| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı b) Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu c) Kültür ve Turizm Bakanlığı ç) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü d) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü e) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 16 .02.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bu saatte bir millî kültür, millî sanat tartışması başlatmak istemiyorum ama şu iki cümleye de izin verin: Devlet-kültür, devlet-sanat ilişkisi... Yani, demokrasilerde devlet özgürleştirir insanları ve insanlar kendilerini gerçekleştirir. Adalet ve Kalkınma Partisini bu konuda bu saatte eleştireceğim, arkadaşlar kızmasınlar. Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda sadece kültür konusunda değil, bu devlet, vesayet filan diye uzun yıllar tartışageldiği konularda maalesef öncekilerden farklı davranmıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti de bu "vesayet kurumları" diye eleştirdiği devletin kurumlarını kendisi için, kendi iktidarını yerleştirmek için ya da düşüncesini, kültürünü neyse ağırlıklı bir şekilde kullanıyor. Bu, yanlış bir şey.
Şimdi, millî kültür, millî sanat tartışması yapmayalım bu saatte dedim ama yani bir ülkenin de millî kültür politikası, bir şehir politikası, mimarlık yani böyle şeyleri olur. Tamam, müzeleri anlattınız, görüyoruz, bazılarının restorasyonları çok yanlış yapılıyor filan ama sizin dönemizde -siz yenisiniz de- Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde çok sayıda yani geçmişte yapılanlardan çok fazla restorasyon yapıldı, tarihî eserler falan ortaya çıkarılıyor. Elbette biz Türkiye'de çok ciddi, önemli medeniyetlerin mirasçısıyız ve bunları da turizme falan açarak değerlendirmek istiyoruz. Güzel de. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi yani -siz şu anda Kültür Bakanısınız- siz gelecek kuşaklara ne bırakıyorsunuz medeniyet adına. Hani, medeniyet iddiası var ya, bir medeniyet iddianız var. Gelecek kuşaklara ne bırakıyorsunuz? Şöyle bir İstanbul'a falan uzaydan birileri gelse bu işlerden anlayan, baksa yani "Nedir bu medeniyet, bu medeniyetin adı ne?" filan dese ya da yüz sene sonra İstanbul'u filan araştırsalar, bu şehirleri araştırsalar acaba ne diyecekler yani? Sadece sizin için söylemiyorum, hepimiz için söylüyorum bunu. Yani, nedir bu AVM'ler, binalar, beton yığınları, bloklar, beton blokların arasında kaybolmuş minareler, tuhaf tuhaf şeyler? Bunun üzerinde, evet, öncelikleriniz var, şunlar var, bunlar var ama yani bunun üzerinde gerçekten Kültür Bakanı olarak düşünüyor musunuz? Mesela, bu dönemin şaheseri ne? On beş senedir iktidarsınız, az bir zaman değil. Nedir? Mimar Sinan Camisine gittim, bir sürü örnek filan var, orijinal, yeni filan. Yok, taklit, bir şey yok. Bu beton blokları, şehir... Nedir mimari? Şimdi, Karadeniz'de başlıyorsunuz, Samsun'dan giriyorsunuz, eğer tabelaları görmezseniz -sık sık da orada geçmiyorsanız- her kasaba aynı. İşte, acayip binalar, hiçbir özelliği olmayan şeyler. Bu nedir? Bu konuda bir sorgulama yapıyor musunuz? Ben esasen turizmle ilgili konuşacağım, Doğu Karadeniz'le ilgili konuşacağım, Rize'yle ilgili konuşacağım.
