Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
Konu | : | Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu ve 104 Milletvekilinin Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1959) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 01 .02.2024 |
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve kıymetli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu gelen Kanun Teklifi'nin Birleşik Arap Emirlikleri'yle veya Akkuyu Nükleer Santrali sözleşmesiyle nasıl bir bağı var, size onu kısaca anlatmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi gelen Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi diyor ki: "Denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarında imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilir." İmar planı yapılmaksızın, imar planı yapılmadığında hangi kurumlar sürecin dışında kalıyor? Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve belediyeler. Peki, nerede sürecin dışına itiliyorlar? Deniz kıyılarında değil mi? Deniz kıyılarında sürecin dışına itiliyorlar. Yani burada kurulacak, yapılacak projelerin tümü aslında göllerde, aynı zamanda da deniz kenarlarında. Yani nerede? Örnek olarak, Ege Bölgesi'nde. Bakın, Ege Bölgesi'nde bu kanun teklifiyle birlikte devre dışı bırakılan kıyılardaki belediyeler hangi partinin belediyeleri? Bakıyoruz yani yüzde 95'i Cumhuriyet Halk Partili belediyeler. Dolayısıyla bu "imar planı yapılmaksızın" ibaresiyle birlikte Ege Denizi'nde yapılacak, bu kurulacak santraller ve yapılacak projelerde Cumhuriyet Halk Partili belediyeler sürecin dışına itilmiş oluyor. Şimdi, bir kısmı bu. Bir de, Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilgili, bu stratejik ortaklık anlaşmasıyla ne ilgisi var bu maddenin? Bakın, ne ilgisi var hemen bakalım. 15 Aralık 2023 tarihinde Meclis Başkanlığına sunuldu anlaşma metni ve anlaşma metnine göre yenilenebilir ve temiz enerji kapsamında 2.500 megavata kadar deniz üssü rüzgâr projesi veya projelerinin yapılmasıyla ilgili burada madde var. Bakın, aynı zamanda, sözleşmenin 3'ncü maddesi, altıncı fıkrası diyor ki: "Projeler için uygun saha/sahaları işbu anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde Birleşik Arap Emirlikleri tarafına bildirilecek." Yani bu sözleşme Meclisten çıktığı an üç ay içinde proje sahaları bir başka ülke, Birleşik Arap Emirlikleri'ne bildirilecek, on sekiz ay boyunca Birleşik Arap Emirlikleri tarafı ve onun tayin ettiği kuruluşlar dışında hiçbir yatırımcı söz konusu proje için belirlenen sahalarda bir proje yapamayacak ve söz konusu sahanın rakip bir proje için kullanılmasına izin verilmeyecek ve hatta müzakere bile edilemeyecek. Ne oldu? Birleşik Arap Emirlikleri'nin bir başka ülkede bir proje yapmak için teknolojik bir donanımı mı var? Hayır. Birleşik Arap Emirlikleri finansman sağlayıcı bir ülke konumunda yani patron ve gelecek Ege Denizi'ndeki bir patron olarak oturacak ve böyle kritik bir bölgedeki sahaları fiilen yönetir duruma gelecek. Sözleşme, bu bahsettiğim sözleşme on yıl geçerli, üç yıl içinde de kendini otomatik olarak yeniliyor. Dolayısıyla bu projenin, bu anlaşmanın Meclise sunulması ile bu kanun teklifinin gelmesi arasındaki sürenin yakınlığına bakıldığında hızlı bir şekilde Birleşik Arap Emirlikleri'ne Ege Denizi'ndeki sahaların açılması ve orada onun finansman sağlayıcısı olduğu, onun uygun gördüğü şirketlerin gelerek buraya yerleşmesi ve deniz üssü rüzgâr projesi yapmasının teminatı verilmiş oluyor.
