KOMİSYON KONUŞMASI

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun üyeleri; saygılarımı sunuyorum.

Ben de tabii kalkınma planı üzerindeki düşüncelerimi arz etmek istiyorum; kısa kısa, böyle üzerinde yeşil yeşil işaretledim ve başlıklar üzerinde bir değerlendirme yapayım isterim -inşaat mühendisiyim, konu ilgi alanımda elbette- özellikle, tabii, bu kalkınma planının içinde yer almayı hak eden planlama, afet tehlikesi ve kentsel dönüşümle ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Şimdi, yıkım yaşadığımız yerlerde -tekrar acılarımızı depreştirmek istemem ama- bu yıkımların nedenlerini, deprem gerçeğinin var olduğunu bildiğimiz hâlde, tedbirlerinin alınmamasından ya da sorumlularının bulunmamasından kaynaklı herhangi bir cezai işleme, bu denetleme zincirinin içinde hukuki bir süreç yaşayıp denetleme işlemine sahip olmadığımız ya da gerçek sorumlularının ortaya çıkmadığı bir evredeyiz; bu, bize bir ders olmalıdır. Bir kere, bu yıkımın önce maddi giderlerinin bu sorumlulara yüklenmesi konusunda iktidarımız hiçbir görev ve sorumluluk almamıştır; birincisi bu. Şimdi, önümüzde yaşayacağımızı düşündüğümüz olası Marmara depremi için bir planlama yapılmamışken, bütçede buna dair bir pay en azından ben görmemiş iken bu kalkınma planının eksikliğini burada vurgulamak istiyorum. Dolayısıyla, olası Marmara depremi başta olmak üzere, Türkiye'nin deprem bölgelerindeki yaşanabilecek olası depremler için bütçe ve hazırlıkların eksikliği göze çarpandır.

Sıkça söz edilen şehirlerde yeşil alanların varlığı meselesi bizim Karadeniz'de çok önemli, onun Karadeniz'deki karşılığı şu: Biz sadece kendi yeşil alanlarımızın korunmasını, yeşil alanlarımızda şehirler oluşturulmamasını istiyoruz. Bizim yeterince yeşilliğimiz var ama... Örneğin, yine, sözü edilen millet bahçelerinin sıklıkla yapılacağının belirtilmesi meselesi de... Bunun yerine, özellikle, yine Karadeniz Bölgesi'nde ve kendi ilimde, birçok ilçemizde kent meydanlarının eksik olduğunu, dolayısıyla millet bahçesi yerine kent meydanlarının bütçesinin kalkınma planında olması gerektiği hususunu özellikle bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum.

Şimdi, imar uygulamalarıyla ilgili katılımcılık, şeffaflık ve hakkaniyet ilkelerinden bahsediliyor. Yine bir örnek daha vermek istiyorum: Halkçı belediyecilik açısından Fındıklı Belediyemize tek bir kişinin dahi bireysel plan tadilatı müracaatı bulunmamasına rağmen AK PARTİ'li belediyelerimizde onlarca belediye meclis gündemini, hatta yüzde 90'ını ilgilendiren bireysel plan tadilatları bulunmakta ve bunlar belediye meclisleri tarafından onaylanmaktadır. Örneğin, burada rant yoluyla elde edilen bu tür uygulamaları Hükûmetiniz engellemeyi düşünmekte midir? Yani 6 katlı olan bir binanın 10 kata çıkartılmasıyla ilgili, ilgili müteahhidine ya da sahibine bedel ödetilmek suretiyle elde edilen uygulamalar kent dokusunda farklılık yarattığı gibi, bazı belediyeler arasında da gelir farkları doğurmak suretiyle eşitsizlik meydana getirmektedir. Bu yüzden bu eşitsizliklerin de giderilmesi için aynı zamanda bir uygulama yapılacak mıdır?

Şimdi, bir sonraki konum, belediyelere yeterince bütçe ayrılmaması meselesi ve yerel yönetimlerin finansmanında özellikle ayrımcı davranmanız konusu. "Belediyelerin kayıp kaçakla ilgili mücadeleye yönelik faaliyetleri desteklenecektir." derken bazı belediyelerimizde de yine ayrımcılık yapıldığını görüyoruz. "Kent içi sistemlerin afetlere karşı dirençli olması sağlanacaktır." cümlesi bence bu kalkınma planından kaldırılması gereken bir cümledir diye düşünüyorum. Nedeni de bunun zaten her yöneticinin, her iktidarın sorumluluğu olduğunu ve bunu düzeltmeyle ilgili, iyileştirmeyle ilgili bir şeyi önermenin bir hatayı kabul etmek olduğunu da düşünüyorum.

