Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/770) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 24 .10.2023 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On İkinci Kalkınma Planı'nda öncelikli gelişme alanlarına baktığımız zaman tarım ve gıdaya yer verildiğini görmekteyiz. Buradaki politika ve tedbirlerde özellikle istatistik üzerinde durulduğunu görmekteyiz. "Tarım istatistiklerini uluslararası standartlara ulaştırmak" "Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi'ni diğer kayıt sistemlerine entegre etmek" ifadeleri yer almakta. Bunlar önemli çünkü şu anda Avrupa Birliğiyle istatistik konusunda bir tek tarım istatistiklerinden dolayı o fasıl kapatılmamış durumda. Bunu daha önceki yetkililerimiz de diğer komisyonlarda belirtmişlerdi fakat burada Bakan Bey'in "Tarım sayımı ve hayvan sayımı yapacağız." demesine rağmen sizin kalkınma planında böylesine net ifadelere yer verilmedi. Hakikaten de tarım sayımı ve hayvan sayımı yapılacak mı? Yapılması lazım, yasa gereği de yapılması lazım. Yirmi yılı aşkın bir süredir bu ülkede ne yazık ki tarım ve hayvan sayımı yapılmamakta.
Şimdi, burada aynı zamanda Çiftçi Kayıt Sistemi'nde de ciddi revizyona, hatta devrim niteliğinde bir bakış açısı değiştirmekte fayda var çünkü şu andaki Çiftçi Kayıt Sistemi ihtiyaca hizmet vermemekte. Gerek tarım arazisi gerekse de üretici sayısı bakımından ancak yüzde 50'sini kapsamakta. Bu da veri konusunda ciddi problemler yaşatmakta. Yani işlenmiş bütün toprakların mutlaka Çiftçi Kayıt Sistemi'ne girecek şekilde dizayn edilmesi lazım burada.
Bir de hayvan sayısı çok önemli çünkü ahırdaki hayvan sayısı ile kayıt altındaki hayvan sayısı arasında çok ciddi bir farklılık bulunmakta. Biz bunu yıllardır dile getirmekteyiz, hayvan sayımı yapılması gerektiğinin altını çizerek söylemekteyiz ama bunu yaparken de şunu yapmakta fayda var: Bu hayvan sayımında geriye doğru kimsenin mesul olmaması kaydıyla yapılması lazım -gerek bürokratların gerek çiftçilerin- çünkü çiftçilerimiz hayvanları göstermişler ve onun üzerinden kredi almışlar ancak yapılan yanlış tarım politikalarından dolayı 20 tane ineği varmış, 3'e düşmüş fakat kayıttan bunu düşürmemişler. Burada kimseye bir sorumluluk yüklememek lazım bu hayvan sayımını yaparken.
Bir de TARBİL diye bir uygulama vardı; bu, esasında çok önemli bir uygulamaydı. Pulluk değen her karış toprağı kayıt altına alacak, önceden verim ve rekolte tahminleri yapabilecek, doğru yatırımlar yapmaya sevk edebilecek bir TARBİL Projesi vardı. Bu proje 2011 yılında dile getirilmişti fakat rafa kalktı. Neden rafa kalktı diye sormak isterim.
"Bitkisel üretimde planlı üretime geçilecek." demişsiniz. Nasıl olacak bu? Yani esasında olmayacak bir şey değil bu. Bunun için çeşitli araçlar var, en önemli araçlardan bir tanesi destekleme yani destekleme sayesinde siz çiftçileri bitkisel üretimde planlı üretime geçirebilirsiniz. Peki, desteklemelerin yıllar içerisindeki durumuna baktığımız zaman ciddi azalışlar görmekteyiz. 2024 bütçesinde ayrılan pay 91,6 milyar lira destekleme yani gayrisafi yurt içi hasılanın binde 2'sine tekabül etmekte. Bu rakam 2003 yılında binde 6'ydı. Bütçeden ayrılan paya baktığımız zaman 2003 yılında yüzde 2 olan payın bugün için yüzde 1'in altına düştüğünü, binde 8'e düştüğünü görmekteyiz. Oysa ortada 2006 yılında çıkartılmış yani sizin iktidarınız tarafından çıkartılmış bir Tarım Kanunu var. O Tarım Kanunu'na göre çiftçiye dağıtılacak desteklemelerin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payının yüzde 1'den aşağı olmaması gerekmekte, şu anda binde 2 yani yaklaşık 5 katlık bir fark var. Bir de burada ben baktım, inceledim, organik tarım ve iyi tarımla alakalı hiçbir politikanız yok yani bu metinde organik tarım ve iyi tarım hakkında hiçbir politikanız yok, oysa Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat'ta şunu söylemekte: "Hedef yüzde 25." Yani tarımsal ürünlerin içerisindeki organik tarımın payını yüzde 25 olarak belirlemişler, 2030 yılı için hedefleri. Şu anda yüzde 9,1 Avrupa Birliği ortalaması ve yüzde 25'i yakalayan ülkeler var. Şöyle bir hedef koymuşlar: Pestisit oranını yüzde 50 azaltmak ve kimyevi gübre kullanımını da yüzde 20 azaltmak. Bizim yıllar içerisinde organik tarımdaki üretime bakıyoruz, ekilen dikilen alanlara baktığımız zaman çok ciddi bir gerileme olduğunu görmekteyiz. 2013 yılında 558 bin hektar alanda organik tarım üretimi yapılmaktayken 2022 yılında bu alan 214 bin hektara düşmüş durumda, çok ciddi bir geri gidiş var. Ve aynı şekilde pestisit kullanımında da çok ciddi artışlar var, 2013 yılında 39.400 tonken pestisit kullanımı 2022 yılında 55 bin tona ulaşmış durumda. Ben bu metinde, bu kalkınma planında iyi tarım, organik tarım uygulamalarıyla alakalı herhangi bir hedef görmedim, yok yani varsa beni düzeltin. Pestisit kullanımının azaltılması konusunda, kimyevi gübrenin azaltılması konusunda herhangi bir hedef ne yazık ki burada görmedim.
Bir de çevreyle alakalı politika ve tedbirlere baktığımız zaman, dün de size sormuştum; sera gazı emisyonlarının azaltım ve iklim değişikliğine uyum hedefleri ile taahhütleri içeren İkinci Ulusal Katkı Beyanı güncellenecek mi demiştim ben, sormuştum. Şu anki hedefimiz ne? Artımdan azaltım yani yüzde 41 diye bir hedef koymuştuk biz. Ve Cumhurbaşkanının da ortaya koyduğu 2053 hedefleri vardı, net sıfır yani biz eğer bu Ulusal Katkı Beyanı'nı güncelleyeceksek neden "2050 yılında, 2053 yılında hedefimiz net sıfır." Diyemiyoruz? Benim anladığım kadarıyla böyle bir hedef koymayacağız, dün ben size sormuştum bunu. Neden biz bunu söyleyemiyoruz, bu üzerinde biraz durmakta fayda var. Yani böylesine plan yapıyorsunuz, 2053 yani büyük bir vizyon ortaya koyuyorsunuz ve bir iddia koymuş Cumhurbaşkanı, diyor ki: "2053 yılında karbon net sıfır." Peki, böylesine bir planda, On İkinci Kalkınma Planı'nda, 2053 hedeflerinin olduğu planda mesela kömürden çıkışla alakalı herhangi bir politika olduğunu, herhangi bir hedef olduğunu görmüyoruz burada. Esasında böylesi bir planda bu kömürden çıkışla alakalı bir taahhüdün, planın yapılması lazım, şimdiye kadar geç kalındığını görmekteyiz. Yapılması lazım; mesela, Manisa Soma gibi tamamıyla ekonomik faaliyetleri kömür madenciliği üzerine olan ilçelerde, bölgelerde bir planlama yapılması lazım. Yani yarın bizim bundan kaçışımız yok, yarın bu kömürden bir şekilde çıkacağız yani bu iki kere iki dört. Ona göre bir planlama yapılması lazım, bunu görmemekteyiz.
