| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/517) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 13 .01.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, daha genel konular var ama şimdi, şu sabah kalan tartışmayla belki devam etmekte fayda var.
Şimdi, efendim unutmadan, biliyorsunuz gerek toplam millî gelir gerekse kişi başı millî gelir, iki türlü ifade ediliyor. Bir, normal cari dolar kurlarla ifade edilir; ikincisi de ülkeler arası mukayeseyi kolaylaştırsın diye satın alma gücü paritesine göre ifade edilir. Şimdi, bunun detaylarının ne olduğunu ben biliyorum veya bilen mutlaka başka arkadaşlar da vardır ama orada temel husus şu: Şimdi, 1 dolarla siz Türkiye'de 1 hamburger alıyorsunuzdur McDonalds'a gittiğinizde; işte New York'ta yarım alıyorsunuzdur. Bu fiyat farkının giderilmesi meselesidir bu. Dolayısıyla, o dolar şeyinin ülkelerarası mukayesede çok geçerli olmayacağı için, ülkeleri birbirleriyle mukayese ederken çok geçerli olmayacağı için satın alma gücü paritesi kullanılır, cari dolar kullanılmaz. Ama normal bir ülke açısından -gidin buna nereye bakarsanız bakın- bir ülke kendisine hedef koyarken bir defa kendi para biriminden koyar elbette. Ama bunun uluslararası arenada anlaşılabilir olması için uluslararası kuruluşlar bunu bir de dolara çevirirler, işte millî gelirinden pay olarak verirler filan. Ama hedefler, kendi ülkesi içerisinde hedef konulurken cari dolar üzerinden konulur. Biz de Türkiye'de hep böyle yaptık yani Türkiye 10 tane orta vadeli program çıkarttı.
Orta vadeli program çok güncel ve kredibl... Yani her ne kadar bu itibarı son dönemde hep beraber Hükûmet yemeye çalışsa da işte bir yandan Kalkınma Bakanlığı, bir yandan Hazineden sorumlu Bakanlık, bir yandan Maliye Bakanlığı, üçü birden, on yılda benim de bir teknisyen olarak çok ciddi katkı verdiğim ve -bütün koordinasyonu bugüne kadar ben yapmışımdır- orta vadeli programların çok ciddi kredibilitesi vardı. Siyaseten de Hükûmettir bunun sahibi elbette. Onu bir senede bir hayli yediler sağ olsun sayın bakanlar! Onlar buraya geldiği zaman bunun hesabını soracağız tabii, hem milletvekili olarak soracağız hem de bu işte bu kadar emeği geçmiş bir insan olarak soracağız "Bu krediyi niye böyle kolay yediniz?" diye.
Şimdi, bizim orta vadeli programlarda, Sayın Bakan, kişi başı geliri biz hep cari dolar üzerinden vermişiz, hiç satın alma gücü paritesinden vermemişizdir. Çünkü, "orta vadeli program" dediğimiz kitapçık bizim Türkiye'ye has bilgileri içeren, Türkiye'nin dışında hiçbir ülkenin datası olmayan bir kitaptır, bir programdır, bir politika dokümanıdır. O yüzden, 10 tanesinde hep cari dolar cinsinden milyar dolar, hem toplam milyar dolar verildi, gayrisafi yurt içi hasıla verildi yani toplam olarak hem de kişi başı olarak verildi. 11'incisinde, tabii, 2015 yılında Türk lirası aşırı değer kaybedip cari dolar cinsinden kişi başı gelir ve toplam millî gelir radikal bir şekilde düşünce arkadaşlar bir uyanıklık ettiler ve bunu normal cari dolar olarak koymayıp satın alma gücü paritesine geçtiler ve orada da dipnot olarak -önceki OVP'yi okuyorum- şöyle bir dipnot yazdılar, dediler ki: "2015 yılında Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin döviz kurlarında yüksek boyutta dalgalanmalar meydana gelmiştir." Yani, burada da ne dediyse, dalgalanma filan, nette yani ciddi bir kayıp oldu. "Bu konjonktürde ülkelerin mukayeseli refah seviyesini daha doğru yansıtması..." Burası özellikle sizin açınızdan önemli Sayın Bakan. Yani, şimdi, işinize gelince satın alma gücü, işinize gelince cari dolar işi olmuyor, onun için bunu okuyorum size, dinlemenizde fayda var. "Bu konjonktürde ülkelerin mukayeseli refah seviyesini daha doğru yansıtması ve refah düzeyindeki eğilimi daha sağlıklı göstermesi nedeniyle bu tabloda satın alma gücü paritesine göre hesaplanmış gayrisafi yurt içi hasıla ve kişi başı gelire yer verilmiştir." Allah Allah! Gayet güzel, son derece doğru, imza atarım altına. Fakat, bu kitapçık öyle bir kitapçık değil. Burada uluslararası bir mukayese yapmıyorsun. Yani, burada vermen gereken şey cari dolardır. Hakikaten, uluslararası mukayese yaparken satın alma gücü paritesine göre vermek gerekir.
Şimdi, buradan bizim tartışmaya gelecek olursak... Kaldı ki diğerini de yaparız, önemli değil, onunla da bakalım ama Türkiye'nin... Tartışma nereden başladı? Bir tane arkadaşımız, işte Türkiye birkaç yıl öncesine kadar şöyle uçuyordu, böyle kaçıyordu falan dedi. Yani, iyi yapılan şeyler var, eksik yapılan şeyler var, yanlış yapılan işler var, bunların hepsini yerli yerine koymak lazım. Ama hiçbir şey bilmeden yani Türkiye'nin on beş, yirmi yıl öncesi iktisat göstergelerini bile bilmeden buralarda bir kısım şeyleri söylemek de yani bu son dönemin modası oldu. Yani, karşıdakiler de hiçbir şey bilmiyor kabul ediliyor. Çünkü, medyada filan karşılıklı bir açık oturum filan göremiyorsunuz, hep tek ses. Böyle, bir tanesi çıkıyor, sabahtan akşama kadar insanlara yalan söylüyor, palavra söylüyor: "Biz gelmeden önce işte şöyleydi, böyleydi. Biz de böyle ettik." falan filan, böyle, sürekli şeyler. Onun karşısında bir tane ses olmadığı için "Ya, şu da var." diyecek, bunun şimdi Mecliste de olabileceğini düşünüyorlar ama atlıyorlar, öyle değil tabii ki.
