KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri arkadaşlar, baklavalar güzel herhâlde.

BAŞKAN - Arkadaşlar, biraz sessiz lütfen.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar...

Sayın Bakan, görevinizde tekrar başarılar diliyorum ve sizi gerçekten, hassaten tebrik ediyorum. Diğer bakanlıklarda bazen 1 kadın bürokrat görüyorduk, siz de üçte 1 sanıyorum, öyle bir durum var. Umalım ki bu yıl yüzde 50'ye çıkarırsınız bu durumu, tam eşitlik olmuş olur.

Sayın Bakan, yalnız, bakın, 20'inci bakanlığı görüşüyoruz galiba Plan ve Bütçe Komisyonunda şu anda, gece görüştüğümüz bakanlıklar da oldu sunum yapılırken, en az ilgi çeken bakan sizsiniz maalesef. Yani, şurada her bakan sunum yaparken 20 tane kamera olurdu, siz de bir tek Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamerası vardı, başka 1 tane kamera yoktu.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - TRT Haber var.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Cihan Haber Ajansı var.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - TRT var, Cihan Haber Ajansı var.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, neyse, sonuç olarak 20 kameradan 2 kameraya düşmüş.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Ajanslardan alacaklar onu. Canlı yayın olabilir mi bu saatte?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama öyle demeyin...

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Niteliği önemli efendim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, mesele şu: Yani, o konuda bir üzüntümü belirtiyorum çünkü ciddi çaba gösteren bir bakan olduğunuzu biliyorum, Bakanlığınıza çok büyük önem atfediyorum ama AK PARTİ'li arkadaşlarımızın da...

BAŞKAN - Arkadaşlar, gece saat 12, lütfen müdahale etmeyelim!

GARO PAYLAN (İstanbul) - ..."Kısadan keselim, zaten para da az, çok önemli değil." gibi bakmalarına da üzüldüm. Çünkü, mesele para değil, bir vizyon meselesi, Türkiye'nin AB vizyonu meselesi.

Şimdi, AB yolculuğumuz da ta Evren'e kadar gidiyor, biliyorsunuz. Hatta çok daha eskileri var da hani ilk görüşmeler... O yıllarda bir heyecan yakalayamamıştık. Türkiye'nin 90'ları maalesef kaos içinde, iç gerilimler içinde geçti. 2000'den sonra, AKP iktidar olduktan sonra, özellikle 2003, 2004 ve 2005 yıllarında -Sayın Bakan, iyi bilirsiniz- ciddi bir heyecan vardı. Yani, AB kriterleri...

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Sayın Paylan, bak, sizin arkadaşlar da ilgi göstermedi. Bizim gruba bakın, bir de...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Kim o arkadaşlar ya?

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Kimse yok işte, sizin arkadaşlar yok yani.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yani, şu anda, maalesef, yakıcı durumlar var, ondan dolayı bölgeye gittiler sayın arkadaşlarım. Gerçekten de öyle.

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, lütfen ya, rica ediyorum sizden... Bakın, kızdırırsanız Sayın Salih Cora'yı ön tarafa davet edeceğim!

