| Komisyon Adı | : | AVRUPA BİRLİĞİ UYUM KOMİSYONU |
| Konu | : | Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay'ın, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ve Filistin meselesi hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 25 .10.2023 |
YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Şimdi, burada Başkanımız da açılışta ifade özgürlüğüne vurgu yaptı, "Gerektiğinde saatlerce konuşmak..." dedi, ben de Meclisteki bir konuşmamda "Bizler de ülkemizi en az sizin kadar seviyoruz." deme ihtiyacı duydum yani bir kere birbirimizi hani bu anlamda tanımamız, tam olarak anlamamız gerekiyor; bu Parlamentodaki bütün partiler ülke yararını düşünen partiler, hani bunu söyleyecek... Konuşurken kullandığım bir kelime üzerinden "Linç yer miyim acaba?" kaygıları duymamamız lazım.
Bakın, hemen hemen her parti -hemen hemen her parti diyorum, dikkat edin- trol orduları falan besliyor artık ve bunun üzerinden entelektüel hayatı çoraklaştırdılar, "akademisyen" veya "entelektüel" diye bir kategori kalmadı arkadaşlar.
Bunu ben de uzatmamaya çalışacağım. Sizin verdiğiniz bilgiler çok kıymetli, birikiminizi anlıyoruz, stratejik hedef olarak koyduğunuz şeye çok gönülden inanıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi her Avrupa Birliği heyetiyle görüştüğünde fasılların açılması ısrarında bulunuyor, ısrar ediyor her konuda. Hani, tırnak içinde "Parti Avrupa heyeti görünce şikâyetçi olur." falan filan, buraları aşalım arkadaşlar, böyle popülist şeyleri. Ama ben söylem ve eylem arasında uyumsuzluk görüyorum yani stratejik hedefimiz buysa...
Vekilim "Asya'yla ilişkiler kuvvetlenmeli." diyor, çok aktörlü, çok kutuplu bir dünyada çok haklısınız ama ya, bin kilometrenin üzerinde bir sınırımız var... Şöyle söyleyeyim: Tamam, Suriye iç savaşında güvenlikçi bir yere savrulmak kaçınılmaz gibi, anlıyorum, oraya kadar anlıyorum ama bugün hâlâ güvenlikçi bir dille kendi güney sınırımıza yaklaşınca kendi ayağımıza sıktığımızı ben düşünüyorum. Neden? Şöyle yapalım: Biz sınır ötemizdeki halklarla... Bakın, hemen Kürtler akla geliyor, hâlbuki ben bütün orada yerleşik halklardan bahsediyorum; Araplar, Türkmenler, Kürtler, onlarla barış üzerinden bir yoğunluk yakalarsak aslında Avrupa Birliği anlamında kuvvetimiz artacak.
Şimdi, bizim şu anda sıkıştırıldığımız yer... Bakan Yardımcısı oldukça ekonomistik bir dil kullanıyor; tamam, onu da anlarım ama bakın, benim yorumum sizin söylediklerinize karşı, ben 100 bin ihracatçımızın ne kadar başarılı olduğunu da kabul ediyorum ama şöyle bir şey var: Bizi göç konusunda kayıt dışına itiyorlar, ondan sonra ekonomi konusunda kayıt dışına itiyorlar ve güvenlik konusunda da Avrupa, kendi güvenliğini bizim sınırlarımızda, maliyetini bize yükleyerek, Türkiye'yi böyle bir enformaliteye doğru itiyorlar. Mesela bizim bunun karşısında şunu söyleyebilmemiz gerekiyordu... Geri kabul anlaşması bence bu anlamda çok sorunlu. Avrupa ülkelerinin de, arkadaşlar, mülteci kabul etmesi lazım; "sığınmacı" "mülteci" "göçmen" hangi kavramsa. Yani öyle bir şey ki "Biz onları Suriye'ye gönderebilir miyiz, gönderemez miyiz?" tartışmaları birdenbire zemin kaybetti. Neden? Avrupa'da yani orada da emeğe ihtiyaç var vesaire.
Şimdi, bunu söyleyemediğimiz zaman şöyle bir şey oluyor: Türkiye duvar ve tampon ülke oluyor, transit ülke olmaktan vazgeçiyor ve bunların entegrasyonu bir maliyet. Bir de şimdi, bu yüzde 6-7 nüfusu entegre etmek -"sosyal uyum" kavramı kullanılıyor- bizi ekstradan güvenlikçi hâle getiriyor; arkadaşlar, yani bunun da güvenlik maliyetini bize yüklüyorlar. Dolayısıyla benim bütün kaygım burada strateji ile bu mevzuların çelişmesi.
Bir de şunu söyleyeceğim ben: "Her ülke demokrasiyle refah üretir." teorisi maalesef doğru değil; Çin veya Rusya farklı olabilir ama Türkiye demokrasi olunca refah üretebilecek bir ülkedir. Yani bunu görürsek, eğer Türkiye'nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti yolunda adım atmasının aynı zamanda refah üreteceğini görürsek stratejimizi buradan bütünlememiz gerekiyor.
Başkanım Meclis İçtüzüğünden bahsetti. Küçük bir şey söyleyeyim yani hani muhalefet vekili olmanın nasıl bir şey olduğuna dair. Önerge veriyoruz, reddediliyor, değil mi? Akşam uluslararası anlaşmalar konuşulurken ben yine aynı konuşmayı yapıyorum, hâlbuki önergem kabul edilse gündüz konuşsam gibi gibi... Yani bunları kuvvetlendirmek, demokrasiyi kuvvetlendirmek refahı kuvvetlendirecek Türkiye'de. Bu strateji eğer hepimizin stratejisiyse buralar eksik arkadaşlar. Yani mesela ben Osman Kavala'yı tanıyorum şahsen, bu kadar şeytanlaştırılan birisi. Düşmanımın başına gelmesin yani arkadaşlar, düşmanımın başına gelmesin. Bir de ne oluyor? Avrupa aşırı sağının eline malzemeyi veriyoruz arkadaşlar, adamlar bahane arıyor zaten. İki tane fırça darbesiyle düzeltebileceğimiz şeylerle ayağımıza ateş edip duruyoruz. Dolayısıyla, klasik...
Bakın, hâlâ aynı şablondan gitmiyorum, Çin veya Rusya farklı olabilir. Türkiye, hukuk devletini tamir etmezse, demokrasisini güçlendirmezse refah üretemeyecek. Buradan stratejiyi pekiştirirsek Meclis olarak o zaman mesela sanki çok daha tutarlı bir yerdeymişiz gibi bir algı oluşuyor.
Hani ben de uzatmak istemiyorum, sizin sunumlarınız... Yani hani süre tahdidi "Şu kadar süremiz var." denmediği için biz de biraz rahat konuşuyoruz ama baştan planladığımızda sizin sunumlarınızın bizim yüzümüzden yapılamaması gibi bir şey olacaksa ondan da hoşnut olmayız.