Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Sosyal Güvenlik Kurumu d) Türkiye İş Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 02 .11.2023 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlarımız ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz bugün. Bu, önemli bir bütçe; bu ülkede yaşayan hepimizi çok yakından ilgilendiren bütçelerden biri iş, görev alanı itibarıyla; siz de bunu biliyorsunuz zaten. Buradaki yapılan konuşmalardan da heyecanlardan da bunu görüyorsunuz yani aslında beklentinin de çok yüksek olduğu ve var olan sorunların bir an önce çözülmesi gereken bir alan.
Şimdi, tabii, Anayasa'nın 49'uncu maddesi çalışma hakkını düzenliyor; insan onuruna yaraşır bir işte istihdam edilebilme hakkı en önemli haklardan biri ve devlet bu konuda gerekli tedbirleri almakla yükümlü. Fakat ilginç olan, bu ülkede çalışma hakkını kullanmak istemesine rağmen kullanamayan milyonlarca insan var, esas sıkıntının bir kısmı da buradan geliyor. İstihdam piyasasına baktığımız zaman, çok ciddi sorunlar var; iş gücüne katılım oranları düşük, karşılaştırdığımız zaman OECD ülkeleriyle, iş gücü yüksek, kayıt dışılık yüksek yani aslında son derece sıkıntılı bir çalışma hayatı ve istihdam piyasası var. ILO normlarından uzak böyle bir yapının içindeyiz.
Şimdi, iş gücüne katılım oranları açısından 2023 yılında yüzde 53,9'luk bir rakam verildi. O rakam aslında, baktığımız zaman, geçmiş dönemlerde de iş gücüne katılım oranları yüksekmiş yani ciddi bir yükseliş yok. Bakın, ben size rakam vereyim: 2015 yılında yani sekiz yıl önce yüzde 52,3'müş iş gücüne katılım oranı, 2018 yılında yüzde 54'müş, şimdi yüzde 53,9 yani bir yükseliş yok iş gücüne katılım oranlarına. Çok daha eski yıllara göre baktığınız zaman biraz yükseliyor ama oralarda da şunu söyleyelim: Bu istihdam serileri, iş gücü serileri sık sık değişti. Değiştiği zaman belli yıllarda zıplama oluyor, yukarıya doğru birdenbire seriler çıkıyor. Türkiye'nin en büyük sıkıntılarından biri, geriye doğru sağlıklı bir istatistiki analiz yapabilecek veri tabanının olmaması. O serilerdeki kesilmeler, kırılmalar ciddi problem yaratıyor yani iş gücüne katılım oranlarında bir yükseliş yok, sanki bir yükseliş varmış gibi söylüyorsunuz.
İşsizlik oranları açısından baktığımız zaman, 2015'te yüzde 10, 2018'de yüzde 11,9; şimdi yüzde 9,2. Hepsinde, mevsimsellik olsun diye en son ağustos rakamlarını aldım ama gene daha eskiye gittim; 2005 yılında yüzde 8,2'ymiş, 2007'de yüzde 8'miş. Yani aslında şunu gösteriyor bu rakamlar bize: Ciddi anlamda biz işsizlik oranlarını daha düşük seviyelere yani kabul edilebilir bir seviye olan yüzde 5'ler seviyesine hiç indirememişiz; hep bunun üstünde, neredeyse 2 katı bir oran kurmuşuz. Hatta hatırlarsanız, 2023 hedeflerinde de yüzde 5'ti ama bundan çok uzağız.
Bir de tabii, buradaki problem şu: Bu işsizlik oranları da aslında Türkiye'nin diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman gerçek durumunu yansıtmıyor. Bakın, işsizlik oranı en son -son rakamı veriyorum- ağustos itibarıyla yüzde 9,2 -bu, yıl sonuna doğru artacak çünkü yaz döneminde inşaat sektörü, turizm sektörü harekete geçtiği için azalıyor- yani 3,2 milyon kişi. Fakat "atıl iş gücü" dediğimiz... Bunun içinde eksik ve yetersiz istihdam var ve içinde aynı zamanda potansiyel iş gücü var. Potansiyel iş gücünde, örneğin aslında çalışmak isteyen ama iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayanlar ya da çalışmak istemesine rağmen resmî iş arama kanallarını kullanmayanlar var. Bunları koyduğumuz zaman, bu "yüzde 9,2" dediğiniz işsizlik oranı, atıl iş gücü -TÜİK'in rakamları bunlar- yüzde 22,8'e çıkıyor. 3,2 milyon kişi değil; 8,8 milyon kişi.
