KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Tabii, tabii.

Sağ olun, teşekkür ederim.

Hep beraber ciddiyetle, samimiyetle, diyalogla, koordinasyonla... Bizim bir umdemiz var yirmi otuz seneden beri kullandığımız: Ciddiyet, samimiyet, diyalog ve koordinasyon. İşimize önem vereceğiz, işimiz önemli. "Bu Komisyondan bir şey çıkmaz. Biz bunu yapsak da yapmasak da bir sonuç alamayız." demeyeceğiz, işimizi ciddiyetle önemli bir şekilde yapacağız. Bunu samimiyetle yapacağız. Bunu herhangi bir propaganda meselesi değil, bir gurur meselesi değil; hakikaten, ülkemiz için gerektiği için yapacağız. Diyalog ve koordinasyonda da hiçbir şekilde tahdit olmaksızın komisyonlar arası, partiler arası, birimler arası görüşmemiz, konuşmamız gereken ne varsa açık seçik ortaya koyup, konuşup tartışacağız.

Şimdi, burada arkadaşlarımızın bize verdiği notlar var, bize verdikleri görev var. Ben kendimi de söyleyeyim: Ben Kayseri'de doğdum, büyüdüm. Liseyi bitirdik, gittik. Geçenlerde emeklilik filan meseleleri oldu; işte, asker emeklisi, milletvekili emeklisi filan gibi elimize kâğıtlar geldi. Orada gördüğüm zaman irkildim; elli yedi yıl dört ay hizmetimiz varmış. Dedim ki: Biz tam fosilleşmişiz; artık, böyle, dinozor olmuşuz. çok şükür, efendime söyleyeyim, bugünlere geldik. Efendim, işte, liseyi bitirdik, harp okulunu bitirdik, akademiyi bitirdik, yurt dışında çeşitli okullara gittik, ODTÜ'de bilgisayar okuduk, SBF'de rahmetli Mümtaz Soysal'la şeylerimiz oldu, uluslararası ilişkiler okuduk. Efendim, Boğaziçinde on beş senede doktorayı bitirdik dövüşe dövüşe. Rahmetli Zafer Toprak dedi ki: "Paşam, ilk ve son, bir daha böyle bir şey olmaz." Yurt dışı görevler çıktı, kaydımızı sildiler; yurt dışı görevinden döndük, tekrar müracaat ettik, öğrenci affı çıktı, efendime söyleyeyim, bir daha müracaat ettik oraya, bir daha girdik, tekrar bir daha yurt dışı çıktı, bir daha bıraktık; aşağı yukarı işte on beş sene falan sürmüş. En sonunda dediler ki: "Bu sefer süre geçti, senin bir daha İngilizce tazeleme imtihanına girmen lazım, TOEFL getirmen lazım." Dedim ki ben NATO'da, CENTO'da şu kadar insana hükmediyorum, İngilizce konuşuyorum, şunu yapıyorum, bunu yapıyorum. Dedi ki: "Biz anlamayız, TOEFL getireceksin." Burada Amerikan Kültürde TOEFL imtihanı oluyor; parayı verdik oraya, efendim, bekliyoruz orada sınav başlayacak diye; orada böyle çocuklar var, çocuklar da çalışan Türkler -onlar da Amerikanlaşıyorlar orada çalışa çalışa- çıktı "Beyefendi, sınav başlayacak, oğlunuz nerede, kızınız nerede?" dedi. "Ben gireceğim." dedim, oğlumu, kızımı soruyor. Orada doktorayı yaptım, Ermeni konusunda ciddi bir çalışmamız oldu orada. Efendim, daha sonra, işte, Bosna'da görevimiz var; efendime söyleyeyim, Tunceli'de, şurada, burada operasyonlara katıldık. Ondan sonra, işte, NATO kolordusu var İstanbul'da, orada bir görevimiz oldu; ondan sonra, 2'nci Başkan, ondan sonra Lojistik Komutanlığımız; o Lojistik Komutanlığı bu işlerle çok yakından ilgili; girdik, çıktık orada efendim, bir sürü şeyler, biraz külfetli işler ama o da tabii, bizim için kariyer bakımından önemli olmuş; tabii, o zaman başlangıçta insana biraz şey yapıyor; onlar bitti, ondan sonra işte 2'nci Başkanlık, Kara Kuvvetleri, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, bugünlere gelindi.