Şimdi, Türkiye, bakın, 2014 yılında satın alma gücü paritesine göre 17'nci büyük ekonomi. Bu, Aykut Bey'in şeyleri o anlamda çok değerli. Yani, buna kişi başı gelir açısından bakmak lazım, ona katılıyorum. Ama, hani, toplam büyüklük olarak da baktığımızda bu bir gelişmişlik göstergesi değil hakikaten, toplam büyüklük. Çünkü, sizin 1 trilyon dolar millî geliriniz vardır ama bunu 1 milyar dolar kişi paylaşıyordur; öbürünün 1 trilyon dolar toplam geliri vardır, 100 bin kişi paylaşıyordur, arasında ciddi gelişmişlik farkı vardır. Başka endeksler de vardır, insani gelişmişlik endeksi filan da. Zaten dünya da buna uğraşıyor.
Mesela, biz 2007 yılında İstanbul'da, OECD'yle müşterek -onun da Türkiye tarafından koordinatörü bendim- bir sempozyum yaptık, uluslararası bir sempozyum. OECD o çalışmaları devam ettiriyor, hâlen de devam ettiriyor; hani, gelişmeyi daha iyi nasıl ölçeriz filan diye ama OECD'nin en son söylediği, yine de en iyi ölçen şey, şöyle veya böyle, bütün kusurlarına rağmen gayrisafi yurt içi hasıla rakamıdır. Orayı geliştirmek lazım şeklinde de bu söyledi. Dolayısıyla, büyüklüğü ortaya koymak açısından toplamı ama biraz daha gelişmeyi ortaya koymasında da kişi başı gelire bakmak en doğrusudur.
Şimdi, Sayın Bakan, 2014 yılında Türkiye satın alma gücü paritesine göre 17'nci sıradadır, 2002 yılında da 17'nci sırada. Yani, hani, 2002 hastalığı var ya "Ne aldık, nereye geldik..." Yani, 17'den alınmış, bir ara 18'e kötüleşmiş, bir ara 16'ya iyileşmiş, 2014'te 17. 2015'in ne çıkacağını bilmiyoruz, nisanda muhtemelen IMF World Economic Outlook'u açıklayınca onun ne olacağını göreceğiz çünkü bizim haricimizde veriler olduğu için, bizim onu bilme imkânımız yok onlar açıklamayınca. Ha, bu daha geride, işte onu söyledim. Türkiye o beğenmediğimiz 1980'li yıllar, 1990'lı yıllar filan dediğimiz yıllarda da 14'üncü sırayı görmüş yani 14'üncü büyük ekonomiymiş Türkiye 1987 yılında. Ben eminim, bunu birçok insan bilmiyor çünkü o kadar tek taraflı ve böyle "İşte şöyle oldu, böyle oldu." şeyleriyle dolduruluyor ki toplum yani kimsenin istatistiklere bakma alışkanlığı filan da genel olarak yok, bu bilinmiyor. 14'üncü büyük ekonomiymişiz biz yani o güne göre baktığımızda aslında mukayese olarak biz kötüleşmişiz birçok ülkeye göre. O günden bugüne bizi sollayanlardan bir tanesi Kore, doğru ama diğeri Endonezya değil, İran ve Suudi Arabistan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Zaten sürekli...
ERHAN USTA (Samsun) - Ha, şimdi ona geleceğim, bu, satın alma gücü paritesi. Bakın, Sayın Bakanım, şimdi size kendi dokümanınızla cevap veriyorum, Hükûmet olduğunuz için kendi dokümanınız diyorum, yoksa en fazla ben "Kendi dokümanım." derim eskiden orta vadeli programın teknisyeni olarak.
Uluslararası mukayese satın alma gücü üzerinden yapılır, cari dolarla yaptığımız zaman da çok fazla bir şey değil yani cari dolarla yaptığımızda... Bakın, mesela bir iki örnek vereyim: Türkiye 1999 yılında 21'inci büyük ekonomiymiş, cari dolar, 2000 yılına geldiğinde... 1999'da deprem oldu, kriz oldu, bilmem ne oldu, 1999'un Aralık ayında bir ekonomik program uygulanmaya başlandı ve 2008'e kadar da o ekonomik programlar yürütüldü biliyorsunuz yani AKP hükûmetleri tarafından da yürütüldü. Bakın, bir yılda, 2000'e gelindiğinde hemen Türkiye 18'inciliğe yükseliyor, 21'den 18'e, bir yılda 3 basamak atlıyor. Fakat, bu işte şöyle bir şey: Cari dolar kuru üzerinde olduğu için yani hakikaten, satın alma gücünüzde hiçbir şey değişmese bile Türk lirasının bir miktar değerlenmesi veya bir miktar daha fazla, olağanın dışında değer kaybetmesiyle hemen bu sıralamanız değişebiliyor. O yüzden, uluslararası mukayeseler çok güvenilir değil diyorum. Bir yılda 21'den 18'e düşüyorsunuz, 2001 krizinde 22'ye kötüleşiyorsunuz. Bunlar bilinmeyen şeyler değil, bunlar benim söyleyemeyeceğim şeyler değil ama hakikaten bunların bu kısmına bakmak çok doğru olmadığı için söylüyorum. 2002'de 21'inci büyük ekonomi diyorsunuz, şimdi 18'inci. Buna çok güvenmeyin -bakın, burada Allah canımızı sağ ederse bir süre daha siz orada, biz burada oturacağız, belki daha sonra biz oralarda otururuz, siz buralarda oturursunuz- 2015'te bu sıralamanın ben radikal şekilde kötüleşeceğini düşünüyorum. O yüzden, işimize geldiği zaman satın alma gücü, işimize geldiği zaman cari dolar işinden vazgeçelim, bir ilke koyalım, uluslararası mukayeselerde satın alma gücü paritesi, ülke içi hedeflerde... Bunu hep böyle koymak lazım yoksa 2015'te sizin işiniz çok zorlaşacak. Eminim, 21'inci sıradan daha da kötüleşeceğiz, yüzde 28 bir yılda sizin kurunuz artarsa, o yüzden çok güvenmeyin diye söylüyorum. "Tamam, sizin söylediklerinizi de kabul ediyorum." derseniz bunun üzerine bir daha gitmeyiz ama değilse...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Zaten etmişler, onun için koymuşlar.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Erhan Bey, 14'den 22'ye çıkmamızda 2001 krizi etkili olmuş olabilir mi?
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, onu söyledim zaten.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bir senelik o 14'üncü değil, sen de gene çaktın ha.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Estağfurullah ağabey.
ERHAN USTA (Samsun) - Yok, yok, hayır efendim...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ya, 21'e çıkmış. 18 nere, 21 nere? Dinlemedin herhâlde!
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Dinledim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - 14 1987'de.
ERHAN USTA (Samsun) - 14 ile 22'yi bir defa mukayese etmeyeceksin. Bak, şimdi, Sayın Savaş...
BAŞKAN - Ama satın alma gücü paritesine göre.
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, 14 satın alma gücü, orada en kötüleştiğimiz 18, o da sizin Hükûmetiniz döneminde. Bak, ben siyaset yapmayı, ona da Aykut Bey kızıyor da yani bu tür konuşmayı sevmiyorum ama...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama Erhan Bey, sen siyasete bir kalite kattın.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Savaş, hakikaten ben duruşunuza da çok saygı duyuyorum ama lütfen, hani böyle şey yapmayın.
Şimdi, bak, anlaşılmadıysa tekrar söyleyeyim. 14, satın alma gücü paritesinde Türkiye'nin geldiği en iyi yer, yıl 1987; en kötü olduğumuz durum 18, satın alma gücü paritesinde. Bu da 1987'den 1990'lara gelirken aralarda da var, ondan sonra yükselmiş, inmiş, çıkmış, ondan sonra da 2002'de 17 olmuş, 2014'te tekrar 17. 18 en kötüleşme, AK PARTİ hükûmetleri döneminde de 18 var. İşte o yüzden şeyi diyorum, bu çok dalgalı değildir, satın alma gücünü ölçüyor çünkü bir anda kurun şöyle veya böyle olmasıyla bir günde bir ekonomi bir anda iyileşmez, kötüleşmez yani aynı hamburgeri alıyorsunuz.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Belki şu olabilir mi...
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, 22'ye geleceğim. Orada, geçmişte de...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sen bir düğmeye bas da bir söz al.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Yok, basmıyorum. O, biliyorsunuz, karşılıklı konuşma ritüelden.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ritüelden değil, ritüel yok.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, bak, oraya gelirsek orada bir defa 14 yok, normal cari dolar üzerinden, orada en kötüsü, 24'ler var. Orada hatırladığım veya hemen hatırlamaya gerek yok, şuradaki tabloya bakalım yani vakit almak istemiyorum da siz sordunuz madem cari fiyatlarla. Benim şu tablolarda gördüğüm, şu anda 1980'den itibaren elimde var. Cari dolar için söylüyorum, şu ana kadar elimizde olan en iyi seviye 18'incilik var, 17'ncilik var, ondan sonra işte 17, 18 diye gidiyor son dönemde, son on yılda da. Fakat, 24 var mesela 1994 krizinde, mesela 1983'te 24'üncü sıradayız, ondan sonra biraz iyileşmeler var, bilmem ne var, 1994 krizinde... Çünkü, bakın, kurunuz, Türk lirası bir değer kaybettiği anda hemen 3 sıra, 5 sıra kötüleşiyorsunuz. O yüzden Sayın Bakana bunu kullanmayalım diyorum. Bunu kullanmaktan pişman olursunuz, 2005 sonuçları sizi çok mahcup eder.
BAŞKAN - 2015.
ERHAN USTA (Samsun) - 2015, affedersiniz. Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2015 sonuçları çok mahcup eder, ben o günde onu kullanmayacağım. Bakın, bu 2015 çıksın, Türkiye 22'nci sırada olsun, ben bundan hazzetmem yani bana bir şey kazandırmaz Türkiye'nin 22'nci sıraya düşmesi. Orada satın alma gücünü kullanmak lazım, bunu söylüyorum. O yüzden, bir yanlış anlaşılmaya neden olmamak için... Eğer şeyi çok merak ediyorsak, Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu dönemdeki performansı yani ondan öncelerde de 21'ler, 24'ler var, MHP döneminde, 2000 yılında, bak, bir yılda programın uygulanmasına başlanmasıyla 21'den 18'e iyileşiyor, krizle 4 basamak kötüleşiyor, ertesi yıl, 2002'de 1 basamak iyileşiyor, Allah ömür verip de o Hükûmet devam etseydi o iyileşme sürecekti, onu hep beraber görecektik. Anlatabildim mi? Ama, satın alma gücü tarafından baktığımızda, on iki yılın, on üç yılın Adalet ve Kalkınma Partisi açısından özetini nedir dersek: 17'de aldığımız ekonomiyi 2014 itibarıyla 17'de şu anda muhafaza ediyoruz, 2015 rakamının ne olacağını bilmiyoruz. Bu tartışmayı burada bu şekilde kendim açısından... Ama bir bilgi gelirse biz de tekrar devam ederiz.
