Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu g) Kalkınma Bakanlığı h) Türkiye İstatistik Kurumu ı) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı i) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı j) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı k) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 15 .02.2016 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri ve değerli milletvekilleri, sayın bürokratlar ve basının değerli emekçileri ben de öncelikle partimiz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, son derece önemli bir bütçe görüşülüyor. Belki de ülkede en çok ihtiyacımız olan kavram "adalet" kavramı ve doksan yıldır da cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, maalesef kronik sorunlarımızın çözümüne bir türlü bu kavramla ilgili gerekli yasal, anayasal düzenlemeleri yapmadığımız için kavuşmadığımız kanaatindeyiz.
Sayın Bakan da çok iyi biliyor, burada da süre kısıtlı olduğu için çok detaylandırmayacağım ancak cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye'de, Anadolu, Mezopotamya topraklarında 5 kesim büyük bir mağduriyet yaşadı yani kimliklerin tekleştirilmesi adına, yasakçı, baskıcı, asimilasyoncu politikalar adına bu topraklarda yaşayan Kürtler, Aleviler, mütedeyyin kesimler, sosyalistler ve gayrimüslim halklar çok büyük zulümler ve çok büyük katliamlar gördü. Sizin de mensubu olduğunuz siyasi parti de aslında iktidara geldiği ilk yıldan itibaren bu, baskı görmüş, mevcut hukuk sisteminden, adalet anlayışından dolayı ezilmiş olan bir kesimin temsiliyetiyle Türkiye halklarına gitti ve bütün bu kronik sorunların çözümü adına da önemli taahhütlerde bulundu. O dönemki siyasal konjonktürü çok hatırlatmaya gerek yok ama hem iç konjonktür hem de Avrupa Birliğinden dolayı dış konjonktür de gelmiş olduğunuz bu ezilen temsiliyet üzerinden Türkiye'nin kronik sorunlarını çözme adına çok önemli fırsatlar ihtiva ediyordu ama maalesef partiniz, cumhuriyet döneminden bugüne kadar yürütme sorumluğunu almış diğer hükûmetler gibi belli bir aşamadan sonra devletleşme hastalığına, muktedir olmanın gücüne, iktidar olmanın yanılgısına kapıldı ve Türkiye'deki bu ezilen kesimlerin sorunlarından çok kendi iktidarını daha çok tahakküm etme anlayışıyla maalesef hareket etti ve öyle olduğu için de partinizin isminde de bulunan "adalet" kavramı giderek inandırıcılığını yitirdi ve öyle bir aşamaya geldi ki, bugün, partinizin kurucu kadrolarında yer alan insanlar bile artık Hükûmetinizin ya da hükûmetlerinizin adaletle ilgili yapmış olduğu uygulamaları kamuoyu önünde açık bir şekilde eleştirmeye başladılar.
Tabii, uzun bir liste var önümde, yani konu başlıklarına sadece değinmeye kalksak bitiremeyeceğiz ancak öncelikle buradaki üye arkadaşımız da bahsetti, şahsınızı bile tanımakta zorlandığımız bir tutumun mutlaka açığa kavuşması gerektiği kanaatindeyiz. Biz, daha önceki Bakanlık pratiklerinizi de biliyoruz, bu şekilde bir tutum içerisinde değildiniz ancak son dönemde HDP'li vekillere yönelik Bakanlığınız son derece ayrımcı bir uygulamanın altına imza atıyor. Bir taraftan, Adalet Bakanısınız, bir taraftan içerisinde "adalet" olan ve bu iddiayla iktidara gelmiş bir partinin mensubunuz ama diğer taraftan, Türkiye'de halkın iradesini, milletin iradesini temsil eden milletvekilleri arasına ayrım koyuyorsunuz. HDP milletvekilleri, Bakanlığınızın görev alanına giren cezaevlerindeki hak ihlallerini araştırmak üzere hiçbir cezaevine gidemiyorlar. Altı ayı aşkın bir süredir bu konuyu Genel Kurula getirmemize rağmen, sizinle bazı görüşmeler yapılmasına rağmen, Başbakanla görüşülüp "Bu durum mutlaka düzeltilecek." denmesine rağmen, Meclis Başkanlığıyla görüşülüp "CHP, MHP ve HDP vekilleri arası bu ayrım kabul edilemez." denmesine rağmen, bu uygulama devam ediyor. Doğrusu, ben, bunu şahsınıza da yakıştıramıyorum yani daha önceki Bakanlık pratiğinizi de bildiğimiz için bu tutumun nereden kaynaklandığını, Bakanlığınız ya da şahsınızın iradesi üzerinde üstten bir dayatma mı olduğunu merak ediyorum. Bu soruya cevap verirseniz sevinirim.
Diğer taraftan, bugün 15 Şubat yani Sayın Öcalan şahsında bölge halklarının birbirini boğazlamasını hedef alan, tarihî bir Türk-Kürt çatışmasını öngören uluslararası komplonun 17'nci yıldönümü. Bu komplo, aslında Sayın Öcalan'ın derdest edilerek İmralı Adası'na getirilmesiyle beraber, yüzyıllarca sürecek bir Türk-Kürt savaşını öngörmüştü ancak Sayın Öcalan'ın İmralı'da geliştirmiş olduğu demokratik ulus paradigmasıyla beraber bu Türk-Kürt savaşından halklarımız, ülkemiz, bölgemiz korunarak belli süreler içerisinde de, çözüm sürecinde de ete kemiğe büründüğü gibi belli çözüm şanslarına da kavuştu. Ancak çözüm sürecinin önemli fırsatlarının nasıl heba edildiğini günlerdir buralarda da tartışıyoruz, oraya çok girmeyeceğim. Böylesi bir uluslararası komployu boşa çıkarmış bir siyasi lideri sekiz ayı aşkın bir süredir tecrit altında tutuyorsunuz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Nasıl heba edildi? Girin de biz de öğrenelim.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ona günlerdir giriyoruz Sayın Başkan, onun nasıl heba edildiğini, sizin, ana muhalefet partisi üyesi olarak çok iyi bilmeniz gerekiyor.
Burada dikkat çekmek istediğim husus, Sayın Öcalan'a yönelik insanlık dışı, hukuk dışı tecrit uygulamasıdır. Türkiye'de hiçbir hükümlüyle ilgili sekiz ayı aşkın bir süre içerisinde avukatlarıyla görüşmeme, ailesiyle görüşmeme, heyetlerle, siyasi heyetlerle görüşmeme gibi bir yasak yok ancak İmralı'da on yedi yıldır devam eden özel bir konsept, sekiz ayı aşkın bir süredir de bir tecrit sistemiyle devam ettiriliyor ve bu, ülkenin barışı açısından da hepimizi kaygıya ve endişeye sevk eden son derece vahim önemli birtakım hususları ihtiva ediyor. Dolayısıyla, bu tecridin yasal dayanağının ne olduğunu izah etmek zorundasınız yani Türkiye'deki herhangi bir cezaevindeki bir hükümlüye yönelik yapılmamış olan bu sekiz ayı aşkın süredir tecrit konseptinin bir an önce kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz. Bunun kalkması durumunda Türkiye'deki mevcut çatışma zemininin tekrar bir müzakereye evrilmesi, çatışmadan kaynaklı can kayıpları yerine siyasetin çözümleyici diyalog kanallarının açılmasıyla ilgili yaşanabilecek gelişmeleri de en azından şahsınızın da bildiğini, konuya vakıf olduğunu düşünüyorum.
Hepimiz tecridin kaldırılmasını beklerken, İmralı'da, oradaki devlet heyetiyle birlikte yapmış olduğumuz görüşmelerle oraya giden Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş adlı iki hükümlünün de Silivri Cezaevine âdeta kaçırılırcasına ve yol boyunca da son derece kötü muameleyle getirilmiş olmasını doğrusu anlamakta güçlük çekiyoruz. O nedenle, bu konuda da bir açıklama yaparsanız seviniriz.
