KOMİSYON KONUŞMASI

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Sayın Başkan, çok değerli Komisyon üyeleri; öncelikle, ben, bütün samimiyetimle değerli Komisyona çok teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten baştan sona tam anlamıyla yapıcı katkılarının olduğu, yapıcı eleştirilerinin olduğunu, çok güzel bir kaliteyle, çok güzel bir ortamın olduğunu belirtmek istiyorum. Onun için özellikle hassaten teşekkür etmek istiyorum. Bu kadar uzman bir Komisyonun tabii ki bütün konuşmaları sırasında dile getirdiği konular da hakikaten son derece uzmanca idi.

En başından başlayacak olursak Ekonomi Bakanlığıyla ilgili... Evet, doğrudur, Türkiye'de 2002'den sonraki yeniden yapılanan dönemde bakanlıklarla ilgili çok büyük bir tasarruf yapıldı. Yaklaşık 36-37 bakanlıktan -bir zamanlar 40'ın üzerindeydi- şu anda 24 bakanlığa düştü. 24 bakanlığın içinde Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının bazı unsurları, bütün bunların hemen hemen hepsi aynı alan içinde gibi görünüyor ama aslında birbirinden çok daha farklı. Belki birkaç komisyon üyesinin çok haklı bir şekilde söyledikleri Ekonomi Bakanlığıyla... Yani Ekonomi Bakanlığının bünyesinde ne var? İthalat Genel Müdürlüğü var, İhracat Genel Müdürlüğü var, yatırım ve teşvikle ilgili genel müdürlüğümüz var, Serbest Bölgeler ve Dış Yatırımlar Genel Müdürlüğümüz var, Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğümüz var, Ürün Denetim ve Kontrol Genel Müdürlüğü var. Bunların olduğu yerde gümrüğün ayrı olması dış ticaret politikalarının uygulanmasında biraz yanlış olmuş, evet doğrudur yani doğruyu her zaman için doğru diye söylemek zorundayız. Yani burada böyle yeni bir çalışma yapılırsa, bu dört veya beş bakanlık, ki hazine de bunun içine alınıp Maliyeyle Hazine arasında yeni bir koordinasyon yapılabilir. Hazinenin dış ekonomik ilişkilerle ilgili, dış ekonomik anlaşmalarla ilgili bölümü yeniden değerlendirilebilir. Bunların hepsi konuşulabilir çünkü bunların hiçbiri de değişmez kurallar değil yani bu dört bakanlık, beş bakanlık iki bakanlığa indirilebilir. Buna da tabii ki karar verecek olan siyasi iradedir. Verirse de akıllı bir iş olmuş olur, onu da söyleyeyim.

Şimdi, Ekonomi Bakanı olarak zaman zaman yaptığım bazı açıklamalarla ilgili benim hatamdan kaynaklanan, tam açıklayamamışım demek ki, bazı soru işaretleri olmuş. Ekonomi Bakanı olarak acaba niye cari açıkla ilgili konuşuyorum? Ekonomi Bakanlığı olarak niye ben acaba kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili konuşuyorum? Ekonomi Bakanı olarak niye acaba kurla ilgili, faizle ilgili konuşuyorum? Aslında, bunu biraz şöyle değerlendirecek olursak, aslında yaptığım açıklamaların hepsini bilerek yaptım yani bunu zamanlama anlamında da bilerek yaptık.

Kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili ben sizlerin takdirine bir konuyu arz etmek istiyorum. Bakın Türkiye hakikaten ilk defa gerçekleştirdiği bir Cumhurbaşkanlığı seçimini, halk eliyle yani vatandaşın, milletin oylarıyla ilk defa bir Cumhurbaşkanı seçtik. Ve Cumhurbaşkanı seçimi pazar günü, bir kredi derecelendirme kuruluşu pazar günü... Seçimlerin olacağı haftanın pazartesisinde açıklama yapıyor, diyor ki: Cuma günü Türkiye'yle ilgili değerlendirme yapacağım. Halbuki programında böyle bir şey yok. Asla takviminde de böyle bir şey yok. Pazar günü seçim yapılacak, cuma günü Türkiye'yle ilgili bir değerlendirme yapacağını söylüyor. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyetinin Ekonomi Bakanı olarak ben çıktım dedim ki: "Bu yapacağın açıklamayla ilgili endişelerim var. Bununla ilgili beklentilerim negatiftir. Söyleyeceğin değerlendirmeden ben ekonomik anlamda olumlu bir değerlendirme yani olumlu derken Türkiye'yle ilgili pozitif şeyler söyleme anlamında söylemiyorum, objektif bir değerlendirme olacağı konusunda şüphelerim var." diye bir açıklama yaptıktan sonra bu kurum cuma günü açıklama yapmaktan vazgeçti. Sonra diğer kurum yani Moody's vazgeçti. Pazartesi günü Türkiye bir Cumhurbaşkanlığı seçimini gerçekleştirdi CHP'lisi, MHP'lisi AK PARTİ'lisi, BDP'lisi . Pazartesi günü sabah bütün esnaf dükkânlarını açarken birbiriyle selamlaştı, hayırlı işler dedi ve Türkiye rahat bir şekilde önüne yeniden bakmaya başladı. Saat 9 buçukta Fitch bir açıklama yaptı: "Türkiye'de siyasi istikrarla ilgili kurulacak olan hükûmetin kombinasyonuna bakmak lazım." Hızını alamadı aynı Fitch -açın bakın o kuruluşların açıkladıklarını- "Türkiye'nin kırılganlığıyla ilgili 2015 seçimleri sonuçlarına da bakmak lazım." gibi hakikaten biraz önce arz etmeye çalıştığım Türkiye'nin gerek cari açıkla ilgili gerek dış ticaret açığıyla ilgili gerek istihdam rakamlarıyla ilgili yani burada bu şeyde TÜİK rakamlarıyla ilgili tereddütler var. TÜİK hakikaten uluslararası istatistik kurumları şeyine kayıtlı, son derece güvenilir yani bugüne kadar kendini hep yenilemekte ve inanılırlığını veya güvenilirliğini hep artıran ve dünyada hiçbir zaman için bugüne kadar TÜİK'in hiçbir istatistiğiyle ilgili negatif bir eleştiri almamış olan bir kurum. Bunun bütün değerlendirmelerinin hiçbirini görmeyeceksin, Türkiye'yle ilgili sadece siyasi anlamda... Bakın, bu kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili doğrudur yani Standard&Poor's'la da Türkiye'yle sözleşmesini iptal etmiş, Fitch ve Moody's'le geçmişte yapılan sözleşmesi hâlâ devam ediyor. Günü gelince bunu Türkiye değerlendirebilir mi? Değerlendirebilir belki ama bence dünya artık şunu söylüyor: İtalya'da son bildiğiniz gibi kredi derecelendirme kuruluşlarına dava açtı kendisinin uğramış olduğu zarardan dolayı. Aynı kuruluşlar 2008 krizini öngöremeyip de 2008 krizinin arifesinde Yunanistan'a inanılmaz değerlendirmeler yapan kurumlar ertesi gün Yunanistan'ın battığı veyahut da Amerika'daki bazı finans kuruluşlarıyla ilgili bir gün öncesinden inanılmaz kredi değerlendirmeleri, pozitif değerlendirmeleri yapıp da ikinci gün, üçüncü gün o kuruluşların battıklarını gördük. Yani evet bununla ilgili Türkiye'nin elinde bir irade vardır ve bunu da günü geldiğinde tekrar değerlendirir mi, değerlendirmez mi bu o günün koşullarında tekrar gözden geçirilmeli.