Şimdi, efendim, diğer bir husus: Çalışma Bakanlığı olduğu için Sayın Bakanımız da karşımızda, istihdam tabii hepimiz açısından da önemli, burada yaptığımız işlerin hepsi de istihdamla ilgili. Genel olarak da istihdama bir göz atalım yani buralarda nasıl yaptık, nasıl ettik. Tabii, şimdi, 2 tane bir yıl içerisinde orta vadeli program oldu. Hani "Orta vadeli programın kredibilitesini, itibarını çok hızlı harcadı arkadaşlar." derken neyi kastediyorum? Şimdi, 2015 için önceki orta vadeli programda Sayın Bakan, işsizlik oranı 10,5 olarak verildi, bu yeni orta vadeli programda birkaç ay sonra, işte ekim, aralık, ocak derseniz üç ay filan oluyor, 10,2 olarak veriliyor. Tamam, olabilir yani tahmini değiştirebilirsiniz ama üç ayda bu kadar radikal değişmemesi lazım çünkü yılın yedi sekiz ayı gerçekleşmiş yani son üç ayda 0,3'lük bir şeyin iyileşebilmesi için -değil mi- üç ayın her birinin tek tek her ayda 1 puan filan iyileşmesi lazım ki ancak toplamı 0,3 puan iyileştirsin. Bakıyorsun, mevsimsel düzeltilmiş veriye göre -ki bunu almak lazım çünkü mevsimselliğin en yüksek olduğu veridir istihdam verileri- hazirandan itibaren 10,4; en son eylül ayı var elimizde, o da 10,4. Yani, işsizlik oranı haziran, temmuz, ağustos, eylülün her birinde 10,4'ken, bu orta vadeli programın birincisini yaparken de elimizde bu seri varken ve bu 10,4'le gidiyor, geriye doğru da bir tane 9,9 var, ondan sonra hepsi 10'un üzerindeyken, 10,2; 10,4'lerde, işte o civarlardayken, şimdi ne değişti de biz 10,5'ten 10,2'ye düşürdük işsizlik oranını? Yani, o günden sonra gelen veride herhangi bir iyileşme yok. Şimdi, iyileşme olursa anlarım, tahmini düşürebilirsiniz, yıllarca tahmin işiyle uğraşmış birisi olarak yani tahmin yapıyorsun nihayetinde, bir şey iyi gelmeye başlar, aşağıya doğru çekersin. Yani, burada iyi gelen bir şey olmamasına rağmen tahmini 0,3 gibi kalan üç aylık bir tahmin dönemi yani bütün yılda yine çekersin ama elimizde sekiz ay gerçekleşmesi var, kalan dört ayı tahmin ediyorsunuz, bu kadar radikal bir değişiklik ancak bunun üzerinde oynamakla açıklanabilir veya burada uzmanları suçlamamız doğru değil, işte kalitesiz iş yapmakla açıklarsınız. Tabii, devlette çalıştığımız zamandaki bazı şeyleri burada söylemem çok fazla etik olmaz ama burada siyasi etkilerin de her zaman olduğunu söylememiz lazım çünkü bu 10,5 biraz kullanılmaya başlanınca 10,2 olarak revize edildi. İnşallah tutar, tutmasını temenni ederiz ama göreceğiz ki bu 10,2 tutmayacak çünkü 10,4'te kemikleşmiş son beş aylık elimizde bir veri var ve yıllığa da etki edecek bu. 10,2 zor gibi görünüyor. Tutmasını temenni ederiz ama dediğim gibi, gelen veride hiçbir değişiklik olmadığı hâlde 0,3'lük daha iki ay içerisinde, üç ay içerisinde tahminin değiştirilmesi dokümanın kredibilitesi açısından son derece önemli.
Şimdi, plan hedefleri açısından bakarsak yani az önce 2015'i konuştuk, 2018 için bakalım. Bizim elimizde şu anda 2 tane 2018 -yani 2'den de fazla var da- nihai doküman olarak en son orta vadeli programda yine 2018 hedeflerimiz var, bir de planda 2018 hedeflerimiz vardı Sayın Bakan. Planda, biz, işsizlik oranını 2018 yılı için yani plan dönemi sonu için 7,2 olarak tahmin etmiştik fakat ondan sonra, biliyorsunuz, 2004-2014 yılında işsizlik serisinde AB standartlarını dikkate alarak seride bir düzeltme yapıldı, seride kırılma var. Kabaca 0,8 civarında işsizlik oranları iyileştirildi yani iyileştirme amaçlı yapıldığını söylemiyorum. AB'ye uyum açısından böyle bir şeyin yapıldığı iddia edildi. Ben TÜİK'in buna karşı çıktığını da biliyorum ama biraz daha siyasi iktidar onun kullanılması için ısrar ettiler, öyle bir şeye geçildi. O zaman, peki, 7,2'yi yeni seriye göre düzeltirsek hedef 6,4'tü. Yani, 2013 yılı Haziran ayında çıkan Kalkınma Planı'nda dönem sonu için, beş yıl sonrası için yani 2018 yılı için yüzde 6,4'lük bir işsizlik oranı hedefimiz var.
Şimdi, aradaki orta vadeli programda yine bu daha yüksek ama onu da geçiyorum. Şimdiki orta vadeli programda bu 9,6 2018 için. Bakın, şimdi Çalışma Bakanımız burada olduğu zaman tabii bunları bir konuşmamız lazım. Yani, 2018 yılı için, üç yıl sonrası için dahi Türkiye'nin işsizlik oranı hedefi 9,6, ekimdeki OVP'de bu 9,9'du. Burayı anlarım, önümüzde iki üç yıl var, biraz daha agresif gideceğim, büyümeyi daha yüksek yapacağım. Mesela, büyüme de bir miktar artırıldı, üç yıl için anlarsın. 2015'i anlamadığımı söyledim çünkü yıl bitmiş, siz revizyon yapıyorsunuz, o yüzden. Ama 6,4 hedef, Sayın Bakanım 9,6; 3,3 puan hedefin üzerinde. İşte o yüzden şunu söylüyorum: 2008 sonrası Türkiye ekonomisi kötü yönetiliyor, artı, ondan sonra da yani özellikle 2011-2012'den sonra artık küresel kriz filan değil yani bunu küresel krizle açıklama imkânımız yok. Planı yaparken küresel kriz o 2008'de, 2009'da olmuş, geçmiş veya etkileri var, yok yani küresel krizin bütün olanları, her şeyi olmuş. Elimizdeki o verilerle yaptık. Ondan sonra bile yaptığımız işlerde yüzde 50'ye yakın neredeyse hedeflerimizde sapma var. Bunlar çok büyük sapmalar. Tabii, bunlar toplumu da yakında ilgilendiriyor. Nihayetinde bütün yapmak istediğimiz şey, büyümeden, şundan bundan kasıt, insanlara iş vermek, aş vermek, herkesin alın teriyle para kazanmasını sağlamak. Burada da ciddi bir başarısızlık var. Bunları hep beraber, iktidarıyla muhalefetiyle yani iyi işler yaparak... O yüzden yapısal reform diyoruz. "Yapısal reform"u Hükûmet de demeye başladı ama Hükûmet sadece diyor işte yani aynı şeyleri konuşmak istemiyorum ama üç yıldır aynı şeyleri sürekli açıklıyoruz. Yani, ta 2013'ün Haziranında açıklamaya başladığımız bazı şeyler vardı, şu anda hâlâ açıklanma aşamasında. Açıklanma prosedürü üç yıldır sürüyor. İcraat... İşte yavaş yavaş şimdi yasalar gelmeye başladı, inşallah icraatların da olacağını, olduğunu görmek istiyoruz.
Tabii, bir de kayıt dışılık meselesi var. İstihdamda kayıt dışılık kısmını özellikle şimdi söylemek istiyorum. Toplam kayıt dışılık, o da ayrı bir şey. Yani, şu anda en son eylül ayı itibarıyla istihdamda yüzde 34,8'lik bir kayıt dışılık var toplam. Bunun tarımı çok yüksek, hani tarımına bakmayalım filan da denilebilir, tartışılır. Yani, olması gereken şeyi söylüyorum analiz açısından ama tarım dışında da yüzde 22 gibi yüksek bir kayıt dışılık var. Dolayısıyla, bunları dikkate alarak politikalarımızı geliştirmemiz lazım. Maddelere gelince niye bunları verdiğimi bir miktar kullanmaya çalışacağım.
Şimdi, diğer bir husus, "Gelecek bilimleriyle ilgileniyorum." dediniz. Sayın Bakan, buna çok sevindim çünkü yapacağımız iş, hakikaten en azından tahmin açısından bu aktüerya işleri gelecekle çok haşır neşir olmayı gerektiriyor. Türkiye'nin bir aktüerya modeli yok maalesef, bu çok acıdır. Bugüne kadar Dünya Bankasının Türkiye için yaptığı PROST -yanlış hatırlamıyorsam- isimli bir modeli vardı. Bu model jenerik bir model. Bütün dünyaya uygulanan, işte bazı şeyleri Türkiye için değiştirilmiş bir modeldi. Türkiye temel meselelerini ileriye doğru yaparken hep bu modeli kullandı. Modeli kendimiz de kullanmayı bilemedik yani öğretilmedi. Aslında kurslar da oldu ama hep Dünya Bankasında kaldı, datası geliştirilmedi. Türkiye bir karar aldığı zaman, ileriye yönelik olarak, mesela 2100, şu anda 2100'e bakmamız lazım. Aldığımız sosyal güvenlikle ilgili her türlü kararda 2100'ün mutlaka bir hesabını yapmamız lazım, onlar yok.
Ben, bundan altı yedi yıl önceydi -müsteşar yardımcısı veya genel müdürdüm- bu konuyu dile getirdiğimde "Biz bunu Planlamada yapmak istiyoruz." diye, o zaman Çalışma Bakanlığımız "Ya, bunu biz yapalım. SGK'da yapalım." dedi. Hazine "Biz yapalım.", Maliye "Biz yapalım." dedi. O zaman biz çekildik. Uzun bir süre geçti. Sosyal Güvenlik Kurumunda Mehmet Emin Zararsız Başkanken yapılacaktı, o çalışma yapılamadı. En sonunda biz bir inisiyatif kullandık. Kalkınma Bakanlığında bununla ilgili ciddi bir model çalışmasını başlattık ve hemen hemen bitti.
Az önce arkadaşlara sordum. Ben çok arzu ediyordum oradayken onun sonuçlarını Türkiye'yle paylaşmayı. Yani, bu modele Bakanlığınız çok katkı verdi veri açısından, onu söyleyeyim çünkü nihayetinde Sosyal Güvenlik Kurumundan alınan verilerle çalışacak bir model. Bu modele sahip çıkmak lazım, mümkünse bu modeli de geliştirmek lazım Sayın Bakanım.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Hayat sigortası şirketlerinden yararlanıldı mı o dönemde? Sadece öğrenmek için soruyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Yok, hayır. Ben hatırlamıyorum öyle bir şey. Hatırlamıyorum ama yanılıyor olabilirim. Tabii, bunu benim oradaki ekibim...
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Önemli veriler var.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, burada bizim şeyi bilmemiz lazım. Onlar genel yaparlar yani Türkiye'nin verisini sadece nüfus ve Türkiye'deki işte yaşlılık, ölüm, bilmem ne için kullanarak ama bizimkinde şu anda mevcut elimizdeki stokun bilgisine ihtiyaç var. Sosyal Güvenlik Kurumunda bu bilgilerin çok sıkıntılı olduğunu size söyleyeyim yani bunlar Sosyal Güvenlik Kurumunda -maalesef ve maalesef söylüyorum- hakikaten çok sıkıntılı. Veriler birbirini görmüyor, bir kısım şeyler dosyada, kartonlar birbirine yapışmış, biz onların çok şeylerini biliyoruz, çıkartılamıyor yani elde sadece sonuçları var. Birçok şey, hizmet yılları bilmem ne, birçok problem var. Onları mutlaka size anlatacaktır arkadaşlar.
Yani, bu modelin sonuçları da kullanılabilir. Bu model Kalkınma Bakanlığında yapılmakla birlikte, nihayetinde Türkiye'nin modeli olacak. Buna tabii, öncelikle Kalkınma Bakanlığının ve sizlerin de hem sahip çıkmasında hem de kullanmasında ben fayda olduğunu düşünüyorum. Bizim de orada çok emeğimiz oldu.
Şimdi, diğer bir husus Sayın Bakanım, bu OVP meselesi. Şimdi, tabii, elimizde bir paket var. Pakette biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak buradaki işlerin önemli bir kısmına katılıyoruz. Bizim de seçim beyannamemizde olan hususlardı bir kısmı. Bunları tek tek maddeleri gelince söyleyeceğiz. Eleştirdiğimiz yerler olacak, onları da ayrıca ifade edeceğiz, önce onu söyleyeyim.
Tabii, burası tabiatıyla bir yük getirecek kamuya. Bunları yapalım ama tabii, yükün nasıl finanse edileceği hususu önemli. Şimdi, orta vadeli programın kamu maliyesi kısımlarını ben eldeki veriler ışığında detaylı bir şekilde inceledim. Orada birtakım kaygılarım var, onları paylaşmak istiyorum.
Şimdi, bunların birincisi, bir defa 2016 yılında toplam kamu açısından baktığımızda, toplam kamunun -çok teknik şeylere boğmak istemiyorum ama mümkün olduğu kadar rafine etmeye çalıştım- 0,6 puan dengelerini bozacağız millî gelire oran olarak. Hep millî gelire oran olarak söyleyeceğim bunları. 0,6 neye gelir 2,2 trilyon TL olunca? İşte 13,2 milyar civarında dengeyi bozuyoruz. Finansmanı nereden sağlıyoruz diye ona bakmak için söylüyorum.
Sayın Başkan, KİT'lerde 0,4 puanlık iyileştirme var. Bu 0,4 puan iyileşme gerçekçi mi diye geriye doğru bakıyorum, şu anda hedeflediğimiz KİT'ler açısından KİT sisteminin 0,4 puan fazla vereceğini öngörüyoruz. Hâlbuki bu 2015'te tam sıfır, dengede olmuş, 2014'te de sıfır olmuş. Bu fazla gerçekçi durmuyor. Burası biraz düzeltme kalemi olarak -çünkü KİT sistemi biraz gözlerden uzaktır- burada kullanılmış gibi duruyor veya böyle yapılmadıysa da KİT sistemine normal trendin dışında bir müdahale, bu da fiyat ayarlamasıyla olur. Yani, ya enerji KİT'lerinde ya da bir yerlerde normal sisteme ciddi bir fiyat ayarlaması yapılacağı...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - BOTAŞ ve EÜAŞ'ta yapılması gereken fiyat düşüşlerini yapmadılar ki onların mali durumlarını iyileştirmek için.
ERHAN USTA (Samsun) - Onunla da açıklanacak gibi değil çünkü şimdi, BOTAŞ tarafında... Yani baktığımız zaman, bizim enerji KİT'lerinde iki tane parametre önemli; bir tanesi dolar kuru, birisi de uluslararası ham petrol fiyatları. Ham petrol fiyatları BOTAŞ tarafında gecikmeli yansıyor kontratlardan dolayı, üç, altı, dokuz aylık kontratlarımız var. Ortalama altı ay diye alırdık biz onları çalışırken ama önemli bir miktar da ham petrol fiyatlarındaki düşüşü kompanse ediyor bir anlamda veya gideriyor diyelim dolar kurundaki artış çünkü KİT dengesini yaparken Türk lirası üzerinden yapıyoruz. Fakat, burada, bu 0,4 iyileşmeyi ben gerçekçi bu anlamda bulmuyorum. Bunu tabii detayları geldiğinde, ilgili bakanlık geldiğinde biraz daha irdeleyeceğiz. Burada böyle bir endişem var.
Şimdi, 0,6 puan dengeyi bozduk; 0,4 buradan iyileştirdik, 1 puan oldu. Diğer 0,8 puan da Sayın Bakan, gelir tarafında bir iyileşme var. Gelir tarafında iyileşme nerede diye baktığımızda -özellikle vergi yüküne bakıyorum ben- vergi yükünde bu yaptığımız vergi indirimlerine rağmen, vergilerin millî gelir içerisindeki payını 2016'da 2015'e göre koruyoruz. Demek ki bu düşüşleri telafi edecek ufak tefek işler yapılacak. Tabii, şu anda sizin onlara ilişkin bir şey söyleme imkânınız yok. Maliye Bakanımız burada olsa onları soracaktık ama sizinle ilgili kısmı şu: Sosyal güvenlik dâhil vergi yükünde 0,8 puan iyileşme var. Yani bu da -bunu anlamak zor değil- asgari ücreti yüksek miktarda artırdığımız için. Asgari ücrette biliyorsunuz işçilerin beyanları için, asgari prim için asgari miktarı gösteriyor. Buradan baktığımızda burası kaynaklı bir sosyal güvenlik sisteminde iyileşme var; 0,8; 18 milyar TL civarında. Yani asgari ücretin artması aslında -bu böyle maalesef, hesap açısından böyle- kamu dengelerini artırıyor, ekonomiye yük getiriyor fakat kamu dengelerini iyileştiriyor.
Şimdi, kamu dengelerini iyileştirirken o zaman varsayımlarına bakmamız lazım. Şimdi bu kadar yüksek artış olduğu dönemde, az önce kayıt dışılığı konuştuk, kayıt dışılıkla ilgili çok ciddi bir iyileşme performansımızın olmadığı, orada bir direnç olduğunu da göz önünde bulundurduğumuzda şöyle bir riskle karşı karşıyayız: Asgari ücretteki ve primlerdeki bu yüksek artıştan sonra acaba kayıt dışılıkta bir artış olabilir mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Farklı bir şey yok.
ERHAN USTA (Samsun) - Bu ciddi bir ihtimal, bir risk fakat bu risk, böyle bir şey hiç yokmuş gibi denge yapılmış; 0,8 puan sosyal güvenliğin gelirlerinin netinde sosyal fonlar diye baktığımızda 0,9 puan -hemen hemen bütün veriler birbirini teyit ediyor- orada bir iyileşme var. Burası riskli bir durum. Ben, bunu eleştiri olsun falan diye söylemiyorum. Nihayetinde bu bütçe hepimizin bütçesi, bu devlet hepimizin devleti, buralara dikkat etmemiz lazım. 0,8 puan ekonominin üzerine bu kadar yük bindirirken bizim buradan gelirimizin artacağını öngörmemiz ancak, hakikaten, ciddi bir denetim yapmakla mümkün olur. Bu denetimleri yapmak da bazen çok da kolay olmayabiliyor. Her zaman çok da iyi sonuçlar da vermiyor veya siyaseten çok da müsaade edilmiyor Sayın Bakanım. Yani bunları hep yaşadık, sizler de mutlaka biliyorsunuzdur. Dolayısıyla bu 0,8 puanı da ben ciddi bir risk görüyorum.
Şimdi, buradan hareketle, biraz daha -yani dolayısıyla diğer soruma gelmeden- şöyle toparlayayım bu yaptığımız analizi: Toplam kamuda 2015-2016 mukayesesinde 0,6 puan millî gelire oran olarak dengeyi bozduk, 0,4'te KİT'ten bir riskle karşı karşıyayız, 0,8 de sosyal güvenlikten. Bu risklerin de realize olacağını düşünürsek 1,8 puan civarında 2015'e göre bizim kamu dengelerimiz bozulacak. Bunun da yaklaşık rakamsal değeri 40 milyar TL. Bu da kabaca, bizim işte bu gelecek yüklerle filan açıklanabilecek türden bir rakam. İlla bir soruyla bağlamak gerekirse bu böyle midir diye bir soru sorabiliriz ama bu analize bir miktar dikkat edilmesinde ben fayda olacağını düşünüyorum. Bunları daha derinlemesine Maliye Bakanı geldiğinde de yapacağız.
Şimdi, o zaman sizin açınızdan geldiğimizde, bu asgari ücret artışının prim geliri üzerindeki etkisi nasıl alınmıştır sosyal güvenlik dengelerinde? Ona ilişkin bize bir bilgi verirseniz sevinirim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Asgari ücret mi?
ERHAN USTA (Samsun) - Asgari ücret artışının prim gelirleri üzerinde... Az önce ben onu söyledim, 0,8 puan prim gelirini artıracak dedim. Bu hakikaten böyle midir, siz de bunu teyit ediyor musunuz? Ben şunu biliyorum: Genelde bunu çalışırken Sosyal Güvenlik Kurumundan da uzman arkadaşlar olur ama esas bu rakamların yapıldığı yer de Kalkınma Bakanlığı, işte Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığıdır. Esas koordinasyonu da Kalkınma Bakanlığı yapar bu sosyal güvenlik dengelerinde ama sizin Bakanlık tarafı değil de sosyal güvenlik tarafında arkadaşlarımız da işin içerisinde oluyorlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bu sefer biz yaptık.
ERHAN USTA (Samsun) - Öyle mi, siz yaptınız. O zaman tamam, bütün...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - İşverene teşvik konusunda ilk kez belki de topa girmek hususiyeti oluştu çünkü ne kadar verilecek, bizim oradaki gelir-gider dengemiz nedir, işverenle ilgili işveren teşvikinde nasıl bir süreç uygulanması lazım, bunun bizim gelir-gider dengesine etkisi ne olabilir ve bu nereden verilmeli, çok doğal olarak -Kalkınma da Maliye de Hazine de- topyekûn böyle, geniş bir hesaplama yöntemi oldu, epey de sürdü. Çünkü sizin de söylediğiniz doğru bir şey var. Doğru şey şu: Buradaki en kritik puanları bile iyi hesaplamak lazım ki bu gelir-gider dengesine ait bir dengeleme yapmak lazım. Onun için bizim sistem de tamamen içerisindeydi hesaplamanın.
ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, peki.
Size öyle söylenmiş olsa bile, o kadar değildir ama ben beyanınızı kabul ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Usta...
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır... Sayın Bakanım, yanlış anlaşılmasın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Karşılıklı konuşuyoruz, ters bilgi diye şey yapmıyorum. Bizatihi saatlerce ben bu hesaplamaların içerisindeydim. Tek tek şimdi bile...
ERHAN USTA (Samsun) - Orası çok takdire şayan. Şu ana kadar performansınızın iyi olduğunu söylemek isterim kendi açımdan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şimdi bile söyleyebilirim. Yani tek tek bu hesaplamaların içerisindeydim çünkü netice itibarıyla, bunun bedeli yarın bir SGK bütçesi olarak bizden sorulacaktır. Yani bunu da siz iyi bilirsiniz.
ERHAN USTA (Samsun) - Tamam.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - SGK bütçesi olarak bizden sorulacaktır. Biz buna bakmak durumundayız, arkadaşlarımız da öyle, ben ve bürokrasim.
BAŞKAN - Sayın Usta, bir de müsaade ederseniz, ben de bir bilgi arz edeyim.
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, buyurun.
BAŞKAN - Sadece bilgi vereceğim. Yani herhangi bir şey yapmıyorum.
Hazine ödediği için SGK'ya o ödenmeyen primleri, neticede toplam, kamu açısından herhangi bir değişiklik olmayacak orada. Siz dediniz ya "Bu kadar destek verilirken..." diye. Yani SGK'nın tahsil edeceği primi, ya Hazinede olacaktı bu ya SGK'da olacaktı. Hazineden SGK'ya ödeniyor. O şekilde yani.
ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, teşekkür ederim.
