Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 26 .10.2023 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Teşekkür ederim Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız.
2024 yılı bütçesi ile 2023 yılı bütçelerini karşılaştırdığımız zaman bütçe giderlerinde yüzde 70'lik bir artış söz konusu. Benzer artış yüzde 71'le vergi gelirlerinde de söz konusu. Burada, orta vadeli planda 2024 yılı enflasyon hedeflerine baktığımız zaman yıl sonunda yüzde 33 hedeflendiğini görmekteyiz. Şimdi, vergi gelirlerindeki artış yüzde 71, enflasyondaki hedeflenen rakam yüzde 33; arada çok ciddi bir makas var. Esasında bu artışın açıklanması gerekli, bu izah gerektiriyor. Akla en mantıklı gelenlerden bir tanesi de bu hedeflenen enflasyon oranına ulaşılamayacağı. Vergi gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki paylarının da yıllar içerisinde arttığını görmekteyiz. 2022 yılında vergilerin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 15,7'ymiş, 2023'te bu oran yüzde 16,8'e çıkmış, 2024 yılında da yüzde 18'e çıkmış yani 2022 ile 2023 arasındaki artışı yani yüzde 15,7'den yüzde 16,8'e çıkışı deprem harcamalarına bağlayabiliriz, bu anlamlıdır, mantıklıdır ancak 2023 ile 2024 arasında yüzde 16,8'den yüzde 18'e çıkmasının deprem harcamalarıyla izah edilemeyeceğini ben düşünmekteyim. Buradaki en büyük sebeplerden bir tanesi -benim gördüğüm kadarıyla- bütçedeki faiz harcamalarının 1,2 trilyon liraya çıkmış bulunmasından kaynaklanıyor. Burada vergilerin cinsine baktığımız zaman da daha önceki bütçelerinizde olduğu gibi, dolaylı vergilerin ağırlıkta olduğunu, yüzde 67 rakamını görmekteyiz; bu da vergide ciddi bir adaletsizlik olduğunu bizlere göstermekte. 2024 vergi gelirlerine alınan vergi cinslerine göre baktığımız zaman burada birtakım vergi türlerinde ciddi artışlar olduğunu görmekteyiz öncelikle ve azalışlar olduğunu görmekteyiz. Mesela kurumlar vergisi; kurumlar vergisinin vergi gelirleri içerisindeki toplam payı 2022 yılında yüzde 21,6'ymış, 2023 yılında yüzde 18,3'e düşmüş ve 2024 yılında da bu oran yüzde 17,2'ye düşecek. Şimdi, biz geçen sene kurumlar vergisinin oranlarını artırdık; yüzde 20'den yüzde 25'e çıkarttık, yüzde 25'ten yüzde 30'a çıkarttık yani kurumlar vergisi oranlarını artırmış olmamıza rağmen toplanacak olan kurumlar vergisinin vergi gelirleri içerisindeki payının yıllar içerisinde azalacak olması bana göre izaha muhtaçtır.
Bir diğer husus ise dâhilde alınan katma değer vergisi; dâhilde alınan katma değer vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı 2022 yılında yüzde 7,4'müş, bu rakam 2023 yılında yüzde 10,3'e çıkmış. Bunu da anlamlayabiliriz çünkü geçen sene biliyorsunuz, KDV oranlarında artış oldu; yüzde 8 yüzde 10'a çıktı, yüzde 18 yüzde 20'ye çıktı yani artışlar söz konusu oldu. Bu artışı da anlamlı hâle getirir bu yüzde 10,3 çıkması fakat dâhilde alınan katma değer vergisinin 2024 bütçesindeki vergi gelirleri içerisindeki payının yüzde 11,2'ye çıkmasının açıklanması gerekir. O zaman aklımıza şu geliyor: Yeniden düzenlemeler mi yapılacak acaba? Yani aklımıza gelen, bu vergi oranlarında, KDV oranlarında yeni düzenlemeler mi yapılacak? Aklımıza gelen sorulardan bir tanesi o.
Bir de burada özel tüketim vergisine baktığımız zaman, özel tüketim vergisinin 2022 yılındaki payı yüzde 17,8'miş, 2023'teki payı yüzde 19,1. Gene buna da anlam verebiliriz çünkü özel tüketim vergisinde biliyorsunuz, akaryakıttaki maktu vergiye bir gecede 5 liralık bir zam geldi yani bu yüzde 19,1'e çıkması doğal ancak 2024 yılında bunun yüzde 19 kalması bize enteresan gelmekte. O zaman aklımıza gene şu soru geliyor: Acaba akaryakıtta, mazotta, benzinde maktu oranlarda tekrardan artışlar mı olacak? Bu rakamların bize ifade ettiği şeyler bu.
