KOMİSYON KONUŞMASI

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Şimdi, bu Tazminat Komisyonunun mahiyetine baktığımızda idari bir kurul olduğu anlaşılıyor. Peki, bu kurul görevlerini yerine getirirken Anayasa'nın idareyi düzenleyen hükümlerine mi tabi olacak, yargıyı düzenleyen hükümlerine mi tabi olacak? Yargıyı düzenleyen hükümlerine tabi olsaydı Anayasa'nın yargıya ilişkin düzenlemeleri onun için bağlayıcı olacaktı. Nasıl bir şey düşünülüyor?

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Genel Müdürüm, açıklama yapar mısınız.

ADALET BAKANLIĞI MEVZUAT GENEL MÜDÜRÜ MEHMET ÖKMEN - Şimdi, efendim, şöyle arz edeyim: Öncelikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları var ve Anayasa Mahkemesinin de Tazminat Komisyonuna verilen yeni görevler çerçevesinde oluşturduğu içtihatlar var. Bu içtihatlar çerçevesinde, tazminat komisyonu kanununun ilgili maddesinde bu idari kurulun Anayasa Mahkemesinin içtihatlarını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarını dikkate alacağı yazılıyor; ilerleyen maddelerde bu var ve verilen görevler yargısal bir mahiyette değil, tamamen tespite yönelik tazminat nedenleri, makul sürede yargılamada Anayasa Mahkemesinin içtihatları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları belirli, ortaya konulmuş. Anayasa Mahkemesinin önündeki hem 2018'de hem geçen yıl yedinci yargı paketiyle Tazminat Komisyonuna geçici maddeyle bu makul sürede yargılamaya ilişkin -ister makul sürede yargılamaya ilişkin olsun, diğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde bulunan dosyaların Cumhurbaşkanımızın kararıyla alınan konular olsun, cezaevleriyle alakalı, Kamulaştırma Kanunu'yla alakalı- şeklî başvurular Tazminat Komisyonunun önüne alındı ve ciddi anlamda orada bir tecrübe oluştu.

Yeni görevler bakımından idari kurul herhangi bir aksamaya sebep olmadan kaldığı yerden bu işleri, bu dosyaları, bu talepleri karşılayabilecektir ve geçici maddeyle de ilave 5 heyet oluşturuldu. Bu 5 heyet de yeni gelen işleri, dosyaları, talepleri eritmek için derhâl görevlendirilecek ve bu tazminat talepleri kısa sürede sonuçlandırılacak. İdari yönü daha ağır basan tazminat talepleri bunlar, sadece tespite yönelik. Gözaltında kalmış ama takipsizlik verilmiş; yaptığı işe göre, kaldığı süreye göre Anayasa Mahkemesi içtihatları çerçevesinde tazminatı belirleyecek ve nizayı ortadan kaldıracak efendim.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Peki Sayın Genel Müdürüm.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararlarının bütün devlet organlarını bağladığını gösteren 153'üncü maddenin açık hükmüne rağmen, bu hükmün yargı kuruluşları tarafından uygulanmadığı ve buna seyirci kalındığı bir ortamda, biz, idari nitelik taşıyan bu makamların belirttiğiniz hususları dikkate alacağından nasıl emin olalım? Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının Türkiye'de çeşitli bahaneler üretilmek suretiyle gereklerinin yerine getirilmediğini biliyoruz. Şimdi, böyle bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuz bir ortamda bu açıklamaları nasıl inandırıcı bulalım? Yanlış anlaşılmasın, sözlerim sizin şahsınıza yönelik değil, siz bu açıklamaları yapmakla yükümlü olan bir kişi olarak karşımızdasınız.

Şimdi, zihinlerimizi biraz geçmişe götürürsek anayasacılık hareketlerinin temelinde yatan kuvvetler ayrılığı ilkesinin manası ne? Devlet iktidarı eğer bir kişi, bir kurul, bir organda birleşecek olursa Montesquieu'nun deyimiyle bundan ancak istibdat ortaya çıkar. Şimdi, Türkiye'deki sorunumuz, Anayasa Mahkemesinin ağır iş yükü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların çok büyük bölümünün Türkiye'den kaynaklı olması bize bir şeyi söylüyor, neyi söylüyor? Kamu gücü ne kendi oluşturduğu iç hukukuna uyuyor ne kendi Anayasa'sına uyuyor ne de akdettiği uluslararası anlaşmalara uyuyor. Peki, gerçeklik buyken şimdi, biz bu Komisyonun hem Anayasa Mahkemesi kararlarına hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun kararlar vereceğine nasıl güveneceğiz? Ve eğer benim kaygı duyduğum sonuç ortaya çıkarsa -ki muhtemel- bu durumda mağdurlar bakımından şu ortaya çıkacak: Bir idari organ olması sebebiyle bu organın kararlarına karşı önce idari yargı yoluna başvuracaklar ve oradan çıkacak karara bağlı olarak Anayasa Mahkemesine gidecekler, oradan da sonuç alamazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecekler. Yani, aşağı yukarı tecrübelerle şunu söyleyebiliriz: Bir kişinin en az on yılı elinden uçup gitmiş olacak. Doğrusu, ben bunu akla uygun bulmuyorum ve bir iyileştirici düzenleme gibi görmüyorum. Burada eleştirilerimizin hiçbirinin dikkate alınmamış olmasını üzülerek izliyorum yani o zaman burası bir tiyatro mudur? Niçin gecenin bu saatlerine kadar hepimiz burada yoruluyoruz? Bizim bir tek amacımız var, Anayasa'nın bize yüklediği yasama yetkisini Anayasa'nın emirleri doğrultusunda yerine getirmek ama üzülerek şunu görüyorum: Hiçbir itirazımız, hiçbiri, tek bir kelime dahi dikkate alınmıyor; bizi bırakın, Barolar Birliği Hukuk Müşavirliği temsilcisinin gayet güzel izah ettiği gerekçeler dikkate alınmıyor. O zaman bu bize bir şeyi gösteriyor, Parlamento çoğunluğu sayısal gücünü kullanarak dilediğini yapmaya kendini muktedir görüyor ama tarihin bize söylediği bir şey var: Çoğunlukçu demokrasi bir demokrasi değildir ve bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu en mühim sorun ciddi bir kutuplaşma sorunudur ve bu kutuplaşmanın kaynağı ne yazık ki Parlamentodur. Eğer Parlamento, bu kutuplaştırıcı, bu çoğunlukçu üslubu devam ettirirse bizim dışarıda toplum fertlerinden barışçıl bir tutum izlemelerini beklemeye hakkımız olmayacak. O nedenle, bizlerin sözlerini bir vatanseverlik örneği olarak dikkate almanızı ve bu metinde gerekli değişiklikleri yapabilmenizi arzu ediyoruz; sonuç doğurmayacağını biliyorum ama kayıtlara geçsin diye konuştum.

Teşekkür ederim.