Şimdi, çok soru var. Aslında birçok şeyin içinde birbiriyle cevaplandırılmış olacak ama... Bakın, niye ben Ekonomi Bakanı olarak faizle ilgili açıklama yapıyorum? Türkiye'de iki bakış açısı var. Bir, finans yorumcuları ve finans açısından bakan bir cenah, bir de ekonomi yani reel ekonomi. Bir de sanki bir tereddüt oluştu diye ben affınıza sığınarak şahsımla ilgili bir bilgi vermiş olayım. Evet, belediye başkanlığından geliyorum, doğru. 2004 Marttan 2011 Marta kadar Denizli Belediye Başkanlığı yaptım ama öncesinde İhracatçılar Birliği Başkanlığı yaptım iki dönem, Sanayi Odası Yönetim Kurulunda bulundum, TİM, Türkiye İhracatçılar Meclisi yönetiminde bulundum. Ben ateşin içinden geldim yani elimi yaka yaka bu işin içinden geldim, reel sektörden geldim. 2002 yılında şirketlerimden bir tanesi Türkiye'deki İstanbul Sanayi Odasının açıklamış olduğu ilk bin içinde yer alan bir şirketimiz vardı. Şu anda şirketlerimiz yani devam eden işlerimizde 800'ün üzerinde çalışan kardeşlerimiz, arkadaşlarımızla Türk ekonomisine, Türkiye'nin kalkınmasına, büyümesine, istihdamına, ihracatına destek vermeye devam ediyoruz. Yani reel hayatın içinden Türkiye'nin yaşadığı bütün krizleri yaşayarak geldik, Türkiye'nin yaşadığı bütün devalüasyonları yaşayarak yani dış ticaret yapan birisi olarak bunların içinden geldik. Hakikaten hem işin teorisi anlamında da yeterli eğitim gördüğümüze inanıyorum hem de pratiğini de yaparak gelen birisi olarak.

Türkiye'de algı ile ilgili bir eksik bilgi maalesef zaman zaman veriliyor ve bilerek veriliyor. Deniyor ki: Türkiye'de enflasyonun yüzde 9'lar seviyesinde olduğu bu ortamda faizlerin daha fazla aşağı düşmesi mümkün değil. Ben değerli komisyon üyelerine şunu sormak istiyorum: Enflasyon dediğimiz rakam, ortaya çıkan rakam hangi döneme aittir? Bugün itibarıyla bize açıklanan, diyelim ki ekim sonu itibarıyla açıklanan enflasyon, ortalama yıllık enflasyon bir yıl geçmişe ait bir enflasyondur. Peki, bugün faizler yani reel sektörün katlandığı faiz bugün gidip de bir üreticinin, bir ihracatçının, bir KOBİ'nin gidip de bankadan aldığı faiz hangi zamana aittir faiz? Gelecek döneme aittir yani bir 365 gün sonrası ile ilgili bir maliyettir. Öyleyse enflasyonla faizi karşılaştıracaksak eğer faiz oranıyla beklenti enflasyonunu karşılaştırmamız lazım. Türkiye'nin beklenti enflasyonu yüzde 6'lar seviyesindeyse eğer, sırf buradan gidecek olursak, yani reel faiz gerçekten üreticinin katlandığı, tüketicinin katlandığı, herkesin katlandığı faiz yüzde 12'ler, 14'ler aralığındadır yani firmanın kredisine göre değişen bir şeydir. Dolayısıyla, Türkiye'de böyle bir reel faiz varken bunu ben hep şunu söyledim, bu faiz kabul edilebilir değildir. Ekonomi Bakanı olarak bunu söylemekte son derece haklıyım ve doğru söylediğime inanıyorum.