Efendim, tabii, bu arada, söylenecek önemli konulardan bir tanesi şu: Yine, bu siyasaldaki benim aklımda kalan şeylerden biri şu. Türkkaya Ataöv sağ değil mi hâlâ? Sağ. Efendim, sağ olsun, uluslararası ilişkiler konuşuluyor, derste de anlattığı şey şu: Bir, güçlü olacaksınız. Uluslararası ilişkilerde eğer siz masada güçlü olmak istiyorsanız ekonomik bakımdan, askerî bakımdan, sosyal bakımdan, entelektüel bakımdan, sermaye bakımından güçlü olacaksınız. İki, güçlü olduğunuzu bileceksiniz. Şimdi, güçlüsünüz ama farkında değilsiniz. Şimdi, bizim gençlerimizde böyle bir sıkıntımız var, herkes dışarıya öykünüyor. Ya, bir dakika, bizim kendi tarihimiz var, efendime söyleyeyim, kendi geleneklerimiz, göreneklerimiz, -şunlar, bunlar, vesaire- değerlerimiz var; yani bunu, gücümüzü bileceksiniz. Üç: Güçlü olduğunuzu bildireceksiniz. Saklıyorsunuz. İşte bu da "show of force" dedikleri, efendim, işte, bu tatbikatlar, şunlar, bunlar, vesaire; o törenler, o protokol törenleri filan bir anlamda güç gösterisi, gücünüzü gösteriyorsunuz dünyaya. Bu şekliyle, efendime söyleyeyim, bizler işte ilerleyip, gelişip, geliştirip, inşallah, ülkemize, milletimize yararlı olmaya çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz. Bu sefer de milletvekili göreviyle burada sizlerle beraberiz. Evet, gerçekten, Millî Savunma Komisyonunda olmak... Beş yıl bütçeyi savunduk Özgür Bey'e karşı; dolayısıyla, o zaman da aynı kanaateydim ben, samimi söylüyorum, oradaki işimiz kolaydı; yani orada tamam, sorular şu oldu, bu oldu, falan filan bir şeyler oldu; adam motoru vermiyor, söz verdi, vermiyor, Amerikalı vermiyor, Alman vermiyor gibi; şunlar, bunlar oluyor misal, onlar ayrı konular, daha sonra baş başa da konuşuruz onları. Birde orada tabii, şu anda aramızda olmayan bir arkadaşımız var yani Mecliste değil; o Komisyonda onunla ciddi bir tartışma yaptık biz. "Siz" "biz" dedi de... "Siz, biz yok." dedim, ne demek "siz" "biz" dedim ya; biz başkasına mı çalışıyoruz? Sen de varsın koruyacağımız nüfus içinde dedim, sen de varsın; hani ülkemizin, milletimizin savunması diyoruz falan. Daha sonra arada geldi dedi ki: "Haklısın, tamam." Konuştuk. Dolayısıyla, "siz" "biz" demeden bunları yapalım inşallah.

