KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri, bürokrasimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, tarım sektörü önemli bir sektör, millî gelirdeki payı her ne kadar yüzde 7-8 civarında olsa da istihdam payı son derece yüksek, yüzde 21 civarında. Fakat, tabii, tarımın yapısal sorunları var bizde, uzun dönem büyümesine şöyle bir baktığımda yüzde 1,5 civarında son otuz yıl ortalaması.

Dış ticaret açısından baktığımızda, 2006'da örneğin -ben seriyi tam yakalayamadım ama plandan baktım- dış ticaret fazlası veriyormuş tarım sektörü -gıdayı katmıyorum ben, sizin konuşma metninizde gıda katılmış Sayın Bakanım- ama şu anda dış ticaret açığı veren bir sektör hâline gelmiş.

Tabii, ciddi verimlilik sorunu var tarımda, ekilen tarım arazilerimiz azalıyor. Verimliliğe baktığımızda, toplam faktör verimliliği açısından, tarım sektörünün toplam faktör verimliliği uzun dönemde yani 1981-2013 döneminde sadece 0,2 puan büyümeye katkı yapmış yani bu çok düşük tabii. Hatta, 2007-2013 döneminde de toplam faktör verimliliği negatif, tarımda iş gücü verimliliğine baktığımızda burada bir miktar yükselme var ancak hâlâ özellikle tarım dışı kesimlerle mukayese ettiğimizde iş gücü verimliliği de son derece düşük. Tabii bu sorunlardan bir tanesi de ölçek sorunu. Şimdi, bunlar üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Ölçek de önemli sorun. Teknoloji, mekanizasyon sorunları var, sermaye hasıla oranlarına baktığımızda yine tarım sektöründe bu oranların dünya standartlarının oldukça gerisinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, tarım sektörümüzün yapısal problemlerinin çözülmesi lazım çünkü ciddi bir nüfus ve ciddi bir istihdam var ve tarım sektörü üretimi de stratejik bir sektör olduğu için aslında önemli.

Burada tabii, üreticilerimizi bilinçlendirme önemli, özellikle tarımsal ilaç kullanımında, kimyevi gübre kullanımında, sulamada, tohum kullanımında bilinçlendirilmeleri gerekiyor.

Sayın Bakanım, ben ortalama yirmi dakika falan konuşuyorum ama bugün on dakikayı geçmemek için detaylara girmeyeceğim.

Bir kısım kararlar alıyorsunuz Bakanlık olarak, bu kararların özellikle denetlenmesi önemli. Bu denetlemelerde eğer problem olursa... Mesela, işte, unda katkı uygulamasını disipline eden kararlarınız oldu. Sektörden şöyle şikâyetler geliyor: Dürüst firmaları cezalandıran bir sisteme dönüşüyor bu, çok iyi denetlenmediği için de hile yapanları ödüllendiren, onlara avantaj sağlayan bir duruma geliyor. O yüzden, denetim meselesi son derece önemli, gıda güvenilirliği açısından da denetim meselesi son derece önemli. Örneğin, şimdi, şöyle basit bir hesap yaptık: 1 kilogram çiğ süt fiyatı 1,4 lira, her ne kadar bir kısım arkadaşlar daha düşük olduğunu söyleseler de peynir üreticilerinin aldığı fiyatın bu olduğu söylendi bize. Asgari 10 kilogram süt gerekiyor 1 kilogram peynir yapmak için yani 12 kilogram denildiği de oluyor. Böyle baktığınızda, 14 liraya geliyor peynirin sadece süt maliyeti. Şimdi, 12-13 liradan beyaz peyniri marketlerde bulma imkânı var, buralarda demek ki ya işte, bozulmuş, geri dönmüş, standart dışı süt kullanımı konusunda ciddi şey var. Aynı şeyi sucukta görebiliyorsunuz yani işte, 20 liradan -10 liradan bile sucuk satılıyor da hadi onları saymayalım- sucuk satılıyor, 25 liradan sucuk satılıyor, etin fiyatı ortada; bu nasıl oluyor? O yüzden, bu denetimler önemlidir. Gıda güvenliği anlamında da aslında ürün piyasalarında ve çiftçi gelirlerinde istikrarı kazandıracak tedbirlerin alınması gerekiyor. Stok yönetiminin etkinleştirilmesi; üretim, pazarlama, tüketim zincirinde kayıpların azaltılması; üretici örgütlerinin pazara erişiminin kolaylaştırılması gerekiyor. Küresel Gıda Güvenliği Endeksi'nde 2013'te 36'ncı sıradaymışız, 2015'te 39'uncu sıraya gerilemişiz, burada da çok iyi bir durumumuz yok.

