| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) İçişleri Bakanlığı b) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı c) Emniyet Genel Müdürlüğü ç) Jandarma Genel Komutanlığı d) Sahil Güvenlik Komutanlığı e) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü f) Millî Savunma Bakanlığı g) Savunma Sanayii Müsteşarlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 14 .02.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli yöneticileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyorum. Saatin oldukça ilerlediğini biliyorum ama birkaç şeyin altını çizmek istiyorum.
Tabii, Türk Silahlı Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler, savunma sanayisi, top, tank, tüfek, uçak, batarya insana çok sıcak gelen bir malzeme biçimi değil.
Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü yaptığı bir araştırmayı açıkladı, dedi ki: "Dünyada şu anda 800 milyon aç insan var ve bunun 2025 yılına kadar 400 milyona düşürülebilmesi için gerekli paranın miktarı sadece 25 milyar dolar." Bizim şu anda birkaç gündür, bu bütçe görüşmeleri yapıldığından beri Suriye'ye -Türkiye açısından söylüyoruz- 8 milyar dolar paranın harcandığı, işte 3 milyar avronun da Avrupa Birliği üyesi ülkelerden geleceğiyle ilgili konuşmalar var. Yani, bir taraftan 800 milyon dünyada aç insan var, bunun 400 milyona düşürülebilmesi için gerekli paranın miktarı sadece 25 milyar dolar ve Akılalmaz derecede silahlanma, akılalmaz derecede insanları öldürmeye yönelik alımlar var. Buna baktığımız zaman, oysa bizim insanları öldürmeye değil yaşatmaya ihtiyacımız var ve yaşaması için mücadele vermemiz gerekiyor. Ama dünyadaki tekeller, uluslararası firmalar, şirketler, holdingler, akıl almaz para kazanma hırsı ve hevesi neticesinde ve daha fazla hacim elde etmek, daha fazla kâr elde etmek için istedikleri bölgelerde, dünyanın en uç noktalarında savaşları çok rahat çıkartabiliyorlar ve savaşıyor. Dünyanın bugün birçok ülkesinde gerek iç savaş gerekse ülkeler arasındaki savaşlar akıl almaz derecede ve milyar dolarlar harcanıyor. Ama diğer tarafta, temiz içme suyu bulamayan insanlar, gıda bulamayan insanlar, enerjiye ulaşamayan insanlar akılalmaz derecede. Peki, neden bunlar? İşte, kapitalizm dediğimiz sistem bu arkadaşlar. Kapitalizm insanı öldürür ve savaşları çıkartır arkadaşlar; daha fazla para, daha fazla kâr ve daha fazla kan. Şimdi, bölgemizde o kadar insan ölüyor, Müslümanlar birbirini kesiyor. Düşünün, bölgemizde, Suriye'de, o bölgede, Irak'ta, orada burada Müslümanlar birbirini resmen kesiyorlar, doğruyorlar; şu veyahut da bu nedenlerden dolayı arkadaşlar insanlar birbirini öldürüyor. Bizim ülkemizin bir bölümünde düşük yoğunluklu veyahut da yüksek yoğunluklu bir çatışma var. Askerimiz, polisimiz ölüyor, o bölgede yaşayan insanlar hayatlarını kaybediyorlar. Bütün bunların neticesindeki olay, arkadaşlar, daha fazla kâr, daha fazla para ve daha fazla sömürüdür. Bunlara, sömürüye karşı çıkmadığımız sürece, kapitalizme karşı çıkmadığımız sürece, maalesef, bu savaşlarla karşı karşıya kalacağız ve bunlara alet olacağız.
Kitapçığımızın içerisinde de söylüyor. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: "Yurtta sulh, cihanda sulh." Bizim temel felsefemiz budur ve bugüne kadar bizim hiçbir zaman bölgemizde olan ülkelerin ne toprağında ne taşında ne denizinde hiçbir şekilde gözümüz olmadı. Bizim topraklarımızda gözü olan insanlara karşı, ülkelere karşı da tabii ki kendi kurallarımızı koyacağız, bunda herhangi bir beis yok. Ama durduk yerde "stratejik derinlik" adı altında uygulanan yanlış dış politikalar sonunda "sıfır sorun" derken, şimdi "sıfır komşu" noktasına geldik. Bir tek doğru dürüst komşumuz yok arkadaşlar. Bütün komşularımızla problemliyiz ve sorun yaşıyoruz. Bu bizim hem ticaretimizi etkiliyor hem de ülkeler arasında ister istemez bir husumeti de, bir çekişmeyi de beraberinde getiriyor. O nedenle, bizim mutlaka savaşlara karşı çıkmamız gerekiyor ve Türk Silahlı Kuvvetlerini de bundan, özel olarak, imtina olarak geride tutmamız gerekiyor.
