KOMİSYON KONUŞMASI

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Bakanlığımızın çok kıymetli mensupları, kıymetli basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.

Şimdi, tabii, Dışişleri Bakanlığı olunca sözlerimizi çok dikkatli seçmek zorundayız. Kanun metni geldiğinde, okuduğumuzda doğrusu burada bu sunumu yaparken yani iki taraf olarak mı yoksa aynı yerde oturan, ülkemizin menfaatleri söz konusu olduğunda dış politikada hepimiz aynı taraftayız mantığıyla mı buna bakmalıyız? Özellikle iktidar partisindeki arkadaşlara bunu hatırlatmak istiyorum yani dış politikada parti olmaz, dış politikada hepimiz aynı taraftayız. Şimdi ben de düşüncelerimi bu kapsamda ifade etmeye çalışacağım, dolayısıyla kimliklerimizden biraz bağımsız.

Şimdi, bu kanun teklifinin maddelerine baktığımızda, 11 maddeye baktığımızda belki ilk akla gelmesi gereken soru... Bu kanun teklifi... Gerçekte Dışişleri Bakanlığımızın beş yüz yılı aşkın geleneği olan ve bu kurum, bu devlet, kurumlarımız bir yere gitmişse Dışişleri Bakanlığımız her zaman örnek bir yapı olmuştur. Tabii, Hakan Fidan Bey'in ve şu anda Dışişleri Bakanlığımızın bence bir şanssızlığı böyle bir kanun teklifini tasarruf tedbirlerinin konuşulduğu bir haftada buraya getirmiş olması; bunu birçok sözcü milletvekili arkadaşımız dile getirdi, oraya tekrar girmeyeceğim. Şimdi, bu kanun teklifi Dışişleri Bakanlığımızı daha güçlü mü kılacak, Dışişleri Bakanlığımızın imajına, onuruna, itibarına daha fazla bir katkı mı sağlayacak yoksa zarar mı verecek? Ben dolayısıyla ülkeyi, milleti, Dışişlerini, geleceği düşünerek bu açıklamaları yapacağım.

Şimdi, buradan hareketle önce şu teklifin genel gerekçesiyle bir başlamak istiyorum. Mustafa Canbey de okudu, işte, dünyada 261 diplomatik ve konsüler misyonla en geniş 3'üncü diplomatik ağa sahip olduğumuz, bölgesel ve küresel sorunların takibi ve çözümünde aktif rol alan bir Dışişleri Bakanlığından bahsediliyor. Şimdi ilk sorumuz şu: Bu kadar başarılı olduğunu düşündüğümüz ve başında da takdir ettiğimiz, bu ülkenin yetiştirmiş olduğu çok değerli bir Bakanımız var; ne oldu da bu kadar gerekçesinde başarılı bulduğunuz bir Bakanlıkta yeniden bir yapı oluşturuyorsunuz? Şimdi AK PARTİ'li arkadaşlara şunu sormak istiyorum. Bunu, zamanında biz de kürsülerde çok konuştuk. İşte, bütçede birlikten bahsedildi, oraya tekrar girmeyeceğim. AK PARTİ, hükûmete geldiğinde en büyük mücadelesini bu kamuda kurulan vakıflarla, fonlarla kontrol edilemeyen bütçeleri bütçenin içine alarak, bir birlik oluşturarak vermişti yani AK PARTİ'nin verdiği ilk mücadele buydu. Bakın, biz burada Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansını saatlerce konuştuk; ayrı bir bütçe, ayrı bir yapı, Sayıştay denetiminde olmayan, kontrolü olmayan, hesap veremeyen bir yapıyı burada konuştuk. Şimdi, bu, tabii, turizmde belki konuşulabilirdi ama öncelikle meseleye böyle başladığımızda...

Kanun teklifinin 1'inci maddesine hep birlikte bir bakalım. Teşkilatın faaliyetlerinin güçlendirilmesi ve personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi; ana şey bu. Şimdi, bu ülke, bu millet hatta mevcut iktidarın kendisi paralel yapılardan çok çekti. Şu anda, AK PARTİ'li dostlarımızdan hakikaten benim şahsi ricamdır; bu kanun teklifini Sayın Cumhurbaşkanımız görmüş müdür? Çünkü 11'inci maddeyle Cumhurbaşkanı yürütecek, bu maddelerin yürütülmesinde onun sorumluluğu var.

