KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, Bakanlığımızın çok değerli yöneticileri ve basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum.

Sayın Bakan, size de yeni Bakanlığınızda başarılar diliyorum. Bakan Yardımcısı arkadaşımız Mehmet Daniş'i de tebrik ediyorum, başarılar diliyorum.

Bugünlerde oldukça sıkıntılı ve problemli bir süreçten geçiyoruz. Özellikle, Suriye meselesini ve AKP Hükûmeti tarafından özellikle ülkenin ısrarla, sanki savaşa sokulmak gibi bir çabasını ve gayretini de izliyoruz ve takip ediyoruz. Ancak, anlaşılan o ki çok önceden belli kararları Hükûmet vermiş ve enflasyonla baş edemeyeceğini anladığımız bu noktada savaş ve kıtlık yıllarının narh politikasına geri dönüş yaptınız. Merkez Bankasına faiz baskısı ve gıda fiyatlarına tavan fiyat baskısıyla kapalı ekonomi dönemine yeniden geçiliyor. Dünyada gıda fiyatları yüzde 19 düşerken Türkiye'de ne yazık ki gıda fiyatlarının yüzde 11 artması ekonomi politikalarının bence iflasa geldiği son noktadır.

Görüyoruz ki, AKP hükûmeti, enflasyon artışıyla, gıdadaki AKP'li belediyelerin fahiş ekmek zamlarıyla, ette, kıymada patlayan fiyatlarla baş edemeyince, çareyi Osmanlı'dan kalma, savaş, kıtlık, yokluk yıllarının uygulaması olan narh sistemine geçmekte buldu. Ette ve kıymada başlatılan narh uygulaması, Osmanlı'da her ramazan öncesi kadılar kurulu tarafından temel ihtiyaç ve gıda maddeleri için uygulanırdı. Osmanlı Dönemi'nde insanların ihtiyaçlarını daha ucuzlatmak ve geçim koşullarını sağlamak açısından kadılar kurulu toplanır, temel gıda maddelerinde böyle bir fiyat sabitlemesi yaparlardı. Şimdi, siz yüz yıl gerisine döndünüz ve siz, bu on dört yıl sonunda "yerli ve millî" diyerek, "kadim gelenek" diye övünerek Türkiye'yi yüz yıl öncesinin kıtlık, yokluk yıllarına döndürdünüz ve ette narh uygulamasını geri getirdiniz Sayın Bakan. Bu nedenle sizi ve ekibinizi de kutluyoruz.

Enflasyon sepetinde yüzde 2,6'lık önemli bir ağırlığı bulunan ekmek fiyatlarına Ankara ve İstanbul'da büyükşehir belediyeleri tarafından yapılan yüzde 20'lik zammın, genel gıda enflasyonu görüntüsüne yansımasını şubat ayı verileri açıklandığında göreceğiz. AKP hükûmeti, maaşlara, ücretlere yüzde 3,8 zam yaparken AKP'li Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri halk ekmek fiyatlarına tek kalemde yüzde 20 zam yapmaktan kaçınmadılar. Kendi hükûmetlerinin bakanları bile yapılan fahiş zamlara isyan edince Ankara Belediyesi zammın 5 kuruşluk bölümünü geri aldı.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; 1980'de bu memleketin nüfusu 44 milyondu, bugün 77 milyon. Yani ortalama her yıl 1 milyon nüfus arttığını görüyoruz. Bu memlekette o zaman 50 milyon koyunumuz vardı, 1980'de; bugün 29 milyon koyunumuz var arkadaşlar; her 2 koyundan 1'ini kaybetmişiz. 19 milyon keçimiz vardı, bugün 9 milyon keçimiz var arkadaşlar; 2 keçiden 1'ini kaybetmişiz. 16 milyon sığırımız vardı, 14 milyon sığırımız var; sığırımız 2 milyon azaldı. 1 milyon mandamız vardı, 118 bin manda kaldı. Her 10 mandadan 9'unu kaybetmişiz. Bu memleket... Şimdi sorarsanız, Tarım Bakanımıza sorarsanız der ki: "İktidarımızın son döneminde canlı hayvan varlığında artış oldu." Birazdan kapanış konuşmasında bunları bize söyleyecek. Son dört yılda ne kadar canlı hayvan ithal ettiniz? 3,5 milyon canlı hayvan ithal ettiniz Sayın Bakan. 2 milyon koyun, 1,5 milyon sığır ithal ettiniz yani sizin "Canlı hayvan varlığı arttı." diye söylediğiniz şey maalesef ithalattan başka bir şey olmadı.

Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde kırmızı et sektör temsilcileriyle toplantı yaptı. Ve gördük ki uzun yıllardan sonra devlet, et için tavan fiyat açıkladı. Yağsız karkas etin kilo başına tavan fiyatı 23,3 lira, yağlı karkas etin tavan fiyatı ise 21,8 lira olarak açıklandı. Yoğun tüketimi olan kıymanın tavan fiyatı 32 lira, kuşbaşının ise 34 lira olarak açıklandı. Bu fiyatlar altı ay geçerli olacak. Peki, bu tavan fiyata uymayanlara nasıl bir yaptırım gelecek? Sayın Bakanın açıklamasına göre fiyatlara uyulmazsa ithalat yapılacak. Ancak biliyoruz ki bir anlamda zaten marketlerin istediği de bu ithalattır. Çünkü ucuza alıp pahalıya satacaklar. Bu konuda daha ciddi yaptırımların getirilmesi gerekiyor Sayın Bakan. Sürekli geçmiş hükûmetleri eleştiren, her şeyin en iyisini kendisinin yaptığını savunan AKP hükûmetinin et ve kıymada tavan fiyat uygulamasına geçerek Osmanlı Dönemi'nin, sonrasında da Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki savaş ve kıtlık yıllarının narh uygulamasını da onlarca yıl sonra millete tekrar yaşattığınız için gerçeğin bir kez daha vurgulanması gerekiyordu, bunu da burada söylüyoruz.

Yerli besiciyi, üreticiyi üretimden soğutan AKP'nin tarım ve hayvancılık politikaları, Türkiye'yi kendi kendini besleyemez hâle getirmiştir. Güneydoğudaki terör nedeniyle de ülkemizin en önemli hayvancılık bölgesi olan bu bölgede ve Doğu Anadolu'da besicilik büyük darbe aldı. İnsanlar evlerini, köylerini, tarlalarını, sürülerini bırakıp göç etmeye başladı. Günlerce sokağa çıkma yasakları uygulandı. Şimdi, tüm bu gelişmelerin ekonomiye ve özelde de tarım politikalarına yansımalarını göreceğiz.

Yıllardan beri, canlı hayvan ve et ithalatıyla sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Her defasında ithalatın çözüm olmadığı görülmesine rağmen, bu politika ısrarla sürdürülüyor. Ancak biliyoruz ki koyun ve sığır varlığımızın artmamasının nedenlerinden en önemlisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, mikrofonla oynamazsanız, sesiniz gidiyor, lütfen.

Buyurun.

MUSA ÇAM (İzmir) - Peki.

Koyun ve sığır varlığımızın artmamasının nedenlerinden en önemlisi, ülkede hayvanların besleneceği meraların kalmamasıdır. Ülkenin doğusunda çözüm sürecinin askıya alınması sonucu yeniden başlayan bir terör var. Batıda meralar kararnameyle toplu konutlara tahsis ediliyor. 1990`larda 24 milyar hektar, 2000'in başında 16 milyar hektar olan kullanılabilir çayır, mera alanı 9-10 milyar hektara kadar geriledi.

Sığırlarımız yemle besleniyor. Hazır yemin girdisi ise dolar. Dolar artınca büyükbaşların beslenme maliyeti de artıyor. Hayvancılıkta öne çıkan ülkelerde toplam beslenmede çayır, meranın payı yüzde 50 dolayında. Tarım kaynaklı kaba yemin payı da yüzde 25 dolayında. İşte bu nedenle o ülkelerde büyükbaş fiyatları ucuz. Biz ise çayır ve mera olmadan hazır yeme dayalı olarak hayvancılık yapmaya çalışıyoruz. Yıllık 60 milyon ton dolayındaki kaba yem tüketiminde çayır ve meranın payı 12 milyon ton dolayında. Kaba yemin sadece yüzde 20'si, toplam yemin sadece yüzde 10'u çayır ve meradan karşılanıyor. Çayır ve meraya çıkamayan büyükbaş hayvanlar kapalı alanlarda kaba yem ve karma yem yiyor.

Değerli milletvekilleri, kırmızı eti tartışıyoruz. Fakat et krizinin arkasında süt krizi de var. Türkiye'de 2014 yılının Temmuz ayından bu yana çiğ sütün referans fiyatı 1 lira 15 kuruş yani on dokuz aydır fiyat artmadı. Şu günlerde fiyat 1 liranın altına düştü değerli arkadaşlar. Çiftçi sütten para kazanamadığı için ineklerini kesiyor. Bu nedenle hayvan varlığı da her geçen gün azalıyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2014'te 14,2 milyon baş olan sığır varlığımız 2015'te 13,9 milyon başa düştü. Hayvan varlığı azalırken et fiyatını nasıl sabit tutacaksınız? Öncelikle inek kesimini durdurmak gerekiyor. Bunun için de sütteki sorunu çözmeden et krizini çözmeniz mümkün değildir.