Sayın Bakanım, şimdi, Rize'de -Artvin de böyle, Trabzon da böyle, Giresun da kısmen böyle- yaşayan 1 Rizeliye karşılık 3 Rizeli dışarıda. Çıkıyorduk, ekmeğimizi arıyorduk Türkiye'nin ve dünyanın her tarafında. Allah'a şükür, İstanbul'un bir zamanlar taşı toprağı altındı ve gidiyorduk. Şimdi yok. Yani, taş da yok, toprak da yok, altında yok filan. Ve burada insanlar yaşıyor. Biraz önce Tarım Bakanlığının bütçesi konuşuldu, çay ile ilgili ciddi problemler var. İnsanların orada geçinmesine yetmiyor ve alternatif olarak herkes -aklın yolu bir- turizmi koyuyor. Şimdi, Antalya'nın -biraz evvel Mehmet Bey falan anlattı- neyi pazarlayacağı belli, nedir problemler az çok belli. Şimdi, biz turizm yapmak istiyoruz, iç, dış. Kendiliğinden olan bir şey var zaten. Dedim ya 1 tane Rizeliye karşılık 3 tane dışarıda. İnsanlar yazın geliyorlar. Benim ilçem 10 bin nüfuslu, yazın 30-40 bin nüfuslu oluyor. İki üç ay filan kalıyorlar. Bütün esnafımız, bakkalımız falan onları bekliyor bir gelsinler diye. Kışın 5-10 bin lira cirosu olan adamların cirosu 30-40 bin liraya çıkıyor, onları bekliyorlar. Güzel de biz neyi pazarlayacağız bu insanlara? İşte, gelen bir geliyor, bakıyor şöyle sahilden geçerken, "Oo, burası cennet." filan diyor. Ne güzel yani, yemyeşil, cennet. Öyle değil Sayın Bakanım. Çok büyük derdimiz var. Evet, bir cennetimiz var, zenginliklerimiz var ama maalesef, bu, öngörüsü olmayan, medeniyetle, doğayla filan barışık olmayan bir kültür... Yani, sadece Adalet ve Kalkınma Partisini kastetmiyorum ama Adalet ve Kalkınma Partisinin, medeniyet iddiası taşıyan bir siyasi partinin böyle davranması da şaşılacak bir şey. Yok ediyoruz. "Yeşil Yol" işte. Şuna bakın, "Yeşil Yol..." Bir zamanlar, hatırlarsınız, 1999-2000...
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Geçen Pazar Karadeniz'de 9 ilin katıldığı bir turizm çalıştayı yaptık, Sanıyorum bilginiz oldu herhâlde.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sadece duyduk.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sitemim olacak o bakımdan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Öyle mi? Peki.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yani, iktidarın muhalefeti davet etme filan gibi bir alışkanlığı yok. Neyse...
Şimdi, Sayın Bakanım, geliyor, orada "Yeşil Yol" diye bir şey yapıyor. İsmi de çok güzel yani "Yeşil Yol", hani, bir zamanlar, 2000 yılında "Hayata Dönüş Operasyonu" vardı, 32 kişiyi öldürdük, ondan sonra arkasından da devam etti ölüm oruçları, 100 kişi daha öldü filan. "Yeşil Yol..." Ya böyle bir şey yok, böyle bir talep yok. Bizim yaylalarımızın tamamının yolu var. Yaylaları yukarıda birleştirmenin bir anlamı filan yok ve insanlar şüpheyle bakıyor. Yıkıyor geçiyor oraları. "Öyle değil." diye iddia ediyorlar. HES... Bakana sordum, cevap da vermedi Orman ve Su İşleri Bakanı. Ya, Doğu Karadeniz'deki bu HES'lerin tamamı bitiğinde Türkiye, elektrik enerji tüketiminin yüzde 1,5'unu karşılıyor. Ya, değer mi bunun için yani? Dere olmazsa hiçbir anlamı yok.
Şimdi, bugün geldiler, anlattılar arkadaşlar. O vadileri biz pazarlayacağız, başka bir şeyimiz yok Doğu Karadeniz'in turizm için. Geldiler arkadaşlar, derede taşkın olduğu zaman taşları almak falan gibi uyduruk bir şeyle il idaresinden izin alıyor, gidiyor dereleri oradan kum çıkarmak için, çakıl çıkarmak için yok ediyor. "Dere izin verirse atlarım taştan taşa" Ya, bizim türkümüz ya. Orada taş olmasa oranın bir anlamı, bir özelliği kalmıyor. Yani, neyi pazarlayacağız diyoruz.