Diğer taraftan, yine, diğer kanun teklifindeki maddeleri ilgilendiren bir boyut, Birleşik Arap Emirlikleri'yle yapılan sözleşmede diyor ki: "Türk tarafı projelerin uygulanması için izinlerin, ruhsatların ve çevresel etki değerlendirme sürecinin alınmasında kolaylık ve destek sağlayacaktır." İşte, aynen 4'üncü maddede bu kolaylığı sağlıyor, ne yapıyor? Belediyeleri ve başka bakanlıkları devre dışına atıyor, imar planı yapmayı, yapılma şartını ortadan kaldırmış oluyor. Bir de "kolaylık sağlamak", bu kadar uluslararası bir sözleşmede geçen ifade bu, "kolaylık sağlamak" ne kadar flu, nereye gideceği belli olmayan bir kelime. Sadece bununla mı kalıyor? Hayır, KOBİ büyüklüğündeki güneş enerjisi yatırımcılarını da devreden çıkarıp Birleşik Arap Emirlikleri'ne geniş bir tahsis alanı açıyor güneş enerji santralleri, rüzgâr enerji santralleri konusunda. Bakın, ne diyor? Diyor ki: "Ulusal iletim sisteminde enerji projeleri için yeterli kapasiteyi tahsis edecektir." İşte, bu kanun teklifinde aynen bunu yapıyorsunuz. Ha, ne vardı bu anlaşmada? Projelerle ilgili tahsis edilecek yerler belli değildi, o belli olmuş; Ege Denizi.
Yine, sözleşmede -hani "Başka ülkeler de sözleşme yapıyor, ne var ki?" diyorsunuz- üst başlıktan değil altına girip madde madde detaylı bir şekilde incelemek gerekli. Sözleşme vardır, ülkenin lehinedir, iyi bir sözleşmedir; sözleşme vardır, berbat bir sözleşmedir. Dolayısıyla da sizin hem Akkuyu hem Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilgili hazırladığınız bu sözleşme berbat.
Bakın, gizlilikle ilgili kısmı okuyorum, diyor ki: "Taraflar bu projelerle ilgili bilgileri gizli tutmak için ellerinden gelen üstün çabayı göstereceklerdir." Yani, Akkuyu Projesi'nin detayları ortaya çıktı, biraz baş ağrıttı anladığım kadarıyla, burada "ellerinden gelen üstün çaba" yine flu bir ifade. Uyuşmazlıklar olursa ne olacak, bakın, nasıl çözülecek? Devlet ciddiyetinin en ağır bastığı yer olması gerekli, değil mi? Yani bizim Birleşik Arap Emirlikleri'yle çıkarlarımız çatıştı ve bir uyuşmazlık çıktı; bunu nasıl çözeceğiz? Bakın, o da şöyle ifade ediliyor: "Taraflar arasında her türlü anlaşmazlık dostane bir şekilde çözüme kavuşturulacaktır." "...dostane bir şekilde çözüme kavuşturulacaktır." Bu kadar, maddenin devamı yok. Nasıl dostane? Ortada ciddiyetle ilgili ciddi bir problem var yani ciddiyet kısmını sadece böyle ifade edebilirim.
Diğer taraftan, bunun gibi birçok sıkıntı yine sözleşmede mevcut. Örnek olarak, Türkiye sınırları içinde veya kıta sahanlığının içinde yapılacak projeler doğrudan Türkiye'yi ilgilendirdiği hâlde Birleşik Arap Emirlikleri'nin bu projeleri yürütme biçiminden kaynaklı bir problem çıktığında sözleşmede nasıl bir tazminat hükmü uygulanacak? Soru bu, değil mi? Tazminat hükmü sözleşmede olmalı, değil mi? Sözleşmede tazminat hükmü yok.
Şimdi, bu sözleşme açıkçası berbat bir sözleşme ve maalesef Ege Denizi'ndeki egemenlik haklarımızı da tehlikeye atan, bir başka ülkeyi "patron" sıfatıyla oraya getiren ve ona tahsis edilen proje alanlarında on sekiz ay boyunca da hiçbir projenin yapılmasına izin vermeyen, müzakere ettirmeyen de bir altyapıyı burada doğrudan kurmuş oluyor. "Enerji iletimindeki kapasite tahsisi" ifadesinin de uzanacağı noktayı ben bugünden söyleyeyim, kayda geçsin: O da alım garantisinin altyapısını kurduğunuzun ispatıdır aslında. Şimdi, dolayısıyla, Birleşik Arap Emirlikleri'yle yapılan bu sözleşme ve bu kanun teklifi arasında doğrudan organik bir bağ var.
Değerli komisyon üyeleri, şimdi gelelim Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ndeki konuya. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ndeki "Yakıt Atık Yönetimi ve Söküm" başlıklı madde zaten düzenlenmiş ve şu anda yürürlükte yani sizin kanun teklifiyle, kanun teklifinin 14'üncü maddesini atık yönetimi yönü itibarıyla buraya getirmiş olmanızla doğrudan bu sözleşmeye bir ek yaptığınız anlamına geliyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'yle ilgili sözleşme Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiştir. Dolayısıyla da bir değişiklik yapacaksanız bu sözleşme hükümleriyle ilgili de bazı açıklamaları burada yapmak durumundasınız. Bakın, sözleşmede diyor ki: "Nükleer yakıt, proje şirketi ve tedarikçiler arasında yapılan uzun dönemli anlaşmalar bazında tedarikçilerden temin edilir." Bu, Rusya tarafı olabilir, Namibya olabilir, Kazakistan olabilir -uranyum zengini olan ülkelerden bahsediyorum- ve diyor ki: "Proje şirketi, nükleer güç santralinin sökümü ve atık yönetiminden sorumludur." Sözleşme bunu söylüyor. Siz bir kanun teklifinde bir madde getiriyorsunuz, burada, bu nükleer güç santralinin yüzde 100 sahibi olan Rusya'nın nükleer ajansı -diyelim- yani Rosatom'un sorumluluğunu kaldırıyorsunuz, tedarikçinin üzerine bırakıyorsunuz, belki de Namibyalı bir tedarikçi şirket olacak, dolayısıyla böyle bir sorumluluk devrini yapmanıza sevinecek tek bir yer var, tek bir ülke var, o da Rusya. Zaten böyle bir anlaşma yaptığı için de Akkuyu Nükleer Güç Santrali gibi berbat bir anlaşmayı kendi lehine şekillendirdiği için de oldukça memnunlar. Bakın, ne diyor, sözleşme diyor ki: "Proje şirketi -ki yüzde yüz zaten Rusya'ya ait- Rus tarafınca yetkilendirilen şirketlerin doğrudan ve dolaylı olarak başlangıçta yüzde 100 hisse payıyla birlikte kurulur." Şu anda yüzde 100'ü Rusya'ya ait, Rosatom'a ait. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ndeki payı yüzde kaç biliyor musunuz? Yüzde sıfır, bize ait değil. Diyor ki: "Rus yetkili kuruluşlarının proje şirketindeki toplam payları hiçbir zaman yüzde 51'den az olamaz." Şimdi, yerlilik bu mu, millîlik bu mu?
OTURUM BAŞKANI ŞAHİN TİN - Deniz Bey, ne kadar sürecek sunumunuz?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Birazdan tamamlıyorum.
OTURUM BAŞKANI ŞAHİN TİN - Mesela ne kadar, çok uzun mu?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Beş dakikaya toparlarım.
OTURUM BAŞKANI ŞAHİN TİN - Toparlayalım. Teşekkürler.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Yüzde 51'i her durumda Rusya'da ama bu iyimser, şu anda yüzde 100'ü Rusya'ya ait. Dolayısıyla da Akkuyu Nükleer Güç Santrali... Hani, ben şöyle yerini de size göstereyim. Bakın, Mersin'de, 11-12 kilometrekarelik bir alanda; reaktörler var, yaşam alanları var, limanlar var, böyle geniş bir alan. Doğu Akdeniz'de 9 ada büyüklüğünde bir toprak parçasından bahsediyoruz. Bu nükleer güç santralinin, yüzde 100 Rusya'ya ait olan santralin ömrü altmış yıl, yirmi yıl da uzatma süresi var, yirmi yıl da söküm süresi derseniz Rusya'ya Doğu Akdeniz'de yüz yıllığına vatan toprağını tahsis ettiniz demektir. Şimdi, 22 milyar dolarlık yatırım yapan bir ülke, Rusya, bu nükleer santralini korumayacak mı? Koruyacak, korumak için bütün tedbirleri alacak, belki de nükleer santralde çalışan herkes aynı zamanda Rus askeri statüsünde olacak ve buraya bir hava savunma sistemi kurmayacaklarını düşünmek mümkün değil. Böyle bir durum yani sayenizde hani "Başkaları da anlaşma yapıyor, biz de yaptık, ne var ki?" dediğiniz sözleşmenin alt maddelerine bakıldığı zaman Akkuyu'da yani Türkiye sınırları içinde ilk Rus askerî üssünün kurulacağını da görüyoruz.
Şimdi, diğer taraftan, "Anlaşma, ne var ki, yapıyoruz, başka ülkeler de yapıyor; Macaristan da yaptı, Birleşik Arap Emirlikleri de yaptı." Acaba böyle bir anlaşma mı yaptı? Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin yüzde 100 sahibi Rosatom, Türk payı şu anda yüzde sıfır. Yapım maliyeti 22 milyar dolar, birinci ve ikinci reaktörler için yüzde 70, üç ve dördüncü reaktörler için yüzde 30 alım garantisi verdik, verdiniz daha doğrusu; siz verdiniz, on beş yıl boyunca verdiniz. Sadece alım garantilerinin toplam tutarı 38 milyar dolar. Eğer tam kapasiteyle çalışırsa 76 milyar dolar Rusya'nın kasasına girecek ve nükleer santralin ömrü boyunca, altmış yılda Rusya'nın kazancı en az ne kadar? 284 milyar dolar ve biz doğrudan bu nükleer santralle birlikte Türkiye'nin içinden 284 milyar dolarlık ithalat yapmış olacağız. Böyle bir garabet var ortada ve Rusya'nın sorumluluğunu da ortadan kaldırıp bu kanun teklifinin 14'üncü maddesiyle bir de atık yönetimi konusundaki sorumluluğunu da tedarikçi firmaların üstüne bırakmasına müsaade ediyoruz. Bu madde Rusya'nın dayatması olan bir maddedir, bunu anlamak için bu kanun teklifine çok dikkatli bakmaya bile gerek yok. Rusya'nın üzerindeki bir sorumluluğu, karşımızda bir devlet varken, ondan bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesini bekleyecekken maalesef şu anki durum itibarıyla hiç adını sanını bilmediğimiz başka tedarikçilerin üzerine gidiyor.
Diğer bir konu şu: Nükleer ilgili. Bilmiyorum, aranızda nükleer reaktör gören var mı? Hani "Teknik, teknik" diye arkadaşlar konuşuyorlar ama nükleer reaktör gören var mı?
BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Ben gördüm.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ben söyleyenler için söylüyorum, aynı şekilde ben de gördüm. Şimdi, şunu söyleyeceğim: Bu konu evet, bir yönü itibarıyla kritik bir konudur ancak Türkiye'nin ilk önce konuşması gereken şey şudur: Kendi nükleer teknolojisini geliştirmek için gerekli yatırımları yaptı mı, adımları attı mı?
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - "Adımlar" derken...
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Şimdi söyleyeyim: 1974-1982 yılları arasında Manisa Köprübaşı'nda 1.250 kilogram sarı pasta üretildi uranyumdan. Yani şöyle diyelim, binde 7 oranında normalde uranyum oksit, uranyum-235 bulunuyor saf işlenmemiş hâlinde, sarı pastaya dönüştürülmesi yüzde 3, tam anlamıyla zenginleştirilmiş bir nükleer yakıt olması yüzde 5, yüzde 20 olduğunda denizaltıda kullanılan nükleer yakıta dönüyor, yüzde 60'ın üstünden itibaren de nükleer bomba demek. Şimdi bunu ben soruyorum, burada bürokratlar da cevap versin; bu 1.250 kilogram sarı pasta nerede? Nerede bu uranyum, belli değil. 30 bin ton uranyum var, sarı pastadan nükleer yakıt elde edilebilecek bir teknoloji üzerinde çalışmak mümkündü; soruyorum ya, yirmi yıldır neredesiniz?
BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Sayın Vekilim, toparlayabilir miyiz acaba?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Toparlıyorum.
Proton hızlandırıcısıyla birlikte toryumu reaksiyona sokarak -anlatabilirim- sıvılaştırılmış hidrojen atomunun protonunu bir proton hızlandırıcısına gönderip çekirdeği ağır bir metale çarptırarak ortaya çıkan nötron demetiyle toryum-232'yi reaksiyona sokup daha sonra bunu uranyum-233'e çevirmek suretiyle şu anda dünyanın pek çok yerinde geliştirilen bir teknoloji varken bu teknolojiyle ilgili ne yapıyorsunuz? Ankara Üniversitesine gittim, normal kayıtlarda, Enerji Bakanlığı kayıtlarında da 40 metre uzunluğunda bir proton hızlandırıcısı olduğu yazıyor. Yerine gittim, sunum aldım, 40 metre uzunluğunda proton hızlandırıcısı, ben gözümle göreceğim dedim. Girdim, baktım, 20 metresi yok. Yaptığınız iş böyle bir iş, maalesef işin içinde ciddiyet yok. Dolayısıyla bu noktadaki yerli teknolojilerin geliştirilmesi gerekiyor, bu böyle masa başında olacak iş değil. Böyle, Ruslara "Akkuyu'da gelin, her şeyi siz yapın, edin, yönetin." deyip sonra da "Biz orada nükleer teknoloji geliştiriyoruz." demek en kibar tabirle maalesef bir rüya çünkü içinde emeğiniz olacak. Yurt dışına, Rusya'ya nükleer santralde çalışsın diye kaç öğrenci gönderildi, hangi şehirlere gitti, hangileri geri döndü yani bu işten tamamen vazgeçti, hangi şartlarda kaldılar, bana söyler misiniz? Yani AK PARTİ Hükûmeti olarak oraya giden öğrencileri konforlu bir şekilde kendilerini geliştirmeye yönelik birçok imkân sağlayarak mı kaldırdınız yoksa onların birçoğu vazgeçerek geri dönmek zorunda mı kaldı, hangi üniversitelere gitti? Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nde kullanacağı dil hangi dildir? Ya, Rusya'ya gönderiyorsunuz Kiril alfabesi var. Rusya teknolojisini Kiril alfabesine göre geliştirmiş ve buna göre düşünüyorlar, buna göre işletecekler. Yani oraya sadece az sayıda -ki kalan az sayıda, öyle söyleyeyim- öğrenci göndererek buraya da geri döndüklerinde onları... "Nükleer reaktör gördünüz mü?" diye sormamın sebebi o. Onun o yönetim mekanizmasını ve işleyişini, prosesini bilseniz orada böyle Kiril alfabesiyle bir şeyler öğrenerek gelinip de tecrübe kazanıp oranın kontrolünü almanın böyle bir yıl, iki yıl, on yıl, yirmi yıl sürmeyeceğini bilirsiniz. Dolayısıyla yerli ve millî nükleer teknoloji süreçlerinin geliştirilebilmesi için adımlar atmak gerekiyor. Kaldı ki CERN'den bile ayrılan... Yani Eurovision'dan ayrılır gibi CERN'den ayrıldınız.
BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Sayın Vekilim, Eurovision'u artık bitirebilir miyiz müsaade ederseniz, otuz iki dakikadır konuşuyorsunuz.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Evet, toparlıyorum. Son cümle olarak toparlıyorum. Umarım aydınlatıcı olmuştur. Burada anladığım kadarıyla Akkuyu Nükleer Santrali ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilgili sözleşmeleri okumayarak geldiğinizi iyimser olarak düşündüm çünkü okuduğunuzu bu kadar farklı anlıyorsanız zaten ortada büyük bir problem var demektir.
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - Gündemimiz o değil ama yani Komisyonumuzun...
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - 14'üncü maddesiyle doğrudan ilgili, 4'üncü maddesiyle ilgili.
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - Kısmi, kısmi bir konu.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Ya, bir konu olur mu, doğrudan ilgili.
Evet, ben, maddelere geçildiğinde, maddelerle ilgili görüşlerimi de sizi yormadan kısaca aktarmaya gayret edeceğim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Kısanız otuz iki dakika sürdü, inşallah onlar kısa olur.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Yok, başladığımızda ben kısa sürecek demedim.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Ama ben baştan söyledim...
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Sabırla bekledim. Yok, faydalı olmuştur umarım. Hani söyledim işte, "uyuşmazlıkların çözümü dostane bir şekilde" dedim. "Tazminat hükmü yok." dedim. Yani arkadaşların hepsine bir cevap hakkı doğurdum, söz alıp cevap verebilirler. Versinler, havada kalmasın yani.