| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) İçişleri Bakanlığı b) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı c) Emniyet Genel Müdürlüğü ç) Jandarma Genel Komutanlığı d) Sahil Güvenlik Komutanlığı e) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü f) Millî Savunma Bakanlığı g) Savunma Sanayii Müsteşarlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 14 .02.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım, Sayın Bakan, sayın bürokratlar, sayın basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, sizin de aktörü olduğunuz çözüm süreci Türkiye'de büyük bir heyecan yaratmıştı. Gerçekten şahsımda ve bütün coğrafyamızda, kamuoyu anketlerine de çözüm süreci, çözüm iradesinin arkasında çok büyük bir destek vardı ve demokrasiyi kurumsallaştırmak, siyaseti esas almak, siyaset kurumuyla bütün meselelerimizi çözebileceğimiz duygusu bütün coğrafyamıza yayılmıştı, çok önemliydi. Ancak, bunun karşısındaysa "Bu çözüm sürecini bitirin." lobisi etkin bir faaliyet yürütüyordu ve maalesef ki onlar hâkim oldular, o ses hâkim oldu ve ülkemiz bir kez daha çıkmaz bir sokağa girdi. Bu yol çıkmaz sokaktır. Çünkü, bakın, Albert Einstein'in lafı vardır, buradan onun lafı olarak söylüyorum: "Ancak aptallar aynı şeyleri defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı umar." diyor. Şimdi, tarihimize baktığımızda -yüz yıllık müesses nizam- maalesef toplumsal hafızamız son derece zayıf ve tarihimizi de bilmiyoruz; Türkiye'nin tarihini de bilmiyoruz, Osmanlı tarihini de bilmiyoruz. Oysaki, ortaya koyduğumuz tekçi paradigmanın sonuçları olarak dışarı kalan topluluklar hep Türkiye'nin demokratikleşmesini talep ettiler, çoğulcu bir anlayışın, paradigmanın hâkim olmasını talep ettiler. Mesela bugünlerde de tekrar Anayasa tartışmaları var ama bu iklimde, bu kadar çatışma ve kutuplaşma ikliminde nasıl Anayasa tartışacağız, onu bilmiyoruz. Bütün bunların devre dışı kalması için çözüm barıştı, siyaset kurumunun esas olmasıydı. Ancak, bugün üzülerek söylüyorum: Siyaset kurumu devre dışıdır; güvenlikçi anlayış esastır, ordu kışlasından çıkmıştır ve ülkemizde ciddi bir çatışma ve gerilim süreci maalesef hâkim olmuştur. Buna uygun olarak da basın, medya, propaganda araçları da bunu rasyonelleştirmek için nefreti maalesef yeni kuşaklara ekiyorlar. Yeni kuşaklar kamplaşıyor, bir arada yaşama iradesi zayıflıyor. Yani, Sayın Bakan, hep beraber kaybediyoruz. Hep beraber ölümlerle her gün gönlümüzden, kalbimizden bir parçayı daha koparıyoruz.
Bakın, o "çıkmaz sokak" dediklerimizi söyleyeyim. Sanki, bunu ilk kez yaşıyormuş gibi anlatılıyor ya... Kuşaklar sonuç olarak bunu bilmiyor, böyle bir şeyi -Türkiye nüfusunun üçte 1'i 18 yaş ve altında- bilmiyorlar ama Sayın Bakan, bakın 1930'da Ağrı isyanında "Temizliyoruz" diye manşetler atılıyor. "Asiler beş günde imha edildi, temizlendi" diye manşetler atıldı Sayın Bakan. Aynı şekilde Ağrı isyanı "Temizlik başladı", aynı manşetler. Dersim'le ilgili manşetler, yine "Temizliyoruz", "Temizlendi" diye manşetler. Bakın, 1930'lar.
Sonra, geliyoruz 1990'larda, "Bitirmeden çekilmeyiz" Çiller, dönemin aktörü. Dönemin komutanlarını, aktörlerini biliyorsunuz. Yine "Temizlik", "PKK'yı temizlemeden geri dönmek yok" manşetleri 1990'larda. Sonra yine "Temizlik" manşetleri 1990'larla ilgili Sayın Bakan.