Bu Askerlik Kanunu çok önemli. Burada ben dikkatlerinize şunu sunmak istiyorum yani bir fırsat olsa da Meclisteki arkadaşlarımı da söylemek istiyorum, bütün milletvekillerine. Bu konuda çok değişik talepler geliyor, çok değişik. Şimdi, bir bütün o, bir bütün, bir sistem. Bunu üniversitelerle konuştuk, askerlerle konuştuk, sivillerle konuştuk, emeklilerle konuştuk, bankalarla konuştuk, efendim, yurtdışıyla konuştuk, Dışişleriyle konuştuk yani hep modellemeler yaptık. Efendim, burada, şimdi, biz eğer bedelliyi 10 bin lira yaparsak, efendime söyleyeyim, kimse gelmez, herkes bedeli verir gider, askerin ihtiyacı karşılanmaz. Peki, 200 bin lira yaparsak o zaman kimse bedelli gitmez, şişer. Bunlar işte modellemeler yaptılar böyle, arkadaşlar simülasyonlar yaptılar, dediler ki: "Bunun makulü, mantıklısı şu." Hatırlayın, bizim geçmişteki en önemli problemlerimizden biri "Bedelli çıkacak mı?" Akraba, hısım, dayı, amca hala "Bedelli çıkacak mı? Ne zaman çıkacak?" Adam kaçıyor, kaçtığı zaman iş hayatı da olumsuz etkileniyor, üniversite de etkileniyor çünkü polisler yakalıyor, bunu getiriyor "asker kaçağı" diye. Şimdi burada öngörülebilir, sürdürülebilir bir rejim kurmaya çalıştık. Bunda da dedik ki yani nasıl...

Ha, bir de kaç lira olacak? Efendim "50 bin, 100 bin." Neye göre 50 bin, 100 bin? "Peki, dövizli niye 10 bin dolar da içerideki niye 50 bin TL?" Dolayısıyla dışarıdakinin avantajı, dezavantajı var; içeridekinin avantaj ve dezavantajı var; aynı şey. Peki, buradaki amacımız ne? Amacımız, sistemle şunu getirdik: Efendim "Askerliği kısalt, askerliği kısalt." E, kısalttık da bir de ihtiyacımız var bizim içinde bulunduğumuz coğrafyada. O zaman şöyle bir sistem getirdik: Dedik ki: "Altı ay mecburi olsun, er olarak askerliğini yapsın, işte, buna 300-500 bir harçlık verelim. Evladım, ikinci altı ay için gitme sen. Sen, bak, müracaat et, burada kal, ikinci altı aya sana asgari ücretten maaş verelim; işte, 6 bin, 7 bin, 10 bin lira maaş verelim. Eğer başında bir hazır işin yoksa köyüne, kasabana gitmeden üç beş kuruş para biriktirirsin, düşünürsün falan filan bir şey... Eğer ilaveten arzu edersen, daha sonra da kal, sözleşmeli er ol, uzman çavuş ol, eğer şartlar müsaitse astsubay ol, şartlar müsaitse subay ol." Modern ordularda ve tarihimizde bu böyle. Eğer yaşı tutarsa general dahi olabilir. Yani nazar olarak hiçbir engel yok. Ha, burada, ikinci altı ayı yaparken devlete yük olmayalım diye o aldığımız bedellinin, dövizlinin parasını oraya verelim sorun çıkmasın. Bu şekliyle kurgulandı bu.

"Peki, maaşı nasıl yapalım, bu ücreti nasıl belirleyelim?" denildi Bu ücret, 6 asteğmen maaşı... Dolayısıyla otomatiğe bağlandı. Sistem otomatik çalışıyor şimdi. Hiç kimsenin... Tartışma yok, görüşme yok, sistem gidiyor; hile yok, hurda yok, iltimas yok, kayırma yok vesaire.

Ha, bu arada "Bunu yaparken döviz nasıl olacak?" dedik. Dedi ki: "Bu döviz yani bugün için 6 asteğmen maaşının bugünkü kurdan değeri nedir? Git bankaya o parayı yatır kardeşim." Ha, bu kanun çıkarken bunu söylememişiz, orada bir hata yapmışız. "1 Ocak-1 Temmuz" demişiz, dolayısıyla, arada tabii, çok oynadığı için ciddi sıkıntılar çıktı; bunu değiştirdik şimdi, sizin sayenizde. Dedik ki: "Efendim, bugünkü kur neyse ona verecek." İkna edici de oldu? Dolayısıyla buraya şimdi herkes geliyor şikâyette bulunuyor.

İki yıllık okullara gidilmiyordu, kimse itibar etmiyor, "Asteğmen olamıyorum. İşte, askerlikten muaf falan gibi..." onu bir şey sayıyorlar. Şimdi, yedek astsubaylık çıkardık ilk defa. Yedek astsubaylık deyince hem orada dört ay eğitim görüyor, daha sonra da sekiz ay maaş alıyor, resmen maaş alıyor, astsubay maaşı alıyor. Dolayısıyla bunların hepsi bir bütün hâlinde... Okullarda gezdiği o süreler vardı. Adam elli yaşına gelmiş hâlâ şeyde temyiz ediyor filan, "Hayır, olmaz bu." dedik. askerliğini zamanında yapacaksın, onları filan indirdik. 1927'de yapılan komutanlarımız, büyüklerimiz, hepsinden Allah razı olsun, Allah rahmet eylesin, gayet güzel yapmışlar fakat süreç içinde o değişmiş, bu değişmiş... Sistematiği bozulduğu zaman artık kabul ederseniz... Şimdi, çok güzel bir salondayız, e, koltuklar değişmiş, renk uymuyor, masa bilmem kırılmış, bilmem ne olmuyor filan derken böyle yırt, yapıştır bir şeyler olmuş. Şimdi, bu, kendi içinde bir bütün oldu, her şeyiyle bir bütün oldu. Efendim, bize STK'ler geldi, bize kişiler geldi, bize kurumlar geldi, bize partiler geldi "Efendim, şunu değiştir, bunu değiştir."

MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) - Cuma Sayın Başkanım...

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Tamam, bitiriyorum.

Efendim "Şunu yapalım, bunu yapalım." Heyetler geldi, çok kalabalık bir heyet geldi. Dediler ki: "Sizden sonra Cumhurbaşkanına çıkacağız, sizi şikâyet edeceğiz." Dedim neyse, probleminiz ne? Dedi: "Efendim, bu fazla, çok para indirin, dövizi indirin, şunu yapın..." Tamam, "İşte, zor şartlarda..." "Peki, siz zor şartlarda çalışıyorsunuz da buradaki bizim Mehmetçik, buradaki adam, işçi, memur onlar kolay mı çalışıyor?" dedim. Neticede biz sazı elimize aldık, dedim ki: Bakın, arkadaşlar... Bu sivil toplum örgütlerinin başkanları dediler ki: "Biz asacağız, keseceğiz, gidip söyleyeceğiz." Ne yaparsanız yapın fakat şunu bilin dedim: Bakın, burada bir beka meselemiz var, bir terörle mücadele meselemiz var. Bir roket 10 bin dolardan patlıyor ve insanlar aslan gibi evlatlarını şehit veriyorlar ve bu mücadeleler devam ediyor. Siz, bunlar yapılırken üçün beşin hesabını yapıyorsunuz, yazıklar olsun. Onların başında bir milletvekili vardı koordinatör, çıktı, dedi ki: "Hiçbir şey söylemeyin kardeşim Başkana". Dolayısıyla burada bizim bunu savunmamız lazım arkadaşlar. Bu kanun, gerçekten, siz yaptınız, biz yaptık diye değil ama gerçekten son derece modern, son derece hukuki, son derece makul, mantıklı bir kanun. Bunu eğer bir yerden deldirirsek... Öbürü diyor ki: "Altı ayı kaldır, kimse gelmez." Öbürü diyor ki: "İşte, bilmem, dövizliyi kaldır." Öbürü diyor ki: "Parayı indir." Öbürü diyor ki: "Ya Allah..." O zaman yine böyle yamalı bohçaya döner ve bütün uyum ortadan kalkar, buna bizim müsaade etmememiz lazım. Efendim, geldiği zaman seçmen olarak gelen, veyahut da ziyaretçi olarak gelen arkadaşlara bu tür olumsuz cevapları vermek zor, psikolojik bakımdan zor ama bunu dememiz lazım. Bu, efendime söyleyeyim, evet, bu ilaç biraz acı ama kardeş, ülkemizin birliği bütünlüğü ve içinde bulunduğumuz ortam bakımından bu gerekli. Bunu lütfen içselleştirin, buna "evet" deyin diye karşı tarafı ikna etmemizde yarar var. Diğer konuları daha sonra konuşuruz.

Bu tutanak meselesi var; tutanaklı mı olsun, tutanaksız mı olsun diye bir konu var.

YASAMA UZMANI ZEYNEP GAMZE GÖK SITKI - Bakanım, şey var, çalışma saatleri içerisinde izin alabilmesi için vekillerimizin karara imza atmaları gerekiyor.

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Eğer herhangi bir şekilde, bize de sorun dediğimizde biraz mesai yoğunlaşabilir, o zaman bizim Genel Kurul devam ederken burada toplantı yapmamız için Başkanlıktan müsaade almamız gerekiyor; arkadaşlarım onu söylüyorlar.

Bir de tutanaklı mı olsun, tutanaksız mı olsun; tutanak, tabii, olduğu zaman şunlar oluyor, olmadığı zaman bunlar oluyor. Onları önümüzdeki günlerde tartışır, konuşuruz.

Evet, şimdi ne yapıyoruz arkadaşlar? İmza mı alıyoruz?

YASAMA UZMANI ZEYNEP GAMZE GÖK SITKI - Tam tutanak tutulmasına ilişkin kararı imzalatmıyoruz.

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Şimdi, bir tam tutanak var yani her şey konuşulsun, yazılsın meselesi var. Bir de "Hayır, öyle değil, buradaki şartlara göre, aramızda mutabık kaldığımız şekilde olsun." diyorlar. Ben ikincisini şey yapıyorum. Ne diyorsunuz?

DURSUN ATAŞ (Kayseri) - Şu anda biz özel toplantıdayız, tutanağa gerek yok ama normal...

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Onun için değil bütün komisyon çalışmaları için.

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Müteakip, müteakip.

REFİK ÖZEN (Bursa) - Geçen dönem nasıl yapmışız?

YASAMA UZMANI ZEYNEP GAMZE GÖK SITKI - Tam tutanak tutulmuştu.

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Tutanakta şöyle oluyor: Bir yarım tutanak gibi bir şey oluyor...

YASAMA UZMANI ZEYNEP GAMZE GÖK SITKI - Tam tutanak tutularsa diğer görüşmelerde hep bu şekilde devam edecek ve daha sonrasında eğer görüşmeyi kapalı yapmak istersek sadece kapalı oturum şekliyle yapabileceğiz.

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Geçen dönem nasıldı?

YASAMA UZMANI ZEYNEP GAMZE GÖK SITKI - Geçen dönem tam tutanak tutulmuş, kararı alınmış.

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Özel konularda kapatırız.

DURSUN ATAŞ (Kayseri) - Özel konularda kapalı oturum yapabiliriz efendim.

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Ne diyorsunuz?

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Tam tutanak.

MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) - Tam tutanak.

REFİK ÖZEN (Bursa) - Geçen dönem de böyle yaptık, hususi bir şey olursa onu zaten...

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Tam tutanak; tamam. Tam tutanak arkadaşlar, diğeri için kapatıyoruz, özel görüşeceğiz falan filan deriz. Rahat konuşalım babında arkadaşların böyle düşüncesi vardı.

Evet, arkadaşlar, çok teşekkür ediyorum, hayırlı uğurlu olsun.

Toplantıyı kapatıyorum.