KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Teşekkür ediyorum.

Burada tabii ziyaretlerin önemi çok büyük yani tanıdıkça eldeki tabii kitaptan okumakla veyahut da gazeteden okumak ile görmek çok farklı bir şey. Dostoyevski'nin bir sözü var, diyor ki: "Ben dünya romancıları arasında -hiç de mütevazı olmayacağım- hayali en geniş olanlardan birisiyim ama ben dahi bu kadar sayfa Sibirya'yı yazmış bir yazar olarak ne zamanki Sibirya'ya düştüm yani ne kadar boşluk olduğunu, ne kadar eksik olduğunu o zaman gördüm." Yani hayal ile görmek hiçbir zaman bir olmuyor.

Bu hudutlarda bu 2011'e kadar biliyorsunuz -bilginizi tazeleyeceğim böyle, hani bir faydası olur mu, olmaz mı- sınır mınır yoktu Özgür Bey. Adamı çeviriyorduk biz karşıdan, oradaki arkadaşımız "Dayı, nereye gidiyorsun filan?" "Ya, tarladan geliyorum, sana ne ?" diyordu, bizim hudut birliğine kızıyordu çünkü adamın tarlası Suriye'de evi Türkiye'de. Tabii o 2011 olaylarından sonra orada şimdi gerçekten geçmek öyle kolay değil çok ciddi tedbirler alındı, bunlar alındı. Tabii bunu yaparken de gerçekten Atatürk'ün dediği gibi yüreği bu kadar temiz Mehmetçik yok, gerçekten yok, samimi olarak söylüyorum, görerek söylüyorum. Yani Alman askeri dinlemez; ya adam bakmaz, araban çizildi mi, ayakkabın bilmem ne mi oldu, kafana taş mı geldi. Görevi nedir? "Vur!" Vuruyor, "Dur!" Durduruyor işte, beyefendi söylesin, Avusturya'daki askerler. Bizimkiler "Komutanım atarsak düşer, vurursak ölür." kendine göre hesaplar yapıyor ve bu şekilde insani boyutunu düşünerek işlem yapıyor. Ve buna rağmen orada adamlar... İşte, o zaman ilk başlangıçta kaçakçılar vardı, bu akaryakıt kaçakçılığı vardı, oradaki Esed'den kaçıp oraya gelen mülteci kampındaki çocuklara beşer lira para dağıtıyorlardı, kaçakçıların önlerine -efendime söyleyeyim- 50 tane çocuk koyuyorlar ve dolayısıyla oradan atla arabayla neyse onlar bir şekilde merkeple geçiyorlar. Yani şimdi bunu nasıl durduracaksınız? Ya bu sefer işte havaya ateş, bilmem neye ateş falan derken bu arada kaosta 1 vatandaş yaralandı, daha sonra da vefat etti. Bizim savcımız bir talimat gönderdi, cumhuriyet savcısı "Efendim, karakoldaki bütün tüfekleri toplayın, getirin, ben inceleteceğim onları, kim ateş etti." vesaire... Dedik ki: Tamam kardeşim, biz sana tüfekleri vereceğiz, önce sen bir dur. Vali, kaymakam, efendime söyleyeyim, diğer oradaki işte savcı, hâkim kim varsa davet edin. Davet ettiler, orada karakolda bir yemek yediler, orada da şansımız yaver gitti, tam saatleri on-on bir olunca o kaçakçılar bir daha başladılar. Oradaki durumu görünce bütün oradaki zevat dediler ki: "Arkadaşlar, Allah size kolaylık versin, biz gidiyoruz." Gerçek bu, gerçek bu yani orada siz bütün her şey hukuk, her şey insan hakları, insanın sevgisi...

AYHAN SALMAN (Bursa) - Teori ile pratik arasında...

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Ama işte orada durdurmak görevimiz. "Ben ne yapayım, durduramam." diyemezsiniz, silah kullanma yetkisi var askerin. Yani dolayısıyla gezmekte, görmekte büyük faydalar var. İnşallah onu da işte, bir plan program dâhilinde çalışalım arkadaşlar hep beraber. Arkadaşlarımızın ilgisiyle, sekretaryalarımızın yapacağı çalışmalarla, değerlendirmelerle, işte, efendim, kış şartları, ulaşım şartları... Diğer önceliklerini de vermek suretiyle bunları değerlendirelim. Hani biz, bir barajın dolup elektrik üretmesi gibi gezip görüp her şeyi bir görelim, ondan sonra üretime geçelim, hani, sözlü, yazılı katkı sağlayalım Meclisin çalışmasına, ülkemizin savunma ve güvenliğine inşallah.

Buyursunlar... Urfa'ya gideceğiz, sen hiç şey yapma.

MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) - Estağfurullah, sizi Urfa'da ağırlamaktan onur duyarız Sayın Başkanım.

BAŞKAN HULUSİ AKAR - Sağ olun, var olun.

Buyurun.