Sayın Paylan, buyurun lütfen.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında çok ciddi bir heyecan vardı ve şöyle hatırlıyorum: Hani, rahmetli Mehmet Ali Birand Brüksel'e giderdi, ilerleme raporları saniye saniye, çıktı çıkacak, şöyle kelime geçecek... Türkiye'nin 1'inci gündemi AB'ydi. Çok net hatırlarsınız. Bir uçak dolusu gazeteci oraya giderdi, orada kamp kurardı bir kelime alsın diye, şu kelime böyle mi çıkacak, böyle mi çıkacak diye. İnanılmaz bir önem atfediyorduk. Çünkü, AKP şunu ilan etmişti: AB bir çıpaydı onlar için, çok önemliydi. Çünkü, şöyle bir durum vardı: AKP de kendi rüştünü ispat etmek istiyordu demokrasi yolunda ve Müslüman demokrat bir hareketin AB kriterlerine uyum anlamında büyük bir vizyon projesi olarak orada sunulmuştu bu mesele ve AB de buna ikna olmuştu. İyi olan şey de buydu. Ve dediğim gibi, AB kriterleri "Kopenhag Kriterleri" olarak adlandırılarak Türkiye'mize uygulanacak diye bütün Türkiye'de bir heyecan oluşmuştu. Özellikle de bizim gibi dezavantajlı gruplarda bu heyecan oluşmuştu Sayın Bakan. Çünkü, seksen yıl, doksan yıl müesses nizamın dayağını yiyen gruplar olarak o tekçi bakış, çoğulcu olmayan, merkezci bakışın, kaskatı olan Ankara'nın bu reformlarla değişebileceğinin heyecanını yaşamıştık bizler de, dezavantajlı gruplar olarak söylüyorum. Ancak 2006 ve sonrasında rüzgâr tersine dönmeye başladı, çift taraflı olarak yapılan hatalarla -tabii, AB'nin de çok hataları var, burada çuvaldızı onlara batırırım belki de- şu anda AB kriterlerinden geriye gittik, sonra Kopenhag Kriterleri dillendirilmez oldu, AB raporlarına artık gazeteci bile gitmez oldu, hangi gün çıkacağını hiç kimse bilmiyor, yani şu gün mü çıkacak, bugün mü çıkacak, haber değeri bile yok, olmadı maalesef gittikçe ve sonra Kopenhag Kriterleri Ankara Kriterleri oldu, karşılıklı restleşmeler söz konusu oldu. O günlerde, bakın, 2003 yılında bir demokratikleşme, Türkiye'nin askerî vesayetten kurtulması projesi ve bütün anlamda demokrasinin kurumsallaşması olarak görülen AB çıpası... Bugün geldiğimiz noktada, maalesef, tartışılan kelimeler neler? Mülteci, 3 milyar avro, geri alım anlaşması, vize muafiyetine indirgendi, maalesef. Ya, şimdi, baktığınızda, AB Bakanlığından AB'yle şu 4 cümleden başka, son bir yıldır biz bir şey duymuyoruz. Yani demokratikleşme nerede? Kopenhag Kriterleri nerede? İnsan hakları nerede? Reformlar nerede? Bununla ilgili siz de sunumunuzda bir şey söylemediniz çok fazla Sayın Bakan, duymadım. Tamam, "reform" dediniz ama içeriğe dair "Ya, biz insan haklarıyla ilgili, evrensel değerlerle ilgili, özgürlüklerle ilgili, ifade özgürlüğüyle ilgili, basın özgürlüğüyle ilgili şunları şunları hedefleyeceğiz, şöyle şöyle zorlayacağız..." Çünkü AB Bakanı bir çıpadır, ülkeye ombudsman gibidir, olması gereken odur çünkü Ombudsman diye seçildi maalesef, Nihat Ömeroğlu ama hiç hükmü yok. AB Bakanı dediğimizde ise bir şey söylediğinde hükmü olur. O anlamda, esas, Türkiye'nin açığı şu anda bu 3 milyar euro meselesi, vize muafiyeti meselesi değil, geri alım anlaşması meselesi... Elbette bunlar da önemlidir ancak bunlar yandan yürümesi gereken mevzulardır, esas meselesi Kopenhag Kriterleri, demokratik standartlardır, öyle olması gerekir.

Sayın Bakan, biliyorsunuz, toplum ciddi anlamda kutuplaştı, polarizasyon üst düzeyde ve şu anda ülkemizde ciddi anlamda çatışmalı bir dönemden geçiyoruz ve Sayın Bakan, şu anda akademisyenlerin kapısına Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince operasyon yapılan günlerden geçiyoruz. Basın özgürlüğü anlamında dünya standardında ne kadar geriye gittiğimiz, bakın, basamak düştüğümüz yılları yaşıyoruz, gazetecilerin tutuklandığı günleri yaşıyoruz. AKP'nin bence en büyük başarısı 2011'e kadar, askerî vesayetle mücadelesiydi ve bu konuda ciddi yollar elde etmişti ancak bugün baktığımızda, asker yine kışladan çıktı, şehirler maalesef bombalanıyor ve şu anda tekrar asker siyasete ortak oluyor. Yani güvenlikçi politika-özgürlükçü politika kantarı vardır ya, kantarın topuzu ciddi anlamda şaştı. Güvenlikçi bir bakış esas alında, bütün demokratik talepleri kriminalize eden, yok sayan ve her türlü barış çağrısının, bir arada yaşama iradesi çağrısının terörle eşleştirildiği, özgürlük alanlarının iyice daraltıldığı, siyaset kurumunun maalesef devre dışı kaldığı...

Sayın Bakan, beni dinliyor musunuz? Ben emin olamıyorum, kulağın bende mi?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Yok, siz beni tam tanımıyorsunuz, ben aynı anda hem dinleyip hem okuyabiliyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Öyle mi? Peki. Umarım... Yani ben konsantre olamıyorum, siz dinlemiyormuşsunuz gibi geliyor, ondan dolayı diyorum.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Not bile alıyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki.

