KOMİSYON KONUŞMASI

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmelerini gerçekleştiriyoruz. Zonguldak Milletvekilimiz şikâyetçi, iktidar partisine mensup olmasına rağmen, ben de bir Karadenizli olarak Zonguldak'ı ihmal etmemenizi rica ediyorum Sayın Bakan öncelikle.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz efendim desteğe.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Şimdi, olağan şartlardan geçsek herhâlde bu Komisyonda Kalkınma Bakanlığının, Ekonomi Bakanlığının, Maliye Bakanlığının bütçeleri daha ilgi ve dikkat çeker, herkesin gözü bu bakanlıkların bütçelerinin görüşmesinde, bu bakanlıkların bütçelerinden çıkacak iyi haberler de olurdu ama maalesef gerek vatandaşlarımız gerek çalışanlar gerek de kamu yöneticileri dahi bu Kalkınma, Ekonomi, Maliye Bakanlıklarının bütçelerinden çıkacak iyi haberler bir tarafa, Türkiye'de son günlerde yaşanan bu vahim durumun bir an önce ortadan kalkmasına yönelik bir ilgi ve beklenti içinde. Doğal olarak da İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşmelerine ilginin daha yoğun olmasını bu yönüyle de olağan karşılıyorum aslında.

Sayın Bakan, maalesef iktidarınız döneminde kimi göstergeler... Tabii, rakamlar oynamak içindir, rakamlarla herkes kendine göre oynar, hiçbir itirazım yok ama maalesef, objektif yapılan değerlendirmelerde iktidarınız döneminde iş kazaları, kadın cinayetleri ve terör olaylarındaki artış olağan sayılabilecek bir artış değil. Efendim, bunun sebebi iktidarın kimi uygulamalarıdır, değildir, bu, tartışılır, ayrı ama ortada vahim bir manzara var. Terör, kan ve gözyaşı üzerinden siyaset ve hesap da yapılmamalı aslında, hiçbir siyasi parti siyasi geleceğiyle ilgili bu dram, bu trajedi, bu vahşet -adına ne derseniz deyin- bu süreç üzerinden kendisine oy devşirmeye, siyasi hesaplarını tutturmaya da kalkmamalı. Hep başından beri söyledik Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bir kere daha söylememiz lazım, hiç şüphesiz ve tereddütsüz, devlet, terörle olabildiğince etkin bir mücadele etmeli ama bunu yaparken şunu göz ardı edersek olmaz: Devlet terörle, terör örgütü kafasıyla, mantığıyla, yöntemiyle de mücadele edemez, o zaman o, devlet olmaktan çıkar. Tabii, terör örgütünün kaynağına da bakmak lazım. Terör niye doğdu, nasıl bu kadar büyüdü, gelişti? Buna bakmak lazım. Elbette şüphesiz, PKK terör örgütünün -şeyde ismi geçmiyor, "DAEŞ" geçiyor ama PKK'yı göremedim terörle ilgili bölümde- doğuş sebebi, varlık sebebi Kürt sorunudur. Bunu kabul ediyoruz ama bu kadar gelişmesi, bu kadar büyümesi, lojistik olarak, insan kaynağı olarak, ikmal olarak, silah, mühimmat olarak bu kadar güçlü bir hâle gelmesi de maalesef Hükûmetinizin yanlış politikalarının bir sonucu diye de değerlendiriyoruz. Bunu geniş geniş açmak mümkün ama tekrar altını çiziyorum, burada bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak derdimiz terör üzerinden, kan üzerinden, gözyaşı üzerinden kendimize bir siyasi artı değer sağlamak değil. Bilakis her ne olursa olsun bu kan ve gözyaşı bitsin, kardeş kavgası nihayet bulsun, ondan sonra Türkiye'nin diğer meseleleri için biz Parlamentoda kavga edelim. Ama ortada böyle bir tablo varken Parlamentonun bence öncelikli işi de bu mesele olmalıdır.

Geçen, Sayın Başbakan, 10 maddelik bir tebliğ yayımladı bir nevi. Bakıyorum, bunlar temenni ve yuvarlak şeyler. Yani yerel yönetimleri güçlendirmek, istişare makamı kurmak, tarihî dokuları geliştirmek, yeni anayasa, o, ayrı bir iş. Anayasa da terörü çözmez Sayın Bakan. Yeni anayasa terör çözer mi? Çözmez, bence çözmez. Bu Anayasa'nın terörün çözümüne, terörle mücadelede sizin elinizi bağlayan bir yanı da zaten yok. Anayasa talebinizin... Elbette 12 Eylül Anayasası, her ne kadar 100 küsur maddesi değişmiş olsa da bir darbe anayasası, bir faşist cunta anayasası olması hasebiyle biz de şiddetle bu Anayasa'nın Türkiye'ye yakışmadığını söylüyoruz, bunda bir tereddüt yok. Ama bununla beraber Türkiye'nin, içinde bulunduğu bu hâl, bu terör belası konusunda belli ki bir zafiyet var. Her şeyin bir sebebi vardır. Terörün gelişmesinin, ekonominin bozulmasının, eğitimin aksamasının, sağlık sisteminin çökmesinin... Yani bu hâller önümüze geldiğinde hiç şüphesiz o alanda bir zafiyet yaşandığı muhakkaktır.

Şimdi, belki iyi niyetle, belki gerçekten samimi bir şekilde bir süreç başlattınız, 2009'da Oslo görüşmeleri patlak verince apar topar bir süreç başladı. Barış süreci, çözüm süreci, millî birlik ve kardeşlik süreci, şu dendi bu dendi, eyvallah. Biz o zaman sizi uyardığımızda, bizim uyarılarımıza, tavsiye ve telkinlerimize ihtiyaç olmadığını söylediniz, eyvallah, hiçbir itirazımız yok. Yürütme organı sizsiniz, yapacaksınız, devleti sevk ve idare edeceksiniz. Ama bunu yaparken 78 milyonun her bireyinin de gözyaşını ve kanını muhafaza edeceksiniz. Bundan da siz sorumlu olacaksınız. Orta yerde, kabul edilemez sınırlara ulaşmış bir tablo var. Yani cinayetler var, toplu öldürmeler var, katliamlar var, Ankara'da, Suruç'ta, Reyhanlı'da, Sultanahmet'te en son.

Benim bildiğim Türkiye devleti güçsüz, aciz bir devlet değil. Bütün bunların altından kalkacak güç, kabiliyet ve kapasitede. O vakit sorun, sizin Hükûmetinizin politikalarında. Sizin bu politikalarınızın bir yerinde bir yanlışlık var. Her vesileyle geçmişte de işte "Bizi Libya'da Kaddafi kandırdı.", "Suriye'de Esed kandırdı.", bilmem "Fethullah Gülen kandırdı." Şimdi de diyorsunuz ki "Bizi PKK kandırdı." "Biz ateşkes süreci başlattık, çözüm süreci başlattık. Bu süreç içinde ilçelere ve şehirlere mühimmat yığıldı, cephane yığıldı, şu oldu, bu oldu." Buna nasıl göz yumabilirsiniz? Bir yandan "Terörü bitireceğiz, Kürt sorununu çözeceğiz." diyorsunuz, bir yandan bölgenin belli il ve ilçelerine mühimmat, cephane, insan kaynağı, lojistik, ikmal yığılmasını seyrediyorsunuz. Valilere "Bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler" mantığı içinde komutlar veriyorsunuz. Sonra da dönüyorsunuz tekrar, belli bir noktaya geldikten sonra hadi bakalım, hendeklerle mücadele. E edin tabii, hendek, kabul edilebilir bir durum değil. İyi de bu hendekler nasıl oldu? Şimdiye kadar olmayan bu hendekler nasıl gelişti, nasıl Türkiye'nin gündemine oturdu, yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu? Buraya da bakmak lazım

Hep söylediğimiz bir şey var, bir kere de burada söyleyeyim yani çok söyledim ama bir kere daha söyleyeyim, zarar gelmez. Hiçbir hak talebi, teröristi masum göstermez, terörizme meşruiyet sağlamaz. Bunu kabul ediyoruz ama hiçbir güvenlik kaygısı da temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak olamaz. Bu ince çizgi üzerinde yürümeniz lazım, biraz önce sayın milletvekilimiz söyledi: "Biz sivil kayıpları önemsemeseydik daha az şehit verirdik, daha çok sivil ölürdü." Bu mantık bile yanlış, bunu böyle yapmak zorundayız, sivil kayıpları önemsemek zorundayız. Yani insana insan olarak bakmak zorundayız. Bu, övünülecek bir şey değil zaten. Biz buna rağmen, sivil kayıplar noktasında Hükûmetin zafiyet içinde olduğunu, acz içinde olduğunu iddia ediyoruz, ısrarla iddia ediyoruz. İşte arkadaşlar söylüyor, 70 civarında çocuk öldüyse bölgede, bu, günahtır, Allah'tan reva değildir. Burada kimin kusuru varsa bunlar hesap vermelidir.