Özellikle "paralel yapı" cümlesini niye kuruyorum? Şöyle bakın: Şimdi, bizim Dışişleri Bakanlığımızda bir Stratejik Araştırmalar Merkezimiz vardı, işte "vision paper"ları yayınlanıyor, biz de faydalanıyoruz, okuyoruz, sağ olsunlar. Diplomasi Akademisinden bahsedildi. Bu kadar başarılı ve bu işleri yapan bir Bakanlıkta niye kuruldu bu diye bakıldığında, bunun faaliyet alanına bakıyoruz.

Arkadaşlar, şu anda, bu Vakfa ihtiyaç varsa bile ben hakikaten çok özensiz hazırlandığını... Yani kimseyi kırmak için söylemiyorum ama hakikaten çok özensiz. Bakın, bir fon kuruluyor gibi bir vakıf kuruluyor. İşte, alım satım, şu bu, buralara girmeyeceğim.

Arkadaşlar, "YÖK" diye bir kurumumuz var. "Bu Vakıf bir yüksek öğrenim kurumu kuracak." deniliyor ama YÖK şu anda kanun teklifinin içinde yok. Nasıl olacak yani? Şimdi, Dışişleri Bakanlığımız bir yüksek öğrenim kurumu kuracak...

Mesela, alım satımlarla ilgili olarak çok kritik bir soru sorayım. 1'inci soru: Dışişleri Bakanlığımızın idari ve mali faaliyet alanına giren birtakım işlevler, fonksiyonlar bu Vakfa devrediliyor. Eğer tasarruftan bahsediyorsak... Şu soru hakikaten çok önemli: Acaba Dışişleri Bakanlığımızın personelinde bir azalma mı olacak? Mesela, Dışişleri Bakanlığımız bir bina alırken, araç alırken, satarken bu faaliyetler -personelle ilgili eğitim meselesi- bu Vakfa devredilecekse demek ki burada bir tasarruf olacak. Dışişleri Bakanlığının personelinin bir bölümü buraya mı aktarılacak? Bu, önemli bir mesele. Ama daha önemli bir mesele, diyelim ki Dışişleri Bakanlığımız Fransa'da bir bina satın alacak; buna Vakıf mı karar verecek, Dışişleri Bakanlığının kendisi mi karar verecek; kim karar verecek buna? Ben şunu özellikle söylüyorum: Kuruluşundan itibaren yapmaya çalıştığı şeyin tersini yapan bir iktidar daha güçlü olmaz.

Bakın, bir başka önemli konu... Yine şeyle ilgili devam edeceğim. Doğrusu ben itibarına çok ciddi zarar vereceğini düşünüyorum. Denetim konusu... Bakın, burada, Vakfın organlarına baktığımızda, Mütevelli Heyeti Başkanımız mevcut Bakanımız olacak yani Dışişleri Bakanı Mütevelli Heyeti Başkanı olacak. Arkadaşlar, karar organının başında olan Bakan aynı zamanda Denetleme Kurulunu da denetliyor. Bakın, karar organının başında, Mütevelli Heyetinin başında olan Bakanımız aynı zamanda Denetleme Kurulunu da denetliyor. Ya, hakikaten burada bir sorun var, bu çok komik yani. Parlamentoya böyle bir kanun teklifini getirmek -ya Bakana da yazık, bize de yazık- hakikaten gülünç bir şey olur. Dolayısıyla, ben bunu da doğrusu çok gereksiz buluyorum.