Peki, ne olması gerekir, ona da gelmeye çalışacağım. Bakın, dünyada işte bir FED sarmalı devam ediyor. FED'in parasal genişlemeyi azaltacağı pazarı da daraltacağı eski hâline geleceği... En son bitirdi. Ve FED dedi ki: 2015 yılı ortası itibarıyla faiz artırımına da başlayabilirim. Doğrudur, Amerikan Merkez Bankasının yaptığı bu açıklama ya rezerv para basabilen ve bunu yönetebilen, ekonomisinde de hakikaten çok farklı bir şekilde bizim ekonomi kitaplarında okuduğumuz, ekonomiye girişin ilk başında bir şeyin arzı arttıkça fiyatı düşer ve tam ters etki gösteren Amerikan parasının bir etkisiyle, evet dünya buna göre yönlenmeye gidiyor, buna göre bir etkilenmeye gidiyor. Bu hâlde olursa dünyadaki parasal genişleme daralacaktır, dünyada bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde para ile ilgili, finansla ilgili sıkıntı olacaktır, faizle ilgili beklentiler yukarıya doğru çıkacaktır. Bu, doğru bir tespit. Ama biz, benim sunumum içinde vermeye çalıştığım bir bilgiyle yani bazı rakamları bir araya getirirsek, biz, dış ticaret hacminin yüzde 43'ünü ihracatta işte 45'ini ithalatta -ortalama 43'ler seviyesinde- Avrupa Birliğiyle yapan bir ülkeyiz. Doğrudan yabancı yatırımın da, almış olduğumuz yabancı yatırımların yüzde 70'ini Avrupa Birliğinden alan bir ülkeyiz. Avrupa Birliği Merkez Bankası Başkanı bundan 5,5 ay önce bir söz etti, dedi ki: "Euro'nun değerlenmesine müsaade etmeyeceğiz." Ve Amerika'nın tam tersine dedi ki: "Biz parasal genişlemeye gideceğiz." Çünkü Avrupa Birliği hakikaten şu an sıfır seviyesinde, Almanya, efendim, birkaç ülke hariç, İngiltere'de de biraz daha böyle ortalamanın daha üzerinde bir kıpırdanma var, işte Portekiz dibe inmişti, biraz böyle onda istatistiki anlamda farklı bir şey var. Bunun dışında, Avrupa Birliği -tabiri biraz belki şey olarak anlaşılsın diye, kendimi daha iyi arz etmek için söylüyorum- ağır hasta, komadaki bir hastaya ne kadar ilaç verirseniz verin hafif hastaya vermiş olduğunuz ilaç kadar etki göstermez. Yani ne kadar çok para pompalarsanız pompalayın -faizi eksiye düşürdüler- ne kadar düşürürseniz düşürün tepki vermiyor yani, tam olarak istediğimiz tepkiyi vermiyor. Peki, Amerika'nın bu parasal daralma ve faiz artırımında etkilenme ihtimali yüksek olan dünyada işte "BRIC" diyoruz, "gelişmekte olan ülkeler" diyoruz, işte "şu grup" diyoruz, bunlar toplam 16 tane ülke. Bunların içinde -altını çizerek söylüyorum- Amerikan Merkez Bankasının bu tedbirlerinden etkilenecektir Türkiye ama Avrupa Birliği Merkez Bankasının adımlarından daha fazla etkilenecektir. Dolayısıyla Türkiye'nin gelecekle ilgili, finansmanla ilgili...

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Tersi çalışmalar da var Sayın Bakan.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - ...Türkiye'nin gelecekle ilgili problemlerinin olmayacağına inanıyorum. Onun için, Türkiye'nin şu anda gelecekle ilgili endişelerden dolayı katlandığı faizi fazla buluyorum. Dolayısıyla, şu anda üreticinin, sanayicinin yatırım yapılamaz, üretilemez... Yani, Türkiye'de bir de enflasyonla ilgili konuları da tartışmamız lazım, hepsini beraber tartışmamız lazım. Bunların hepsi dış ticaretin üzerine, ihracatın üzerine, yani bütün bunların üzerinde etkisi olan olgular. Faizin, Türkiye'de, şu anda, enflasyonun üzerinde bir maliyet enflasyonu olarak doğrudan etkisi vardır. Faizler yüksek olduğu için, insanlar toptancı stok yapmıyor. Faizler yüksek olduğu için üretici eskisi gibi üreterek stok yapmıyor, alternatif yatırım maliyetlerine bakıyor. Parası varsa bile, nakit net artıdaysa bile alternatif yatırım maliyetlerine bakarak böyle bir şeye girmiyor. Dolayısıyla, piyasada talep her arttığında o anda spot olarak toptancıda stokta olmadığı için, üreticinin stokunda olmadığı için hemen o anda üretime dönerek bir maliyet enflasyonu olarak bir yansıması var. Dolasıyla, bizim, bu, ihracattaki veyahut da dış ticaret dengeleri bütün sistemimize etki eden bir şey. Onun için Ekonomi Bakanı olarak ben, yani acizane ne yaptığımı biliyorum, ne söylediğimi de biliyorum. Bütün bunlardan dolayı bizim ekonomi yönetiminde farklı endişeler içinde olmamız son derece doğaldır. Maliye Bakanıyla benim ayrı ayrı sözler söylemem son derece doğaldır. Maliye Bakanı, ülkenin finansmanıyla ilgili endişelerinden dolayı bir söz söyleyecek, ben de Türkiye'de yatırımın, büyümenin, istihdamın ve ihracatın geleceğiyle ilgili endişelerimden dolayı farklı şey söyleyeceğim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Güven vermek zorundasınız ama birlikte.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Ama bu arada şunu da söyleyeyim: Biraz önceki sorulardan bir tanesinde şöyle bir şey vardı: "Ekonominin direksiyonu veya kaptanlığı kimde?" Başbakan Yardımcımızda. Ben, bugüne kadar söylediğim sözlerden dolayı Başbakan Yardımcımızdan veya Başbakanımdan bir eleştiri almadım. Yani söylediğim şeyler doğrudur, yüzde 100 doğrudur anlamında söylemiyorum. Yani biz, hakikaten, istişare veyahut da akıl çarpışması anlamında bunu son derece faydalı olarak kullanıyoruz. Evet, Maliye Bakanımız veyahut da finansla ilgili kurumlarımız FED'in bu adımlarından dolayı endişelerini haklı bir şekilde dile getirirken ben de tam tersini söylüyorum, Avrupa Birliği Merkez Bankasının adımlarını söylüyorum. En son Japonya'nın, Japon Merkez Bankasının açıklamalarını da görmek lazım.

Şimdi, bakın, dünyada gizli bir şekilde kur savaşları başladı. Yani, Türkiye olarak şu anda biz TL'nin değerlenmesi..: Olsa ki işte TL yeniden dolar karşısında 1,70'e geldi. Türk ekonomisi çok gelişmiş mi olacak? Biz çok büyük başarı elde ettiğimiz için mi TL'miz değerlenmiş olacak? Tam tersi, söyleyeyim size. 30 yıldan beri, 35 yıldan beri bütün dünyanın ekonomi kuruluşları, Dünya Bankası, IMF, Amerikan FED, Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası Çin'i eleştiriyor, diyor ki: "Yuan aşırı değersiz olduğu için yuan'ın değerini yükselt. 35 yıldan beri de Çin bunu yapmıyor, yuan'ı belirli bir seviyede, rekabet edilebilir bir seviyede tutmaya çalışıyor ve Çin'in durumu belli; şu anda dünyanın en büyük ihracatçısı, 2-3 yıl içinde de dünyanın en büyük ekonomisi olmakla ilgili işte farklı tahminler var.