Yaylalar, her taraf beton oldu. Şimdi de insanların yüz seneden beri oturdukları evlerden "Bu evler sizin değil, kira vereceksiniz." diye kira almaya başladılar. Rize havaalanı yapılacaktı işte, yılan hikâyesi, ne olduğu filan belli değil, devam ediyor. Havaalanı yapılacak, güzel ama biz kara kara düşünüyoruz. Havaalanı yapılırken dünya kadar taş gerekiyor. Taş ocakları dağlarımızı, taşlarımızı yıkacak. Ne olacak diye düşünüyoruz niye. Teşvikler ne, pansiyonculuk ne oluyor?
Bakın, insanlar oraya gelecekler, herhâlde Doğu Karadeniz'de biz onlara bir şeyler vereceğiz ve ikinci sefer bir daha gelecekler ya da birilerine söyleyecekler, onlar gelecekler. Ne vereceğiz onlara? Elli seneden beri, altmış seneden beri kullandığımız inorganik çay gübrelerinden dolayı toprak diye bir şey kalmamış. Evet, orada elma filan oluyor ama aslında o eski Rize elması değil, Trabzon, Artvin elması değil. İşte orada kivi oluyor falan ama kivi filan değil. Mandalina artık oranın mandalinası değil, biberi değil, fasulyesi değil. Ne vereceğiz? Organik çay diye bir şey var. Yani, turizm sadece Turizm Bakanlığının yapacağı şey değil yani, devletin bir bütün olarak -Orman ve Su İşleri Bakanlığıyla, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla- bütün olarak ele alınması gerekiyor, bakması gerekiyor.
Tarihî eserlerimiz çok az yani yok denecek kadar az. Rize için söylüyorum, Trabzon'da biraz daha fazla, Artvin'de tek tük. Ama onların da bir restorasyonu yapılmış, şaşıp kalırsınız. Ben Zilkale'yi bilirim öteden beri, eskiden beri. Restorasyon yaptılar, gittim bir sene sonra, kardeşim buraya yeni bir kale yapılmış, bu ne? Nasıl bir akılla, nasıl bir şeyle böyle bir şey yaparlar ya? Cinayet o Sayın Bakan. Kız Kalesi var Pazar'da, onarıldı, aynı şekilde onlar da... Yani, böyle bir şey yapmak zorunda mısınız? Hiç olmazsa çevirin etrafını yıkılmasın, onarmayın.
Sayın Bakanım, eğer biz gerçekten bir şey yapacaksak yani akıl diye bir şey var ya, akılla bu şey yönetilir yani. Devlet yönetmek işi akılla. Artık herkes biliyor yani, aklın yolu bir. Bütün bunlar yapılırken gitseler Rize'de, Artvin'de altmış yetmiş yaşında bir tane adama danışsalar yeter. Şimdi, biz, Artvin'i turizme falan açacağız. Artvin'i yok ediyoruz ya. Şu anda Artvin'de, Cerattepe'de binlerce insan bekliyor. Kars'tan, Erzurum'dan, Bayburt'tan, Trabzon'dan ne kadar toplum polisi, jandarma varsa oraya yığdık, orada insanlar bekliyor. Dünyanın cennet köşesi ya! Aramasın mı ya? Her şeyi verdik Cengiz İnşaat'a ya, Artvin'i vermeyelim. Ne olur yani eğer turizm yapacaksak, orada insanlar şey diyorsa? Orada bekliyor insanlar. Peki, nasıl olacak yani? Bu "turizm" dediğimiz şey nasıl olacak, nereden gelecek? Yani yıktıktan sonra nereden yapacağız ya? Var zaten ya. Yani bizim sizden ricamız farklı bir şey getirin. Evet, yani ülke kalkınsın, bir şey demiyoruz, evet, barajlar da yapılsın, bir şey demiyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayabilir misiniz Sayın Bekaroğlu?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, bitiriyorum.
...gerekiyorsa HES'ler de yapılsın, bir şey demiyoruz ama yani burada bir kültür var, yüzlerce yıldan beri oluşan bir şey var, alışkanlıklar var. Turizm filan olacaksa işte bu kültürü insanlarla buluşturacağız, oraya insanlar gelecek, edecek ama bunu yok ediyoruz yani. Yok etmeden yapmanın bir yolu olması gerekiyor ve var da. Bu konularda duyarlı davranacağınıza inanıyorum.
Bütçeniz hayırlı olur inşallah.
Teşekkür ederim.