Şimdi, şuraya baktığımız zaman yani genel olarak değerlendirirsek vergi politikasını, vergilerin gayrisafi yurt içi hasıladaki payının arttığını, vergi yükünün arttığını görmekteyiz ve bunun yüzde 67'sinin de dolaylı vergilerden kaynaklandığını görmekteyiz. Vergi oranlarındaki artışa rağmen kurumlar vergisinin payı her yıl giderek azalmakta, buna karşı özel tüketim vergisinin ve katma değer vergisinin payı her geçen yıl artmakta. Şimdi, bunların hepsini bir araya getirdiğimiz zaman burada ciddi bir adaletsizlik olduğunu görmekteyiz. Burada verginin tabana yayılmasından bahsediyorsunuz, esasında tam anlamıyla tabana yayılmış durumda yani sizin ekonomi yönetiminizin faturasının bu ülkedeki insanlara ödetildiğini biz burada görmekteyiz. Bu durum Anayasa'ya aykırıdır çünkü Anayasa'mız "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alacaksın." diyor. Burada hakkaniyet ne yazık ki bulunmamakta.
Ne yapılabilirdi yani böyle bir durumda başka neler düşünülebilirdi? Akla ilk gelen her zaman özel tüketim vergilerini, katma değer vergisini arttırmak oluyor. Başka ne olabilirdi? Vergi harcamalarında azaltıma gidilebilirdi, yanlış hatırlamıyorsam orta vadeli planda hedeflerden bir tanesi bu. Bu rakamlara baktığımız zaman -bendeki rakamları söyleyeyim- 2023 yılında vergi harcaması yani almaktan vazgeçtiğimiz verginin toplam tutarı 994 milyar lira, 2024 yılındaki rakamsa 2 trilyon 210 milyar lira yani bu rakam daha önce, geçen yıl 1 trilyon 228 milyar lira olarak tahmin ediliyordu, tahminin çok üzerinde bir rakamla karşı karşıyayız. Bu rakamların azaltılması lazım bakıldığı zaman yani vergi harcamalarının kısılması lazım ki yurttaşlarımızın üzerine binen yükün azaltılması gerekli. Evet, bu vergi harcamaları içerisinde -gelir vergisinde- yaklaşık 1 trilyon liralık bir rakam var ve bunun önemli bir kısmı asgari ücretlilerden ve diğer ücretlilerden affedilen veyahut da almaktan vazgeçilen vergiler ama burada dikkat çeken bir şey var: Mesela, kurumlar vergisine baktığımız zaman 2024 yılında 657 milyar liralık kurumlar vergisini almaktan vazgeçiyoruz biz. 2024 yılında ne kadar kurumlar vergisi toplamayı hedefliyormuşuz? Tahminimiz 1 trilyon 275 milyar lira yani bütçede 1 trilyon 275 milyar liralık bir kurumlar vergisi hedefi var ve bu kurumlar vergisinin oranı her geçen sene azalmakta; biz buna rağmen 657 milyar liralık kurumlar vergisi istisnası getirmiş oluyoruz. Burada en fazla artış da kurumlar vergisinde yani geçen sene kurumlar vergisinin vergi harcamaları içerisindeki payı 280 milyar lirayken bu sene yüzde 134'lük bir artışla 657 milyar liraya çıkarılmış; burada ters bir durum var benim gördüğüm kadarıyla.
Bir diğer husus: Esasında bu bütçe görüşmelerini en merakla bekleyen kesimlerin başında emeklilerimiz gelmekte, emeklilerimiz hakikaten bu bütçeden ne kadar pay düşeceğini beklemekte. Rakamlara baktığımız zaman, emeklilerin emekli aylıklarının, harcamalarının 2018 yılında bütçe içerisinde almış olduğu pay yüzde 8'miş, bu oran 2021'de yüzde 7'ye düşmüş, 2022 yılında yüzde 5,2'ye kadar düşmüş, 2023'te 6,7'ye çıkmış -bunda büyük ihtimalle EYT'lilere yapılan ödemelerin de olduğunu düşünüyorum ben- 2024 yılında öngörülen rakam yüzde 7 yani aldığı payın 2018 rakamlarının gerisinde olduğunu görmekteyiz. Şu anda en sıkıntı çeken kesim emeklilerimiz; 7.500 lira ve hatta altında emekli maaşı alan insanlar var yani dosya başına baktığınız zaman 7.500 liranın altında da emekli maaşı alan insanlar var. Bu insanların, zor durumda olan bu kesimin bütçeden aldığı payın artması beklenirken artışın çok sınırlı olduğunu, hemen hemen aynı olduğunu, 2018 yılının gerisinde kaldığını görmekteyiz.
Eğitime ayrılan paylara bakıyoruz, eğitime ayrılan pay yüzde 3,6; evet, 2022 ve 2023'e göre artışlar söz konusu ama 2018'e göre baktığımız zaman yüzde 3,8 olduğunu görüyoruz yani 2018'e göre eğitime ayrılan payın azaldığını görmekteyiz.