Yani göreve geldiğim anda, o 28 Ocak sürecinde 2,39 olduğu gün dolarla ilgili yaptığım açıklamada şunu söyledim: "Dokunmamak lazım. Bırakmak lazım. Bunu speküle edenlerin elinde bunu patlatmak lazım." Ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının döviz satışlarına karşı çıktım. Çünkü bir hesaptan 2 milyar doların üzerinde bir anda alış yapıldı, yurt dışındaki bir hesaptan. Sonra ne oldu da hakikaten döviz aşağıya doğru geldi? Yani farklı bir şey mi oldu? Biz bir yerden bir döviz şeyi mi bulduk? Bakın, olması gereken şeyler, yani bu faiz oranları bu kadar cazip olmaya, reel anlamda faizlerde bu şekilde bir farklılık olduğu sürece TL cazip olmaya devam edecek. Onun için, diyorum ben "Faizler düşürülmeli." diye. TL cazip olduğu sürece Türkiye 'ye döviz gelmesi, yani sıcak parayla ilgili yoğun bir talep gelmesi, dövizden TL'ye dönülerek TL'nin değerinin artmaya başlaması, bizim için reel kurla ilgili sıkıntıların başlaması demek.

Biz Ekonomi Bakanlığı olarak Türkiye İhracatçılar Meclisiyle, Türkiye'deki 60 bin tane ihracatçıyla bir anket çalışması yaptık "Reel kur nedir?" diye. Aslında reel kuru anlamak için anket yapmaya bile gerek yok. Kurdaki oynama size ithalatta hemen derhâl tepki vermeye başlıyor. Tüketim mallarında en hızlı gidip de alabileceğiniz, komşu ülkelerden veyahut da çok hızlı temin edebileceğiniz ürünlerde hemen ithalatta yukarıya doğru..: Yani ithalat cazip hâle gelmeye başlıyor, ihracat zorlanmaya başlıyor. Reel kur tam burada kendiliğinden oluşuyor zaten. Biz onun için "Ocakta ve şubatta olması gereken kur 2,15-2,25 aralığındadır." dedik . Türkiye için olması gereken kurdan bahsettik.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Hangi tarihe göre aldınız, başlangıç?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - O an itibarıyla, o iki üç aylık bir anket...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, böylece, diğer sorulara vakit kalmadı Sayın Bakanım.

Buyurun.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Hakikaten ben Komisyonumuzun bu kadar çok güzel bir şeyi itibarıyla bu açıklamaların yapılması...

BAŞKAN - On dakikaya diğerlerini de şey yaparsanız Sayın Bakanım. Çok haklısınız ama bunu sabaha kadar konuşabiliriz çünkü Sayın Bakanım.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Peki ne zaman yapacağız? Demin söylediğiniz şeyler hâlâ dilek, temenni duruyor, 2003-2015 yazıyor, ne zaman yapacağız, bir de onu söyleyin de. Tamam reel kuru tartışıyoruz, güzel, bizim söylediğimiz şeyler...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bunları tartışmadan diğerlerini konuşamayız ama yani bunları bilmemiz... Onun için faizlerle ilgili Türkiye'de bunu bu şekilde...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Bakan...

BAŞKAN - Arkadaşlar...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - ...biz müdahale etmeyelim diyoruz ama "Siz değerli TL istemiyor musunuz? Nasıl milliyetçisiniz?" diyenler gene sizdiniz yani. Şimdi bu taraftan diyorsunuz ki: "Reel kur kendi dengesini bulur." Ben de aynı şeyi söylüyorum, defalarca söyledim Türkiye gibi bir piyasada böyle işte aşırı derecede serbest kur olmasın. Sizin dediğinizi söyledik diye bizi burada arkadaşlar fırçaladı bir sürü.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hiç de fırçalamadık, keşke fırçalasaydık.

BAŞKAN - Estağfurullah.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Evet, evet, yani Sayın Bakan o zaman söyledi "Nasıl milliyetçisiniz? Türk lirası değer kazansın, ne var kardeşim?" dedi. Başımıza onlar geldi burada.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Şimdi, bazı konulara değinmek istiyorum.

Şimdi, DEİK'le ilgili yapıyı da müsaade ederseniz arz edeyim Komisyona.

Değerli arkadaşlar, DEİK, 1986 yılında kurulmuş, 2004 yılında TOBB Kanun'da yapılan değişiklikle de TOBB'a bağlanmış. Aynı zamanda, DEİK, TOBB'dan dolayı, TOBB'un bünyesinde bir kuruluş olmasından dolayı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın da ilişkili kuruluşlarından biridir, Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın ilişkili kuruluşudur. DEİK 41 kurucu üyeyle 119 dış ülke iş konseyleriyle yönetilen 41 üye kurucu kuruluştan... DEİK'in yönetim kurulu 25 kişiydi. 25 kişilik DEİK yönetiminin 13 tanesini direkt TOBB Başkanı atıyordu, 12 tanesi de ilgili kurumlar içinden geliyordu. Oradaki kurumlara sorun, TÜSİAD'a sorun, MÜSİAD'a sorun, TİM'e sorun, iki yıl içinde DEİK bir kere bile yönetim kurulu toplantısı yapmadı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ne zaman çıkmıştı onun kanunu Sayın Bakanım?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - 2004'te... Ama 86'da rahmetli Özal döneminde kurulan kanun olan TOBB'la...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Anladım yani o zamandan beri çalışıyor muydu, çalışmıyor muydu?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Şimdi anlatmaya çalışıyorum.

Bakın, göreve geldiğim...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Niye "şimdi" diyoruz, onu soruyorum.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - İzin verirseniz arz edeyim.