Bugüne geliyoruz, diskur değişmedi, tekrar "Topyekûn temizlik", "Şehirde temizlik", "Sokak sokak temizlenecek", "O ilçeler ev ev temizlenecek" Şimdi "Ev ev temizlenecek." diye bir söz söylendi ve maalesef ki ülkemizin Sur'u, Cizre'si, Silopi'si ve pek çok ilçesi şu anda insansızlaştırıldı, büyük suçlar işlendi Sayın Bakan. Bunlardan maalesef büyük bir kısmımızın haberi yok çünkü ülkemizde bir medya yok. Gerçi, savaşlarda biliyorsunuz önce gerçekler öldürülür ve maalesef gerçekler öldürüldü ve güvenlikçi bir anlayış hâkim kılındı. Elbette ki ülkede güvenlik olmalı ama "Güvenlikçi anlayış ve özgürlükçü anlayış dengesi" dediniz. Şu anda özgürlükçü anlayış diye bir şey devrede değil, kantarın topuzu sonuna kadar kaçmıştır ve güvenlikçi anlayış ve güvenlikçi politikalardan başka maalesef bir çözüm önerisi yoktur. Siyaset kurumu kilitlenmiştir, çözüm önerisi de ortaya koyan yok.
Sayın Başbakan, Mardin'de bir plan koydu, aynı bu manşetlerde de var Sayın Bakan "Şark Islahat Planı, çözdük" diye, 1990'larda da aynı planlar vardı. Her şeyi korucu koymaya, işte paraya pula, "Ev yapacağız.", işte. "Destek vereceğiz."e indirgeyen, o çoğulcu anlayışı okuyamayan bir anlayış esas olduğu için bunu tekrar okuyamayan bir devlet aklı var. Maalesef devlet aklı bunu okuyamazsa bu mesele de çözülmez, 100 tane master plan gelse maalesef çözülmez. Esas mesele, bu çoğulcu anlayışı ülkemize hâkim kılmak ve demokrasiyi kurumsallaştırmak. Bu işin ancak böyle çözülebileceğini en iyi siz biliyorsunuz. Ancak, maalesef şu anda da gördüğümüz gibi Cizre'de, Sur'da sizin de etki edemediğiniz, belki talimat verip de yerine getirtemediğiniz, askerin devrede olduğu ve askere "dur" dediğiniz zaman durmadığı, JÖH ve PÖH kuvvetlerinin "dur" dediğiniz zaman durmadığı günleri yaşıyoruz. Bu, siyaset kurumunun devre dışı kalması demektir.
Sayın Bakan, bir de suç kişiseldir, biliyorsunuz ama tarih boyunca devletimizin anlayışı, eğer ki bir bölgede bir isyan varsa o bölgenin tamamına veya o kimliğin tamamına bu suça karşılık büyük bir had bildirme operasyonu yapılmıştır, şu anda da aynı şekilde yapıldı maalesef. Cizre'yi topyekûn, Sur'u topyekûn, Silopi'yi topyekûn cezalandırdı devletimiz kendi açısından suç olarak görüyorsa ama sorun çözüldü mü? Çözülmesi ve maalesef çözülmeyecek. İnanın, eğer ki bu sorun çözülmezse... Birkaç yıl içinde bu sorun eğer çözülme aşamasına gelirse bugünün manşetleri de bir utanç vesikası olarak karşımıza çıkacaktır ve bunlar, bugünün bürokratlarının sorumluluğu dahlinde olacaktır.
Sayın Bakan, Sayın Cumhurbaşkanı, geçenlerde Cizre'den kendisine -şu, Sayın Bakan- "Seni seviyoruz uzun adam." diye bir mesaj geldiğini ve çok duygulandığını söyledi. Bana da bir mesaj geldi, ben de onu söyleyeceğim, ben de çok duygulandım, şöyle bir mesaj, imza olarak "JÖH ve PÖH" diyor ve "Ermeni p.ç.'leri." diyor. Böyle bir mesaj geldi Sayın Bakan bana. Bakın, çoğulcu anlayışımız, çok kimlikli anlayışımız ne noktada ve bir mesaj daha var. "Türksen övün, değilsen itaat et."
Sayın Bakan, nefret nefreti, şiddet şiddeti doğurur maalesef. Yeni kuşaklara, şu anda, Emniyet Teşkilatının büyük çoğunluğu genç yaşlarda ve onlara nasıl bir eğitim veriyorsunuz çok merak ediyorum, JÖH'lere ve PÖH'lere nasıl bir eğitim veriliyor? Mesela, Ermeni nokta nokta küfür edebilecek, "Türksen övün, değilsen itaat et." manşetleri atılabilecek, "Kurdun dişine kan değdi." diyebilecek nasıl bir eğitim veriyoruz ki bu yazılar duvarlara yazılabiliyor?
Sayın Bakan, bu soruyu hassaten soruyorum çünkü polis akademilerinde, emniyet güçlerimizde, jandarma kuvvetlerinin eğitiminde nasıl bir müfredat var ki böyle bir nefret duygusuyla oraya emniyet kuvvetlerimiz gidip görev ifa edebiliyorlar.
