir infaz düzenlemesi istiyoruz. Bu, yıllardır bu Mecliste, milletvekilleri tarafından, sivil toplum tarafından sıkça dile getirilen bir mesele; maalesef ki adalet sistemimiz ve ceza infaz sistemimiz eşit, ayrımcısız bir sistem değil. Suç tipleri üzerinden getirilen bu ayrımcı mesele maalesef ki en son 16 Mayıs Kobani duruşmasının yaşandığı gün verilmiş olan tahliyelerde de ortaya çıktı. Yaşlı, hasta, engelli mahpuslar tahliye edilmezken aynı gerekçelerle kocama hâliyle diğer darbeci olarak ifade edilen yine, müebbet cezası almış olanların tahliye edilmesi eşit, ayrımcısız bir uygulama değil, ayrımcısız bir biçimde uygulanması noktasında gerekli sorumluluğunuzu yerine getirmenizi istiyoruz.
Yine, 25'inci maddede infaza ara verilmeyeceği meselesi... Abdulkadir Kuday, biraz önce eşi yukarıda sizinle görüştü. Önceki toplantıda da ifade ettik, bu mesele gerçek anlamda bir yasama engeli ise bugün yasama yönünde defalarca talepte bulunduk, kanun değişikliği talep ettik ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda eğer mevzuata, insan haklarına aykırı bir madde hükmü varsa bu konuda bir tavsiye ve bir hazırlık yapma yetkimiz de var kanundan kaynaklı olarak; bunun kullanılması ve bu konudaki engelin ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz.
Umarım bir kez daha söz hakkı bize gelir, bir kez daha söz hakkı alırız. Yine, yazılı olan sorularımız var, bunu da yazılı size teslim edeceğiz tıpkı bu hazırlanan ağır mahpuslarla ilgili rapor gibi.