Bakanlığa geldiğim anda TOBB'a yaptığım iade ziyaretinde -ki ocak ayındaydı- bu konularla ilgili sıkıntıyı TOBB Başkanına ben söyledim. Kendisinin de bana söylediği şuydu: "Hükûmetimizin bu konuda yapacağı çalışmaya biz saygı gösteririz." Ne oldu? DEİK Kurucular Kurulu 41'den 99'a çıkarıldı. Şu anda DEİK'in Genel Kurulu 243 kişiden oluşuyor. 243 kişilik Genel Kurul 35 kişilik yönetimi seçiyor. 35 kişilik yönetim kendi içinden 13 kişilik İcra Kurulunu seçiyor. Hiç kimsenin bir müdahalesi yok. Yani, TOBB tarafından 13 kişilik bir yönetim kurulu atamak, 12 kişilik... Bakın, şunlar oluyordu: DEİK, yurt dışına gittiğinde, yurt dışında bir bakanla veya bir başbakanla görüştüğünde, iş konseyi olarak ziyarete gittiğinde -hiçbir bakanlığın, hiçbir kurumun Dışişleri Bakanlığı, bizim dâhil olmak üzere- o ülkeyle dış ekonomi konusuyla ilgili konuşuluyor, oradaki bakan mesaj veriyor; ülkeye mesaj veriyor, Türkiye'ye mesaj veriyor, benim almam gereken mesajı veriyor veya Dışişleri Bakanının alması gereken mesajı veriyor veya Başbakanın alması gereken mesajı veriyor. Bunlarla ilgili tam anlamıyla bir kopukluk vardı, bu koordinasyonu sağlayamıyorduk.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yani, MÜSİAD'ın eski başkanı gelince sağlandı mı?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bakın, MÜSİAD'ın eski başkanı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi? O, iş adamı değil mi? Aynı yönetim kurulunda ve icra kurulunda şimdi MÜSİAD da var, TÜSİAD da var, TOBB da var...

MUSA ÇAM (İzmir) - TOBB'dan açıklamalar var ama. "Bizim bütün etkinliklerimizden, dış ilişkilerimizden Bakanlığımızın haberi var." diyor.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Değil arkadaşlar. Şu anda, bakın, DEİK'in organizasyonuyla ilgili, yarın İzmir'de Yunanistan'la, Yunanistan Ekonomi Bakanı ile Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanı 100 Yunanlı iş adamı, 150 Türk iş adamıyla Ege Ekonomi Zirvesi yapacağız. 550 tane kayıtlı görüşme var.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Buna itirazımız yok ki. Diyoruz ki 2004'ten beri o zaman niye değiştirmedik? Zafer Çağlayan bilmiyor muydu o zaman?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Şu anda, bakın...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Daha net sorayım o zaman...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yapmayın şimdi bunu.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Siyasi sormuyoruz...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Ben de siyasi cevap vermiyorum, net cevap veriyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - İşi kişiselleştirmeyin.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Ben hayatım boyunca...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - TOBB'un kaç üyesi var, 233 kuruluşun toplamda kaç üyesi oldu? Yani, siz şimdi güzel söylüyorsunuz da TOBB'un Genel Kurulunu kaç kişi seçiyor? Siz Odadan geldiniz.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - 13 kişilik atama yapıyor. Şu andaki yönetim kurulunun da zaten çoğunluğu yine TOBB, TOBB'un üyeleri, oda başkanları. 16 tane büyük şehrin sanayi ve ticaret odası başkanı var yine yönetim kurulunda, 16 tane. TOBB Başkanlığı var, TİM Başkanlığı var, TÜSİAD Başkanlığı var, MÜSİAD Başkanlığı var, Müteahhitler Birliği var; bütün bunların hepsi zaten sabit üye. İcra kurulunda da var bunlar. Biz sadece bir organ kurduk, bir organizasyon kurduk, dedik ki: Bundan sonra, büyükelçiler 2DEİK'in herhangi bir organizasyonunda, bizim ticaret müşavirlerimizin herhangi bir organizasyonunda, otomatik olarak görevlendirme yaptık, katılacaksınız, orada olacaksınız, bir koordinasyon olacak." dedik. Yani, ülkenin ekonomi geleceğiyle ilgili hedefleri ile özel sektörün hedefleri bir kere birbiriyle uyumlu olmalı. Koordinasyonsuzluk vardı, kopukluk vardı. Bunu zaman içinde göreceğiz, bu hiç kimseye karşı yapılmış olan bir hareket değildir. Yani şunu söylemeyin bana: "TOBB Başkanı ile Hükûmetin arasında siyasi bir uyuşmazlık var." Yok böyle bir şey. Yapılan şey son derece...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Biz, icraatla ilgili, sadece kurumla ilgili değil...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir konuda bu kadar çok detaya girince diğerlerini...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Şimdi, gümrük birliğiyle ilgili ve TTIP'yle ilgili birkaç konuyu arz edeyim.

1995 yılında...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Bakan, benim sorumu biraz daha kısa cevaplandırdınız...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yazılı olarak burada var, vereyim.

BAŞKAN - Yazılı...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Yok, yok.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Araçlarla ilgili, panelvanlarla ilgili yaklaşık olarak 100'lü rakamlarda bir giriş var Irak'a.