Bakın, gene rakam vereyim, iki tane şey: İş gücüne dâhil olmayan grup içinde iş bulma ümidi olmayanların oranı yüzde 5,3. Kaç kişi biliyor musunuz Sayın Bakan? 911 bin kişi. Türkiye'de yaklaşık 1 milyon kişi işsiz, çalışmak istiyor fakat iş bulma ümidi olmadığı için aramıyor. Bu gözükmüyor bu 3,2'lik oranda, burada verdiğiniz rakamların içinde değil.
Gene, işbaşı yapabilecek olup iş aramayanlar 955 bin kişi. Yaklaşık gene 1 milyon kişi. Yani, bu rakamlar... Bakın, Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu işsizlik açısından çok ciddi sıkıntıları var. Biz OECD ülkeleriyle kıyaslama yapıyoruz. OECD ülkelerinde iş gücüne katılım oranının ortalaması yüzde 70. Yani bir an için yüzde 70'lere çıktığını düşündüğünüzde Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 40'ların, yüzde 50'lerin seviyesine çıkıyor.
Çalışma hayatı açısından baktığımızda, kayıt dışılık çok yüksek, hâlâ dörtte 1'den fazla, yüzde 27. Sendikalaşma oranları düşük, yüzde 15 ama bunun içinde kamu sendikaları da var, grevsiz toplu sözleşme hakkı, onu çıkardığınız zaman çok daha düşük. Çalışma saatleri uzun ve iş güvenliği açısından iş kazalarında Türkiye, Avrupa'nın ve dünyanın en önde gelen ülkeleri arasında. İnşaat sektöründe, madencilik sektöründe, gemi yapımında, bütün bu sektörlerde çok yüksek iş kazaları var. Yani "iş kazaları" demiyoruz, biz buna "iş cinayetleri" diyoruz. Öyle bir nokta ki engellenemiyor.
Maden kazaları... Soma, Ermenek, Amasra, arka arkaya her tarafta maden kazaları var. Sayın Bakan, artık dünyada maden kazası kalmadı. Maden kazaları, 19'uncu yüzyılın çalışma koşullarında vardı ve 20'nci yüzyılın ilk yarısında oldu. 20'nci yüzyılın ikinci yarısında bile hemen hemen hiç maden kazası olmadı, çok ender. 21'inci yüzyılda hiç yok çünkü teknolojinin getirdiği birtakım avantajlardan yararlanıyorsunuz. Burada şunu görüyoruz, her kazada aynı şeyi görüyoruz, ondan sonra "İnsanlar da gerekli tedbirleri almadı." diyoruz. Hâlbuki bu konudaki tedbirleri almakla yükümlü olan devlettir. Bu madenlerin bir kısmı özel mülkiyette, bir kısmı da devletin mülkiyetinde. Redevans sistemiyle kişilere belli bir işletme hakkı verilmiş olan bir şey. Neden hâlâ engelleyemiyoruz? Nedir yani, eksik olan ne? Anlayamıyorum. Denetim mi eksik? O zaman artırın denetim kadrolarını. Birazdan bir önerge vereceğiz, bütçenize bir rakam eklensin; denetçiler alın; alın, denetlesinler, ona göre hepsi eğitimden geçsin. Yani çözelim artık bu sorunları, bu iş kazalarını çözelim; Türkiye bunu hak etmiyor. Emeğiyle, alın teriyle çalışan insanlar, evlerine ekmek götürecek insanlar hayatlarını kaybediyorlar.
Reel ücretler düşük. Bakın, Strateji ve Bütçe Başkanlığının imalat sanayisinde Reel Birim Ücret Endeksi var, devletin resmî şeyi içinde, endekse bakıyorum: 2009'da TL cinsinden 102,1'miş, 2022'de 105,3. Düşmüş; on üç yıldaki artış sadece yüzde 3,1; bu nominal, insanların kazandığı ücretin enflasyondan arındırılmış hâli. Bunun içinde verimlilik yok, o verimlilik arttığı zaman reel ücretlerin de artması gereken bir sistem gerekiyor. Dolar cinsinden baktığınızda 112,5 olan endeks 63,9'a düşüyor; yüzde 43'lük bir azalış var. Reel ücretler imalat sanayisinde bu. Hani hep konuşuyoruz ya imalat sanayisi -şimdi, bütün planı da görüştük- oralarda da katma değeri yüksek mal ve hizmet yapısına geçmek, teknoloji yoğunluğunu artırmak, yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm... Bunlar tamam, güzel sözler ama sonuç itibarıyla bununla mı, bu yapıyla mı dünyayla bütünleşeceğiz? Bu yapıyla, bu emekle, bu iş gücüyle mi dünya ekonomisiyle, bizim gibi benzer gelişmişlik düzeyinde olan ülkelerle rekabet edeceğiz?
Asgari ücret... Asgari ücret son derece problemli bir alan. Türkiye asgari ücretle çalışanların dünyada en yüksek olduğu ülkelerden biri, yüzde 50'nin üzerinde; asgari ücret civarı, biraz üstü ve altıyla beraber baktığınız zaman. Dünyanın diğer ülkelerinde yüzde 4, yüzde 5. İki, Türkiye Avrupa Birliği ülkeleri içinde en düşük ülkelerden biri, en alttan 2'nci sıradaydı, şimdi sanıyorum bir üste çıktı, en alttan 3'üncü sıraya geçti. Ve asgari ücret ile ortalama ücretler arasındaki fark kapanıyor, ortalama ücretler asgari ücrete yakınsıyor. Yani çalışanların yarısı asgari ücretle çalışıyor, hâlbuki ücret seviyesi içinde niteliğine göre insanların ücretlerinin arttığı bir sistemi kurmak zorundayız, böyle bir yapıyı kurmadan ne yapacağız? Buradaki sıkıntı aslında şundan da kaynaklanıyor: Bu asgari ücretin -Asgari Ücret Tespit Komisyonu da sizin Bakanlığınızın görev alanına giriyor- tanımının değişmesi lazım. Çünkü orada çalışanın asgari düzeyde ihtiyaçlarının karşılanması söz konusu oluyor ama bakın, dünyada öyle değil. Bütün dünya ülkelerinde çalışanın, kendisinin ve ailesinin insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesi tanımı var. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 23'üncü madde diyor ki: Çalışan herkesin kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlama hakkı var. Avrupa Konseyine üye ülkelerin imzaladığı Avrupa Sosyal Şartı diyor ki: Çalışanların kendilerine ve ailelerine saygın bir yaşam düzeyini sağlayacak ücret hakları vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlayacağım.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Türeli, bir dakika ek sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sağ olun.
ILO benzer tanımı yapıyor. Bizde ise sadece çalışan ve çalışanın asgari ücreti; böyle bir şey yok.
Şimdi, bakın, asgari ücret 11.402 lira. Sendikalar düzenli olarak her ay açlık ve yoksulluk sınırlarını hesaplıyorlar. Açlık sınırı -en son hesapladı sendika ki sendika da TÜRK-İŞ, Asgari Ücret Tespit Komisyonunda temsil ediyor işçi kesimini- 13.684 lira, 2 bin küsur geçmiş zaten şu anda, yoksulluk sınırı da 44.573 lira. Bir de bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyetini söylüyorlar, 17.803 lira. Yani bu açlık sınırı demek 4 kişilik bir ailenin dengeli ve sağlıklı beslenmesi için yapması gereken gıda harcaması demek, sadece gıda; bunun içinde kira yok, elektrik, su, doğal gaz yok, eğitim yok, sağlık yok, ulaştırma yok, giyim yok, hiçbiri yok. Böyle bir model içinde, böyle bir çalışma hayatında Türkiye'nin bir yere gidebilmesi mümkün değil, üretim açısından da mümkün değil, dönüşüm açısından zaten sorun ortada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitireceğim Sayın Başkan.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen toparlayın.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ve böyle bir ülkede huzur olmaz, nasıl huzur olacak? Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar diye bir laf var Türkçede. Bugünkü mevcut yapı, bugünkü bozuk bölüşüm ilişkileri bunun çok açık ve net ifadesi ve çok hazindir ki, çok üzücüdür ki On İkinci Kalkınma Planı'nda beş yıllık bir perspektif var, ciddi anlamda Türkiye'de bölüşüm ilişkilerini düzeltecek hiçbir tedbiri göremedik ve bunu ifade ettik. OVP'de de planda da böyle bir şey yok, böyle bir şey olmaz.
Teşekkür ediyorum.