Bir diğer husus, sosyal korumaya harcanan para. Sosyal korumaya ayrılan pay 2019 yılında yüzde 10 iken... Hadi 2019 yılını katmayalım çünkü 2019'da pandemi vardı, o yanıltıcı olabilir. 2018 yılına bakalım; 2018 yılında bütçede sosyal korumaya ayrılan pay yüzde 9 iken bu rakamın 2023 yılında 7,8 olduğunu, 2024 yılında da yüzde 8,1 olduğunu görmekteyiz yani bu rakamlar bizi tatmin etmemekte.
Bir diğer husus ise tarımsal desteklemeler. Bu sene bütçemizden tarımsal desteklemeye ayrılan pay 91,6 milyar lira ve bunun gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı binde 2; 2002 yılında bu pay binde 5'miş, 2003 yılında bu pay binde 6'ya çıkmış; zaman içerisinde, 2020 yılında binde 4'e kadar düşmüş, 2024 yılındaki pay ise binde 2. Esasında, bakıldığı zaman -biz hep bunun tartışmasını da yapıyoruz- Tarım Kanunu'nda çiftçi desteklemelerine ayrılan payın en azından yüzde 1 olması gerektiği söylenirken şu anda binde 2 yani şu ankinin 5 katı kadar desteklemeyi bize emrediyor kanunumuz.
Şöyle bir iddianız da vardı sizin yani On İkinci Kalkınma Planı'nda önemli bir iddia ortaya koymuştunuz, tarımda planlamadan bahsettiniz, ürün desenlerinin planlanmasından bahsettiniz. Bunu yapmak için elinizdeki en büyük araç desteklemelerdir Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Yani böyle bir amacınız varken bu desteklemelerin zaman içinde görece azaltılması bu hedefinize ulaşmayacağınızı bizlere göstermekte.
Bir de ben borçlanma üzerindeki görüşlerimi biraz bildirmek istiyorum. Şimdi, burada faiz dışı bütçe dengesine baktığımız zaman yıllar içerisinde 2022 yılında artı 168 milyar lira olduğunu görüyoruz, 2023 yılı içerisinde bu rakam, faiz dışı denge eksi 986 milyar lira, faiz dışı bütçe açığı 2024 yılında da 1 trilyon 397 milyar liraya kadar çıkmış durumda. Faiz dışı bütçenin bu şekilde bozulması, eksi olması ve günden güne artması hâliyle borçlanma gereğini de arttırıyor. Borçlanma gereği 2022 yılında 120 milyar lirayken 2023'te 1 trilyon 651 milyar liraya çıkmış, 2024'te ise -ciddi bir artış var- 2 trilyon 468 milyar lira. Şimdi, bu borçlanma gereğindeki, ihtiyaçtaki artış da hâliyle borç stokunda da ciddi artışlara sebebiyet vermekte. 2023 yılının Ocak ayında borç stokumuz 4 trilyon 180 milyar lirayken 2023 Eylül ayında yani dokuz ay içerisinde bu borç stoku 6 trilyon 69 milyar liraya çıkmış yani neredeyse yüzde 50'lik bir artış var, 2 trilyon liralık borç stokumuzda artış var.
Burada önemli olan şeylerden bir tanesi de bu borç stokunun yapısı. Yapıya baktığımız zaman ciddi bozulmaların olduğunu görmekteyiz yıllar içerisinde. Dış borcun toplam stok içerisindeki oranı yüzde 52'ye çıkmış durumda, iç borcun oranıysa yüzde 48'e düşmüş durumda. Bu oran 2018 yılında tam tersiydi; dış borç yüzde 45'ti, iç borç oranıysa yüzde 55'ti.
Bir diğer bakmamız gereken konu da neyle borçlanıyoruz; yabancı parayla mı, Türk lirasıyla mı borçlanıyoruz? Burada çok ciddi bir oran var. Şu anda, eylül ayı itibarıyla borç stokumuzun yüzde 65'i dövizle borçlanılmış, yüzde 35'i de Türk lirasıyla borçlanmış durumda. Şöyle diyebilirsiniz "Ya, dış borcun oranı yüzde 52; nasıl oluyor da yabancı parayla, dövizle yüzde 65 olabiliyor?" Çünkü biz borçlanmak için içeride de dövizle borçlanmak zorunda olan bir ülke hâline gelmiş durumdayız. Yani şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Borçlanmak için kendi paramızla bir kere borçlanamıyoruz, yabancı parayla borçlanmak zorundayız, iç borçlanmada da yabancı parayla borçlanmak zorundayız. Ciddi bir borçlanma ihtiyacımız var, bu da borçlarımızı arttırmakta. Yani bu da faiz artışlarına ve döviz artışlarına karşı da çok ciddi zafiyete sebebiyet vermekte.
Benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.
Teşekkür ederim.