Şimdi, 95 yılında Türkiye Avrupa Birliğiyle bir Gümrük Birliği Anlaşması imzalamış ve oradaki amaç Türkiye'yi gümrük tam üyeliğe hazırlamak. Şöyle denmiş: "Türkiye'nin 2000 yılında tam üye olması hâlinde, o güne kadar Türkiye ekonomisini Avrupa Birliğine hazırlayalım." Bu imzalanan anlaşmada şöyle bir sıkıntı vardı, iki tane: Türkiye, burada tam anlamıyla eli kolu bağlanarak bir yapıya dâhil olmuş, karar alma mekanizmalarında hiç yer almadığı bir organa katılmış ama alınan kararları yüzde 100 uygulama gibi, kendini bağlamış. Oradaki en çarpıcı yapılardan bir tanesi de, Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşması imzalaması hâlinde, üçüncü ülke, Türkiye'den, Avrupa Birliğinden elde ettiği tüm hakları otomatik olarak elde ederken Türkiye o üçüncü ülkeye girme konusunda aynı hakkı elde edemiyor. O üçüncü ülke rıza gösterirse, lütfederse, Türkiye'yle masaya oturursa, serbest ticaret anlaşması görüşmelerini tamamlarsa böyle bir sonuç elde ediyoruz. Bu -açıkça söyleyeyim -egemen bir ülkenin imzalamaması gereken bir anlaşma ama o gün itibarıyla imzalanan bu anlaşmadan Türkiye olarak biz hakikaten kazançlı çıkmışız. Standartlarımızı yükseltmişiz, kurumlarımızın standartlarını yükseltmişiz, kalitemizi yükseltmişiz, uluslararası rekabet edebilme alanına girmişiz ama son dönemlerde Avrupa Birliği çok agresif bir şekilde üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzalamaya başladıkça biz bu konuda bazı sıkıntılara girmeye başlamışız; Meksika gibi, Cezayir gibi ve tabii ki TTIP. Amerika Birleşik Devletleri ile şu anda Avrupa Birliği bir araya geldiğinde ortaya çıkan rakam dünya ticaretinin yüzde 50'si. Böyle bir durumda, ABD, Avrupa Birliğinden elde etmiş olduğu tüm hakları bizim Avrupa Birliğiyle imzalamış olduğumuz Gümrük Birliği çerçevesindeki ürünlerde otomatik olarak Türkiye'yle elde eder hâle geliyor. Bizim ABD'yle böyle bir şey elde etmemiz de mümkün değil. ABD'nin bizimle eş zamanlı olarak serbest ticaret anlaşması imzalaması lazım. Biz 2014'ün Ocak ayında Brüksel'e yapmış olduğumuz ilk ziyarette şunu söyledik -Volkan Bey'in söylediği sözü- ben o gün şunu söyledim: TTIP bittiğinde, ABD, Avrupa Birliğiyle bu ilişki başladığında, aynı şeyi, o hakları Türkiye'den elde ederse, Türkiye'den giriş hakkı elde ederse bizim için Gümrük Birliği Anlaşması sürdürülemez hâle gelir, onun için bizim bunu çözmemiz lazım. Ne yapmamız lazım? En kötü ihtimalle söylüyorum, en son önerimiz: Avrupa Birliğinin imzalamış olduğu tüm serbest ticaret anlaşmalarına Türkiye olarak otomatik olarak taraf olmamız lazım, bizim de dâhil olmamız lazım. Tabii ki -en iyisi- karar alma sürecine girmemiz lazım, oy almamız, oy hakkı olması lazım, şartları görüşen, müzakere eden ülke olmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanım...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bunu sağlayamazsak da en kötü ihtimalle bunun olması lazım. Bununla ilgili de, ABD'ye gittiğimizde Pritzker'le, Ticaret Bakanıyla ve ticaretten sorumlu Froman'la da bir gün süren -Sayın Babacan'la beraber- görüşmeler yaptık. Türkiye'nin bu konuda haklı olduğunu onlar da teslim ediyorlar ama işte gelseniz... "Bu Türkiye, Avrupa Birliğiyle aynı sepetin içinde olsa bizim için problem yok..." Diğer taraftan, Avrupa Birliği diyor ki: "Sen benim tam üyem değilsin." Onun üzerine, Avrupa Birliğiyle bugüne kadar Bakan olarak ilgili bakanla yani komiserle dört defa resmî görüşme yaptık, resmî heyetlerimiz sayısız görüştü. En son geldiğimiz noktada tüm endişelerimizi, tüm isteklerimizi resmî belgelere geçirttik ve Dünya Bankasının da bu yönde bir çalışması oldu. Türkiye'nin tüm savlarını haklı bulan bir açıklaması oldu, raporu oldu. Şimdi, gelmiş olduğumuz noktada biz mesajımızı gayet net ve açık bir şekilde Avrupa Birliğine de verdik, ABD'ye de verdik. İnşallah, bu süreçte iki ayrı formül üzerinde konuşuyoruz: Biri "docking" dedikleri başka bir sistem; ikincisi de Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle otomatik olarak bu sisteme dâhil olması. Mesajımızı da net verdiğimize inanıyorum.

Diğer soruya gelince: Ticaret Bakanı Türkiye'ye geldiğinde antidamping soruşturmalarıyla ilgili aramızda bir şey oldu. Bakın, Türkiye olarak biz artık edilgen bir ekonomiyle yani bütün şartlarını, enerjide, ham maddede, tüketim ağlarının kontrolünde başkalarının belirlediği bir dünyada Türkiye yoluna devam edemez. Yani fasoncu bir ülke olarak Türkiye yoluna devam edemez. Türkiye'nin etken bir ekonomi olmasıyla ancak biz 500 milyar dolarlık hedefe gidebiliriz, öyle yürüyebiliriz. Yani 1,66 doları 2 dolara yani kilogram fiyatımızı, 2,5 dolara, 3 dolara artırmamız gerekiyor. Amerikan Ticaret Bakanına söylediğim şu oldu: Biz sizinle stratejik ortak olduk, biz sizinle müttefik olduk, biz sizinle dost ülke olduk ama biz sizinle hiç ekonomik ortak olmadık. Türkiye artık 1980'lerdeki, toplam dış ticaret hacmi 5 milyar dolar bile olmayan bir ülke değil, Türkiye 480 milyar dolarlık dış ticaret hacmine ulaşmış olan bir ülke. Onun için, Türkiye bundan sonraki tüm ilişkilerinde ekonomik ortaklık tabanına dayanmayan bir sürece girmek konusunda... Sürdüremez zaten onu, girse bile sürdüremez çünkü tabiat kurallarına aykırı ve bu süreçte Amerika, Türkiye'nin Amerika'ya ihraç ettiği yaklaşık 400 milyon dolar civarında ihraç potansiyeli olan doğal gaz ve petrol taşıma borularla, çelik borularla ilgili antidamping soruşturması açtı. Birinci soruşturmada sıfır çıktı, ikinci soruşturmada sıfır çıktı, üçüncü soruşturmada zorladılar ve bir mazeret buldular, dediler ki: "Ereğli Demir Çeliğin yüzde 50 hissesi OYAK'a ait. OYAK da -nereden bu organizasyonu kurdularsa- devlet kuruluşudur. Onun için, devlet kuruluşunun şirketinden, BORUSAN oradan çelik aldığı için, ham maddeyi oradan aldığı için, dolayısıyla burada devlet desteği vardır." deyip toplamda yüzde 17 civarında bir antidamping uygulaması getirdiler. Benim de açıkça söylediğim, Türkiye olarak biz artık böyle, birilerinin şartlarıyla hareket edemeyiz. Bunun karşılığı olur. Karşılığı da bire üç olur dedim. Bize bir olursa biz de üç yaparız. Dolayısıyla, biz de hemen ardından Amerikan ürünleriyle ilgili araştırmalarımıza baktık, devlet desteklerinin olduğu alanlarla ilgili çalışma başlattık. Bunlarda şu ana kadar iki ürün, en sonda da pamukla ilgili bir süreç başlattık ve antidamping soruşturmalarımıza devam ediyoruz. Bu alanda son derece, millî menfaatlerimizi koruyucu bir yaklaşım içindeyiz. En son Çin'in mesela bir yaklaşımı oldu, derhâl... Çünkü, biz dünyanın en büyük inşaat demiri üreticisiyiz. Ha, yanlışlarımız var. Ne? Bu arada, dünyanın en büyük hurda ithalatçısıyız. Derhâl, bizim bu süreçte... Ki çok hızlı bir şekilde -duymuşsunuzdur- maalesef bazı ıskalamalarımızın da olduğu demir ve çelik teşviklerimizle ilgili yeniden bir yapılanmaya gittik ve demir çelikle ilgili teşviklerimizin önünü açtık ve Çin'in Türkiye'ye olan ihracatı şu anda tık diye durdu. Direkt müdahale ediyoruz.

