| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş'un; Kuzey Atlantik Antlaşmasına İsveç Krallığının Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1706) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 26 .12.2023 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Kürşadcığım, Milliyetçi Hareket Partisini temsilen burada bir Genel Başkan Yardımcısı var, öyle bir şey olsa ilk müdahaleyi ben yaparım.
Şimdi, tabii ki eleştiri hakkımız...
KÜRŞAD ZORLU (Ankara) - Sayın Hocam, burada, estağfurullah, ben öyle bir şey yapmak adına yapmadım ama yani burada bir millî mesele konuşulurken böyle kapsayıcı bir ifadeyi benim doğru bulmadığımı ifade etmek adına kullandığım bir noktadır. Dolayısıyla farklı değerlendirmenizden üzülürüm gerçekten.
BAŞKAN FUAT OKTAY - Peki, teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Aydın.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Şimdi, tabii, millî bir meseleyi konuşuyoruz diye biz de böyle çok konsantre bir şekilde, büyük bir zevkle dinledik. Niye dinledik? Çünkü ben, mukayese yapma yeteneğinde olduğum için -çünkü "Mukayeseli Kültürel Araştırmalar" diye bir kitap yazdığımdan, mukayese etmenin ne olduğunu detaylarıyla da bilen bir arkadaşınızım- ilk defa bir şeyi hissettim burada, güzeldi. Ülkenin istiklali ve istikbali adına öncelenmiş bir meselenin, çok ciddi bir şekilde, detaylı bir şekilde, önü arkası dikkate alınarak tartışıldığına tanıklık ettik "Ne güzel." dedik ya. Allah'a şükür, millî bir meselede bir yeknesaklık söz konusu ama daha sonra bu, mecrasından uzaklaştı. Mukayeseyi neye göre yaptım? Daha önce de bizden NATO'ya katılımı olacak bir ülkeyle ilgili düşünceler istendi, görüş istendi ama hiç kimse böyle tartışmadı. Böyle demokratik bir ortamda da kimsenin fikri sorulmadan, ağızdan çıkan yetkili bir cümleyle, hiçbir şart, ön koşul konulmaksızın birileri "Bugün, niye oraya vermediğimiz şartı o gün vermedik." diyor. Bakın, bugün "Niye vermedik?" diye sorguluyoruz ama o gün sorgulamadık. Yunanistan'ın üyeliği hiçbir siyasi bağlamda, hiçbir bürokratik bağlamda dikkate alınıp sorgulanmadı.
Şimdi, gerçekten, Amerika Kongresi üyeleri seyrediyor şu hâlimizi, hem Senato izliyor hem Temsilciler Meclisi; diyor ki: "Ya, Türkiye'yle ilgili meselelerde kendi içlerinde millî bir duruş, bir yeknesak yapı söz konusu değil. Biz de bunu ne yapalım? Sürekli ipe un sererek öteleyelim, öteleyelim, öteleyelim." Şimdi, efendim, Türkiye şu anda resmen hiç kimseyle savaş hâlinde değil. Bakınız, bunlar kullanıla kullanıla benimsettiriliyor. Bu, gerçekten, sistematik bir terörist jargonunun dışa vurumudur. Biz kimseyle savaş hâlinde değiliz. Savaşlar bir kere iki legal yapı arasında olur, bizim terörle mücadelemiz var. "Canımız yandı." diyoruz ama buna da bir ses çıkarın ya, 12 şehidimiz var!
Şimdi, yedi yıldır hem NATO PA üyesiyim hem Dışişleri Komisyonu üyesiyim, ikisini paralel götürüyorum, nelerin konuşulduğunu mukayese ederek çok güzel çıkarımlar yapıyorum. İkili görüşmelerde Senatör bana diyor ki: "S-400'ü niye aldınız?" "Patriot'u niye vermediniz?" diyoruz. Öz savunmamız vardı. Çünkü ben NATO'ya üye olduğumda NATO'nun üç şeyi beni çok etkilemişti. Bir: 360 derecelik bir alanı dikkate alması. İki: "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için." ilkesi. Üç: 5'inci maddeye dercedilen "Allah korusun, başıma bir şey gelirse, ben NATO gibi bir savunma paktını arkama aldım dolayısıyla ben o pakttan istediğim an yardım alabilirim." Bunların sağlamasını yaptık, hiçbirinde gerekli cevabı görmedik ama bizden istendiğinde biz üzerimize düşeni yaptık çünkü biz gerçekten asil bir geleneğin mensuplarıyız.
