KOMİSYON KONUŞMASI

EROL DORA (Mardin) - Teşekkür ediyorum.

Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hasta mahpusların Adli Tıpla ilgili yaşamış oldukları sorunları gündeme getirmek istiyorum.

Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu Başkanlığıyla ilgili sorunlar iki ana başlıkta toplanabilir. İlk olarak hasta mahpusların durumu hâlâ ciddiyetini korumaktadır. Bilindiği üzere, hapishanelerde yaşamını tek başına idame edemeyen mahpuslara ilişkin ceza infazının geri bırakılması kararı Adli Tıp Kurumunca düzenlenen ya da tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurulları tarafından düzenlenip Adli Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine verilmektedir. Bu konuda yüksek otorite ilan edilen Adli Tıp Kurumunun gerek iş yükünün fazlalığı gerekse siyasi iktidar tarafından atanan başkan ve üyelerin zaman zaman verdiği bağımsız olmayan kararlar hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliyelerini yavaşlatmakta ve geciktirmektedir.

Adli Tıp Kurumu Başkanlığına ilişkin ikinci büyük problem de özellikle cinsel taciz ve tecavüz vakalarında kurumun verdiği tartışmalı kararlardır. Kurum kadınların ve çocukların tecavüzden sonra ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin verdiği kararlarda kamuoyu, kadın ve çocuk örgütleri tarafından sıklıkla eleştirilmektedir. En son ocak ayında basına yansıyan bir habere göre Antalya'da tecavüze uğrayan 15 yaşındaki kız çocuğunun ruh sağlığının bozulmadığına ilişkin Adli Tıp Kurumu raporundan sonra çocuk intihar edip yaşamına son vermiştir.

İkinci olarak çocuk cezaevleriyle ilgili sorunları gündeme getirmek istiyorum. Cezaevleri çocuğun yüksek yararını gözetmemekte aksine onları birçok hak ihlaliyle karşı karşıya bırakmaktadır. Cezaevlerinin fiziksel koşulları çocukların gelişimini sağlamaktan uzaktır. Aşırı kalabalık, yetersiz sağlık koşulları ve hijyen, kötü muamele, özellikle sosyal çalışmalar olmak üzere personel yetersizliği ve cezaevlerindeki diğer kişiler tarafından uygulanan şiddet ve istismar vakaları hapsedilen çocuklardan gelen başlıca şikâyetlerdir. "Çocuk cezaevleri kapatılsın." girişiminin her fırsatta dile getirildiği gibi, çocuklar hapishanelerde çıplak aramalara maruz kalıyor, kapalı görüş uygulamasında arada bulunan camdan dolayı yakınlarına sarılamıyor, üç öğün yemek dışındaki bütün ihtiyaçlarını -su da dâhil olmak üzere- kantinden parayla karşılamak zorunda kalıyorlar ve kurallara uymadıkları gerekçesiyle ya etkinliklerden men ediliyor ya da odaya kapatma gibi disiplin cezaları verilmektedir. Ayrıca cezaevlerine kapatılan çocukların gelişimleri ve rehabilitasyonu için öncelikli koşul aile ve arkadaşlarıyla iletişimlerinin kesilmemesiyken hiçbir geliri olmayan çocuk mahpusların mektuplarından pul parası istenmesi onları yalnızlığa itmektedir. Çocukları ve gençleri cezalandırmak yerine onları koruyacak bir adalet sisteminin inşası elzemdir. Almanya'da ve Hollanda'daki uygulamalarda olduğu gibi suç mağduru çocukların hapis ile cezalandırılmadığı, sosyal hizmet uzmanları ve psikolog gibi uzmanların gözetiminde toplumsallaştırıldığı bir model gerekmektedir.

