KOMİSYON KONUŞMASI

EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Sağ olun.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, çok kıymetli bürokratlar ve basın mensupları; Türkiye daha bundan birkaç yıl önce aralarında 100'den fazla ülkenin bulunduğu bir taahhüt imzaladı biliyorsunuz, Glasgow'da imzaladık, Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü. Neydi bu? İklim değişikliğiyle mücadelede 2030'a kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma taahhüdüydü. Hedef neydi burada? Orman kaybını durdurmaktı ancak farklı sebeplerden ormanların yok edilmesine Hükûmet olarak seyirci kalındığını üzülerek görüyoruz. Şimdi, mesela orman alanlarının tahsis edilmesi konusu yani aslında madalyonun rant yüzü. Son yıllarda, yangınlardan zarar gören orman alanlarının yaklaşık 4 katı çeşitli nedenlerle verilen izinlerden dolayı kaybedilmiş. Orman alanlarının konaklamaya açılması konusu da geçtiğimiz haftalarda çıkarılan torba kanunla hiç şüphesiz ormanlarımızın bozulmasını daha da hızlandıracak. Şimdi, farklı günlerde Bakanlığınız -hatta dün değil evvelsi gündü galiba- Fidan Günü yaptı, ağaçlandırma günleri yapıyorsunuz ancak yeni dikilen ağaçların tam fonksiyonlarını yerine getirmesi için ortalama elli ila yetmiş yıl arasına ihtiyacı var yani bir fidan dikerek, millet bahçeleri yaparak "Biz yutak alanlarımızı artırıyoruz ve iklim değişikliğiyle mücadele ediyoruz." demek maalesef olmuyor. Sayın Bakan, tablo böyleyken verdiğimiz uluslararası taahhütleri nasıl yerine getireceğiz?

Ormansızlaşma konusunda da hamle üstüne hamle yapılıyor. 2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda maden çalışmalarının "kamu yararı" olarak tanımlanacağını görüyoruz. Sayın Bakan, bir taraftan tarım nüfusunun azaldığı gerçeği varken bir taraftan da Akbelen gibi, Avdan gibi yerinde gidip gördüğümüz örneklerde vatandaşlarımızın ekip biçtiği arazileri madenlere açarak yöre halkını âdeta sürgüne yolluyorsunuz, toprağını elinden alıyorsunuz; ekip biçtikleri tarlalarını bırakıyorlar, ana baba ocaklarını bırakıyorlar ve göç etmek zorunda kalıyorlar. Biz buna ancak bir "çevre sürgünü" adını verebiliyoruz. Maalesef, günün sonunda geriye artan şehir nüfusları ve ekip biçilemeyen tarım arazileri kalıyor. Türkiye'nin elbette ki atılıma ve kalkınmaya ihtiyacı var ama projelerin millî değerlerimiz olan zeytinlikleri, tarım ve orman alanlarını yok etmeden yapılması gerektiği kanaatindeyiz.

İstanbul Milletvekili olarak seçim bölgemde en güncel konulardan bir tanesi su sorunu. Barajlardaki doluluk oranı son on yılın en düşük seviyesinde ve her gün daha da azalıyor. Ülkemiz su stresi altında olmasına rağmen su yönetiminde ciddi sorunlar var. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2022 Sayıştay Raporu'nda su yönetimine ilişkin çok önemli tespitler var. Rapordaki bulgular şöyle yazıyor:

Bir: Havza rezerv su miktarını aşan miktarda su tahsisi yapılmış.

İki: Su tahsislerine ilişkin denetim yapılmamış. Yani hem tahsis aşaması hem de sonrası maalesef doğru yönetilememiş. Örneğin, Marmara Havzası'na baktığımız zaman, rezerv miktarının neredeyse 2 katından fazla su tahsisi yapılmış. Ya, bunu da bu arada biz demiyoruz, Sayıştay Başkanlığı diyor. Peki, böyle bir durumda suyu biten havzadan diğer havzaya su kullanımını serbest bırakacak bir sistem kurmayı hiç düşündünüz mü, yoksa suyumuzu böyle hoyratça kullanmaya devam mı edeceğiz?

Benden önceki konuşmacılar tarımsal sulamanın yetersizliğinden bahsetti oysa iyi bir planlamayla aslında bunun üstesinden gelinebilir. Şimdi, mesela Türkiye'de şunları alt alta yazalım: Barajlar, göletler, basınçlı su dağıtım hatları, yağmurlu damlama sistemleri; bunların hepsini toplayalım, alt alta yazalım, Kanal İstanbul'dan çok daha az bir parayla Türkiye'deki bütün sulama yatırımlarını tamamlayabiliyoruz ama biz neden "Kanal İstanbul'u yapacağız." diye tutturuyoruz?

Görev alanınıza girdiği hâlde sunumunuzda hiç bahsetmediğiniz bir diğer konuya değinmek istiyorum, nesli tükenme tehlikesi altında olan hayvanlar. Sayın Bakan, bir bakıyoruz, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü nesli tükenmekte olan hayvanların görüntülerini sevinçle Twitter'da paylaşıyor. Sonra bir bakıyoruz, ardından birkaç gün geçmeden aynı hayvanla ilgili avlanma kararı çıkarılıyor. "Bakanlığın nitelikli veri ve envanter çalışmaları yeterli değil." denilerek av ihalelerinin iptal edildiğini -kamuoyuna zaman zaman yansıyor- görüyoruz. Biz de bununla ilgili bir soru önergesi yöneltmiştik size ancak gelen cevapta envanter eksikliği olmadığını söylediniz, yargı kararları ise tam tersini söylüyor. Bu duruma bir açıklık getirmenizi rica ediyorum.

Son olarak da bir diğer can alıcı konuyla ilgili dikkatinizi çekmek istiyorum, yirmi bir yıllık iktidarınızda bir türlü çözüm bulunamayan sokak hayvanları meselesi. Bu sorunu tam olarak nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz? Elimde 2019 senesindeki Meclis Araştırması Komisyon Raporu var ve burada Türkiye genelinde eş zamanlı kısırlaştırma seferberliği çözümü sunulmuş. Böyle bir çözümlemi ilerleyeceksiniz, yoksa farklı bir çözüm öneriniz olacak mı yoksa "belediyelerin sorumluluğu" deyip bu konuyu da göz ardı etmeye devam mı edeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

Komisyonu saygıyla selamlıyorum.