| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin (3/770) Birinci Bölümü |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 23 .10.2023 |
TAHSİN OCAKLI (Rize) - Sayın Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, değerli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce, hakikaten, İsrail'in Filistin üzerinde uyguladığı şiddet noktasında gerçekten hepimiz çok üzgünüz ama ben ülkemin ve iktidarımın bu konuda yeterince sorumluluğu alıp daha fazla yaptırım yapmaması noktasında bir kere Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcıma bu eleştirimi yapayım. Yani ne yapabilirdik bayraklarımızı yarıya indirmek, illerimizde gösteriler yapmak dışında? Ticaret ve ekonomiyi özellikle zora sokacak daha cesur adımlar atabilirdik ve Türkiye mazlum halklar için biraz daha rol üstlenebilirdi, bunda eksik kaldık; önce bunu söylemek isterim.
Konumuz, kalkınma planı. Kalkınma planının tabii bir kısmını, tamamını olmasa bile başlıklarıyla değerlendirdiğimizde özeti şu: Aslında "Yapılacak, edilecek..." "cek"le, "cak"la biten bir planla karşı karşıyayız. Şimdi, eğer bir şey vadediyorsanız önce geçmişte ne yaptığınıza bir bakmamız gerekiyor. Dolayısıyla yirmi bir yıllık ekonomi istikrarınıza bir baktığımızda, bu söylenenlerin çok karşılığının olmadığı vatandaş tarafından biliniyor. Türkiye'de vatandaşlar şu hâle geldi: Şimdi, bizim Karadeniz'de Rıza dayı diye birisi vardı. Biz çocukken bizi çalıştırırdı; ormandan ağacı keserdik, bir de soymamız gerekiyordu, yol da yok. Onları yapmak için kurnazca bir yol buldu, akılcı bir yoldu. Onları bize dereye attırırdı, dereden aşağıya inene kadar kütükler soyulur, hazır hâle gelir, aşağıda da biz o kütükleri alıp... O ticaretini yapar, biz de yevmiyemizi alırdık. Şimdi, ben Türkiye'nin vatandaşlarını o kütüklere benzetmeye başladım; iyice soyulduk. Ekonomi gerçekten şu anda çok kötü durumda. Kötü yönetim nedeniyle ülkemizde emekliler yani şu yakın tarihte verdiğimiz 5 bin lirayla avutacak kadar kötü olmuş, her düzenleme -üzülerek söylüyorum- şu anda vatandaşın aleyhinedir. Özellikle yeni gelen günübirlik kiralamalarla ilgili düzenlemelerdeki aksaklıkları daha önce söylememize rağmen, muhtemelen yine Genel Kurula gidecek ve geçecek. Büyük haksızlıklar var; bu düzenlemeler Genel Kurula gitmeden evvel pekâlâ rızayla paylaşılabilir, yapılabilir şeylerdir, bunlar... Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, ben size Rize'de de iletmiştim bunların bir kısmını, bizim hassasiyetlerimiz var; seçim bölgemizde özellikle sadece geçim kaynağımız olan ÇAYKUR'un özelleştirilmemesi ya da herhangi bir biçimde teminat verilmemesine ilişkin bir cümleyi duymak bu tarımı yapan insanların hakkıdır. Buna hâlâ cevap vermediniz. Bu, çok önemli bizim için; umarım, bu sefer vereceksiniz.
Şimdi, kalkınma planında elbette ki en önemli vurgu dirençli şehirler, dirençli ekonomi, dirençli toplum. İnanılmaz güzel, kulağa çok iyi geliyor ama şimdi vardığımız noktada hedeflediğimiz şeylere baktığımızda "dirençli şehirler" deyince yakın tarihlerden beri tekerrür eden, devam eden bir deprem gerçeğiyle karşı karşıyayız ve bu deprem gerçeğinde ne yazık ki yine deprem konutlarının finansmanı amaçlı yaptığımız tedarikte planlamaya açtığınız alanların ihtiyaç duyulan alanlar kadar değil de 3 misli kadar olması hâli; kaldı ki bu alanların da koordinatları dâhil tespit edeceğimiz teknik heyetlerle yeniden değerlendirilip yapılması teklifimiz de kabul edilmedi ve -muhtemelen iyi niyetlidirler planlayan arkadaşlar, bir itirazımız yok ama- büyük ormanlıklar, zeytinlikler ve meraların bu konut imarına açılması hâli yine toplum karşısında bir vicdan yarası açmıştır.
O nedenle "dirençli şehirler" ve "dirençli ekonomi" dediğimizde güzel ama ekonomide dirençli mirençli de değiliz, yirmi yılın sonunda geldiğimiz noktada hakikaten geçinemez durum; öğrenciler, çalışanlar, işçiler, emekliler, bunların hiçbirisi... Hepimiz biliyoruz bunu, kafamızı kuma gömmeye gerek yok, bunda zorda olduğumuzu biliyoruz yani. Dolayısıyla "dirençli toplum" demekle de... Evet, toplumun buna ihtiyacı var ama toplum veya işte bütün sınıflar en ezilen katmanlar olarak ne yazık ki karşımızda. Bunları aşmanın en kolay yolu, aslında, gerçekten de siyaseten bir uzlaşı içinde olabilmekten geçiyor ama bunu da sağlayamıyoruz. Neden sağlayamıyoruz? Çünkü iktidar ile muhalefet arasında şöyle keskin bir sınır var: Muhalefetin verdiği hiçbir önerge -altını çizerek söylüyorum- karşılık bulmuyor ama iktidarın öne sürdüğü her türlü yasa teklifi de karşılıksız bir biçimde oylama zamanında milletvekillerinin salona girmesiyle tamamlanıyor. Böyle bir uzlaşma geleneğiyle yani böyle bir sistemle daha doğrusu, bir uzlaşı sağlamamız çok mümkün görünmüyor. O yüzden Genel Kurula gitmeden önce gerek burada teklif edilen şeylerin özellikle ihtisas komisyonlarında mutlaka görüşülmesi, oradan Plan ve Bütçe Komisyonuna özellikle bütçe kısmıyla ilgili alanların gelmesi, iş yükünün azaltılması ve ihtisas komisyonunda olan arkadaşlarımızın da görüşlerinin mutlaka alınmak suretiyle planlamanın yapılması en doğru olan şeydir diye düşünüyorum. O nedenle vaktimin tamamını kullanmak önemli değildir. Kısaca söylediğim budur. Umarım dikkate alınabiliriz, umarım burada bize kalkınma planında önerilen, düşünülen şeyler gerçek olabilir ama Türkiye toplumunun -üzülerek söylüyorum, en azından bu dört beş günlük süre içerisinde yaptığımız temaslarda- bu kalkınma planına çok güveninin olmadığını da açıkça söyleyeyim.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.