Şimdi, beş yüz yıllık bir geleneğin mensubu oturuyor orada; Dışişleri Bakan Yardımcımız. Gerçekten, o geleceğin vakarına uygun bir şekilde soru soruyoruz. Sorularımız bazen de böyle... Hani bir arkadaşımız dedi ya "Sorularımıza böyle cevap veriliyor." Ya, Allah aşkına, cevapta nezaket ararken lütfen soruda da biraz nezaket arayalım. Şimdi, ben aldım notumu. "Hayal edemeyeceğiniz şeyler nedir Sayın Bakan, biraz söyle." dedi. Çok güzel sıraladı; aldım notumu ya. "İsveç makamları terör örgütüne üyeliği suç kabul etti." diyor. Vay, müthiş bir şey ya! Ya, arkadaşlar, şu bardak şu kadarcık dolu. Ne olur ya, şunu iç siyasete -doğru söylüyorsunuz- malzeme etmeyin. Şu kadarcık dolu kısmını söyledi, İsveç neden korktu, şimdiye kadar yapmadı da şimdi yapıyor? Şimdi, karşılıklı bir satranç oyunundayız. İki, diyor ki: "Efendim, savunma sanayisinde yasaklarla ilgili maddeler geçti ve bizim de önümüz açıldı." Çünkü biz o alanda artık tedarik edici değiliz, tedarik ettireniz; ithalatçı değiliz, ihracatçıyız Allah'a şükür, o pazarda biz de varız. Biz bunu yaparak bunu bir şart olarak koyduk. "Bizim önümüzü tıkamayın." dedik. Efendim, 16 Kasımdan sonra ne oldu ki? Şimdi, diyor ki: "Yetkili bir savcı atandı." Ya, bu savcı hakikaten, geldi gitti, bir şeyler yapıldı. Bakın, az şey yapıldı, çok az şey yapıldı; buna kabul ama ne oldu? Bir şey olmadı 16 Kasımdan sonra. E, bir yetkili savcı atanmış. Var mıydı önceden? Yoktu; peki.
Efendim, sözde Kürt kızılayı. Bakın zülfüyâre nereden dokundu, mevzuya bakın. Ya, düne kadar, inanın, mali kaynağının da eleman temininin de ana merkezi İsveç'ti, Stocholm'dü. Toplantılara gidiyorduk, Türkiye'den ne kadar kaçkın varsa, her türlü terör örgütünün hepsini "pub"larda, kafelerde tek tek görüyorduk ya. Şimdi, ilk defa, oradan bir şoför gelmiş, bir tane de terörist istemişiz. Bak, azımsayarak söylüyorum ama ne olur, bunları niye hafife alıyoruz ya? Sözde Kürt kızılayının hesabına el konulmuş. Ya, bu bir kazanım değil mi arkadaşlar? "Efendim, 70-80 kişi iade istedik." Ya, isteyeceğiz kardeşim, suç mu? 300 kişi de isteyelim ama "300'ü de iade edildi." denildi mi bilmiyorum, ben duymadım. İsteyelim, ne kadar alacaksak onun hesabını yapalım. Şimdi, dolayısıyla bütün bu notları aldıktan sonra, tekrar, hiçbir şey yapılmamış gibi, böyle, bunu akamete uğratmaya çalışmak inanın kendimizi yıpratmaktır, Parlamentomuzu yıpratmaktır, demokrasimizi yıpratmaktır, uluslararası saygınlığımızı yıpratmaktır. Ya, biz bir şeyiz, ne olur ya, biz bir şeyiz. Bakın, her şey değiliz ama bir şeyiz. Ya, bunu kabul edelim. Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul edelim, İYİ Parti olarak kabul edelim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul edelim, AK PARTİ olarak kabul edelim. Eksiklerimizi de birlikte konuşalım, hatta şunu diyelim bugün mesela: "Sayın Bakanım, şu, şu, şu bağlamda da taleplere şunları da dercederseniz bundan sonraki süreçte biz de Parlamento heyeti olarak böyle yapılmasından yanayız."
Şimdi, Allah aşkına, Heron istemişiz "Yok." demişler, İHA istemişiz, "Yok." demişler. "Efendim, şimdi F-16'lar demode mi, değil mi? Kullanılıyor mu, kullanılmıyor mu?" Ya, Allah aşkına, bunu PKK militanları biliyor da biz bilmiyor muyuz ya, bilmiyor muyuz? Modernizasyonunun Türk Silahlı Kuvvetlerine neyi kazandıracağının farkında değil miyiz? F-35'ten çıktık, kıyamet mi koptu? F-35'in sağlıklı olup olmamasıyla ilgili ben bir sürü -uluslararası yayınlardan bahsediyorum- eleştirel makale okudum. Hadi, o da bir tarafa. Ya, şimdi, biz ona Efendim, aynı kuşaktan bir uçak yapıyoruz... Alay ediyoruz ya "KIZILELMA mıydı, KAAN mıydı?" Evet, KAAN'dı. Ne oldu, dışarıdan aldığımız kıymetli de kendi yaptığımız bu kadar mı kıymetsiz ya! Üzülüyorum ben bunlara. İşte, siyasi duruş burada kendini gösterecek, önce ülke ve millet diyeceğiz, sonra "parti" deyin ne olur ya, sonra "ben" deyin ya!