Bir başka konu, burada bağışlar var. Arkadaşlar, Dışişleri Bakanlığı... Birçok arkadaşımız ifade etti. Şimdi, ben iş adamıyım, x ülkesinde iş yapacağım... Yani bana biri şunu izah etsin: Şu anda Parlamento tarafından, Sayıştay tarafından devletin bütçesi içinde hesap verebilir konumda olmayan, şeffaf olmayan, kontrol edilemeyen, denetlenemeyen bu yapılara, bu vakıflara iş adamları işlerini çözmek için olağanüstü yardımlar yapabilirler. Dışişleri Bakanlığını parayla, ticaretle, alım satımla, bağışlarla bu tür şeylerin içine soktuğunuzda beş yüz yıllık bu yapıya, devletin temel direklerinden bir tanesine ne denli büyük bir zarar vereceğimizin farkında değil miyiz? Mustafa Bey, hakikaten düşünüyorum, ya bunu başka türlü çözemez miyiz?

Mesela, üniversiteler, YÖK... Şimdi, ülkemizde gerçekten üniversitelerle ilgili kalite, uluslararası ratingde düşme meselemiz var. 10 milyon TL bir şeyle kurulacak. Dışişleri Bakanlığımız kendi bünyesi içerisinde şöyle bir yapılanma içine giremez mi; Türkiye'de yabancı dille eğitim yapan üniversitelerle bir anlaşma yapamaz mı, özellikle Dışişleri Bakanlığımızla ilgili insanlarımızın, çocuklarımızın yetiştirilmesi konusunda buralarla anlaşmalar yapılamaz mı?

Bir diğer konu, Maarif Vakfı. Bakın, biraz önce bütçesinden bahsedildi. Maarif Vakfının özellikle 15 Temmuz sonrası bu ülkede çok önemli işlevleri oldu. Maarif Vakfıyla bir anlaşma yapılıp Dışişleri Bakanlığımız bu meseleyi çözemez mi? Allah aşkına, şimdi, özel bir üniversite kurdu bu Vakıf, öğrenciler buraya gidecek -biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşımız ifade etti- ya, bunun ücretini kim belirleyecek? Ve Dışişleri Bakanlığının bu şekilde bu işlerin içine sokulması doğru mudur diye tekrar soruyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Şimdi, bir başka konu, burada Dışişleri Bakanlığımızın acaba kâr elde etme... Mesela, anladığım kadarıyla, vizelerle ilgili olarak bu vize işlemlerinde bir dağınıklık var, bunu toparlamaya çalışıyor yani bunu anlıyorum, demek ki uzun yıllardır orada bir dağınıklık var. Şimdi, siz eğer vize işlemlerinde belli bir payı bir yere aktarıyorsanız, bir vakfa aktarıyorsanız; mesela, bu vakfın denetimiyle ilgili olarak ayrı bir mekanizmaya ihtiyaç var. Şimdi, yüzdesini, şunu bunu falan, biz onları göremiyoruz; tabii, onları siz bize açıklayacaksınız.

Şimdi, özetle şunu söylemek isterim: Bakın, hesap verilebilirliği ve şeffaflığı ortadan kaldırabilecek tüm uygulamalara milletvekilleri olarak hep birlikte "hayır" demeliyiz. Eğer buna "hayır" diyemezsek 2000'li yıllarda devraldığımız Türkiye'ye, oraya hızlı bir şekilde, her şekilde dönmüş oluruz ve bu bizi perişan eder. Şu anda benim iş adamlarıyla ilgili sorduğum soru bile... Yani oralara bağış yapacak iş adamlarının Dışişleri Bakanlığıyla kurmuş olduğu ilişki Dışişleri Bakanlığının işi olamaz. Dışişleri Bakanlığı ikili bir yapıda maalesef itibarını da kaybeder, para da konuşulur -çok özür diliyorum- başka başka şeyler konuşulur; Dışişleri Bakanlığına bu şekilde bir kötülük yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu vakıf meselesi bu şekilde değil, başka bir şekilde çözülebilir. Dediğim gibi, Hakan Fidan Bey'in böyle bir kanun teklifiyle Mecliste gündem olması çok büyük bir şanssızlık, gerçekten onun adına da üzüldüğüm bir şey oldu. Dediğim gibi, bunları sadece bir siyasi kimlikle değil, bu ülkeye zarar vereceğini düşündüğümüz bir kanun teklifi olduğunu düşündüğüm için ifade ettim; inşallah bunlar dikkate alınır.

Tekrar teşekkür ediyorum.