İki tane önemli hedefiniz var. Bir tanesi, dünyadaki ilk 100 üniversite içerisine 5 tane Türk üniversitesini sokmak. Bir diğeri ise dünyadaki en değerli 100 marka içerisine 5 tanesini sokmak. Ben bunlara baktığım zaman yani işte bu çalışmayı yapan Brent Financial ve QS'in karşılaştırmalarına baktığım zaman şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Yani dünyadaki en pahalı 100 şirketin içerisindeki ülkelere baktığımız zaman ve de en iyi 100 üniversitedeki ülkelere baktığımızda hepsi birbiriyle çakışıyor. Esasında bunun ampirik bir şekilde değerlendirilmesi de lazım, böyle bir şey söz konusu. Peki, dünyadaki en değerli şirket neymiş diye baktığımız zaman, Amazon'muş, 299 milyar dolarlık marka değeri varmış. 25'incisi Shell, 48,2 milyar dolar; 100'üncü şirket Amerikan teknoloji şirketi Salesforce, 19,1 milyar dolarlık bir marka değeri var. Peki, bizim Türkiye'deki şirketlere baktığımız zaman, en değerli şirketimiz Türk Hava Yollarıymış, 2 milyar dolar ve Akbankmış, 500 milyon dolarla 10'uncu sırada. Şöyle bir durum var: Yani bizim hedefimiz ilk 5 tane şirketimizi 100'ün içerisine sokmaksa ben ilk 5 tane şirketimizin, mevcut şirketimizin marka değerlerini topladım, 6 milyar dolar. Hedefimiz 19,1 milyar dolarlık Salesforce'u geçen 5 tane şirket sokmak. Yani bunun çok zor olduğunu düşünüyorum. Özellikle yani üniversitelerimizin yapısına baktığım zaman bunun çok zor olduğunu görmekteyim çünkü anlamlı bir ilişki var her iki kıstas arasında. Buraya baktığımız zaman, üniversitelerimizde şu anda ilk 400 içinde
1 tane üniversitemiz var, ilk 500 içerisinde 3 tane üniversitemiz var. Oysa, 2014 yılında ilk 400 içinde 2 tane üniversitemiz vardı, daha bir gerileme söz konusu. İlk 100 içerisine 5 tane üniversite sokmak hakikaten iddialı.
Peki "Akademinin durumu ne yani şu anda ülkedeki üniversitelerin durumu ne?" diye sorduğunuz zaman bu konuyu belki de en iyi anlatan kısacık bir ilandan size bahsedeceğim, ülkedeki akademinin ne durumda olduğunu anlatır. Bir amcamız vefat etmiş, bunun üzerine de Gaziantep Üniversitesinde bir vefat ilanı yayınlanmış, şöyle diyor: "Üniversitemiz Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Profesör Doktor Nihat Yıldırım'ın kayınpederi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakülte Sekreteri Ayfer Yıldırım'ın babası, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Aykut Direzinci'nin dedesi, Rektörlük Özel Kalem Aysun Şahan'ın dedesi vefat etmiştir." Allah rahmet eylesin. Yani böyle bir ilanla çok ciddi bir akrabalık bağı olduğunu görmekteyiz. Ülkemizdeki akademik camia böylesine bir nepotizmle boğulmuşken nasıl olacak da biz ilk 100 üniversite arasına 5 tanesini sokacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, ilave süre veriyorum size, sözlerinizi toparlayın.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Bitiriyorum.
Daha farklı örnekler de var, ben kısaltmak amaçlı söyledim; 30-40 yakınını üniversitede istihdam eden, gerek idari gerek akademik kadroda idare eden rektörlerimiz var yani bir tane atfı olmamış, makale sahibi, bilimsel yayın sahibi rektörlerimiz var. Böyle bir ortamda nasıl ilk 100'e gireceğiz; önemli sorulardan bir tanesi bence bu. Hani "Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" diyor ya, biraz evvel açıkladığım örnek tam da nepotizmin resmi, akademinin hâli.
Çok teşekkür ederim, sağ olasınız.