Bir sonraki şey de, şimdi, bizim Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının "web" sitesi üzerinde yayınlanan, herkesin sıkça da takip edip izleyebildiği kafes balıkçılığıyla ilgili özellikle Rize bölgesinde, halkın istemediği hâlde, bununla ilgili çeşitli gösteriler yaptığı hâlde -ilçe Ardeşen, ilçe Pazar, ilçe Fındıklı- ısrarla bir kişinin ticaretine temel olan kafes balıkçılığı meselesiyle denizlerin kirletilmesi noktasında ticari faaliyetlere artık "Dur!" denilmelidir. Özellikle bölgenin korunabilmesi için oranın kendi karakterini oluşturan dereler, dağlar ve yaylalar üzerindeki tahribat mutlaka durdurulmalı, özellikle "su kullanım hakkı" adı altında dereler üzerinde HES projeleri derhâl durdurulmalıdır. Kalkınma planında da suyun önemine ağırlıkla değinilen bu husus önemli bir konu olup içme suyu kaynaklarının büyük bölümü Karadeniz'de kalmış olduğundan bu koruma planının içinde mutlaka çevreyi etkileyen, tetikleyen; bir, Yeşil Yol Projesi'nin yanlışlığı; iki, akarsular üzerindeki HES'ler; üç, denizlerin kirletilmesi meselesinde özellikle kalkınma planının içinde de yer alan birtakım çözümlemeler beklerdik, bunların da olmadığını görmekteyiz. Denizlerin kirletilmesi bir yana, denizlerin balıkçı ve balıkçı kooperatiflerine ayrılması gereken alanlarında, özellikle sahil kesimlerinde villa olarak kullanılan biçime dönüldüğünü biliyoruz. "Kıyı Balıkçılığı ya da Balıkçı Barınağı" başlığı ile sahillerimizde ciddi bir biçimde, evet, kiralama, villa yapmak gibi âdeta bir ticari faaliyete dönüşmüş bir nesnel bir durum var. Buradan durumun çıkartılıp amaç içine uygun, balıkçılarımızın kendisini koruyan, kollayan bir yola da geçilmesi ehvenişer olan şeydir.

Özellikle, kırsal mahalle ve köylerde orman köylerinin sürdürülebilir geçim kaynaklarının oluşturulması meselesi, evet, yerinde, doğru bir tespittir ama bu tespite, buna karşılık vermeyen bir kanun teklifini daha yeni getirdiniz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, günübirlik kiraları düzenleyen turizmle ilgili kanun burada. İşte, bu sözü edilen kırsal mahalle veya köylerde insanların bu tür faydalardan yararlanmasını engelleyen bir kanun teklifi getirdiniz. Yani bir köyde işte bir adet bungalov yapan birinin onu yapmasının önünü engellediniz, şu anda böyle görünüyor. Dolayısıyla, bunları düzeltmemiz lazım. Bu işletmeleri tam tersine, evet, haklısınız, artırmamız gerekiyor, kırsalda olan insanların özellikle kendi oluşturdukları bu ticari alanları yaratmasının bence ödüllendirilmesi gerekiyor, kanunlarla durdurulması değil ödüllendirilmesi gerekiyor çünkü tarım gerçekten de geçim kaynağı olmaktan çıkmış. Son yirmi yılda 2,5 milyon hektara yakın tarım arazisi maalesef yok edildi, bunda sizin payınız var ve çiftçi sayısı son on beş yılda yüzde 50 azaldı. Karadeniz'de bir taraftan çaylık alanlarını büyütmeye çalışıp bu alanlardan kendilerine geçim sağlama amacı güden insanların kilogram fiyat bedelini düşürmek, onunla ilgili kanunla koruyan tekliflerini iki defadır, üç defadır reddetmek suretiyle önündeki işte kazanımlarını engelliyorsunuz. Biz tarımda kendimizi besleyebilen 7 ülkeden biriydik, bu yıl tarıma ayırdığımız bütçe sanıyorum en düşük bütçedir; 300 küsur milyon civarında olması lazım, doğru bilgi vermeyebilirim. Ama ne oldu? Günün sonunda işte mercimeği Kanada'dan, nohutu Vietnam'dan alıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen, buyurun.

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Ama yerli ve millî diye sıra gelince de bizden ve iktidarımızdan daha yerli ve millî yok ne yazık ki.

Tüm adalet mekanizmalarında, o hizmet binalarına engellilerin kolay erişebilmesini sağlama meselesini görmek hâlâ canımı acıtıyor.

Bütün bu ifade edilen yeni bir icra ve iflas mevzuatının hazırlanması, icra ve iflas sisteminin etkinliğinin artırılması meselesi... Demek ki bu memlekette daha fazla icra ve iflasların yaşanacağına dair sizin de hazırlığınız var, bu yüzden bu cümleyi buraya yazdınız Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım ama hayır, bizim icra ve iflasa değil, insanları ticarete daha fazla yönlendirmeye, daha çok kazandırmaya ihtiyacımız var.

Makul sürede yargılanma hakkının ve etkin korunmaya yönelik mahkemelerin olması da demek ki hukukta hâlâ sorunların varlığını, "ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi" cümlesi de evet, demek ki bu alanda da hâlâ ifade özgürlüğüne dair sorunların olduğunu ortaya koyuyor. Bağımsız bir yargının Türkiye'de egemen olmasını diliyorum.

Afetlerle ilgili de mutlaka ve mutlaka, önce yapmaktan daha fazla -zaten bir şekilde barındırıyoruz- olası yıkıma karşı Türkiye'yi hazırlamanın en doğru yol olduğunu düşünüyor; bütün herkese, hazırunumuza, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımıza ve Başkanımıza da saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim.