| Komisyon Adı | : | (10/ 5,6,8,22,58) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü Mustafa Altuğ Atalay'ın, balıkçılık ve su ürünleri sektörünün ülkemizdeki durumu, Genel Müdürlük olarak bu sektörde yaptıkları ve yapacakları çalışmalar ile sektörün güçlü ve zayıf yönleri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 19 .10.2023 |
ERTUĞRUL GAZİ KONAL (Giresun) - Evet, Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; teşekkür ederim ben de Sayın Genel Müdürümüze. Güzel bir sunum izledik, kapsamlı. Buradan anlıyoruz ki Genel Müdürlüğümüz aslında olaya vâkıf ancak ben sahada problemler olduğunu görüyorum, onu tespit ettim yani bizim tespit ettiğimiz konulara aslında Genel Müdürlük hâkim ancak sahada uygulamalarda problem olduğunu düşünüyorum.
Ben Giresun Milletvekiliyim; 5,5 metre küçük kayığı olan bir babanın evladıyım. Yaşım gereği 95 yılından bugüne baktığımda 1995 yılı ile 2005 arasında o 5,5 metrelik tekneyle sadece hanemizi değil, apartmanımızı... Hatta mahallemize bol bol balık ikram ettiğimiz o günleri hatırlıyorum. 2005 sonrası -ki Genel Müdürümüz 2002'den sonra avcılığın çok üst seviyeye çıktığını söylüyor- muhtemelen o avcılığın çıkmasıyla, o radarların ve sistemlerin artmasıyla bizim balıklar ya yataklarından kaçtı ya "Bu insanoğlu bizi bitirecek." dedi, gitti ya da hepsini o ağlara verdik diye düşünüyorum. O misina ve ağ takibi olayı güzel ancak ben hâlâ işte, Giresun'a gittiğimde hafta sonları balıkhaneye giderim, kendim tezgâhtan balığımı seçerim, olta balıkçısı olduğumuz için öyle her tezgâhtaki balığı almayız. Tezgâhtarların da problemleri... Diyor ki: "Su Ürünlerinden geliyorlar, bizlere ceza kesiyorlar boydan dolayı ancak bunu bir tutan var, arada bir komisyoncu var ekstradan, kamyonla getiriyorlar bize, o paketlerle veriyorlar, bizim ne günahımız var?" O ağ ve misina takibi yapılabiliyorsa o balığı da kimin tuttuğunun tespit edilebileceğini düşünüyorum. Tezgâhtarlar zaten sezonluk tezgâhlarını açıyorlar, ekmeklerini kazanmaya çalışıyorlar, ben de onlara bu cezanın kesilmesini doğru bulmuyorum diyorum.
Bu "Moritanya, orada büyük çok balık var." dediniz yani yeniden keşfetmeye gerek yok, nasıl yapıyorlarsa bunu biz tekrardan bakalım, edelim, Komisyon olarak bu balığımızı tekrardan bu memleketimize geri döndürelim diyorum.
Ben, tabii, sadece insanoğlu tarafından değil, balık tarafından da düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, radar sistemi, az önce sunumda da gördük, balık nerede var oranın koordinatını çıkartıyor, bu "algarna" dediğimiz o av sistemiyle beraber ne varsa kazıyıp alıyor, hatta öyle ki geçen hafta Samsun açıklarında bildiğim kadarıyla bir yıllanmış insan cesedi bile o ağa takıldı, ulusala çıktı. Yani bu ne demek? Altta ne varsa kesip alıyor. Tabii, burada balıklarımızın yuvaları gidiyor, o balık meraları gidiyor ve neslimiz maalesef tükeniyor. Ha, bu balıklar ne yapılıyor, o küçük balıklar ne yapılıyor? Bu hafta 300 ton hamsi tutuldu; 100 tonu büyük, 200 tonu küçük kalıyor, o küçük kalanların bir kısmı yağ ve yem fabrikalarına gidiyor, istavrit ve diğerlerinin de maalesef ölüleri denize dökülüyor. Bunu biliyoruz, görüyoruz yani bunda bir şeyimiz yok. Tabii ki günü geçiştiriyoruz ama gelecek nesle maalesef balık bırakmıyoruz. Bunu ben kendim açık görüyorum yani ben balıkla büyümüş bir insan olarak artık balığa hasret kaldık, evlatlarımızın ne yapacağını hiç bilmiyorum maalesef. Tabii ki büyük bir sektördür yetiştiricilik de kafes yetiştiriciliği de ama orijinal bir balığın tadını ve lezzetini, hatta vitaminini verme şansı yok diyorum.
Yetiştiricilik bakımından da tatlı su balıkçılığında "kırmızı benekli alabalık" dediğimiz bir balığımız var, bizim atamızın, dedemizin bıraktığı, ona hasretiz; böyle yılda bir defa işte, milletvekili olduktan sonra hediye olarak yüksek köylerimizdeki muhtarlarımız getiriyor o kırmızı benekli alabalığı, 2-3 tane böyle tereyağlı yersek ne âlâ yani.
Dedelerimi anlatırken benim dedem 95 yaşında, büyük hasta oldu, bilirubin oranları çıktı işte, profesör burada dedi ki: "Ya, amca senin şu anda şuurunu yitirmen lazım ama sen adını biliyorsun, memleketini biliyorsun, torununu tanıyorsun, evini biliyorsun." Dedem de dedi ki: "Benim yediğim kırmızı beneklileri sen yeseydin senin de beynine bir şey olmazdı." Vücut bitiyor ama beyin bitmiyor. Biz bu değerlerimizi artık kaybediyoruz, onlar da HES'lerle gitti, yanlış avlanmayla gitti, bir şekilde gitti. Ne yapmamız gerekiyor? Bunların çözümünü hep birlikte bulmamız gerekiyor. Bu, balığın veyahut da vatandaşımızın geleceği için, hepimizin geleceği için; burada siyaset yok, bir şey yok. Geçen hafta çok güzel Barış Bey de açıkladı yani bu Komisyonda Vehbi ağabey az önce çok güzel bir şey söyledi, çok güzel bence "Dünyanın yaşaması için denizin yaşaması lazım, balığın yaşaması lazım." 1999 depreminde İstanbul'da büyük afet yaşandığında orada balıkçılık yapan bir Ferit ağabeyim vardı, dedi ki: "O yıl öyle bir hamsi çıktı ki İstanbul'a dağıttık bedava hamsiyi." O da benim hiç aklımdan çıkmıyor. Deniz bir mucizedir ama bizim bu mucizeyi iyi yönetmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Ben Genel Müdürümüzü hakikaten yani bu kadar beklemiyordum, olaya çok vâkıflar ancak sadece vâkıfız diye düşünüyorum. İnşallah, bu Komisyonla beraber bu problemleri çözeceğimize inanıyorum.
Bir de bence dünyanın en lezzetli balığı olan "kaya mezgiti" dediğimiz balığı, Giresun'da kaya mezgiti yemek üzere bütün Komisyonu Giresun'a davet ediyorum diyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun.