KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, hoş geldiniz.

Sözlerime başlamadan önce, aramızdan ayrılışının 85'inci yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü hasretle anıyorum.

Sayın Bakanım, atık su arıtma hizmeti verilen nüfus oranı 2022 yılında 89,2'ymiş, 2023 hedefiniz yüzde 93 ancak gerçekleşme yüzde 90. Bu konuda hedef nedense bir türlü tutturulamıyor çünkü 2021 yılında yapılan bir komisyon çalışmasında Bakan Yardımcımız, aynı zamanda, Başmüzakerecimiz Mehmet Emin Birpınar vermiş olduğu bilgide 2020 yılı itibarıyla atık su arıtma hizmeti verilen nüfus oranının yüzde 89 olduğunu söylemişti, sene 2023, gerçekleşme yüzde 90. O zamanki hedef, 2023 yılında Türkiye'deki belediyelerin tamamındaki nüfusa atık su arıtma hizmeti verileceğiydi. Bu konuda bir arpa boyu yol alınmadığını görmekteyiz. Tabii, burada sanayi atık sularının arıtılması da çok önemli çünkü bu konuda da alınması gereken bir hayli yol var. Yine Bakanlığın verilerine göre, 2020 yılında OSB sayısı 312'ymiş, aktif OSB 223, atık su arıtma tesisi bulunan OSB de bu 223 tane aktifin yüzde 45'i. Bu OSB'lerden çıkan atık suyun yüzde 95'i Bakanlığa göre arıtılmakta. Evsel atık suların yüzde 90'ını arıtıyoruz, OSB'lerimizdeki atık suların yüzde 95'ini arıtıyoruz yani böyle bir ülkede yer üstü sularının tertemiz olması lazım. Oysa yer üstü sularımıza baktığımız zaman sadece yüzde 37'si temiz, geri kalan yüzde 23'ü kirli, yüzde 40'ı çok kirli. Demek ki burada, atık su arıtma tesislerinin işletmesinde bir problem var.

Gene Bakanlığınızın 2017 yılında yapmış olduğu bir çalışma var; 1.127 atık su arıtma tesisi incelemiş Bakanlığınız, bunlardan sadece yüzde 45'inin çalışır durumda, iyi olduğunu yani 502 tanesinin çalışır durumda, iyi olduğunu, 471 tanesinin revizyona ihtiyacı olduğunu, 154 tanesinin ise yeniden yapılması gerektiğini söylüyor. Buradaki en büyük sıkıntı, işletilmemesinin sebepleri, mühendislik hatalarının olması, nitelikli personel ihtiyacı olması. Benim gördüğüm, burada, bu konuda mesafe katetmek için çok ciddi finansal desteğe ihtiyaç var; bu konuda atık su arıtma tesislerine elektrik desteği veriyorsunuz Bakanlık olarak ama bunların revizyonlarında, yeniden yapılanmasında ciddi finansman ihtiyacı olduğu da açık.

Şimdi, Sayın Bakanım, iklim değişikliğine neden olan küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 46'sı kömür kullanımından kaynaklanmakta. Türkiye'de Şubat 2023 itibarıyla elektrik üretimi kaynaklarına göre baktığımızda yüzde 25'i ithal kömür, yüzde 14'ü yerli linyit kömür yani toplamda yüzde 39. 2020 yılında bu oran yüzde 35'ti, artmış, 2010 yılında bu oran yüzde 26'ydı, yüzde 26'dan yüzde 39'a kadar artmış, her sene artış var. Şimdi, dünya bir tarafa gidiyor, biz tam tersi bir tarafa gidiyoruz; dünya kömürden çıkıyor, kömürden çıkmaya hazırlanıyor fakat biz elektrik üretimindeki kömürün payını artırıyoruz. Paris İklim Anlaşması'na imza attık, On İkinci Kalkınma Planı'nda da ulusal katkı beyanımızı revize edeceğimizden bahsediyorsunuz, ortaya "2053 karbon nötr, karbon sıfır" hedefi koymuşsunuz ancak On İkinci Kalkınma Planı'na baktığımız zaman, On İkinci Kalkınma Planı'nda da yer alan 2053 hedeflerine baktığımız zaman da termik santrallerle ilgili, kömürden çıkışla ilgili tek bir ifade yer almamakta yani bırakın kömürden çıkışı, elektrik üretiminde kömürün payı her geçen gün artmakta, yeni termik santraller kurulmak istenmekte. Temiz kömür teknolojisinden bahsetmektesiniz yani bütün dünya biraz evvel bahsettiğimiz kömürden çıkarken, henüz önümüzde bir plan yok ne yazık ki, farklı bir şey; zaten teknolojisi geçmiş olan termik santrallere kaynak yaratmak için Akbelen'de olduğu gibi ormanlara göz dikmiş durumdasınız, zeytinliklere göz dikmiş durumdasınız. Bir an önce -çünkü bundan kaçış yok- kömürden çıkış planımızı ortaya koymak lazım.

Tabii, bu termik santrallerin sera gazı etkisi çok fazla, bunun yanında çok ciddi hava kirliliğine sebebiyet vermekte. Yani şu anda milletvekili olduğum Manisa Türkiye'de hava kirliliğine bağlı ölümlerde 6'ncı sırada, havası en kirli olan 4'üncü ili konumunda. Avrupa'daki termik santrallerle kıyasladığımız zaman, kükürt dioksit emisyonlarına da bakıldığı zaman Avrupa'daki en fazla emisyon salan 3 tane termik santral Türkiye'de yer almakta; Soma; Kangal ve Seyitömer. PM10 değerleri açısından baktığımız zaman gene ilk 10'da 2 tane Türk termik santralini görüyorsunuz; Seyitömer ve Tunçbilek.

