KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Tuncay Bey'in bıraktığı yerden devam edeyim, melek-şeytan; biz bir insan olduğuna şahidiz, güzel bir insan olduğuna şahidiz ve bu hepimizin maruz kaldığı yeni bir sınama.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Var olun, teşekkür ederim kardeşim.

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - Kamusal hayatın gelişimini matbaanın başlamasıyla, gazeteciliğin ortaya çıkmasıyla çok ilişkilendiren tarihsel değerlendirmeler vardır, sosyal medyayla da bu manada daha geniş bir kitleye ulaşan, bu kamusallığı yayan yeni bir sınamayla hepimiz karşı karşıyayız. Sadece biz siyasetçiler değil toplumun tamamı bununla karşı karşıya ve her geçen gün bu konunun yeni bir boyutuyla karşılaşıyoruz.

Deneyimlediğimiz bu yeni alan sürekli dinamik, gelişen, burada sahipleriyle geçen dönem uzun uzun müzakere ettiğimiz bir alan ve hep dediğimiz şuydu: Aslında biz konuyu genellikle sosyal medya platformları üzerinden tartışıyoruz ama alanın gelişimi -bizim Komisyonumuzun da ismi- sadece sosyal medya platformlarıyla sınırlı değil. Bugün geldiğimiz noktada, Atatürk'ün belgeseliyle ilgili konuştuğumuz konu sosyal medya platformu olmayan bir başka dijital mecrayla ilgili ama toplantılarımızda biz bunun hep altını çizdik, bu işin sosyal medyayla sınırlı olmadığını, daha geniş bir perspektiften bu konuları tartışmamız gerektiğini, bugün evlerimizde akıllı süpürge diye çalışan cihazların dahi aslında evlerimizin şekliyle ilgili, metrekaresiyle ilgili veriler topladığını, bu verilerin işlenmesiyle ilgili kişisel verilere ilişkin konular olabildiği gibi bir veri yönetişimi gerektiren konuların da olduğunu uzun uzun tartıştık.

Değerli milletvekilimizin, Kıymetli Başkanımızın söylediklerine ben de katılıyorum. Gazi'nin aziz hatırasını incitmiştir bu durum ve Değerli Başkanımızın da söylediği gibi, ulusumuzu bu manada rencide edici bir olay olmuştur. Belgeselin içeriğinden bilgimiz yok, formatından bilgimiz yok ama oluş biçimiyle ilgili bizim burada bir değerlendirme yapmamız ve bunun üzerine bir siyaset inşa etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Burada yine tartıştık uzun uzun bu konuları, farklı siyasal kampların iptal kültürüyle demokratik alanı sınırlandırdığı, demokratik alanın yönetişimini zayıflattığı bir çağda yaşıyoruz maalesef ve burada da bunun bir örneğini gördük. Bir özel firma para verip bir yapım yapıyor, bir azınlık grup, bir lobi bir başka ülkede bununla alakalı çalışma yürütüyor ve hakikaten Atatürk'ün miras bıraktığı siyasetle, gösterdiği hedeflerle hiç uyuşmayacak ithamlar. Bu şirket karşılaştığı bu lobi faaliyetinden, karşılaştığı bu iptal kültürü hareketinden geri adım atıp bu belgeselin yayınlanmasını önlüyor yani kendi cebinden yaptığı bir yatırımı karşılaştığı iptal kültürü hareketi nedeniyle sona erdiriyor. Artık, bundan sonra yapılan her şeyi, bunu sinemalarda yayınlamayı, bunu televizyonda yayınlamayı ben olayın halkla ilişkiler faaliyeti olarak değerlendiriyorum. Sahip oldukları bir başka televizyonda, Türkiye'de bunu yayınlama kararı aldılar, sinemada Türkiye'de ya da değişik ülkelerde ama konumuz bu değil. Konumuz, bu yapımın bir azınlık grup tarafından... "Azınlık" derken de herhangi bir kimliğe kesinlikle atıfta bulunmuyoruz, küçük organize bir kalabalığın insanların demokratik haklarını ihlal edici bir tutum içerisinde yer alması. Bence burada tartışmamız gereken konunun en önemli boyutunun bu olduğunu düşünüyoruz ve bunun demokratik hayatı ortadan kaldırıcı... Hiçbir konuyu bundan sonra konuşamayız yani eğer insanların bir araya geldiği bir agora değilse siyaseti konuşacağımız yer, birbirimizi güç kullanarak yok edeceğimiz bir arenaysa o zaman farklı fikirlerin ortaya konulması, demokratik yaşamın varlığını sürdürmesi de mümkün olamaz.