Sayın Bakan, bir siyasi talep olarak asla görmediğimiz, insani bir zorunluluk olarak dile getirdiğimiz bu hasta tutsaklar meselesi var. Yine, daha önceki Bakanlık döneminizde sizlerle de defalarca görüştük, ilgili daire başkanlıklarıyla toplantılar da yaptık. Bir hekim olarak söylüyorum, son derece ağır bir aşamaya gelmiş, "terminal" dönem dediğimiz ölümcül bir evrede bulunan ve son nefesini ailesinin yanında vermek isteyen ya da daha hafif evrede olup sağlık ve tedavi hakkını kullanmak isteyen bu hasta mahkûmların durumlarıyla ilgili siz kendiniz de Hükûmetiniz de yasal düzenleme yapılacağı sözünü verdiniz. Bunu Mecliste de ifade ettiniz ve tutanaklara geçti. Mevcut yasal mevzuatla da bu insanların birçoğunun ya son nefeslerini ailelerinin yanında verme hakkı ya da tedavilerinin bir sağlık kuruluşunda yapma hakkı varken bile hâlâ bu konuda anlaşılmaz bir dirençle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. Bu konuda neden adım atmadığınızı merak ediyoruz. Yani sayıları 737'yi bulan 300'ü ağır hasta mahkûmun tedavi hakkından yararlanmasının ülkeyi bölmesini mi düşünüyorsunuz? Yani bir insan tedavi görürse ya da son nefesini ailesinin yanında verirse...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baluken, toparlayın lütfen.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - ...bunun ülkemiz açısından, Bakanlığınız açısından, Hükûmetiniz açısından nasıl bir sakıncası olacağını doğrusu merak ediyoruz.
Diğer taraftan, tabii, güncel son derece yakıcı gelişmeler var. Türkiye anayasasında ve mevcut yasalarda olmayan sokağa çıkma yasakları uygulanıyor. Darbe ve sıkıyönetim dönemlerinde bile uygulanmayan, yetmiş günü aşmış olan sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili Adalet Bakanı olarak nasıl tahammül ediyorsunuz, nasıl göz yumuyorsunuz, doğrusu merak ediyoruz. Yani bir kentin tamamını cezalandırma, bir kentte yaşayan bütün insanların yaşam hakkından seyahat hakkına, sağlık hakkından cenazesinin defin hakkına kadar birçok hukuksuz uygulama yapılıyor ve bunlarla ilgili son derece acı tablolarla karşı karşıyayız. Arkadaşlarımız dile getirdiler, Cizre'deki vahşet bodrumlarında ve cehennem binalarında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım Sayın Baluken.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - ...130'a yakın cenaze çıktı ve hepsi yakılmış olarak çıktı. Şu anda 5 ilde bu cenazeler bulunuyor. Bu cenazelerin otopsi işlemlerine hekimlerin, avukatların girmesine izin verilmiyor, ailelerin teşhis yapmasına izin verilmiyor. Geçen gün de sizinle görüşmüştüm ben bu konuyu, şimdi alınan numuneler İstanbul'daki sanırım Adli Tıp Merkezine gönderildi ama yerelden "Bu sonuçları beklemeden bu cenazeleri defnedelim." gibi bir dayatma var aileler üzerinde, böyle bir baskı var. Yani bir Adalet Bakanı olarak -bunu bir siyasi talep olarak söylemiyorum, insani duyarlılığınız üzerinden- bu duruma müdahil olmanız gerektiğini, bu Adli Tıpla ilgili süreçlerin hızlandırılması, kurtarılabilir olan ama şu anda yakılmış cenaze olarak ailelerinin önünde bulunan insanların en azından cenazelerinin ailelerine verilmesiyle ilgili sizin mutlaka müdahil olmanız gerektiği kanaatindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkürler.
Basın özgürlüğü, partimize yönelik saldırılar, çocuk mahkûmlar, yani bu konuda arkadaşlarımız gerekli şeyleri söylediler. Ben sürem kısıtlı olduğu için özellikle bu sokağa çıkma yasaklarında insanlığı utandıran bazı uygulamalar var, yani bunlarla ilgili soruşturma süreçlerini merak ediyorum. Cenazesi yerlerde sürüklenen, zırhlı araçlar arkasında sürüklenen gençlerin durumundan, işte, iki gün önce ortaya çıktığı gibi Varto'da, Cizre'de parçalanmış bedeni çırılçıplak teşhir edilen katledilmiş kadınların durumuna kadar bir Adalet Bakanı olarak sizin müdahil olmanız gerektiğini, bu konuda açılmamış adli, idari soruşturmalar utancı varsa da bunun kaldırılmasıyla ilgili duyarlılık göstermeniz gerektiği kanaatindeyim.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.