Şimdi, Sayıştay raporları var, diğer arkadaşlar da bahsetti, ben iç denetçilerle ilgili, iç denetçilerin görev alanına giren çoğu konunun ben Sayıştay raporlarında tespit olarak yapıldığını görüyorum Sayın Bakanım. Şu anda Tarım Bakanlığına ilişkin iç denetçi kadrolarının ne kadarının dolu olduğunu bilmiyorum, onu arkadaşlar bize söylerlerse seviniriz ancak burada özellikle muhasebeye ilişkin eleştirilerin, işte, sisteme ilişkin eleştirilerin, süreçlere ilişkin eleştirilerin etkin bir iç denetim sistemiyle ben aslında giderilebileceğini ve iç denetçilerin burada size çok faydalı olacağını düşünüyorum. Eğer kadrolarda boşluk varsa doldurulması lazım, doluysa da etkin çalışmalarının sağlanmasında fayda var.

Şimdi, bu, Sayıştay raporunda da yer alan, bizim de daha önceden devlette çalışırken gündeme getirdiğimiz Türkiye Jokey Kulübüne verilen at yarışları düzenleme yetkisi, onlara böyle bir imtiyaz verilmiş aslında. 1953 yılından beri zannediyorum bu yetki onlarda. Bu tabii bedelsiz veriliyor, kanunen bunun bedelsiz olmasına ilişkin açık bir hüküm yok, bunun bedelli olması lazım. Kanun bile bedelsiz olduğunu söylüyorsa kanunu değiştirip bunu bedelli hâle getirmek lazım. Sayıştay raporundan gördüğüm kadarıyla 3,3 milyar lira brüt gelir var, burada ciddi bir kaynak var. Yani bunun rekabetçi bir ihale sistemiyle kim alacaksa ona verilmesi lazım. Bunun karşılığında Jokey Kulübü ne yapıyorsa o hizmeti de fazlasıyla buradan, ihaleden elde edeceğimiz gelirle biz bunu yapabiliriz. Kamunun menfaati açısından burada mutlaka rekabetçi bir ortamda yapılacak bir ihaleye ihtiyaç olduğu görülüyor.

TİGEM arazileri meselesi var. Yani ben bunu geçmiş tecrübelerime istinaden söylüyorum, son durumun ne olduğunu bilmiyorum ama TİGEM arazilerinin çarçur edildiğini... Herkes gözünü bu TİGEM arazilerine dikmiş durumda. Bir defa, kötü yönetim işletmeleri zararlı hâle getirdi, bu zarar da daha sonradan bunların özelleştirilmesi anlamında gerekçeler oluşturmaya başladı. İşte, kiralama, efendim, kimisini feshetme veya değişik ortaklıklar şeklinde bir kısım işletmelerle TİGEM arazilerinin, TİGEM işletmelerinin özelleştirildiğini görüyoruz. Özelleştirmeye karşı olduğum için değil ancak bir de bedelsiz olarak TİGEM arazilerinin devrine ilişkin de çok ciddi YPK kararları geçmişte geliyordu, daha sonradan bu yetki bir miktar Bakana verildi. Ama burada Sayın Bakanım; özellikle sizden istirhamımız, bu TİGEM arazilerine sahip çıkılması, arazi bütünlüğünün korunması ve TİGEM için aslında daha stratejik bir bakış, doğru bir strateji belirlenmesi lazım, özellikle tohum ve damızlık konusunda TİGEM'in yapması gereken önemli işler var, orada da TİGEM'in misyonunun iyi belirlenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Son konu olarak da fındık meselesi var. Bir kısım arkadaşlar da zannediyorum dile getirdiler. Biliyorsunuz, geçen yıl yaklaşık 15 lira civarında olan fındığın kilosu bu yıl 9 liradan satılıyor. Burada birkaç tane alıcı firma var, bu firmalar da yabancıların eline geçmiş durumda ve şu anda da ürünün yarısı yaklaşık olarak üreticinin elinde Sayın Bakanım; dolayısıyla, piyasadaki yaygın kanaat, vatandaşımızdaki yaygın kanaat artık neredeyse tek alıcı konumunda olan bu spekülatörlerle piyasanın manipüle edildiği ve fındığın fiyatının bilerek ucuz tutulduğu şeklinde üreticide ciddi bir kanaat var. Tabii, bu kanaati güçlendirecek de deliller var. Yani 9 liraya düşmüş olması, aslında rekoltenin geçen yılın çok üzerinde olmamasına rağmen bu fiyata düşmüş olması sanki birilerinin vatandaşın elindeki fındığı ucuza kapatma şeklinde bir gayreti varmış gibi duruyor. Yani dünya fındık ihtiyacının yüzde 75'ini üreten bir ekonomi olarak, bir ülke olarak bu fındık piyasasını içeride bir defa, çok daha iyi düzenlememiz gerekiyor. Yani tabii, şimdi, Almanya'daki borsayı Türkiye'ye getirme falan belki çok kısa sürede olacak işler değil ancak hiç olmazsa içeride... Ya, bu öyle bir şey ki bunun fiyatını çok cazip yaptığınızda, diyelim ki uluslararası ihracat fiyatları aşırı yükseldiğinde bu sefer, kendimize rakip fındık üreticileri yaratıyoruz. E, fiyatı düşük olduğu zaman kendi üreticimiz mağdur oluyor. Rekoltesiyle, fiyatıyla, arzıyla, talebiyle bu piyasanın çok iyi bir şekilde çalışılması lazım.

Tabii, şimdi, burada, FİSKOBİRLİK daha önceden siyasi mülahazalarla yıpratıldı. Sonradan TMO bu konuda birkaç yıl boyunca görevlendirildi. Şimdi TMO da zannediyorum çekildi ama FİSKOBİRLİK'e karşı vatandaşta bir güven yok. FİSKOBİRLİK'e güven olmayınca şimdi vatandaş ürününü götürüp FİSKOBİRLİK'e vermiyor. Dolayısıyla, emanete, alıcılara veriyor. Zaten şu anda çikolata olarak fındığın önemli kısmını yedik biz yani parası alınmamış fındık, emanetteki fındık, fabrikalara gitti veya ihraç edildi, onlar aslında yenildi. Dolayısıyla, alıcılar da fındık arzında bir sıkıntı çekmediği için fiyatı istedikleri şekilde manipüle edebiliyorlar. Vatandaşın bu mağduriyetinin giderilmesi gerekiyor. Sizin daha önceden bir beyanatınız vardı, 50 bin ton fındık alımı şeklinde. Vatandaş da, biz de tabii ki sizin bu taahhüdünüzü tutmanızı bekliyoruz. Biz sizi tanıyoruz. Siz taahhüt ettiyseniz tutarsınız diye de ifade etmek istiyorum.

Bir de bu lisanslı depoculuk meseleleri var. Şimdi, bir sorun da bu. Bu kısmı çok iyi bilmiyorum, ancak -şimdi firma ismini vermeyeceğim ama elimizde var firma ismi- 30 tane fındık deposu yaptırılmış. Bu depoların boş olduğu söyleniyor. Bu konuda da bize bilgi verebilirseniz yani buradaki sorun nedir? Yani, bunlar boşsa niye boş? Buraya TMO para ödüyor mu, ödemiyor mu? Yani, bunun devletle ilişkisi nedir, ne değildir? Yani, lisanslı depo olsa, vatandaş emanete, bu firmalara bırakmak zorunda kalmasa fiyat üzerinde bu kadar bir baskı oluşmayacak. Şimdi, fındığı veriyorsun, adamın arzında bir sorun yok. Fındığı alıyor, kullanıyor, çikolata oluyor. Hâlâ bizim vatandaşın hesabı kesilmemiş, anlatabiliyor muyum? Ama kendi lisanslı deposunda tutmuş olsa bu mağduriyetler olmayacaktı.

Sayın Bakanım, bu konu Karadeniz açısından önemli bir konudur, ülke açısından önemli bir konudur yani millî bir meseledir. Lütfen, bu konunun üzerinde duralım ve çiftçimizi de, ülkemizi de mağdur etmeyelim.

Ben bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Başlangıçta söylemeyi unuttum, yeni Bakanlığınızın da hayırlı olmasını diliyorum. Allah hayırlı hizmetler nasip etsin.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.