Şimdi de tutuklu ve hükümlülerin keyfî ve zorla nakledilmesi konusuna değinmek istiyorum. Keyfî nakillerden korunmayı da içeren tutuklu ve hükümlülerin hakları birçok insan hakları belgesinde düzenlenmiştir. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin "tutukluların hakları" başlığını taşıyan 10'uncu maddesi, özgürlüğünden yoksun bırakılan herkesin insan onuruna uygun muamele görmesi gerektiğini belirtmektedir. Sözleşmeye göre ceza infaz sistemi mahpusları iyileştirmeyi ve toplumsal rehabilitasyonunu sağlamayı amaçlamaktadır. 1955 yılında oluşturulan ancak sözleşmenin kabulüyle birlikte 1977 yılında son hâli verilen mahpusların ıslahı için asgari standart kurallarında mahpusların nakledilmesi için bazı standartlar bulunmaktadır. Örneğin mahpuslara başka bir kuruma nakledildiğini öğrenmeleri için yeterli zaman tanınmalı ve her mahpus başka bir kuruma nakledildiğini hemen ailesine bildirme hakkına sahiptir. Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi'nin, yani CPT'nin belirlediği standartlara göre mahpusların aileleri ve yakınlarıyla olan ilişkilerini sürdürebilmeleri için gerekli önlemler alınmalıdır. Ayrıca yaşadığı yerlerden uzaktaki bir hapishaneye nakledilen mahpusların aileleri ve avukatlarıyla iletişimleri kesintiye uğrayacağından bu tür nakil işlemlerinin psikolojik ve fiziksel zararlar doğurabileceği belirtilmektedir. Türkiye'nin uymakla yükümlü olduğu bu uluslararası sözleşmelere rağmen cezaevleriyle ilgili raporları incelendiğinde en yoğun hak ihlali başlıklarından birisinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL DORA (Mardin) - ...zorunlu sevkler olduğu ortaya çıkmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Dora, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurun.

EROL DORA (Mardin) - Teşekkür ediyorum.

Bir de son olarak efendim, son günlerde CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke hakkında bir gazetede, kayyuma devredilmiş olan bir gazetede, Hristiyan olduğuna ve vaftiz olduğuna ilişkin nefret suçunu içeren bir manşet atılmıştır. Öncelikle Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu da göz önünde bulundurarak bunu kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Sayın Meclisimizde yalnız Sayın Böke değil, birçok Hristiyan vekilimiz vardır, ben de onlardan birisiyim. Türkiye çoğulcu bir ülkedir, Hristiyan'ı, Ezidi'si, Müslüman'ı Alevi'si, vesaire birçok dinden ve farklı etnik gruplardan meydana gelmiş çoğulcu bir toplumdur. Türkler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Çerkezler, Lazlar, Romanlar, vesaire. Türkiye'nin bu çoğulcu yapısını da dikkate alarak tabii ki cumhuriyet tarihi boyunca tekçilik üzerine kurgulanmış olan paradigma aslında tek millet, bir bakıma tek din olarak da halkın algısına yerleşmiş bulunmaktadır. Aslında Türkiye, bugün Avrupa Birliğine tam üyelik için müzakerelerini devam ettirmekte olan bir ülkedir, bugün başta Kürt sorunu da olmak üzere artık sorunlarımızı çoğulcu, demokratik bir zihniyetle çözümlememiz gerektiğine inanıyoruz. Şiddetin tamamen devre dışı bırakılması -bütün kesimler için bunu söylüyorum- ve sorunlarımızı demokratik yöntemlerle evrensel ilkeler çerçevesinde çözümlememiz gerektiğine inanıyorum. Bakın, Avrupa'da da bir zamanlar engizisyon mahkemeleri vardı. Kilise, insanları inançlarından dolayı veyahut farklı yorumlarından dolayı engizisyon mahkemelerinde idama mahkûm ediliyordu, giyotinle veya başka araçlarla ama Avrupa, Rönesans, reform ve aydınlanma sürecini yaşadı ve bugün Avrupa'da işte gördüğünüz gibi Avrupa Birliği başta olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL DORA (Mardin) - ...yani evrensel ilkeler bugün Avrupa'da...

BAŞKAN - Sayın Dora, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

EROL DORA (Mardin) - Bugün de Orta Doğu'da da gördüğümüz gibi insanlar mezhepler ve farklı inançlar veya etnik gruplar yüzünden birbirlerini öldürebilmektedirler. Bir an önce Türkiye'de de bu evrensel ilkelerin egemen olması için bütün siyasi partilerin katkı sunmaları ve Türkiye'nin de çağdaş anlamda demokratik bir cumhuriyete dönüşmesi için hepimize görev ve sorumluluklar düştüğünü belirtiyor, tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.