Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 22 .11.2023 |
AYTEN KORDU (Tunceli) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Sayın Başkan, sayın hazırun ve sayın basın emekçileri; hepinize merhabalar.
Bugün aslında biraz erkek egemen dilinin iktidar aracılığıyla nasıl işlendiği konusunu işlemek istiyordum burada çünkü çokça ifade edilen, aslında burada da çokça söylenen egemen bir dil hâkim, bu egemen dil üzerine aslında bir şeyler söylemek istiyorum. Bu erkeklik dili aslında bugünün sorunu değil, bu egemen dil bugünün sorunu değil, belki beş bin yıllık kadın-erkek tarihinin inşa edilmesiyle geliştirilmiş bir dil ama yirmi bir yılda bunu en çok kurumsallaştıran, en çok derinleştiren AKP Hükûmetinin kendisi olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum. Toplumun tüm yaşam biçimlerine -eğitiminden sosyal, siyasal ekonomik her alanına- yerleştirilmiş bu tekçi, militarist, otoriter, iktidarcı, hatta farklı kimlik, inanç ve cinsiyetler üzerine de böyle erkek egemenlikli tahakküm dilinin oluşturulduğunu söylemek istiyorum.
Şimdi, bütçe üzerinden yapılan görüşmelerde bile bu bütçenin bir kadın bütçesi olmadığını söyledik çünkü oluşturulan bütçe kadınların sorunlarını aile ve erkeğin tahakküm alanlarına sıkıştırarak ve erkeğin egemenlik sisteminin kabulü üzerinden geliştirilmiş bütçelerdir. Neden böyledir? Bakanlık olarak adında bulunan "Aile ve Sosyal Hizmetler" demek bile aslında bu eril dilin ve düşüncenin içerisine sıkıştırılmış zihniyetin bir parçası olarak geliştirilmektedir. Onun için bu Hükûmet, kadın bakanlığı konusuna bu kadar rijit yaklaşmakta çünkü "Aile ve Sosyal Hizmetler" diyerek kadını aslında belli bir kategoriye hapseden, aile içine hapseden, aslında erkeğin yaşam alanlarına hapseden, sıkıştıran bir politika güdüyor ve bu politikasından da aslında vazgeçmiyor. Onun için, geliştirilen politikalar, bu Hükûmet tarafından çok ideolojik olarak inşa edilmiş politikalardır; öyle sadece eril dil üzerine deyip geçmemek gerekiyor, bu dil üzerine inşa edilmiş ideolojik bir argüman var; bu ideolojik argüman ve kodlar üzerinden bu Hükûmet kendisini inşa etmekte, bütçe politikalarında hemen hemen toplumun bütün sorunlarına ilişkin yaklaşımını da aslında bu ideolojik kodlar üzerinden ele almaktadır.
Az önce tekrar teröristlik manipülasyonu yaparak, tekrar savaş politikaları manipülasyonu yaparak belediyelere kayyum atanmasını... O belediyelerde kadınların şiddetle ilgili mücadele yürütmelerine, sığınaklarla ilgili mücadele yürütmelerine, kadın katliamlarına, soykırımına, çocuk istismarlarına yönelik belediyelerde yürütülen kadın politikalarına ilişkin kayyumlar atandığında ilk kadın politikaları durduruldu ve bu Hükûmet tarafından yapıldı. İşte bu Hükûmet, bu ideolojik kodlarla doludur. Dolayısıyla onun için söylüyoruz, kadına düşman bir Hükûmettir. Kadını ötekileştiren, toplumun ötesine atan, aslında her konuda muhafazakâr anlayışını ideolojik olarak inşa eden politikalarından dolayı biz kadın düşmanı politikalar diyoruz. Dolayısıyla kimliğe düşman, farklılığa düşman, kadına düşman politikalarının sonucu işte bu savaş manipülasyonlarıdır. Neden bu ülkede Kürt sorunu çözülmüyor, neden bu ülkede savaş politikaları sona ermiyor? İşte bu ideolojik argümanlardan ve duruştan kaynaklıdır çünkü bu Hükûmetin kendisi savaş politikalarından beslenen bir Hükûmettir; savaş politikaları üzerinden de toplumun kadınları başta olmak üzere, tüm toplumsal kesimlerine dönük hak gasbı içerisindedir; bu, kadınlara ilişkin de böyledir.
Şimdi İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin ben burada kadın Bakanımıza soruyorum: Yani bir kadın Bakan olarak toplumun ısrarla eylem yaptığı, taleplerde bulunduğu İstanbul Sözleşmesi'nin Cumhurbaşkanı aracılığıyla bir gecede bitirildiği bir politikaya ilişkin acaba tutumları var mıdır kendilerinin? Bu kadar kadın kırımının, katliamının geliştiği ve mahkemelerde "Kadınlık görevini yerine getirmedi." denilerek; bu ülkenin hâkimlerinin, savcılarının, kurullarının haksız tahrik indirimi yaparak; en kısa süreli cezalarla, aflarla erkekleri çıkartarak serbest bırakan bir ideolojik anlayışa karşı alanlara dökülen ve hak gasbını ifade eden kadınların cezaevlerine doldurulması, yüksek cezalar aldırılması, üstelik bu cezalar dolduğu hâlde ikinci bir mahkemeyle cezaevlerinde sürecin uzatılması; şimdi bu, düşman hukuku değil midir yani? Nedir? Biz kadına düşman, inançlara düşman, farklılıklara düşman dediğimizde neden aslında bu kadar şey yapılıyor? İşte, bu politikaların sonucu olarak biz bunları söylüyoruz.
Dolayısıyla AKP iktidarı sürecinde geliştirilen dil aynı zamanda ideolojik bir inşadır diyoruz. Tekçiliği inşa eden; çoğulculuğa karşı, demokrasiye karşı, haklara karşı, farklılıklara karşı inşa edilmiş ideolojik bir inşadır. Dolayısıyla bu sadece...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kordu, sözlerinizi toparlayın lütfen.
AYTEN KORDU (Tunceli) - Şunu söylemek istiyorum; biz kadınlar şunu söylüyoruz, HEDEP'li kadınlar olarak, Türkiyeli kadınlar, Türkiyeli feminist kadınlar ve Kürt kadın hareketi olarak ısrarla söylüyoruz: Bu toplumda toplumsal inşayı gerçekleştirecek olan, özgürlüğü geliştirecek olan kadındır. Kadını özgür olmayan, özgürleşmeyen, halkları özgür olmayan bir toplumun özgür bir sistem kurması ve inşa etmesi mümkün değildir. Eşitlik bu özgürlükle sağlanacaktır. Biz bu konuda haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz ve bugün şurada da ifade ettik, yine kaldırarak göstermek istiyorum; eş başkanlık sistemimiz aslında kadının toplumda, tüm toplumsal inşa sürecinde, yönetiminde karar ve söz sahibi olmasının da bir aracıdır aynı zamanda. Onun için, haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz, eş başkanlık sistemimizden vazgeçmeyeceğiz. Sizin tüm inkârcı, retçi politikalarınıza rağmen de kadınlar olarak Türkiye'nin halklarıyla beraber mücadelemizi yükseltmeye devam edeceğiz.