Tabii, bu konuyla ilgili birkaç cümle de siyasal alana taşındı. Yani Türkiye'deki kültür üreticilerinin, Türkiye'deki kültür endüstrisinin taraflarının, sanat camiasının bu konuda takındığı tavır aslında bize şunu gösteriyor: Hepimiz sonuçta bu masanın etrafında milletvekilleriyiz, bizi takip eden bir kamuoyu var, siyasi partilerimiz var ve ürettiğimiz bir siyaset var; vatandaşa bunu sunduk, 14 Mayısta, 28 Mayısta vatandaşlar bunu takdir etti ve bizler buradayız. Mesela, bazen ben böyle düşünüyorum da buna katılmayanlarınız da olabilir; örneğin, Van Gogh'un The Starry Night tablosu, bence bir başyapıttır resim tarihi için, bunu bir bardağın üstüne bastıklarında benim çok asabım bozuluyor. Tıpkı bizim ürettiğimiz siyasetlerin de birer başyapıt, temsil ettiğimiz tarihsel sürekliliğin insanlar bakımından bir değer olduğu gibi, bazen kültür üreticileri bu bizim ürettiğimiz siyaseti bardağa basmak gibi bunun tüketicisi konumuna düşüyorlar. Temsil ettiğimiz siyaset, atıf yaptığımız tarihsel motifler farklılaşabilir ama bunu tüketiyorlar. Nitekim, bütün sanat hayatını Gazi'nin hatırası üzerine kurmuş olan isimlerin sırf "Aman, bu çok büyük bir medya platformudur, ben bu konuda bir şey söylersem eğer bu işleri alamam." demesi ayrıca değerlendirmemiz gereken bir husus. Bunun tersi, AK PARTİ'yle özdeşleşen sanatçılar için de olabilirdi vesaire, vesaire... Buna dikkat etmemiz lazım çünkü bu iptal kültürü sadece demokratik yaşamı tehdit etmiyor, kültür hayatının gelişimini de bir manada yok edecek dinamiklere sahip, boyutlara sahip. Bu manada da belki Komisyonumuzun görev alanının, tartışma konularının dışında ama kültür ve sanatın özgürce icra edilemediği hiçbir topluluk önünü göremez çünkü bizler siyasetçiyiz, başka arkadaşlar bilimle uğraşıyorlar ama sonuçta toplumun önünü açacak olan yenilikle, belki bu konuştuğumuz meseleleri bizim yeni kavramlarla tartışmamız lazım. Bunu ortaya koyacak olanlar ise kültür adamları, kültür insanları, sanatçılar; bu alanın da büyük bir iptal kültürüyle yüz yüze olduğunu ve bu iptal kültürünün de sosyal medya mecralarını çok aktif kullandığını bu olayla birlikte tespit ettik. Bu konuya ilişkin söyleyeceklerim bundan ibaret.

Belki bir başka tartışmaya ya da konuşmaya açmak istediğim konu da şu: Biliyorsunuz, dezenformasyon yasasını geçtiğimiz dönem konuştuk. Burada hakikaten çok istifade ettiğimiz, eleştirilerle zenginleştirdiğimiz, muhalefetteki arkadaşlarımızın elbette eksik gördüğü, geliştirilmesi gerektiğini, bazı taraflarının olmaması gerektiğini söylediği bir yasa oldu. Aslında konuştuğumuz, tartıştığımız alanın da esası "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymayı suç olarak, Türk Ceza Kanunu'na bunu bir kategori olarak eklemiz lazım." dedik biz AK PARTİ ve MHP olarak. Muhalefetteki arkadaşlarımız da karşı çıktılar buna, onları da dinledik, eleştirilerini hem burada hem Genel Kurulda konuştuk. Yalnız geçen hafta Cumhuriyet Halk Partisi tüzel kişiliği adına açılmış bir dava olduğunu ben basından gördüm. İçinde şahısların da olduğu bir şey ama burada şahıslar üzerinden bir değerlendirme yapmak değil, bir kurumsal duruşu tartışmak istediğim için bunu gündeme getirmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi bazı gazetecilerin ya da yayın organlarında yapılan yayın faaliyetinin kendi hükmü şahsiyetini incittiğini düşünüp mahkemeye dava açıyor ve açtığı davada "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu işlendi." diyerek bu kanun maddesini de mahkemeye bir gerekçe olarak gösteriyor. Şimdi, burada arkadaşlarımızın kurumsal duruşu değişti mi, bu kanun maddesini artık doğru mu buluyorlar yahut neden açtıkları bir kurumsal davada bunu kullandılar; bunu merak ediyorum.

Başkanımızın Hatay'la ilgili yaptığı teklifi çok değerli buluyorum; oradaki kardeşlerimizle bir dayanışma göstermemiz bakımından da değerli olacağı kanaatindeyim. Ben Adıyaman'daydım depremin ardından, Başkanımız Hatay'da gerçekten kahramanca mücadele eden bir siyasetçi olarak bizim açımızdan ilham verici oldu.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Eyvallah.

AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) - Orada bütün siyasi partilerden siyasetçiler, milletvekilleri omuz omuza bu manada zorlukları aşmakla ilgili olarak çalıştık, gayret ettik. Bu dayanışma ruhunun önümüzdeki dönemde karşılaşacağımız bütün zorluklarda bize ilham olması gerektiğini düşünüyorum, bu felaket karşısında alacağımız tedbirlerde de konuya yaklaşımımızın ana çekirdeğini oluşturması gerektiğini düşünüyorum ve her birinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.