O zaman şöyle söyleyeyim. Zaten benim kastettiğim o. Orada sistem şudur: Bu iyileşme zaten sosyal güvenlik dengesinde görünmez. Sosyal güvenlik dengesine -yıllarım bu işlerle geçti Sayın Bakanım, kurumların bütün kapasitesini de biliyorum- sizin mutlaka şeyin içerisinde bulunduğunuz belli, rakamlara hâkimiyetiniz var, yani politikaların maliyetleri konusunda işin içerisine girmişsiniz ama bunun dengesinin yapılması, emin olun -ben altı ay oldu orayı terk edeli- altı ay da bir kurumun kolay kazanacağı bir şey değil. Arkadaşlar beraber çalışıyorlar, dengeleri arıyorlar ama dengelerin yapıldığı yer genelde benim dediğim şekildedir ama size, hakikaten, ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak, bir milletvekili olarak da teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum yani siz işin içerisindesiniz, girmişsiniz. Ama bütün dengenin yapılması benim kastım. Yani o kadar alt detayları var ki onun, o anlamda.
Burada, Başkanım, dediğiniz de doğru ama zaten sosyal güvenlik dengeleri -bakın, dengelerimize- hep sıfır gözükür, hiç açığı gözükmez çünkü açığı finanse edilir. Benim dediğim bu 0,8 puanlık iyileşme gelir olarak sosyal güvenlik dengesinde görünür ama dengeleri konsolide ettiğinizde, sosyal güvenlikle merkezi yönetim bütçesini konsolide edip genel devlet veya toplam kamuyu bulduğunuzda, onun göründüğü yer bütçenin harcamalar tarafıdır. Sosyal Güvenlik Kurumuna yaptığımız harcamalar o nispette düşecek demektir. Dolayısıyla, biz iyileşmeyi nihai olarak bütçede görürüz. Dediğiniz doğru.
Şimdi, dolayısıyla, bu asgari ücret artışının prim geliri üzerindeki etkisine ilişkin bize siz de bir şey söyleseniz iyi olur. Mesela kayıt dışılıkla ilgili ne varsaydı arkadaşlar? Ben onu merak ediyorum. Yani tamam, biz bu kadar yük bindirince kayıt dışılıkta bir miktar artış olur mu, olmaz mı? Mesela biz geleneksel olarak kayıt dışılığın 1 puan, 2 puan, 3 puan, planlarda 5 puan koyarız, dönem boyunca iyileşeceğini varsayarız çünkü bunu hedeflemek durumundasınız. O kadar politika yazıyorsan "kayıt dışını azaltacağım" demek durumundasın ama bir yıllıkta bunu bozmak gerekebilir çünkü aşırı bir yük bindirdiğiniz zaman, bir şeyde vergiyi artırdığınız zaman, bu da bir vergiyse, kayıt dışılıkta bir yukarıya doğru hareket olma ihtimali vardır, ona ilişkin ne varsayıldı? Onu öğrenmek istiyorum.
İstihdam artışı varsayımınız nedir? Normalde mesela biz, 4 büyüme filan konulduğunda yüzde 5-6 civarında bir istihdam artışı varsayılır. Burada da yine tabii yani gelenekselin dışında bir kısım olaylar oluyor. Mesela burada sıfır istihdam artışı mı varsayıldı? Çünkü bu yük nedeniyle istihdamın önceki yıllardaki kadar kolay artmayacağını tahmin etmek çok zor değil. O yüzden, burada biraz hesapların detaylarının verilmesinde fayda olur diye düşünüyorum.
Bugün bahsettiğimiz bu yükler -biz, bunları, Sayın Maliye Bakanına geçici bütçe esnasında sorduk, cevap verilmedi, ama bugün artık biraz daha işler belirginleştiğine göre belki o cevabı siz verirsiniz- geçici bütçeye yansıtıldı mı? Çünkü geçici bütçede, hatırlarsanız, özellikle bizim tartıştığımız bir husus vardı: Biz geçen yılın aynı dönemine göre, üç aylık dönemler itibarıyla baktığımızda, yüzde 38'lik bir harcama artışına imkân veriyorduk. İlla harcama yapılacak diye bir şey elbette yok ama ödenek vermek yani bu harcamanın yapılabileceğinin önünü açmak demektir. Dolayısıyla, bu geçici bütçenin içerisinde bugün ortaya koyduğunuz rakamlar yansıtıldı mı? Ayrıca, yine, bugünkü yükler, bu pazartesi günü açıklanan orta vadeli programa nasıl yansıtıldı, ne kadar yansıtıldı diye de sormak istiyorum.
Bitiriyorum Sayın Başkan. Sabrınızı zorladığımı biliyorum.
Etki analiziyle ilgili kısımda da... Az önce de ifade ettim, ben hakikaten Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum, tebrik etmek istiyorum. Yani en azından bize, tasarının ekine konulmasa bile, getirilen düzenlemelerin mali yönüne etkilerine ilişkin birtakım rakamlar verildi. O rakamlar bir tablo olarak da elimize derli toplu verilirse daha güzel olur, kalıcı da olur çünkü bazılarını not aldık bazılarını alamadık.
Ama, tabii, etki analizi dediğimiz bunun ötesinde bir şey. Onun öyle olduğunu siz biliyorsunuz. Biraz daha -onu da eğer siz bu vesileyle, hani bu işe meraklı olan bir Sayın Bakanımız olarak- en azından sizin kurumdan başlayarak bunları geliştirirsek çok iyi olur. Çünkü bunun istihdama etkilerini görmemiz lazım. İşte kayıt dışılık üzerinde... Az önce sormak istediklerim de o. Aslında biraz etki analizi yapmaya çalışıyorum en azından varsayımlarını alarak. Nüfus üzerindeki etkisine ilişkin bir de bir şeyler söylememiz lazım çünkü bir kısım şeyleri kolaylaştırıyorsak hanımlar açısından, orada belki bir etki görmek lazım.
Dolayısıyla, üretim veya... Hani üretimde çok ölçülemez belki ama kamu hizmetinde de ölçemezsiniz ama en azından, dediğim gibi, diğer parametreler açısından kayıt dışılık, istihdam artışı gibi etkilerini görmemizde fayda var diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum. Sağ olasınız.