Şimdi, önümüze gelmiş bir şey, ciddi bir mevzu; buna "ongoing process" diyoruz, devam ediyor bu. Daha buradan "evet" ya da "hayır" nihai bir karar olmayacak ki. Ya, oyunu kuralına göre oynayalım. Karşı taraf nasıl ki Temsilciler Meclisine, ona övgü dizdiriyor, efendim "Ben 'evet' diyorum ama Temsilciler Meclisinden, Senatodan nasıl bir onay çıkarsa; ona ben karar vermiyorum, burası demokratik bir ülke..." Bunu bizim Cumhurbaşkanımız deyince kıyamet kopuyor. Ben "evet" diyorum ama gönderdi bize, top bizde, biz karar vereceğiz. Bizden sonra da bitmeyecek, Genel Kurula inecek, Genel Kurulda da yine biz tartışacağız, yine biz konuşacağız. Burada ne olur, milletimizin ali menfaatlerini düşünerek biraz daha... Siyaseten dışarıda kim kaybedecek, kim kazanacak? Acaba İsveç'in NATO üyeliği hangi partiye kamuoyunda ne kazandıracak? Beynimizin arkasında bu düşünce varsa bundan bir şey çıkmaz; bu, Allah'ın hesabına takılır, açık konuşayım. Benim öyle bir düşüncem yok. Yürüyen bir süreç var, eğer benim beş yüz yıllık çok güçlü bir geleneği olan Hariciyemin ve Silahlı Kuvvetlerimin çok kıymetli mensuplarının Türk savunma sanayisi noktasında bize bir katkısı olacaksa ve bunu da gıdım gıdım koparacaksak -bakın, gıdım gıdım koparacaksak, gerdire gerdire- ya, kafadan bunu tutup da iç siyasete malzeme etmeden... Yani üzülüyorum ya, şimdi, bizim bile iç siyasetimizde "terör örgütü" diyemediğimiz yapılarla mücadelede F-16 kullanıyoruz, Batı da önümüze koyuyor "FETÖ terör örgütü değil, YPG terör örgütü değil." diyor. "Niye?" diyoruz ya, kıyameti koparıyoruz ikili görüşmelerde. E, diyor ki: "Sizin iç siyasetinizde şu, şu, şu, şu şahıslar, partiler, gruplar da 'Terör örgütü değil, diyor ki öz savunma güçleri.' diyor." Şimdi, biz uluslararası anlaşmalarda nasıl başarı elde edeceğiz içeride bir yeknesak duruş sergilemez isek? Bırakalım bundan siyasi çıkarımı, kamu vicdanı karar versin ama şurada yetkili kurumlarımız bir şey getirmiş, lehte ve aleyhte birtakım şeyler sundular, bunu dikkate alarak, buradan iç siyasete, buradan birbirimize, efendim, partiler atışması şekline dönüştürürsek buradan bir şey çıkmaz, buradan kazananlar bellidir. Bu işi savsaklamaya çalışan zihniyet yine savsaklamaya... Yetmiş bir yıldır bekliyoruz, beklediğimizi alamadık, bir yetmiş yıla daha talip oluruz, başka bir şey çıkmaz.
Şimdi, bir arkadaşımız diyor ki: "Avrupa Birliği ne verdi?" Ya, ben okudum on beş gün önce, yeni, son raporda vize tarihlerinde bir kısaltmaya gidilecek. Ya, bir sürü insanımız mağdur yani ya, bu bir şey; evet, devede kulak ama bir şey. Ha, demek ki bizim gerçekten... Hani "Yurtta sulh, cihanda sulh." diyoruz ya, ne olduğunu da anlamıyoruz biraz da. Ya, arkadaş, biz Allah'a şükür, her yerde barışı savunan bir geleneğin mensuplarıyız. Biz bir adım gittik, çeyrek adım geldi, o zaman o kapıyı açık tutup onu devam ettirelim. Birbirimizle değil, muhatap olacağımız kitle belli, kesim belli, çatır çatır... Amerikan Senatosundan geçmiyor ise gidip onlarla görüşeceğiz. İnanın, bakın, bire bir görüşmelerinde kaç senatörden duydum "O konuda haklısınız, ben bireysel olarak sizin yanınızdayım." Ama içeride el kalkmıyor biliyor musunuz? Orada içeride el kalkmıyor.
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Sorun o işte.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ya...
Ama içeride birlik beraberlik var. "Bu, Amerikan ulusal çıkarlarına aykırı, bunu verirsek aman, YPG'yle başımız belaya girer." diyor; Kaancığım, mesele bu. Biz burada ne olur bir olalım ya, iri olalım. Olumlu ya da olumsuz bir karar verme noktasında değilim ama birlikte olalım ya.
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Birlik süreçte olmaz, sonuçta olur.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Birlikte olur. Süreç sonuca götürür kardeş, süreç sonuca götürür.