Sayın Bakan yine göreve geldikten sonra sektör temsilcileriyle yaptığı toplantıda çiğ süt fiyatının 2014 Temmuzundan bu yana artmaması nedeniyle ekim, kasım, aralık dönemi için çiğ süt primini 7 kuruştan 9 kuruşa çıkardıklarını açıklamıştı. Ancak bazı sanayicilerin çiğ süt alım fiyatını 5 kuruş düşürmesiyle, Bakanın verdiği prim, fazlasıyla doğrudan sanayiciye gitti.

Özetle, Türkiye'de çiftçi lehine alındığı söylenen kararlar, vergi indirimleri, destekleme primleri ne yazık ki çiftçiye ulaşmadan başkaları tarafından gasbediliyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ise buna "Dur." demesi gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Anadolu tarım açısından dünyanın en önemli topraklarıdır. Çünkü milyonlarca yıl boyunca avcılık ve toplayıcılıkla geçimini sağlayan insanoğlu on bin yıl evvel ilk kez bu topraklarda yerleşmiş ve tohumu ıslah etmiş, hayvanı ehlileştirmiş, tarıma ve hayvancılığa başlamıştır. Şüphesiz, bu bir tesadüf değildir çünkü bu topraklar, tarım için dünyanın başka hiçbir ülkesinde bulunmayan olanaklara sahiptir. Örneğin, 40'tan fazla ülkeyi içinde barındıran Avrupa'da, 12 bin bitki çeşidi varken yalnızca Türkiye'de, Anadolu'da 13 bin bitki çeşidi vardır ve bunların 4 bini endemiktir. Başka bir deyişle, biz, bir gen bankası üzerinde yaşıyoruz. Bugün dünyanın şüphesiz en stratejik ürünü buğday, Diyarbakır'dan bütün dünyaya yayılmıştır. Yine, besleme değeri açısından en kıymetli olan ürünler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen toparlayın.

MUSA ÇAM (İzmir) - ...mercimeği, fasulyesi bu topraklara özgü ürünlerdir.

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen toplayın. Sayın Çam, size "Dur." demek zorundayım ben de. Sizin konuşmanızda vardı öyle bir kısım, ben de "Dur." demek zorundayım. Gerçekten, saat 21.30 arkadaşlar ve hâlâ 10'a yakın milletvekilimiz konuşmak istiyor. Ve bizim arkadan bir Kültür bütçemiz var, sabah altıda çıkacağız demektir, dün sabah dörtte çıktık.

Son bir dakikanız efendim.

MUSA ÇAM (İzmir) - Tamam Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Şimdi, gıdaya sahip olmak, gıdaya erişebilmek, ona egemen olmak bu dünyanın geleceği açısından son derece önemlidir. Su gibi, silah gibi önemlidir gıda ve nitekim, 1990'lı yıllarda Dünya Gıda Fiyatları Endeksi yalnızca 100 iken, bugün, Dünya Gıda Fiyatları Endeksi 200'ü aşmış durumdadır. Bu, bize şunu gösteriyor: İthalatçı olan ülkeler her geçen gün daha yüksek paralarla tarım ve gıda ürünü ithalatı yapmak zorunda kalacaklar. İhracatçı ülkeler ise tarım ve gıdadan giderek daha fazla para kazanabileceklerdir.

Son cümlem: Türkiye, 1980'de 44 milyon nüfusa sahip olan bir memleketti, bugün, 78-80 milyon nüfusumuz var ve orta vadede bu topraklarda 100 milyon yurttaşımız yaşayacak. Yani Almanya gibi, Fransa gibi nüfus artış hızı durmuş bir memleket değiliz biz. Dolayısıyla, temel amacımız, yalnızca bugünkü nüfusu beslemek değil, orta vadede nüfusumuza eklenecek bir çeyrek milyonu daha bu topraklardan yetişecek ürünlerle besleyebilmektir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, son cümlem şudur: Amerika Birleşik Devletleri'nin ünlü Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 1970'li yıllarda şunu söylüyor: "Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri; gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz." Dolayısıyla, petrol kadar gıda, su, bizim için, gelecek açısından ülkemiz, çocuklarımız ve torunlarımız için gelecek hayati öneme sahiptir. Ülkemizin topraklarına sahip çıkalım ve tarıma çiftçiye, köylüye destek olalım diyoruz.

2016 yılı bütçesi hayırlı ve uğurlu olsun.