Türkiye'nin 1 milyar dolarlık ayakkabı ithalatı var. Ayakkabı ithalatıyla ilgili o gümrük vergilerimize getirdiğimiz yüzde 10 artı yüzde 50'lik bir artışla şu anda ayakkabı sektöründeki bütün üreticilerimiz hakikaten bize boy boy teşekkür ediyorlar. Biz, Ekonomi Bakanlığı olarak Türkiye'de sadece ihracatın artırılmasından -ne pahasına olursa olsun- sorumlu olan bir Bakanlık değiliz. Onun için, biz bu arada hem büyürken hem ihracatımızı artırırken hem de ithalatımızı dengeleyip disiplin altına alabiliyoruz ve hatta düşürebiliyoruz. Önümüzdeki süreçte bununla ilgili yaklaşımımız veyahut da hedeflerimiz şöyle: Türkiye'nin ithal etmediği zaman hiçbir şey kaybetmeyeceği alan yaklaşık olarak 30 milyar dolar civarında. Bu alana müdahale edeceğiz. Yani şimdi, elektrikli ev aletleri, el aletleri gibi birçok alanda da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konular çok Sayın Bakanım.

Teşekkür ederiz.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Dâhilde işlemeyle ilgili, DFİF'le ilgili isterseniz...

BAŞKAN - Detaya girmeyelim.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ - Sayın Bakanım, yazılı olarak alabiliriz bunları biz.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Kısaca alalım dâhilde işlemeyle ilgili...

BAŞKAN - Çalışma yapılıyor.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Araçlarla ilgili... Hemen söylüyorum, Sayın Zozani'nin söylediğini... Tamamını söylüyorum, içinde her şey var, kamyonundan otobüsüne, arabasına kadar: 2014 yılında ihracatımızın toplam adedi 164 tane, Irak'a, 12 milyon 570 bin dolar. 2013 yılındaysa bu rakam yine, tesadüf, 12 milyon 348 bin dolar, 2013'te 359 araçmış, 2014 yılında bugüne kadar 164 tane toplam oraya verdiğimiz. Bunlar içinde "pikap" dediğiniz, sizin sorduğunuz şey 27 adet.

Şimdi, DFİF yani Destekleme Fiyat İstikrar Fonu'yla ilgili... Şimdi, Ekonomi Bakanlığı olarak bizim bütçemiz 1,5 milyar TL. Şimdi, Ekonomi Bakanlığı olarak vermiş olduğumuz teşvikler 170 milyar TL mi? 170 milyar liralık teşvik belgesi düzenlemişiz, yatırım teşvik belgesinden bahsediyorum. Dâhilde işleme izin belgesi... Dâhilde işleme bizim ihracatımızın teşvikiyle ilgili en önemli kalemlerden bir tanesi. Toplam ihracatımızın içindeki dâhilde işleme rejimi kapsamına dâhil olan ihracatımız yani dâhilde işlemeyle elde ettiğimiz ham maddeyle işleyip de ihraç ettiğimiz toplam ürün toplam ihracatımızın içinde yüzde 46-47 civarında, yarısı. Bu son derece normaldir. Yani Türkiye'de önceki Cumhurbaşkanımızın "İhracatımızın yüzde 85'i ithalata dayalı." rakamı da bence hatalı. İhraç edilen her 100 birimlik malın yaklaşık yüzde 40'ı ithal ürünlerden oluşuyor.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yüzde 65'ti bu, birkaç yıl önce yüzde 65'ti ortalaması, bazı sektörlerde yüzde 80'e çıkıyordu.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bazı sektörlerde. Otomotivde çok daha farklı bir şey var.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yüzde 40'lık bir rakam olamaz Sayın Bakanım.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Arkadaşlarımızın bana verdiği şeylerden bahsediyorum. Tekrar kontrol edip ben size tekrar bununla ilgili açık bir şekilde...

Değerli Başkanım, cari açıkla ilgili, hakikaten bu yıl sizin bahsettiğiniz çok önemli bir şeyi başardı Türkiye. Yani, ihracatını artırırken ithalatını daraltarak yani ilk defa cari açığı ihracata dayalı bir şekilde düşürmeyi başardı. Toplam cari açığımızın 16,5 milyar dolarlık bir aşağı doğru gidişinin 9,2 milyar dolarını net ihracat artışından, 6,2 milyar dolarını da ithalattaki daralmadan sağladı. Biz bunu yapabiliriz. Ha, dediğinize katılıyorum, çok uzun soluklu olmaz. Yani ithalatı baskıladığımız zaman bunu bir yere kadar götürebileceğimizi, işte, 30-35 milyar dolarlık bir ithalata müdahale ettiğimizde bunun içinden yaklaşık olarak 15 milyara kadar bir tasarrufa gidebileceğimizi biliyorum.

Dâhilde işleme rejimiyle ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanımızla şu anda koordineli çalışıyoruz. Bazı sıkıntılar var, onları da biliyoruz, onlarla ilgili hemen düzeltmeler yapıyoruz, onların da rahatlamalarını gerçekleştiriyoruz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Onlar bir çalışma, anket yapmışlar da onun için sordum.