Velhasıl, ortada bir sorun var. Sorunu kaşıyalım duralım, tartışalım duralım, biz bunun peşinde değiliz Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, biz bunun peşinde değiliz. Bu sorunun çözülmesi lazım. Benim 2002'de başlayan 20'nci dönem Parlamentosunda tutanaklar açılıp bakıldığında görülecektir "Kürt sorunu diye bir sorunu vardır bu ülkenin." diyen ilk adam benim bu Parlamentoda. Yani 2002'den sonraki süreç bakımından söylüyorum yani AKP'li dönemle ilgili söylüyorum. O günden bu yana tek başına iktidarsınız ama o günden bu yana bu sorun belli ki büyüdü ve işin içinden çıkılamaz bir hâle geldi. Yani hangi yetkiyi istediniz de ana muhalefet partisi esirgedi, örneğin. Yani 6 maddelik Terörle Mücadele Çerçeve Kanunu'nu desteklediğimiz için çok eleştiri de aldık ama "Buyurun, alın bu yetkiyi kullanın, yeter ki bu kan dursun, bu şiddet dursun." dedik. Yani bu zafiyetinizle ilgili, Hükûmetin bu zafiyetiyle ilgili muhalefet partilerine edecek lafınız yok Sayın Bakan. Bu zafiyetin üstünde oturamazsınız, oldu bitti. Yani her gün Parlamentoda şehitlere rahmet dilemekten... Elbette dileriz, hiç tereddüt yok ama Parlamento rahmet okuma yeri değil, Parlamento çözüm yeri. Ben şimdi buradan söylüyorum, Parlamentodan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Plan ve Bütçe Komisyonundan söylüyorum. Belli ki Hükûmet bu işi yüzüne gözüne bulaştırdı, Hükûmet bu konuda becerikli değil, donanımlı değil. Neyse ne...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hükûmet bu işi başaramadı...

BAŞKAN - Sayın Altay toparlar mısınız lütfen?

İki dakika verdim, buyurunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hükûmetin bu tavrıyla, bu sorun büyümeye devam edecek. Terör örgütü güçlenmeye, Kürt sorunu büyümeye devam edecek. O vakit, geçenlerde Sayın Başbakan, aslında bizi de sevindirecek bir şey söyledi, Parlamentoyu çözüm adresi olarak gösterdi. Oh çok şükür, hele şükür diyelim. İnşallah iyi niyetli, samimi bir yaklaşımdır. Evet, çözüm Parlamentodur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kanı, bu gözyaşını daha fazla seyretmeye hakkı yoktur.

Ben size 4 maddede bu işi nasıl çözeceğimizi de söyleyeyim Sayın Bakan. Artık zamanı gelmiştir, Oslo'daki, İmralı'daki ve Dolmabahçe'deki tutanakları bir kapalı oturumda bu milletin vekillerine anlatmak zorundasınız. Neye "Evet." dendi, neye "Hayır." dendi bunu millete anlatmak zorundasınız. En azından milletin vekillerine anlatmak zorundasınız. Bu tutanaklar açıklanmadan bu Parlamentodan bu çözümün üretilmesi de bana göre mümkün değildir. Ondan sonrası bir çorap söküğü gibi gelir. Bir toplumsal barış ve mutabakat komisyonunu kanunla bu Parlamentoda parti gruplarının eşit temsiline imkân veren bir komisyonu kurmak bu sorunun çözümünün ikinci adımıdır. Birinci adım tutanakların açıklanmasıdır. Ondan sonra, siyasi partilerin önereceği, gene Parlamentodaki grupların önereceği dışarıdan bir ortak akıl heyeti kurmak gerekir. Parlamento dışında bir ortak akıl heyetini ama siyasi partilerin önereceği isimler arasından; kimi makamlara gelmiş yetkin kişilerin tayin ve tespit edeceği insanlar arasından değil. Ve ayrıca, bir gerçekleri araştırma komisyonu kurulmak zorundadır.

Bütün bunları yapalım, el ele verelim. Kim kan aksın ister? Kim analar ağlasın ister? Siz de istemezsiniz, biz de istemeyiz, MHP de istemez, HDP de istemez. Gelin el ele verelim, bu terörü bitirelim. Türkiye'nin en öncelikli sorunu terör sorunudur. Onu da göçmen, mülteci ve Suriye sorunu takip etmektedir. Biz, diyaloğa, çözüme, barışa açık bir partiyiz.

Bunları bu vesileyle bilginize sunmak istedim. Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.