BAŞKAN - Siz evde de aynı şeyi uygulayabiliyor musunuz?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Ben uyguluyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakan, bu geri alım anlaşması meselesine geleceğim. Bakın, dediğim gibi, geri alım anlaşması, 3 milyar avro, vize serbestisi filan diye indirgendi. Şimdi, bunlar hep böyle koz olarak kullanılma ve hani, ben AB açısından da bunu bir ahlaksızlık olarak değerlendiriyorum çünkü "Aman, mültecileri burada tutun da biz de size para verelim, size de vize muafiyeti verelim." gibi -nasıl söyleyeyim, yani uygun dili bulamayacağım, şey de etmek istemiyorum- bence yanlış bir noktada, AB değerleri açısından da çok yanlış bir noktada bu ilişki, bu söylem. Yani, dediğim gibi, bizim demokratik kriterler noktasında olması gereken çıpalar, talepler, müzakereler indirgendi 3 milyar avro ve mülteciye. "Aman, siz mülteciyi orada tutun, biz para verelim, içinden istediğimizi seçelim. Yani siz burayı bir tampon bölge..." "Türkiye tampon bölgesi"dir bunun adı, yani "Herkesi burada tutun, biz liyakate göre istediğimizi içlerinden seçelim, güvenlik soruşturmalarını yapalım, makbul olanlarını alalım, makbul olmayanları sizde kalsın." anlaşması mı olacak Sayın Bakan? Böyle gözüküyor çünkü fotoğraf.

Sayın Bakan, 3 milyar avro meselesiyle ilgili de Sayın Cumhurbaşkanının tutanakları sızdı, o tutanaklar doğru mu? Yani Sayın Cumhurbaşkanı yalanlamadı "İbra belgesidir benim için." dedi ama orada gerçekten, hani, pazarlık meselesinin hani böyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (İstanbul) - ...o tutanaklar çerçevesinde sızması...

Sayın Başkanım, beş verirseniz, bir daha istemeyeceğim.

BAŞKAN - Tabii, 5 verdim size.

Daha vaktimiz çok arkadaşlar, rahat olun.

Buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ve o tutanaklar çerçevesindeki oradaki dili doğru buluyor musunuz bir Bakan olarak? Ben onu merak ediyorum.

Bir de "proje" dedi Tayyip Bey, "Ne projesi?" filan dedi. Şimdi, bu para ne çerçevesinde gelecek? Bir hibe olarak mı gelecek? "Siz 3 milyar avroyu alın, nasıl kullanırsanız kullanın" diye mi gelecek? Çünkü geçenlerde buraya bir komisyon geldi Avrupa Konseyinin Bütçe Komisyonu ve bunun tam bir netliği yok. Yani dediler ki: "Bütçe getireceksiniz." Filan, öyle şeyler söylediler.

BAŞKAN - Yok, yok "bütçe" demediler.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Proje anlamında.

BAŞKAN - Hayır, hayır, ihtiyaç listesi...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam ama bunlar bir proje olarak mı olacak, yoksa ihtiyaç listesi olarak mı olacak?

BAŞKAN - İhtiyaç listesi.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Kriterleri olacak mı? Mesela hani, diyelim ki Eğitim Bakanlığımız harcama yaptığında işte, "Ana dilinde eğitim vereceksiniz bu çocuklara." gibi kriterler olacak mı veya dilinde hizmet vermek gibi? Bu anlamda, kriterler neler? Bunları bilmek istiyoruz, proje mi olacak, kriterler neler olacak?

Bir de para Bakanlığınız üzerinden gelmeyecek tabii, değil mi Sayın Bakanım, Başkanım?

BAŞKAN - Bu görüşülüyor, ilgili parayı harcayacak olan kurumlara gönderilmesi noktasında...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yani bir anda çok zengin bir Bakan olabilir Sayın... Önemsemedi de, ciddi bir para.

BAŞKAN - Yok, estağfurullah, önemsememek değil, yani o ufak bir ifade.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, Kıbrıs meselesinde bu baharda bu iş çözülüyor gibi bir algı yaratıldı ve gerçekten, Sayın Başbakan sanıyorum bu konuda bir algı da yarattı. Yani umudumuz da o, Kıbrıs halklarının birlikte, bir arada yaşaması, eşitlik çerçevesinde yaşaması için... Büyük bir önem veriyorum. Ancak şu anda o, biraz dillendirilmez oldu. İşte, görüşmeler biraz aksıyor gibi. Siz müdahil misiniz? Ne kadar müdahilsiniz bu meseleye? Çünkü oradaki çekinceler anlamında müdahilsiniz ama ne kadar müdahilsiniz, bunu merak ediyorum. Ne düşünüyorsunuz Kıbrıs meselesiyle ilgili? Ne durumdayız? Ya, bunun çözümünü cesaretlendirmek için neler yapıyorsunuz? Cesaretlenin lütfen ve bu iş çözülsün artık, bu kangren diye tabii ki, çağrıda bulunuyorum.

Bu Transatlantik Ticaret Anlaşması'yla ilgili Sayın Bakan, ne kadar müdahilsiniz? Şimdi, AB'yle ilgili pek çok konuştunuz ama Transatlantik meseleyle ilgili sizin müdahilliğiniz ne kadar ve Türkiye'nin çıkarları noktasında ne durumdayız? Ne kadar kaybımız olacak? Bununla ilgili nasıl bir faaliyet yürütüyorsunuz, bunu merak ediyorum.

Sayın Bakan, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'yla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu konudaki Türkiye'nin çekincesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Siz Avrupa'nın tamamını bilen bir Bakansınız, Avrupa'nın her yerinde Yerel Yönetimler Özerklik Şartı vardır, yerel yönetimler özerktir ama biz burada HDP olarak "özerklik" dediğimiz zaman, eşittir "aman, terörist", "Siz ülkeyi böleceksiniz." algısı yaratılıyor. Ve Sayın Cumhurbaşkanı da şimdi başkan olmak istiyor ve "Güçler uyumu olsun." diyor, özerklik de yok, öyle bir noktaya getiriyor mevzuyu ve herkesi, her şeyi merkeziyetçi bir anlayış. Avrupa'da bu kadar merkeziyetçi bir devlet artık kalmadı Sayın Bakanım. Bunu onaylarsınız herhâlde. Yerel Yönetimler Özerklik Şartı her yerde var ve bu konuda, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın çekincesinin kalkması için bir çalışmanız olacak mı? Ve yeni anayasa tartışmaları yaptığımız bugünlerde yeni anayasayla ilgili AB Bakanlığının nasıl önerileri olacak, nasıl müdahil olacak? Bu konuda bence sizin önemli çalışmalar yapmanız gerekiyor, yeni anayasayla ilgili öneriler sunmanız gerekiyor çünkü Avrupa'da pek çok çatışmalı dönem geçirdi ülkeler. Yani 1950'lerden 2000'lere kadar çatışmalı dönem geçiren ülkeler oldu. Kimisi yirmi yılda, kimisi on yılda, kimisi otuz yılda bunları çözdü ama maalesef, ülkemiz, hâlâ çatışmalı iklimi yaşıyor ve anayasal olarak bunları çözmek istiyor ve yasal belgelerinde çözüm önerileri var. Yani sırf anayasayla... Her derde deva değildir Anayasa. Biliyorsunuz, yasal mevzuatta da yol temizliği yapılması lazım. Bununla ilgili, bence, siz daha çok müdahil olmalısınız. Avrupa'da bu işler nasıl çözüldü, çatışma süreçleri nasıl çözüldü, yerel demokrasi ne demektir; yerel demokrasiler, özerklik şartı bir öcü müdür, değil midir; bununla ilgili bence bir şeyler söylemelisiniz diye çağrı yapıyorum.

Sayın Bakan, çalkantılı dönemlerde AB desteği artıyor. Şimdi tekrar bir yükseliş var. Son anketlerde yüzde 65 gördüm. Yüzde 50'nin altındaydı bu destek, AB'ye destek. Hep böyle kriz anlarında destek artar. Bu konudaki görüşünüzü ben merak ediyorum. Destek ne durumda? AB sürecini destekleme anlamında kamuoyunda, bir anketiniz var mı? Şu andaki ve Türkiye'de tabii.

Bir de, Sayın Bakan, son olarak -bitiriyorum- Türkiye algısıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bakın, birkaç yıl öncesine kadar Türkiye reform yapıyor, reformlar yapacak, ilerleyecek diye bir algı vardı. Erozyona uğruyordu belki, bazen iyi, biraz iniş çıkış yaşıyordu ama şu anda Türkiye otoriterliğe koşar adım giden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (İstanbul) - ...işte basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülke algısıyla karşı karşıya ve hem iç barışını sağlayamamış hem dışarıda bir savaş riskliyle karşı karşıya. Şimdi, obüsler, mesela Suriye'yi vurmaya başladı.

BAŞKAN - Suriye'yi değil...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Suriye'yi.

BAŞKAN - YPG'yi.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Suriye topraklarını vuruyor sonuçta. Ne diyeyim yani! YPG'yi vuruyor. Ne bileyim, kimi vuruyor, bilmiyorum ben. Siz biliyorsanız söyleyin.

BAŞKAN - Vallahi öyle yazıyor, İnternette öyle geçiyor.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya öyle yazdığı... Neyse toplar sallanıyor, kim, neyse, gene Suriye'yi vuruyor. Suudi Arabistan askerleri burada. Aman kara askerlerini oraya salarız diye İslam ordusu adında bir algı var. Bu, mezhep savaşını tetikleyebilecek bir durumda, etnik çatışmaları tetikleyebilecek bir durumda. Maalesef devlet aklı şu anda devre dışı, siyaset kurumu devre dışı. Tamamen güvenlikçi bir bakışı haiz bir durum. Bununla ilgili sizin, dışarıdan Türkiye nasıl görülüyor diye görüşlerinizi merak ediyorum.

Teşekkür ederim.