Sayın Bakan, müesses nizam, dediğim gibi, defalarca ülkemizi bu çıkmaz sokaklara soktu ancak bu çıkmaz sokaklarda hep bazı senaryolar devredeymiş, biz birbirimize düşerken, 1980'lerde de bunu yaşadık, daha geçmişte de yaşadık, 1990'larda yaşadık, hep bazı algı operasyonlarıyla hep birbirimize düştüğümüz algısı esas alındı ama maalesef başka senaryolar devredeymiş, darbe dinamikleri devredeymiş o dönemlerde ve birileri elini ovuşturuyormuş. Ben eminim ki, şu anda yine birileri elini ovuşturuyor Sayın Bakan. Bu askerimizin, polisimizin, sivillerin ölmesi üzerinden ellerini ovuşturuyor. Biraz daha karışsın ki biz devreye geçelim, o Ergenekoncu anlayış devreye geçsin veya başka darbe dinamikleri devreye geçsin; ki şu anda darbe dinamiği devrededir bence çünkü bir devlet aklı yalnızca güvenlikçi anlayışla bakarsa onun içinde pek çok unsur ürer.
Sayın Bakan -sürem az- Sayın İstihbarat Dairesi Başkanınız Engin Dinç'in burada olduğu gözüküyor. Burada mı acaba Engin Dinç? Hazirunda burada görünüyor. Engin Dinç burada mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - İlave süre veriyorum.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, bakın, Hrant Dink cinayeti, 19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink katledildi ve biz, o davayı, Hrant Dink'i kaybettik ama devletin arınma davası olarak bir sembol olarak koyduk ve biliyorsunuz, 34 kamu görevlisini işaret ettik. Bu, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda da Cumhurbaşkanlığı raporunda da var ve AİHM'e kadar bu raporlar esas yani Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu esas alabiliriz. 34 kamu görevlisi ancak biz "Bunlar yargılansın." dedikçe onlar terfi aldılar, şimdi isimlerini saymama gerek yok, siz çok iyi biliyorsunuz. Dönemin Trabzon İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç de bu terfi alanlardan bir tanesiydi ve hep onun görevden alınmasını talep ettik ancak biz talep ettikçe o terfi aldı ve şu anda sizin İstihbarat Dairesi Başkanınız hâlâ Engin Dinç'tir Sayın Bakan. Engin Dinç, şu anda, mahkemenin iddianameyi kabul etmesiyle TCK 83'ten yirmi yıldan başlayarak kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi üzerine sanıktır Sayın Bakan.
Ben, geçen hafta size bir soru önergesi yönelttim ve "Niye hâlâ bu Sayın Engin Dinç'i görevden almıyorsunuz?" diye sordum. Bakın, sanıktır ve isnat edilen suç kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesidir ve Engin Dinç'in astları ve üstleri tutuklanmıştır, Ramazan Akyürek, Ercan Demir, Özkan Mumcu, Muhittin Zenit, hepsini paralelci diye tutukladınız Sayın Bakanım ama tam ortada bir Engin Dinç var korunan ve hâlâ kendisi ne görevden alınıyor ne de tutuklanıyor. Elbette tutuklu yargılanma olmayabilir ama en azından sonuç olarak bir cinayet davasında kasten öldürmeye yol açmak, cinayeti bildiği hâlde diğer amirlerine iletmemek suçu isnat edilen bir kişi görevden alınmalıydı. O açıdan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, toplayın lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam.
İvedilikle Engin Dinç'i görevden almanızı, aklanıncaya kadar da o davada yargılanmasını talep ediyorum.
Sayın Bakan, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü -göç meselesine pek gelemedik- ve geri gönderme merkezleri söz konusu. Bununla ilgili bir de Geri Alım Anlaşması gündemde, 3 milyar euro çerçevesinde kilitlenmiş bir Geri Alım Anlaşması. Bununla ilgili detayları merak ediyorum özellikle. Mesela, hâlâ göç, düzensiz bir şekilde oluyor. Ne şekilde olacak? Bu göç meselesinde, burada 2,5 milyon kişi var, Suriyelilere bazı özel statüler söz konusu ancak Iraklı ve diğer ülkelerden gelen göçmenler var, onlara özel bir statü yok ve onların güvenlik hakları da burada söz konusu değil. Bütün bunları topyekûn bir master plan çerçevesinde düşünüyor musunuz? Göç Eylem Planı'nız gerçekten bir master plan çerçevesinde mi yoksa Avrupa'yla yapılacak Geri Alım Anlaşması çerçevesinde mi yürüyecek? Bunu merak ediyorum. Geri Alım Anlaşması imzalandı, güvenli ülke olarak tanımlanacağız. O çerçevede de, kaç kişi gittiyse buradan, bütün o göç edenleri veya kaçak göçmenleri geri almak durumuyla karşı karşıya kalacağız. Bununla ilgili bir master planınız var mı? Bunu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.