Yani angajman kurallarını çiğneyerek düşürülen Rus uçağı... Bizlere hem turizmde hem ekonomide ne kadar büyük yaralar açtığını görüyoruz, izliyoruz ve önümüzdeki yıl bunun daha da büyük çapta olacağını görüyoruz arkadaşlar. Ben biliyorum; bir İzmir Milletvekili olarak Ege'de, Çeşme tarafında, Edremit Körfezi'nde, Sakız Adası'nın oralarda her gün Yunanistan ile bizim uçaklarımız arasında "it dalaşı" denilen dalaşın yapıldığını biliyoruz. Ama bugüne kadar hiç böyle bir uçak düşürme olayı olmadı. Daha iyi imtina gösterdik, daha dikkatli olduk ve Yunanistan'la aramızda herhangi bir krizin çıkmasına neden olmadık. Dolayısıyla, bizim de özellikle güvenlik politikalarını yürütürken daha dikkatli olmamız gerekiyor ve Atatürk'ün söylemiş olduğu gibi "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesini devam ettirmemiz gerekiyor.
Bölgede büyük bir savaş var. Yani Rusya'nın gelip şimdi Suriye'ye müdahale etmesi, Amerika'nın oradan gelmesi, Fransa'nın oradan gelmesi, öbür ülkenin oradan gelmesi neden, niçin? Bu bölgeye hâkim olmak istiyor insanlar. Enerji var, petrol var, başka zenginlikler var, dolayısıyla o bölgeye hâkim olmak istiyorlar. Şimdi, tabii ki bizim de o bölgede güçlü olmamız gerekiyor ama bir ülkenin iç işlerini karıştırarak, bir ülkenin içerisine müdahale ederek, farklı eksenlerde siyaset yaparak o bölgede kargaşa yaratmanın hiç kimseye faydası yok arkadaşlar. Evet, ne oldu? Irak 3'e bölündü bakın arkadaşlar, fiilen 3'e bölünmüş durumda, yarın ne olacağı, daha kötü... Suriye, evet, Esad diktatördür, kendi halkına zulmetmiştir; Saddam diktatördür, kendi halkına zulmetmiştir, doğrudur ama onların kendi iç meselesi, kendileri doğal değişikliklerini yapmaları gerekir. Dış müdahale bugün Irak'ı ne hâle getirdi, yarın Suriye'yi ne hâle getirecek ve bölgeyi ne hâle getirecek, hiçbirimiz bilmiyoruz arkadaşlar. O nedenle, bizim ülke olarak kendi içimizde barışık olmamız lazım ve kendi Kürt'ümüzle barışık olmamız gerekiyor.
Ben şuna inanıyorum: Yani süper güçler, kapitalist ülkeler Orta Doğu'da 20-25 milyonluk bir Kürt devleti projesi içerisinde olabilirler. O zaman biz nasıl bunu durduracağız, nasıl yapacağız biz bunu? Kendi üniter sınırlarımızı koruyacağız, kollayacağız ama kendi yurttaşımızla, kendi Kürt'ümüzle barışık olmamız gerekiyor. Onların ihtiyaçlarını, taleplerini, isteklerini, temel insan haklarını korumamız, kollamamız ve onlarla bir arada yaşamayı bu topraklarda en kutsal bir görev olarak görmemiz gerekiyor. Yoksa iterek kakarak "Tanımıyoruz." diyerek, "Sen öyle değilsin, böylesin." diyerek dayatmalarla bir yere varma şansımız yok ve kendi topraklarımız içerisinde, mutlaka kendi yurttaşlarımızla barış ve kardeşlik içerisinde yaşamamız gerekiyor ve sınır ötesinde de barışı ve kardeşliği savunmamız gerekiyor.
Şimdi, 1 Mart tezkeresiyle ilgili Cumhurbaşkanı konuşuyor, diyor ki: "1 Mart tezkeresi geçseydi Türkiye masada olacaktı. Tezkerenin reddedilmesi sonucu Irak'ta düşülen hataya Suriye'de düşmek istemiyorum." Şimdi, olacak iş değil arkadaşlar bunlar. Ne yapalım? Gidelim, Suriye'yi zapt mı edelim, ele mi geçirelim, ne yapalım? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?
Dün itibarıyla artık saray kadroları bugüne kadar yapmadığını yapıp, sonunda Türkiye'yi Suriye'yle doğrudan savaşın içine sürüklemektedirler. Çünkü biliyoruz ki o gün tezkere kabul edilseydi Irak'a Türk askeri girecekti. İstenen Batılı müttefiklerin desteğini alması mümkün olmayan, tek taraflı ve buna mukabil TSK'nın da aynı anda birden çok düşmanla savaşmasına neden olacaktı. Şimdi, bizim buna fırsat vermememiz gerekiyor ve böyle bir şeye de gerek yok. Asker bu konuda ne düşünüyor, bilemiyoruz tabii ama ben Türk Silahlı Kuvvetlerinin böyle bir müdahaleye de çok sıcak bakabileceğini düşünmüyorum veyahut da düşünmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, bu izlenen politikaların bizi çıkmaz sokaklara götüreceğini görüyoruz.
Bu çerçevede, önceki gün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu IŞİD'le mücadele kapsamında Suudi Arabistan uçaklarının İncirli'ye konuşlanacağını açıkladı. Suudi Arabistan'la Suriye konusunda aynı düşündüklerini belirten Çavuşoğlu: "Böyle bir strateji olursa Türkiye ve Suudi Arabistan, biz hepimiz kara operasyonuna girebiliriz." diyor. Bu çok tehlikeli bir şey arkadaşlar. Yani Suudi Arabistan kim -küçümsemek anlamında söylemiyorum- Türkiye Cumhuriyeti devleti kim arkadaşlar? Bütün dünyanın imrendiği bir ülkeyiz biz ve bu bölgenin en güçlü ülkesiyiz, en güçlü demokrasiyle yönetiliyoruz, laik ve demokratik bir cumhuriyet var bizim elimizde. Biz şimdi sadece Suriye'de birini göndermek için, orada bir iktidar değişikliğine neden olabilmek için Suudi Arabistan'la, Katar'la bir araya gelip bir kara harekâtı yapacağız ve bir savaşın içerisine gireceğiz ve çocuklarımızın ölümüne neden olacağız arkadaşlar veyahut da başkalarını öldüreceğiz. Biz ne ölelim, ne de kimseyi öldürelim arkadaşlar. Bu izlenen politikanın yanlış bir politika olduğunu söylemek istiyorum.
Hatırlanacağı üzere, Münih'te geçtiğimiz günlerde 52'nci Münih Güvenlik Konferansı öncesi açıklamalarda bulunan Rusya Başbakanı Medvedev: "Suudi Arabistan Suriye'ye karadan girdiği takdirde, bölgedeki başka ülkeler de otomatik olarak ihtilafa iştirak edeceklerdir." Söylüyor, neden söylüyor, niçin söylüyor, o ayrı bir konu ama söylüyor bunu. Diyor ki: "Eğer böyle bir şey olursa başka güçler de buraya girecektir." Şimdi, bu kadar bir çamur deryasına, bu kadar bir kötü bataklığa bizim girmemize hiç gerek yok arkadaşlar. Bu yüzden de hem ABD hem de Suudi Arabistan onlarca yıl devam edecek, hatta...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, ek süre vereyim, bir dakika lütfen.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yani uzun yıllar bu bölgede kirli bir savaşın olacağı bir noktaya doğru sürükleniyoruz arkadaşlar. Bizim bunlara alet olmamamız gerekiyor ve buna müdahil olmamamız gerekiyor ve bizim kendi sınırlarımız içerisinde, burada barış ve kardeşlik içerisinde yaşamamız... Büyüklerimizin söylediği gibi "Savaş mecburi olmadıkça bir cinayettir." Bizim bu cinayete ortak olmamamız gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: Sayın Bakan, konuşmanızın bir bölümünde -kitapçığın 11'inci sayfasında- Millî Mayın meselesine değinmişsiniz. Merak ediyorum, Suruç olayından sonra Dağlıca'da 2 ton patlayıcı madde bir karakola traktör veyahut da kamyonla gönderildi, 10-11 askerimiz şehit oldu orada. Şimdi merak ediyorum: Bu kadar patlayıcı madde, 2 ton; 2 kilo değil, 20 gram değil, 200 kilo değil, 2 ton patlayıcı nasıl temin edilir? Ülkemizin Türk Silahlı Kuvvetlerinin, polisin, güvenlik görevlilerimizin, bizim böyle bir istihbaratımız yok mudur? Bu 2 ton patlayıcı nasıl alınır, gelinir? Doğuda, güneydoğuda yapılan yolların altına o kadar mayın döşeniyor ve uzaktan kumandayla patlatılıyor, onlarca insanımız hayatını kaybediyor. Peki, bu mayınları kim satar, kim alır, kim temin eder, oralara nasıl döşenir, nasıl yapılır bunlar? Bunlarla ilgili nasıl bilgimiz olmaz, neden tedbir alınmaz, niçin o kadar insanımız, askerimiz, polisimiz, sivil vatandaşımız hayatını kaybeder, bunlarla ilgili bir önlem alınmaz? Bunları merak ediyorum ve bu konuda da bilgi istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Son sözüm.
Benden önce Sayın Yıldırım söyledi, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki intiharlarla ilgili. Yine, Türk Silahlı Kuvvetlerinde mobbing tarzında ciddi şikâyetlerin olduğunu görüyoruz. Zaman zaman seçim bölgelerimizde gittiğimiz asker aileleri bunları bize direkt söylüyorlar, mesela askerin yüzde 42'sinin hakaretten, yüzde 30'unun dayaktan, yüzde 28'inin de orantısız cezalardan bahsediyorlar. Yani, Türk Silahlı Kuvvetlerinde yaklaşık 934 kişinin intihar ettiği söyleniyor veyahut da 10 aşağı, 20 yukarı veyahut da daha aşağı rakamlar olabilir, takılmayalım. Ama bu kadar insanın, askerin intihar etmesine neden olan olaylar niçindir, neden oluyor böyle ve gerçekten mobbing uygulaması, kötü muamele neden kaynaklanıyor? Bunlarla ilgili de sizden bilgi almak isterim diyorum.
Bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, bir kez daha acınızı paylaşıyorum.