BAŞKAN - O çalışma, inceleme devam ediyor.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Beraber, koordineli yapıyoruz bunları.

Dâhilde işleme kullanım oranlarıyla ilgili, arkadaşlarımız çok daha detaylı bilgi vermişler. Dokuma ve giyimde yüzde 34'lük bir dâhilde işlemeyle girdisi var. Elektrikli makinelerde yüzde 37, elektronikte yüzde 60, gıda ve içkide yüzde 49, kimyada yüzde 48, madenî eşyada yüzde 28, makine imalatta yüzde 25, seramikte yüzde 9, taşıt araçlarında yüzde 42.

Bakın, önümüzdeki dönemde elektrik ve elektronikle ilgili de bizim antidampingle ilgili müdahalelerimiz olacak yani laptoplardan, telefonlara kadar, bunların Türkiye'de üretilmesini istiyoruz. Türkiye, eğer bu iki alanda 5-6 milyar dolarlık ithalat yapıyorsa bu markalar gelsin bunu Türkiye'de üretsin. Yani yüzde 10 bile olsa, yüzde 15 bile olsa, yüzde 20 bile olsa bununla ilgili yerli katkı oranı, biz bunun Türkiye'de yapılmasını istiyoruz.

Tabii, ben üzgünüm çok daha fazla sorular da var, bunlarla ilgili cevaplar da vermek isterim. Siz bana derseniz ki: "Devam et." ben devam ederim.

BAŞKAN - Onları da yazılı olarak verirsiniz Sayın Bakanım, çok uzun sürdü.

Çok teşekkür ederiz detaylı açıklamalarınız için.

Değerli arkadaşlar...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Sayın Başkanım, bir arkadaşımızın İran'la ilgili hakikaten çok önemli bir sorusu vardı. Şu anda İran'la bizim dış ticaret hacmimiz 14 milyar dolar. Biz iki yıl içinde, şu anda imzalamış olduğumuz tercihli ticaret anlaşmasıyla 116 üründe istediğimiz seviyeye getirdik İran'ı ve hedefimiz, bu 166 üründe iş birliğini çok iyi şekilde yaptığımız zaman iki yıl içinde 35 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmine ulaşırız, iki yılda.

Rusya'yla ilgili. Rusya'yla ilgili hakikaten çok önemli bir süreç yaşıyoruz. Söylediklerinize katılıyorum, Rusya'yla olan dış ticaretimizde hemen bir gelişmenin olmasını biz de beklemiyoruz. Zaten, gördüğünüz gibi yüzde 10'un üzerinde bir daralma var çünkü Rusya'nın kendi içinde yaşadığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - ...gerek Ukrayna açısından gerekse bu enerji fiyatlarındaki aşağı doğru gitme endişelerinden dolayı da bir sıkıntı var ama Rus Ekonomi Bakanıyla -burada ilk defa ben paylaşıyorum- varmış olduğumuz bir mutabakat var. Sertifikasyon, akreditasyon, artı taşıma kotalarıyla ilgili yani ihracatımızın önündeki engelleri 2014 yılı sonuna kadar karşılıklı olarak kaldırma konusunda anlaştık. Şu anda bizim teknik ekiplerimiz orada, çalışmalarına devam ediyor. İşte, aralık başında Rusya Devlet Başkanı Türkiye'ye gelecek, ardından bizim oraya bir ziyaretimiz olacak. İnşallah, onlarda çok hızlı bir şekilde başka alanlara doğru gideceğiz.

Sayın Başkanım, sizin de söylediğiniz kömürle ilgili...

BAŞKAN - Bir çalışma yapılırsa onun için söyledim, şu anda elinizde bir şey olduğunu zannetmiyorum.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - İthal kömürle, tam söylediğiniz gibi, yüzde 50'lik bir fark var.

Kömürle ilgili şu bilgiyi de arz edeyim: Şu anda Türkiye, toplam enerji üretiminin içinde yüzde 20 bile değil, yüzde 15'ler seviyesinde termikten elektriğini üretiyor, dediğiniz gibi, yüzde 50'nin üzerindeki bir kısmını doğal gazdan üretiyor. Aynı zamanda, Almanya şu an itibarıyla yüzde 44 elektrik enerjisini kömürden, Amerika yüzde 42'sini kömürden üretiyor. Biz, şu anda Türkiye'deki kömür madenlerimizi değerlendirmek zorundayız, aklı kullanacağız, bilimi kullanacağız.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - "Kapatın" diyorlar Sayın Bakanım.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - İnşallah, bunu hakkıyla yapacağız.

Teşvikle ilgili yeni adımlara ihtiyaç mutlaka var. Bizim düzenlemiş olduğumuz şu anda teşvik sisteminde bir yıl içinde 5 defa müdahale yaptık. Bu değişmez bir şey değil. ilçelerle ilgili o haksızlıkları, aynı il içindeki haksızlıkları, komşu illerdeki... "Haksızlık" demeyeyim de çarpıklıklarla ilgili bunu biliyoruz ama burada bazı şeyler var ki yani "6'ncı bölge" demişiz. Bakın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'yle ilgili bu ülkenin verebilecek olduğu en müthiş teşvik çözüm sürecidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Orada huzurun gelmesi, orada istikrarın gelmesi, orada güvenin gelmesi anında oralarda insanlar yatırım yapmak için şu anda hakikaten bunun olmasını bekliyorlar.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakanım.

Herhâlde bitti. Diğerlerini yazılı olarak alalım.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yani biz teşvikle ilgili şunu söylüyoruz Bakanlık olarak: Bize yatırım yapmak isteyen geldiğinde biz kişiye özel ceket diker gibi teşviklerle ilgili düzenleme yapmaya hazırız, yeter ki Türkiye'de yatırım yapılsın.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Sayın Bakanım, özel bir oturum yapalım.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Memnuniyetle. Yani isterseniz Plan ve Bütçe Komisyonuna çok özel bir oturumda ben bunların hepsini...

BAŞKAN - İnşallah, bütçe görüşmeleri bittikten sonra...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bittikten sonra olabilir. Emirlerinize amadeyiz.

BAŞKAN - ...Sayın Bakanımız bizi, Komisyonumuzu davet ederler, orada bir akşam ucu açık bir şekilde konuşuruz.

Bakanlık bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır değerli arkadaşlar.