| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş'un; Kuzey Atlantik Antlaşmasına İsveç Krallığının Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1706) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 26 .12.2023 |
KÜRŞAD ZORLU (Ankara) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Tabii, biraz vaktinizi alacağım çünkü çok boyutlu bir konudur bu. Birincisi, siyasi iktidarın özellikle seçim öncesinde bu meseleyi âdeta seçimde bir malzeme olarak kullandığı görüşünü herhâlde tekrarlamama gerek yok. Özellikle yüksek perdeden hem muhataplarımıza verilen taahhütler hem vatandaşımıza çizilen güzergâh şu an itibarıyla geldiğimiz noktada tekrar milletimize bu yapılan siyasi sürecin hatırlatılması gereğini bizde uyandırmaktadır. Çünkü bunlar belki siyaset içerisinde, iç siyasette belirli neticeler veriyor ama bazı sorumsuz olabilecek olan açıklamalarımız sebebiyle dünya kamuoyunda ve muhataplarımızın beklentileri yönünde de yanlış izlenimler ve kaygılar oluşmasına sebep oluyor, bir defa bu hassasiyetimizi ortaya koymak istiyorum.
İkincisi, yine bu yaklaşımla ilişkili olarak ben Türkiye Büyük Millet Meclisinde de değerlendirmemde ifade etmiştim. 15 Aralık günüydü, Sayın Cumhurbaşkanının bir cuma namazı çıkışında açıklaması olmuştu, orada iki ifadesi oldu. Birincisi, "Komisyondan zaten geçti." dedi ve böylece bir ekleme daha yaptı "Komisyonumuz Kongreyle bunu görüşmektedir, bu süreci yürütmektedir." dedi. Şimdi, ben orada da sormuştum, bir defa Komisyondan geçmedi, toplantı ertelendi; ikincisi, Komisyonun böyle bir yetkisi var mı? Doğrusu -Komisyon üyesi olarak bilgim dâhilinde olmayan bir konu olması sebebiyle- daha da vahim bir tablo karşısındayız.
Bir defa, hükûmetiyle muhalefetiyle millî meselelerde, asgari bazı konularda en azından uzlaşmak gerekiyor. Bizim de İYİ Parti olarak, bu konularda tavrımız nettir, ortadadır; millî güvenliği ilgilendiren konularda kesinlikle milletimizin ve devletimizin bu güvenlik mücadelesinin elbette yanında olacağız. Biraz önce Sayın Bakan Yardımcısı dedi ki: "Avrupa Atlantik hattında güvenlik boşluğu kalmayacak." Elbette biz NATO'nun genişlemesine prensip olarak karşı değiliz ancak Türkiye'nin güneyinde, Suriye'de ve Irak'ın kuzeyinde hâlen devam eden operasyonların nereden kaynaklandığını, nasıl bugünlere geldiğini hiçbir zaman unutmamamız lazım. Güvenliğimizi öncelikle kendi sınırlarımızda sağlayabilme sorumluluğu bizlere milletimiz tarafından verilmektedir. Bakın, daha geçenlerde Suriye'nin kuzeyinde, 12 Aralıkta -tırnak içerisinde- anayasa sunumu olarak değerlendirilebilecek bir sözleşme metni açıklandı kamuoyuna. Burada, Türkiye'nin öteden beri üç farklı bölgede yürüttüğü harekâtların hedefini çok ciddi sarsmaya yönelik ve bilhassa Amerika Birleşik Devletleri'nin yönlendirmesiyle yapılan bir hedefler bütünü açıklandı ve bu, kamuoyunda maalesef gerektiği biçimde de tartışılmadı.
Şimdi, konuyu biraz da o derinlikte ortaya koyabilirsek... Biraz önce Sayın Bakanımızın ifade ettiği hususlara bakıldığında, 16 Kasım tarihinden bu yana yani son toplantımızı yaptığımız tarihten itibaren, İsveç'in bizim talep ettiğimiz teröristlerin iadesi konusunda hangi adımları attığı meçhuldür. Eğer o günden itibaren -sadece bir sınır dışı kavramı kullanılmıştı- yeni bir gelişme olduysa lütfen Sayın Bakanımız bizleri bilgilendirsin.
İkincisi, PKK ve FETÖ terör örgütünü birlikte değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Sadece PKK'yla mücadele değil, FETÖ'yle de mücadele konusunda muhataplarımızın, özellikle Avrupa ve Kuzey Atlantik hattının bu konudaki bize karşı tavrını çok ciddi bir biçimde irdelemeliyiz. Burada hâlâ onların terör örgütü olarak tanınıp tanınmadığı konusunda bir bilgi verilmesini de salık veriyorum Komisyonumuza.
Bununla birlikte, Kur'an-ı Kerim yakma eylemleriyle ilgili... Evet, yetkililer tarafından birtakım açıklamalar ortaya konulduğunu görüyoruz ancak bunların yasal mevzuat içerisinde sonlandırılması konusunda etkili ve nitelikli bir hamlenin yapılıp yapılmadığı da tartışmalıdır çünkü biz bu kararı verdikten sonra -bakın, en önemlisi burası- biz bu kararı verdik diyelim, Genel Kurulumuzda da onaylandı -geçip geçmeyeceğini elbette bilmiyoruz- bir daha bu kararı bu konseptte bu süreç anlayışıyla yönetme şansımız elimizden alınmaktadır. Biraz önce Sayın Bakanlığımızın yetkilisinden aldığım izlenim, bir süreç yönetimi yapılacağı vurgusunu birkaç kere söyledi. Evet, elbette dış politikada süreç yönetimi çok önemlidir ama bizim güvenliğimiz ve hassasiyetimiz -birazdan F-16'lar konusuna da değineceğim- bu konularda süreç yönetimini yapmamız durumunda bir defa geri döndürülemeyen bazı kaygılarımızı harekete geçirecektir. Bu bakımdan, eğer süreç yönetimi İsveç makamları tarafından Türkiye'ye öngörülüyorsa biz de bu süreç yönetimini bu Komisyon ve Genel Kurul eksenindeki görüşmeler çerçevesinde yürütmeliyiz diye düşünüyorum. Bu, milletimizin haklarını koruyabilmek adına bize vakit kazandıracaktır ve gelişmeleri daha somut bir biçimde izleme şansını da bize verecektir.
Elbette F-16'lar konusu da bunun bir ilişkili konusu; iki sebeple; hakikaten bir vakıa bu ve başta terörle mücadele olmak üzere... Bakın, hâlâ Amerika'nın Yunanistan'la olan ilişkileri, birlikte yürüttüğü tatbikat süreçleri, Dedeağaç'ta konuşlanması ve bununla birlikte bizim Doğu Akdeniz'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başta olmak üzere oradaki haklarımızı koruyabilme irademize yönelik hâlâ bir karşı tutum içerisinde bir birliktelik ortaya konulduğunu görüyoruz ve elbette Gazze'de yaşanan gelişmeler de bunun bir parçası olarak değerlendirilebilir. Biz, NATO'nun en güçlü ordularından birine sahibiz, elbette buranın vazgeçilmez bir unsuruyuz, buna şüphe yok fakat böylesine bir süreç yaşanırken NATO'nun ve onun en önemli iradesinin -ki Amerika Birleşik Devletleri- Güvenlik Konseyi kararlarına olan tutumları da ortadadır.
Şimdi, bu çerçevede bakıldığında, biz İYİ Parti Grubu olarak bu hassasiyetlerden yola çıkarak bir değişiklik olmadığının, yeni bir adım atılmasına gerek duyulabilecek bir değişiklik olup olmadığının sorgulanacağı bir iklimde olduğumuzu görüyoruz. Görüşümüz, bu değerlendirmenin -madem süreç yönetimi yapılıyor- tekrar gündemden geri çekilip süreç yönetiminin daha vakur, daha etkili, daha olgunlaşmış, daha kabul edilebilir bir noktaya getirilmesinin hem milletimizin bizden beklediği hassasiyet hem de Türk milletinin güvenlik çıkarlarının, terörle mücadelesinin; PKK terör örgütüne, FETÖ'ye karşı mücadelesinin etkili bir adımı olacağını düşünüyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.