Şimdi, biliyorsunuz, özelleştirilen termik santraller vardı, bunların sayısı 13'tü ve bunlara 2020 yılının başına kadar süre verilmişti çevresel yatırımları yapmaları için, baca gazı filtrelerini koymaları için, daha sonra bir kanunla bu süre iki buçuk yıl artırılmıştı. O gün ben hatırlıyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, iktidar milletvekilleri alkışlamışlardı bu kararı; daha sonra tuhaf bir şey oldu, Cumhurbaşkanı Meclisin bu kararını, kanununu veto etti, arkadaşlar gene alkışlamıştı bu veto kararından sonra -neyse- ve bunların 6 tanesi kapatıldı. Şimdi, kapatılanlardan bir tanesi Soma'daki termik santral. Daha sonra bunlara geçici faaliyet belgesi verildi ve tekrardan çalışmaya başlatıldı. Şimdi, benim bildiğim, Soma Termik Santrali bu geçici faaliyet belgesiyle 2027 yılına kadar üretimine devam edecek ve bugüne kadar da baca gazı filtresiyle alakalı, çevreye uyumla alakalı herhangi bir faaliyet yapmış, herhangi bir yatırım yapmış değil ve şunu bilin, yapmayacak da yapmaya niyeti de yok. Yani şu anki Soma Termik Santrali bırakın baca gazı filtresi için yatırım yapmayı, yapması gereken bakımları bile ne yazık ki yapmıyor. Şu an Soma çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya, patlamaya hazır bomba gibi neredeyse.

Ben şunu sormak istiyorum: Geçici faaliyet belgesiyle üretim yapan bu termik santraller bugüne kadar baca gazı filtreleriyle ilgili herhangi bir yatırım yapmışlar mıdır? Soma'daki durumu biliyoruz, diğerlerinin durumu ne? Bunlar hâlen daha insanları zehirlemeye devam ediyorlar mı?

Sayın Bakanım, bir diğer husus da haziran ayında ve eylül ayında Manisa'da 2 tane geri dönüşüm deposunda, geri dönüşüm tesisinde çok ciddi yangın çıktı. Bir tanesi on üç saat boyunca sürdü, zorlukla durdurulabildi ve Manisa'nın bütün ilçelerinde ve İzmir'de çok ciddi bir hava kirliliğine sebebiyet verdi. Bir tanesi de üç saatte kontrol altına alındı. Burada enteresan bir şey var; bu tesislerden bir tanesine zamanında ceza kesilmiş ve lisansı iptal edilmiş, o tesis kaderine terk edilmiş. O tesis oradaki atıklarla beraber yandı ve çok ciddi bir çevre felaketine sebebiyet verdi. Burada Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin bir raporu var, araştırmaya göre 2021 yılında en az 122 tesiste -buna benzer tesiste- 2022 Ocak-Ağustos döneminde de 79 tane tesiste buna benzer yangınlar çıkmış, çıkmaya da devam ediyor ve bu konuda da çok ciddi bir başıboşluk olduğu aşikâr, denetimin yapılmadığı aşikâr. Zaten Bakanlığınızın, Sayın Bakanın, çevre konusunda denetim yapma, ihbarlara cevap verme şansı yok çünkü Bakanlığınız bir tek il merkezlerinde örgütlenmiş, teşkilatlanmış durumda; ilçelerde herhangi bir örgütlenmeniz yok, personel sayınız çok az. Yaşadığım örnekler var, bir tane örnekten size bahsetmek istiyorum, şöyle bir örnekle karşı karşıya geldik: Manisa Gördes'te nikel zenginleştirme tesisi var ve buranın bir atık barajı var. Orada çıkan bir arızadan dolayı, atık barajının yaklaşık 200 metre altında bir dere var, oraya bütün gece boyunca atıklar deşarj edilmiş. Biz olay yerine gittik, hakikaten her taraf böyle kıpkırmızı. Başlamış Deresi var bizde, o Başlamış Deresi yaklaşık bir gün boyunca kıpkırmızı akmış. Biz oraya gittik, oradaki İl Çevre Müdürüyle görüşmeye çalıştık. Ekipleri çağırdık, biz ekipleri bir türlü oraya getiremedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, buyurun.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Geldiler, diyorlar ki: "Atık barajında herhangi bir çatlak yok." Biz zaten onu iddia etmiyoruz, atık barajında bir çatlak yok ancak orada bir kaza olmuş, belli ve ciddi bir felaket var. O dereden bir türlü numune aldıramadık. Biz kendimiz aldık, akredite bir kuruma analiz yaptırmak için laboratuvara götürdük ve oradaki suda olması gereken değerlerin binlerce kat üzerinde kimyasal maddeler olduğunu ne yazık ki tespit ettik. Burada belki de Bakanlığın teşkilat yapısının değişmesi lazım. Şimdi buradaki sunumunuza bakıyorum, ağırlıkla hep inşaat, beton, şehirleşme... Yani burada iklim değişikliği ile çevreyi ayırmakta ve ona göre bir teşkilatlanmaya, örgütlenmeye gitmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ederim.